6 Şubat 2023’te saat 04.17 de yaklaşık 500.000 km karede hissedilen 11’i Türkiye sınırları içinde, ikisi de Suriye (Afrin ve Halep) de olmak üzere toplam 13 ilde yıkıcı etkisi olan ve yaklaşık 45 ilde sarsıntısı hissedilen bir felaketle karşı karşıya geldik.

TV haberlerine göre Güney Kürdistan’ın Duhok, Hewlêr ve Süleymaniye kentine kadar hissedildiğini 13.30’daki depremde Duhok’ta mukim olan ailelerin, depremin sarsıntısı ile evlerden dışarıya fırladıklarını yine TV ekranlarında canlı olarak seyrettik. Diğer taraftan Suriye’nin daha da güneyine düşen, Lübnan, İsrail ve Mısır’da dahi depremin hissedildiği yine TV ekranlarında yayınlandı.

Kuşbakışı ile depremin merkezi olan Pazarcık’tan yaklaşık 450 km uzaklıkta olan Siirt’te depremin sarsıntısı ile karla karışık yağmurun yağmasına rağmen, şehrin büyük çoğunluğu kendini dışarıya atma zorunda hissetti. Madencilik sektöründen emekli olan biri olarak TV’den depremin merkezinin Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olduğunu öğrenince ancak teselli olmaya başladım. Bu kadar uzak mesafedeki bir depremin burada yıkıcı olamayacağını aileme ve ulaşabildiğim dostlara komşulara izah etmeye çalıştım, ama nafileydi. Ancak  iki üç gün sonra birçok aile evlerine dönmeye başladılar. Özellikle çocuklar travma denebilecek bir durum yaşadılar. O günden beri 10 yaşındaki kızım bizimle aynı odada yatmak durumundadır.

Deprem bölgesinden 450 km uzaklıkta olan bir bölgede insanlar böyle bir dehşet yaşamış ise, depremin merkezinin olduğu bölgelerde yaşayan insanlarla empati yaptığımızda çok derin duygularla sarsılmamak elde değildir. Resmi rakamlara göre şimdiye kadar 39.672 ölü,105 bin de yaralı olduğu söyleniyorsa da işin gerçeğinin o rakamlar olmadığı çok aşikardır.

Prof. Dr. Övgün Ahmet Özcan’ın depremin ilk üç günü içinde verdiği bilgilere göre enkazlar altında 200 binden fazla insan olduğu iddia edilmektedir. Ayrıca Hatay’lı bayan bir şehir planlamacısının bir TV programında yaptığı açıklamada ise, sadece Hatay’da enkazlar altında 200 binden fazla insan olduğunu iddia ediyor. Bu iddiada bulunan şehir planlamacısının ailesinden de önemli sayıda insan bu felakette hayatlarını kaybetmişlerdir.

Peki 500 km karelik alanda hissedilen 11’i Türkiye’de olmak üzere 13 ilde yıkıcı etkisi olan bu felaket yine resmi açıklamalara göre 7.7 ile 7.6 şiddetinde miydi, yoksa bu sarsıntının şiddeti yapılan açıklamadan daha mı fazla idi. Ben yapılan açıklamadan daha büyük bir sarsıntı olduğunu düşünüyorum. Çünkü yetmiş yaşına merdiven dayamış, maden sektöründen emekli biri olarak bu güne kadar, bu kapsamda bir depremin olduğunu ne bu coğrafyada, ne de Dünya’nın başka bir bölgesinde olduğunu duymadım. Nitekim Dünya sağlık Örgütü (DSÖ)’nün yaptığı açıklamaya göre de son yüz yılın en büyük felaketi olarak tanımlandı.

Düşünüyorum ve şöyle diyorum acaba; Nuh Tufanından bu yana böyle bir felaket yaşanmış mıdır diye söylenmekten kendimi alamamakla beraber 06 Şubat 2023 günü dokuz saat arayla meydana gelen afet bir deprem miydi, yoksa kıyametin küçük bir provası mıydı? Demekten de kendimi alamıyorum.

Peki DSÖ’nün açıklamasına göre asrın en büyük felaketi olan bu korkunç facianın karşısında Devletin yöneticilerinin duruşu nasıldı?

