Yaşadığımız korkunç deprem nedeniyle yakınlarını kaybedenlere sabır ve güç, yararlılara şifa diliyorum.

***

Bir önceki yazımda ABD’li akademisyen Robert Darnton’un kaleme aldığı 1789 Fransız Devrimi öncesini anlatan Eski Rejimde Yeraltı Edebiyatı(*) isimli kitabı tanıtmaya çalışmıştım. Yazımda, kitapta anlatılan “yeraltı edebiyatı”nın siyasi propaganda nitelikli “örgütsel yayınlar” ve Henry Miller, Oğuz Atay, Metin Kaçan gibi yazarlarında mensubu oldukları “yeraltı edebiyat akımı” kapsamındaki yayınlardan farklı olduğunu, ama biraz benzer yanlarının da olduğunu belirtmiştim. Bu “yeraltı edebiyatı” mevzu biraz karmaşık ve biraz da çok boyutlu bir kavram olması nedeniyle kafalar bu konuda biraz karışık. Yazım yayınlandıktan sonra aldığım yazı, mesaj ve telefon görüşmelerinden çıkardığım birinci sonuç bu oldu. İkincisi de bu konunun biraz açılması ve işlenmesi gerektiği hususu oldu. Bu nedenle, gelen yazılardan iki tanesinin önemli belirlemeler içermesi ve ayrıca bir birilerini tamamlar nitelikte olmasından dolayı bu yazıları paylaşmak istiyorum:

  1. Yazı: Osmanlı ve Cumhuriyet Döneminde Devleti Kutsama ve Koruma Var

“Değerli Ağabeyim, Öfkelilerin Öfkesi: “Yeraltı Edebiyatı” başlıklı yazını okudum. Bu konudaki düşüncelerimi kısaca aktarmak istiyorum.

Bildiğin gibi, edebi eserlerin alınıp satılan bir meta haline gelmesi ve seri üretimleri sanayi devrimi sonrasında gerçekleşmiştir. Bu nedenle edebiyat, özellikle roman ve öykü kapitalizmle ortaya çıkmıştır ve burjuva kültürünün ürünüdür diyebiliriz. Olaya böyle baktığımız zaman Türklerin edebiyat tarihi pek iç açıcı gözükmüyor. Osmanlı döneminde Tanzimat ve Islahat fermanları ile başlayan bir süreç var. Bu süreç 1876 Anayasası, Abdülhamit dönemi ve İttihat Terakki ile Cumhuriyet’e kadar devam eder. Bu dönemde Genç Osmanlılar “Osmanlılıkla”, Jön Türkler “Türk” ve “Türkçülük”le tanışır ve bu tanışma sonrasında “Türk-İslam” ideolojisine evriliyor. Abdülhamit, “İslam”la Osmanlıyı ayakta tutmaya ve dağılmasını, toprak kaybını önlemeye çalışır. Bu dönemin münevverleri Şinasi, Namık Kemal, Tevfik Fikret, Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Mithat Efendi, Recaizade Mahmut Ekrem, Ahmet Hamdi Tanpınar, Halide Edip gibi yazarlar, Devrim için değil, Osmanlı’nın varlığını sürdürmesi için uğraşırlar. Reform yapmak, hanedanın/ padişahın yetkilerini sınırlandırmak, sonradan Abdülhamit’in tahttan indirilmesi için mücadele ederler. İttihat ve Terakki dönemi ise, içte kırım dışarda savaş dönemidir. Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp’ların başını çektiği devletin ideolojik olarak “Türk-İslam” çizgisinde yapılandırıldığı dönemdir. Bu dönemde sanat ve edebiyat çok fazla öne çıkmamakta ve doğal olarak yeraltı edebiyatından bahsedemeyiz. Örneğin, Ömer Seyfettin Kaşağı ve Yalnız Efe gibi eserlerinde ilk olarak Jön Türk’ler çizgisinde Türkçülüğü ve Türk milliyetçiliğini işlemiştir. Hatta bu münevverlerin halkla da çok fazla ilgileri yoktur. Bir avuç aydın/ münevver kendi aralarında ilişki kurarak mücadele ederler. Bunların, Fransa veya Avrupa’daki gibi saray yaşamını ve saray entrikalarını anlatan roman, hikâye ve şiirleri de yoktur.

