(Rojî Kurd, No: 2, 6 Temuz Sene 1329 (1913)

Kürd münevver gençliğine;

Bu satırlarda Kürd gençliğine hitap etmek istiyorum. Muhatabım Kürd gençliğinin münevver [aydın] kısmıdır. Yüksek tahsilini tamam­lamış veya yüksekokul sıralarında henüz tahsil ile meşgul olan aydın Kürd evlatları, aydın Kürd yiğitle­ridir.

Bugün milletiniz, birçok daha İslam kavimleri gibi, yeniden dün­yaya getirilmeye muhtaçtır. Bu asra göre bir milletin, bir toplumun un­suru gibi varlığını koruyabilmesi için, birtakım sıfat ve şartlar la­zımdır ki, bunların büyük bir kıs­mından bugün milletimiz mahrum bulunuyor. İşte sizin en büyük ve en mukaddes göreviniz, milletimi­zi bu vasıf ve şartlara sahip etmeye çalışmaktır.

Bu vasıf ve şartları adiyen en az iki cümlede toplayabiliriz. Biri fikre, biri ekonomiye aittir. Bugün milli unsurunun hayatı her asırdan daha çok muhareze (korumak) ile, mübarezede temin ile ayakta dura­bilir. Fakat bu mübareze (çekişme) geçim alanında fikir ve ekonomi/ iktisat silahıyla icra edilir. Fertleri bu silahlarla iyice donanmış olan milletler yaşarlar, ilerlerler, mut­lu olurlar. Bu silahlardan mahrum olanlarsa şüphesiz daima yenilirler ve galiplerinin fikren ve ekonomik açıdan ribka-i esaretine [esaret ba­ğına] düşerler. Sefil bir unsur gibi kalıp her türlü manevi ve maddi meziyetlerini kaybederler.

İşte bunun içindir ki, bu zaman­da bir milletin kıymeti, kalıcı yete­nekleri ancak fertlerinin “kafiyet”i (yeterliliği) ile ölçülür. Yani fertle­rinin birer birer sahip olduğu fikri meziyetleri ve iktisadi kuvvete göre bir milli unsura kıymet verilir. Bu yönüyle her milletin fikir babaları, aydınları, duyarlılıkları her şeyden önce mensup oldukları fertlerini, fikren ve iktisatça ve bu vaziyetin yerine getirilmesine fedakar bir şekilde gayret ederler

Bugün siz, Kürd aydınları her­kesten daha iyi bilirsiniz ki mille­timizin fertleri bu fikri ve iktisadi meziyetlere de önemli bir derecede sahip değildir. Kürd fertlerini “key­fiyetçe” yükseltmek için pekçok ve pek fedakâr bir şekilde çalışmak lazımdır. Bu görev herkesten önce size düşer. Ve siz bu vazifeyi her­kesten daha iyi yerine getirecek bir hal ve durumdasınız.

Bu görevi, memleketin ne ka­nunları, ne memurları, hatta mil­letimizin geleneklerine göre bir mümtaz (seçkin) sınıflar olarak bildiği velhasıl hiçbir kuvvet sizin kadar başarılı bir şekilde yerine getiremezler.

Siz, milletinize karşı bu mühim görevi yerine getirebilmek için, yurttan uzak olan medeni merkez­lerde, daimi yerleşip kalmak değil, aksine meydana geldiğiniz (doğdu­ğunuz) yere geri dönüp sizin için pek saf olan o yerin samimi bölge­sine, aydın bir fikirle yeniden dâhil olmak mecburiyetindesiniz.

Eğer siz, o yerden daima uzak kalır, o aydınlatma görevinizi o yer dışında yerine getirmeye çalışır­sanız, inanın ki mesainiz boşuna gider. Millet namına hiçbir faydalı meyve vermez. Milletiniz sizi, ken­di aydın sınıfını, bir türlü kendisin­den sayamaz. Sizi daima yabancı sayar. Sizin aydınlatma etkinlikle­rinizin o yerde hemen hiç tesiri ol­maz.

Siz, şurasını daima hatırınızda bulundurunuz ki, bu yüzyılda yeni uyanmış milletler veya uyanmak üzere olanlar, aydın sınıfını daima sinesinde (bağrında) yaşatan, ay­dın sınıfı kendisiyle kucak kucağa olan milletlerdir. Bu milletlerin aydın sınıfı daima millet tabaka­ları arasında bulunur ve milletin felaket zamanında onunla beraber ilerler ve mutlu günlerinde yine onunla beraber terennüm eder. İşte siz, size düşen o milli görevi bu şekilde anlar ve öylece yerine ge­tirmeye başlarsanız, o görevi tam bugünkü anlamıyla yerine getirmiş olursunuz. Ve inanınız ki bu şekil­de Kürd milletini yeniden meydana getirirsiniz.

