Serbestî, no: 161, 20 Teşrini Sani 1328-3 Aralık 1912

Millet vicdanı altıyüz seneden beri hazin ve çirkin manzaraya seyirci idi. Hele dört seneden beri ilanı hürriyet ettik. Hürriyet yolunda cihat ettik. Fakat medeni cesaretle irşat meydanında, matbuatta bulunanlara karşı kurşunlar attık. Kanlı taarruzlardan çekinmedik. Siyasi ihtiraslara, şahsi menfaatlere birçok kurbanlar verdik. Gürültüler oldu, kanlar döküldü, insanlar öldü, her taraftan feryatlar yükseldi. Esef ki bu çığlıklarla ne yeni ne de eski hükümet adamlarımız çareler bulamadı, bulduramadı, millet namına, vicdan namına, vatan namına iş gösterilemedi.
Hareketimizde, duruşlarımızda mutlak milletin zulmüne gittik. Velhasıl iş görmedik, baştan başa cinayet işledik. Hürriyet yolunda, insanlık yolunda, hükümet yolunda görülen bu vahşi cinayetler nedir?…
Siyasi partilerin uyumsuz, görünmeyen heyetlerin el altından işleri, bazılarının gizli vaatleri, bazılarının açıktan açığa hatta resmen yalanları siyasi hatalar iken, nasıl olur da siyasi maharet diye telaki ettik.
Hakikatta; hakikat nazarı önünde hükümetin olsun, milletin olsun doğal ve siyasi hukuku bu gibi dolaplarla, bu gibi garabetlerle sınırlandırılması ne kadar fenadır. İşte bu sebeplerdendir ki bugüne kadar siyasi kabiliyetimiz, milli ahlakımız genişlemedi, parlak bir alınla medeniyet âleminde görünemedi.
Kuvvetle, şiddetle mevcudiyeti temin, mevkii tahkim edemez. Bu dert, hayır gösteremez. Hukuka riayet lazım, insaniyete hürmet lazım. Hükümet adamlarında olsun, ahlakın bu derece yok olması millete ihsas olunmamalıydı. Özel şahısların, hususi halleri malum olanların hatıratıyla bu derecede tarih sayfalarında yazılmamalıydı. Yandaşlarıyla bu kadar yanlışlık yapılmamalıydı.
Aklımızı başımıza alalım, elimizi vücudumuza koyalım, Hür olarak yeniden doğan milletimizi, etrafımızdaki kuvvetlere yutturmayalım, esir etmeyelim.
Hükümet haksızlığa rehber olmamalı, haksızlık kapısını kendisi açmış olmamalı, hak ve adalete aykırı bilcümle hareket ve ihtiraslar bizce cinayettir.
Unsurların yekdiğerine, hükümetin bilcümle halka, kuvvetlinin daima zayıfa karşı icra etmekte olduğu haksızlıklara, zulme kim mani olacak? Mutlak adaletin tesisi, eşitlik ve hürriyete riayet etmeyi kim temin edecek? Vatan namına, millet namına irtikap olunmakta olan medeni eşkıyalıkları, siyasi cinayetleri kim takdir edecek? Kim çirkin görecek?…
On gündür ki İstanbul muhiti karanlık evreler geçiriyor. Bu safhaların kaynağı nedir? Sait Bey, Kamil Paşa bilmem ne paşalar… vs. kavgaları ne olacak?… Daha ne kadar devam edip nerelere kadar uzanacak?…
Serbesti-161Türlü emellere, gizli emellere daha bilmem nelere ne vakte kadar aldanılacak? Makam ve mevki divaneleri ne zaman şifa bulacak? Bu zavallı memleket derdine ne zaman derman bulunacak?…
Böyle nazik bir zamanda, hem de savaş esnasında muhalefetin bu derecesi, siyasi partilerin bu şiddetle kavgaları, korkarız ki hazin bir netice göstermesin, Memleket hayatı namına bu halleri, çeşitli sözleri nazarı dikkate alalım. Herkesi ciddiyetle, vazifesine velhasıl kanuna, kanuna riayet etmeye ve itaata davet edelim. Meşrutiyetimize, kanun-i esasimize darbe vurdurmayalım. Rakip olsun da ne yüzden olursa olsun diye uluorta atılmayalım.
Bu derece bir kin, basiretimizi bağlamasın, kör olmayalım, köre alet olmayalım, körü körüne alet olmayalım…
Tek rakip sözdür diye en mantıklı sözleri, en kanuni sözleri, tek rakip eseridir diyerek en hamiyetli bir eylemi her halde takdire layık bir hareketi en makus bir surette telakkiye, en çirkin bir telakki tarzını reva görmeyelim. Rakibimiz mantık ve kanun davasında sebat ederse, inat ediyor saymayalım. Uzlaşma yüzünü, sükun yüzünü gösterince zebun olmayalım. Maksat sükun ise, sükun tarafını alalım. Maksat kanun ise, kanuna uyalım. Baskıdan kurtulmak istiyorsak, bakı yapmaktan kendimizi koruyalım. Kanun-i Esasi hilafına her türlü davranışlar -kimden gelirse gelsin- milleti öldürmektir.
Evvelce söyledik, tekrar söyleyelim, savaş halindeyiz, yalnız İtalyanlarla değil, bütün Avrupa ihtiraslarıyla çarpışmaktayız. Bunu dost-düşman biliyor.
Şahsi ihtirasların zamanı değildir. Zararlı görünen her hali, kanun defetmelidir. İstibdad zamanı değildir, huhalif-muvafık kavgasının zamanı değildir. Memleket elden gidiyor, milli namus ayaklar altında eziliyor. Allah aşkına vatana aşkla sarılalım. Cins ve mezhep, meslek ve makam, unsur ve kavmiyet dertlerini aramayalım. Elbirliği ile harici düşmanların savmasına gayret edelim. Zamanımız yamandır, yaman olduğu kadar biimandır.
İttihat ve Terakki fena idi. Fena diyenler bari fena olmamağa gayret etmeliydi, fenalıkta bir devam silsilesi teşkil etmemeliydi.
Bugün iktidar makamına yükselenler, ne İttihat ve Terakki kuvveti altında ezilmiş, ne de tecrübesizlik derdine uğramış gençlerdir. Cümlesi baştan aşağı saldide [yaşlanmış] seneler görmüş…. İhtiyar ve muhtardır.
Pekala; yaşlarından, o meşhur sayısız tecrübelerinden süratle beklediğimiz sükun nerde? Kanun nerde? Mantık nerde? Şu kadar gün oldu memleketin iyiliği namına ne görüldü? Gençlerimiz aceleci idi, tecrübesiz idi, ihtiyarlarımız da tecrübesiz miydi? Biri koşuyor, diğeri uyuyor muydu? Bunların orta hallileri, orta akıllıları, orta yaşlıları fakat iş görenleri yok muydu?