İlk dakikalardan itibaren sahada olmaları gereken Devlet güçleri akıl almaz bir tutumla bu korkunç faciaya karşı ne yazık ki büyük bir şaşkınlık ve hantallık ile meseleye yaklaştılar. Evet facia çok büyüktü, ne var ki bu büyük faciaya karşı başta Devletin başındaki Cumhurbaşkanı herkesten önce sahada olması gerekirken ilk iki güne kadar enkazlara bile müdahale edilmedi. Oysa cumhurbaşkanının emrinde özel 13 uçak ve koca bir Devletin helikopterleri ile beraber devasa bir güç olmasına rağmen bu korkunç doğa olayına karşı her nedense lakayt kalındı. Tersini düşünecek olursak, Devletin başındaki Cumhurbaşkanı korkunç facianın sabahında sahada kendini gösterse idi, bütün hükümet üyeleri başta olmak üzere, 81 ilin valisi, aynı zamanda 81 ilin belediye başkanları ile beraber bütün kamu kuruluşları ilk günün sabahından itibaren sürece müdahil olacaktı ve ilk 48 saat veya 72 saat içinde enkaz altındaki insanlara önemli oranda ulaşma ve canlı olarak onları kurtarma imkanına sahip olunabilecekti.

Sanıyorum üçüncü günde 2 bin küsur yeraltı maden işçisi ile yine benzer bir rakama yakın da jandarmanın müdahil olduğu haberlerini TV’lerden duyduğumda ilk aklıma gelen neden 20 bin (en az) maden işçisi değil de 2 bin maden işçisi, çünkü bu iş için en ideal grup yeraltı maden işçileridir. Nitekim sahaya girmelerinden sonra maden işçilerinin farkı bariz bir şekilde ortaya çıktı. Bu konuda uzman ve deneyim sahibi diğer bir kurumunda jandarma olduğu biliniyor. Ayrıca jandarmanın elindeki termal kameraların ne kadar hayati bir öneme sahip olduğuna bu faciadan sonra herkes tanık oldu.

Devletin başındaki Cumhurbaşkanı ile birlikte Devletin bütün kurumları küçük bir il olan Tunceli (Dersim) belediye başkanı gibi hassas ve sorumluluk içinde kendilerini hissedip anında müdahil olsalardı. Bu büyük faciaya rağmen onlara yöneltilecek suçlama ve eleştirilerin fazla bir etkisi olmazdı. Tabii ki özellikle 1999’daki İstanbul depreminden bu yana binlerce defa boğazlarını yırtarcasına deprem geliyor, deprem geliyor diyen yüzlerce bilim adamına kulak verip fay hatlarının olduğu bölgelerde büyük depremlere karşı dayanıklı yapılanmalara gidilseydi. Muhtemelen bu büyük faciaya rağmen ne yüz binlerle ifade edilen can kaybı olurdu, ne de yüzlerce milyar doları aşan ekonomik kayıp, ne de travma geçiren on binlerce başta çocuk olmak üzere çeşitli kesimlerden insanlar bu acıları yaşamayacaktı. Neticede Japonya’da bundan daha büyük depremler olmasına rağmen, uyguladıkları inşaat teknolojisi ile insanların ölümünü ve şehirlerinin yıkımını sıfırlı rakamlara indirgemişlerdir.

Tunceli belediye başkanı ile siyasi, ideolojik ve örgütsel hiçbir bağım olmamakla beraber bir TV programında kendisini izledim ve takdir ettim. Saat 04.17’de depremin sarsıntısı ile uyanıyor ve hemen kendisine bağlı kurumları ayağa kaldırarak saat 08.00’den itibaren Tunceli’den yola çıkıp saat 16.00 civarı depremin ilk vurduğu merkez olan Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesine herkesten önce varıyor. Depremin üçüncü gününün sonlarına doğru ne Devlet, ne de özel TV’lerden Pazarcık ile ilgili tek bir görüntü kamuoyuna yansımadığına göre o saate kadar devlet güçleri de demek ki depremin ana merkezine girmemişti.

Ne yazık ki Türk devletinin tek gündemi, Kürdleri ya Türkleştirme ya da olmama üzerine odaklandığı için, ülkenin en hayati temel meselelerini hep tali plana atıyor. Bazı verilere göre 1984’ten beri terörle mücadele adı altında yürüttüğü karşılıklı ve danışıklı kirli savaşta Kürd coğrafyasına yağdırdığı bombalara verdiği 4 trilyon doları bu ülkede yaşayan insanları bu korkunç facialardan korumak ve insan onuruna yaraşır bir yaşam seviyesine ulaştırmak için harcasa idi. Bugün yaklaşık 15 milyon insanın yüz yüze olduğu ve yıllarca izi silinemeyecek facia ile karşılaşmazdı.