Siz Osmanlı gençlerini bu hu­susta taklit etmeyiniz. Onlar milli muhite asla inemediler. Ve millete daima uzaktan “bala /yüksek” dan hitap ettiler. Milletin anlamayaca­ğı fikirleri, onun anlamayacağı bir dille ona aşılamak istediler. Mille­tin felaket zamanlarında, o millet­ten uzak olarak, dıştan “sinezanlık” ettiler. Onun için milleti hiç tanı­yamadılar, millet de onları tanıya­madı. Millet, onlara daima yabancı gözüyle baktı. Bu durumun sonu­cu olarak Türk milleti yüzyıllarca aydın sınıfın aydınlanmasından, doğru yolu göstermesinden mah­rum olarak yaşadı. Fikren, iktisatça düştükçe düştü. Siz bu hataya düş­memelisiniz. Türk milletinin bu fe­laketinden ders almalısınız.

Ana vatana geri dönünce, sizin en evvel çalışacağınız yan ilk tahsil, ayet, metin ve makul usuller üzeri­ne tesir etmek ve ilk dalları müm­kün olduğu kadar çoğaltmaktır. Bu konuda daha ilk adımda karşınıza çıkacak sorun, harflerin (alfabe)so­runu olacaktır. Bu sorunun çözümü o kadar basit değildir. Fakat, bu so­runun çözümünde dahi milletin en yetkin unsuru siz olacaksınız. So­runun çözümü ve tavsiyesinde her çeşit şart ve koşuldan önce, fennin hükümlerini ve çabuk okuyup yaz­mayı öğrenmek konusunda, asrın gereklerini göz önüne alabilecek, hüküm ve kararını ona göre cesur bir şekilde verebilecek kuvvet, an­cak siz aydınlardan meydana gel­miş mili kuvvettir.

İlkokulu gayet makul esaslar üzerinde tesis etmeye sınırsızca özen gösterin. “Pedagoji” biliminin eğitim ve öğretim konusundaki en yeni kuralları, rehberiniz olsun. İyi biliniz ki bu yüzyılda ilkokuldan kastedilen, okuyup yazmayı öğ­renmek değildir. Bununla beraber milletin çocuklarını iyi düşünmeye, iyi görmeye ve dolayısıyla doğru muhakeme etmeye ulaştırmaktır. Bugün asıl fikir eğitimi bu mille­tin tamamında bundan ibarettir. Eğer bu fikir eğitimine, ilkokul öğretmenlerini yetiştirmeye özen göstermeseniz, en mükemmel san­dığınız ilkokullarınız, ancak okur­yazar yetiştirirler. Fikir eğitiminde mahrum bu yarımyamalak okur­yazarların ise milli mücadele ve mücadelelerde zararları kör kara cahillerin zararından daha büyük, daha etkilidir.

Onun için siz, bir yandan ilkokul esaslarını kurmaya çalışırken, öte yandan iyi öğretmenler yetiştire­cek mahiyette, birkaç mükemmel öğretmen okulu tesis etmeyi asla hatırdan çıkarmayınız.

Yeni neslinizi bu şekilde hazır­lamaya başladığınız günde, mil­letinizin fertleri fikri meziyetçe “keyfiyet”ini yükseltmeye başlamış olursunuz. Böyle fertlerin oluştu­racağı bir millet hukukunu hakkıy­la takdir eder ve onun muhafaza ve savunma usullerini pekiyi keşfe­dersiniz.

Milletimizin toprağa bağlı ol­duğunu iddia ediyorsunuz. Böyle olan bir milletin fertleri çiftçi ve hayvan yetiştiricisi olur. Ve toprak işinin bu iki esasa ayrılmış şubele­rinden birinde geçimini sağlamaya çalışır. Bu geçim yolunda olanların iktisatça maddi durumlarının iyi­leşmesi diğer geçim yolunda bu­lunanlardan daha seri olur. Bu ko­nuda onlara bazı pratik yöntemler gösterilse, bunun faydasını derhal kendi ceplerinde, kendi somutça görecekleri için ziraatta ıslahat ve yeniliğin derhal en birinci taraftar­ları olurlar.

İşte siz, milli muhite girip bu iş­lerle uğraşmak göreviyle sorumlu­sunuz ve bir milletin bugüne göre hakiki ilerlemesi, temelinde ancak bu yöntemlerle olur ve böyle de­mokratik esaslar üzerine kurulmuş olan ilerleme asla yenilgiye uğra­maz ve daima çoğalır.

Eğer siz böyle yapmayıp da Os­manlı Türk gençleri gibi anavatan dışında kalır, dışarıdan bir “bala” mevkiden millete hitap etmek is­terseniz, kendinize, milletin “seç­kin aydın sınıf” süsünü vermek ve milletin hesabına da “aydın aris­tokrasisini” kurmak hayaline düş­müş olduğunuza herkes inanır. Mil­letinize, diğer iki sınıf “aristokrat” yetmiyormuş gibi, sizi de üçüncü bela olmak üzere saymakla herkes haklı olur.

Gönlüm istiyor ki Kürd aydın gençliği kendi milletine karşı olan görevini bu zamanın gereklerine göre takdir etsin ve böylece onu pratikte gerçekleştirmeye çalışa­bilsin.

Bulgaristanlı Doğan