Cumhuriyet dönemi de çok farklı değil, tek adam rejimi ve savaş var. Bu döneme, tek örgütlü muhalefet Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve onunla birlikte hareket eden aydınlardır. TKP ve aydınlar Cumhuriyet’e ve Mustafa Kemal’e muhalefet etmiyorlar. Cumhuriyeti daha ileri taşımak ve SSCB’nin yanında olması için Komünist Enternasyonal (Komintern) kararları doğrultusunda mücadele ediyorlar. Başlarına da gelmeyen kalmıyor. TKP’nin devrim hedefi yok. Zaten böyle bir gücü ve halkla bütünleşmesi de yok. Dolayısı ile yeraltı edebiyatından bahsedemeyiz. Fransa’daki gibi yurt dışında kitaplar basıp yurt içinde dağıtma, hele hele bundan para kazanma gibi bir durum hiç söz konusu değil; peki, ne var?

Partinin ileri gelenlerinden Şefik Hüsnü, Reşat Fuat Barener, Nazım Hikmet, Hatice Suat Derviş, Zeki Baştımar, Hikmet Kıvılcımlı ve Sabahattin Ali, A. Kadir, Enver Gökçe, Abidin Dino, Sabiha Sertel, Sabahattin Eyüboğlu’nun broşür, yazı ve şiirleri var. Bunlarda parça parçadır ve bütünsellik yoktur. Sanırım Nazım Hikmet’in şiirleri ve Kurtuluş Savaşı Destanı ile Sabahattin Ali ve Hatice Suat Derviş’in romanları dışında edebi eser değeri taşıyan eser de hemen hemen yok gibidir. Var olanlarda Cumhuriyete ve Mustafa Kemal Atatürk’e karşı değil.

1960 ve 1970 dönemi sonrasını ise ayrı değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. 1960 sonrasında da yeraltı edebiyatı yoktur. 1961 Anayasası’nın getirmiş olduğu kısmi özgürlük ortamında adım adım roman, hikâye, şiir kitapları basılmaya başlanmıştır. Türkiye İşçi Partisi (TİP)’nin, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)’nun kuruluşu ve çalışmaları, dünyada solun itibar kazanması ile Türkiye’de devrimci dalga kabarmış ve kitleselleşmeyle birlikte irili ufaklı onlarca örgüt ortaya çıkmıştır. Bunlar aksiyon halinde olmuşlar. Devrimci hareketin bu şekilde yaygınlaşıp yükselişe geçmesi doğal olarak aydınlar üzerinde etkileri olmuştur. Yeraltı edebiyatı üretmemiş, yasal güçlü bir sol/sosyalist sanat, edebiyat ortaya çıkmıştır. Orhan Kemal, Kemal Tahir, Hasan İzzettin Dinamo, Kerim Korcan, Yaşar Kemal, Sait Faik, Leyla Erbil, Sevgi Soysal, Füruzan, Oğuz Atay, Orhan Pamuk, Zülfü Livaneli, Ahmet Ümit, Selim İleri, Nevzat Çelik ve daha birçok edebiyat ustaları çıkmıştır. Aziz Nesin mizahta, Ahmet Arif, Orhan Veli ve Cemal Süreya şiirde, Vedat Türkali romanda öne çıkmıştır. Bazı eserler zaman zaman yasaklansa da yer altına itilmemiştir. Dolayısıyla bizde Osmanlı’dan günümüze yeraltı edebiyatı yoktur diyebiliriz. Bizde olan kopuk kopuk broşür, bildiri düzeyinde siyasi çalışma ve propagandaya yönelik siyasi metinlerdir.

Rusya’da Herzen, Çernişevski, Tolstoy, Dostoyevski, Gorki gibi yazarlar yazılarında Çarlığa karşı mücadele etmişler. Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP)’nin yayınları ve Lenin’in Nisan Tezleri başta olmak üzere yazı ve kitaplarının büyük çoğunluğu Rusya’ya gizli sokulmuş, aydınlar arasında elden ele dolaşmıştır. Çarlığın yıkılmasını istemişler; sol, sosyalist, adil bir düzen istemişler. Keza Fransa’da Devrim var ve halk işin içinde. Yeraltı edebiyatı sektörü var. Yurtdışında kitaplar basılıyor bunlar ülkeye sokuluyor. Ve insanlar bundan para kazanıyor. Bu sektör halkla iç içe, halkla bütünleşiyor. Binlerce insan bundan etkileniyor ve devrime katılıyor. Bu süreç kendi aydınlarını yetiştiriyor. Bizde ise, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde devleti kutsama ve koruma var.

Kürt ulusal hareketi ile ilgili yeraltı edebiyatını ise ayrı ele almak gerekir.

Sevgi ve saygılar sunuyorum ağabeyime.

20 Ocak 2023/ Ali Haydar Üzülmez”

***

Kürtlerde yeraltı edebiyatı bir sonraki yazıda…

(*) Robert Darnton, Eski Rejimde Yeraltı Edebiyatı, Çev: Suat Başar Çağlan, zoomkitap, İstanbul, Ekim 2022.