Aslında insan yazmak istemiyor bu türden yazıları ama gelişen toplumsal ve siyasal olaylar karşısında kimileri insanı o kadar tahrik ediyor ki ister istemez sende giriyorsun tartışmaya. Olaylara verilen tepki ve ortaya konan yaklaşımlara bakıldığında, “gel de yazma” dedirten türden. Sus susabiliyorsan; sindir sindirebiliyorsan!

Bu türden içi boş ve söyleyenin de tam olarak ne söylediğini anlamadığı görüşlere tepki verip yazmaya kalkışıldığında da malum damga hazırdır. Hemen hain, ajan oluveriyorsunuz!

Siyaset bu kadar kirletilince birileri seni de bu kirli zemine çekmek için kendilerine muhatap ettirerek kirletmeyi bir marifet sayıyor artık. İşleri güçleri bu. Dar ufuklu, algı ve ahlak sorunu olan bu kesimler doğru ve iyi olan her şeye tepkiyle karşı koymayı bir alışkanlığa dönüştürmüşler.

Durum böyle olunca insanın tepkilenmemesi elde değil. Fakat bunlara ne anlatılabilir ki? Söyledikleri, yazdıkları şeyler kendi yaşantılarıyla bile uyumlu değil. Olmadıkları bir şey olduklarını göstermek için bu insanların yakalandıkları akıl felci nasıl izah edilebilir?

Egemen sistem siyaseti ve onu izleyen ama aşamayan sözüm ona muhalefet cephesindeki siyaset türleri kitleler üzerinde aynı yöntemle gidiyor. Beyinlerle o kadar oynanmış ki, iradesiz itaatkar, önünü göremeyen, ufuksuz, liderin her dediğini koşulsuz onaylayan bir kuşak yaratıldı. Bu kuşak yıllarca öylesine kof imajlarla, dogmatik düşüncelerle, soyut doğrularla beslendi ki, gözlerinin önünde olup bitenleri, yazılıp söylenenleri, konuşulup duyulanları göremez, okuyamaz, duyamaz olmuşlardır. Egemen siyaset bunları istediği gibi yönlendirmeyi başarabiliyor. Özünde Kemalizm’e yürekten karşı olan bu kesimler, başkalarının aptallaştırma yöntemleriyle Kemalizm’e birden bire aşık hale getirilebiliyor. Misakı Millinin birden bire bekçiliğine soyunup Türkiyeliliği yüceltebiliyor. Siyaseten içinde bulunulan ihanet batağını fark etmeyip soylu bir pozisyon alanları ihanetle, ajanlıkla itham edebilecek kadar ileri gidebiliyorlar. Kendi gerçekliğine bu kadar yabancılaşmış insan tipleri çağımızda hangi toplumda var, bilmiyorum.

Yine de bu hale getirilmiş kitleleri suçlamak sorunu izah etmeye yetmiyor. Bu durumu kendi çıkarlarına uygun bulup korumaya çalışan toplumsal ve siyasal ihaneti üretenleri görmek, bilmek gerekiyor. Asıl sorun bu kesimlerin deşifre edilmesidir. Toplumu, insanları, sistemden rahatsız eğilimleri kendi çıkar ve tutkuları için nasıl kullandıkları gösterilmeden bu sorunu, sadece öfkeyle yaklaşarak çözmek mümkün değil.

Yakalandığı ilk andan itibaren devlete biat eden Öcalan o günden bu yana sayısız itiraflarda bulundu. Devletin öne sürdüğü bütün koşulları ve istekleri kabullendi. Yargılandığı mahkemede bütün dünyanın gözünün içine bakarak pişman olduğunu söyledi. Kürt mücadelesine destek veren ülkeleri tek tek ifşa etti. Arkadaşlarını suçladı. PKK şahsında Kürdistan sorununun nasıl tasfiye edileceği konusunda devletle anlaştığı bizzat kendi ağzından defalarca ima edildi. Kürdistan davasında egemen sistemin katlettiği ve ya idam ettiği fedakar ve saygın şahsiyetlere hakaret etti; Kemalizm’i yüceltti.

Bütün bunlar ortadayken devlet ve PKK denetimindeki medya araçları ve diğer siyaset kurumları aracılığıyla durum hep başka gösterilmeye çalışıldı. Olan bitenin kitlelerce anlaşılmaması ve karşı bir tutuma dönüşmemesi için ellerinden gelen her yolu denediler, denemeye devam ediyorlar.

En son Aydınlık dergisinin yayınladığı dosya daha çarpıcı bir gerçeği ortaya koydu: Burada kısaca Öcalan Kürtlerin defterlerinin nasıl dürülmesi gerektiği konusunda artık tamamen devletle beraber olduğunu ifade ediyordu; bunun için alınması gereken tedbirleri, uygulanması gereken politikaları öneriyordu. Buna ne PKK ve KCK ne BDP ne de Öcalan bir tekzipte bulunmadı. Yayınlanan bilgileri yalanlamadılar. Bütün bunlar elbette ki temiz, iyi niyetli, Kürdistan ulusal davasına sadık olan duyarlı taraftar ve kadrolar arasında rahatsızlık yaratmış ve soru işaretlerini çoğaltmıştır. Öte yandan siyasetten geçinenler; bir BDP ve özünde BDP’nin tasfiyesinde bir tezgah olarak projelendirilen bir HDP hiçbir şey olmamış gibi davranarak dikkatleri başka yöne çevirme telaşına düştüler. Kimilerini medya vasıtasıyla, kimilerini dolaylı diğer siyasi araçlarla, kimisini de fiilen söz konusu itiraf dosyasındaki bilgileri Aydınlık gazetesine dayanarak yorumlayan bir Kürd ve Kürdistan halkının dostu, bilim adamı, İsmail Beşikçi’ye saldırttılar.

Yani durumun vehametinin nereye kadar ulaştığını görebiliyor musunuz?

Mevcut anlayışın Kürd ulusal siyasetini ve dinamiklerini bertaraf etmekle misyonunu sınırlı tutmadığı açık. Şimdi Kürd ve Kürdistan halkının dostlarına da el uzatılabiliyor; onlar tehdit ediliyor, susturulmaya çalışılıyor!..

Başta PKK, KCK ve BDP içindeki samimi insanların bu tür projelere karşı durma görevi HERKESTEN ÖNCE GELİR. Bizim şimdilik yapabileceğimiz şey durumu tespit edip teşhir etmekle sınırlıdır. Ama yıllardır ulusal kurtuluş mücadelesi ve özgürlük ideali için her türlü bedel ve kayba uğramış insanlarımızın bu düzeyde yapacakları çoktur. Kitleleri devlet projelerinin yeni versiyonlarını hayata geçirmek için aptallaştıran bu sinsi manevralara sessiz kalmamalıdırlar. Siyaset erkini ve inisiyatifini ellerine almaları, onlar açısından tarihi ve soylu bir görevdir. Aksi takdirde onlarla beraber hepimiz projelendirilen bu sinsi politikaların birer kurbanı olmaktan kendimizi kurtaramayız. Soylu ideallerin korunmasında mantık ve cesaret devreye girmedikçe, insan iradesinin özgürleşebileceğini sanmak, sadece bir yanılgı ve sonu hayal kırıklığıdır…

Alanya 29 Ocak 2021