Kürdistan güneyinde Eylül-Ekim 2017’de ulusal anlamda önemli iki gelişme yaşandı. Biri 25 Eylül’de Kürdistan Bağımsızlık referandumu, diğeri ise16 Ekim de sömürgeci güçlerin saldırıları karşısında,  Peşmerge güçleri gerçek anlamda direnmeden geri çekilmesidir.  Bu geri çekilmenin nedeni, direnme geleneğine sahip olan Peşmerge güçleri değil, ulusal azınlık siyasi eğilimin ihanetinden ve diğer siyasi yapıların basiretsizliğinden ötürüdür,  Kürd ulusal hareketinin bu iki önemli tarihi olaydan siyasi dersler çıkarmalıdır. Kürdistan kamuoyu olarak henüz gelişmelerin perde arkasını bilmiyoruz. Ne var ki bu bilgi eksikliği söz konusu olan gelişmelerden siyasal dersler çıkarmaya engel değildir.

Kürdistan Bağımsızlık Referandumunun ortaya çıkardığı gerçekler:

İsrail dışında başta sömürgeci devletler olmak üzere, BM, ABD, AB, İngiltere, Çin, vb. gibi birçok devletin karşı olmasına rağmen, Kürdistan yönetimi Kürdistan Bağımsızlık Referandumunu gerçekleştirebilme iradesini ortaya koyabilmiştir.

Büyük kitlelerin desteğine sahip olan Kürdistan Yurtseverler Birliği’nde çoğunluğu temsil eden ulusal azınlık siyasi eğilimin (celaliler), Goran, Komala İslami siyasi yapıların karşı olmasına rağmen Kürdistan Bağımsızlık Referandumu % 93 gibi yüksek bir oranla onaylandı.

Kürdistan Bağımsızlık Referandumu, Kürdlerin bir halk, bir etnik grup değil, bir ulus olduğunu bir daha ortaya koymuştur.

16 Ekim’de sömürgeci Irak devleti tarafından işgal edilen tüm alanlarda Peşmerge güçlerinin çekilmesine karşın kitleler direnişe geçmiş ve direnişini sürdürmektedir. Buda, referandumun %93 gibi yüksek bir oranda onaylanmasının nedeni, ulusal siyasal bilinç olduğunu ortaya koymuştur.  Böylece Kürdistanlılar referandumda ortaya çıkan ulusal iradesine bir daha ölüm pahasına sahip çıkmıştır.

Güneylilerin referandumu gerçekleştirmesi ve işgale karşı direnmesi, tüm Kürdistanlıları onurlandırmış, kendine olan güvenini artırmış, ulusal bilincin ve moralin yükselmesine büyük katkı yapmıştır.

Başta BM olmak üzere devletlerin çoğunluğu, Kürdistan Bağımsızlık Referandumuna ve sömürgeci devletlerin Kerkük/Kürdistan işgaline karşı tepkilerinden de anlaşılacağı gibi, bir daha Kürdistan’ın yalnızca dört sömürgeci devletin değil, uluslararası bir sömürge olduğunu ortaya koymuştur. BM. ve devletlerin ekseriyeti Kürd ulusuna özgürlüğü, bağımsızlığı reva görmemektedir. Sadece demokratik ve kültürel hakları reva görmektedir.

16 Ekim yenilgisinin nedeni Peşmerge güçleri değil, başta Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) olmak üzere siyasi yapılardır. Çünkü 1992’den beri KDP ile KYB iktidar ortağı olmasına karşın, güvenlik güçlerini yani Peşmerge, polis ve istihbarat teşkilatını birer ulusal kuruma yani merkezi yapıya dönüştürmediler. Güvenlik güçlerini partilere bağımlı kurumlara dönüştürdüler. Böylece güvenlik güçleri; Kürdistan Bölgesel Hükümetine değil, partilere bağımlı olarak kaldılar. Partilere bağımlı güvenlik güçleri, ulus devletin omurgası olan meşru şiddet tekeli niteliğine ulaşamaz. Merkezi bir yapıya sahip olmayan güvenlik güçlerinin yeteri kadar disiplin, bilgi, beceri, ulusal duygu ve bilinçle donatılması mümkün değildir. Güvenlik güçlerini bir merkezi yapıya dönüştürme işi de, ancak siyasi irade ile gerçekleşebilir. Peki o zaman KDP ve KYB’nin ortak iktidarı, neden, niçin güvenlik güçlerini meşru şiddet tekeline dönüştürmediler. Aynı şekilde maliye, adalet vb kurumlar için de geçerlidir.  Bu duruma birçok neden gösterilse de, bize göre esas neden; söz konusu yapıların ulusal siyaset üzerinde yükselmeyişidir. KYB’nin siyaseti, ulusal azınlık siyasetini benimseyen bir eğilim tarafından yönlendirmektedir. KDP’nin siyaseti ise, ulusal siyaset ile parça katında ulusalcılık arasında gidip gelen istikrarsız bir siyasettir. Bununla birlikte başta sömürgeci devletler ve ABD, AB gibi emperyalist güçler, KDP’nin ulusal siyasete yönelik eğiliminden hoşnut değildirler.

Bu nedenle ABD, Irak’a müdahalesinden (1991) beri, Güney Kürdistan’daki Kürdistan coğrafyasını pazarlık konusu yapmayan ve ulusalcı eğilime sahip olan KDP’ni tasfiye etmek, bu olmazsa zayıflatmak, etkisizleştirmek istemektedir. 1994’te ABD veİran’ın desteği ve KYB’ni yönlendiren Celalilerin eliyle KDP’ni tasfiye etmek istediyse de, Güneyliler bu girişimlere izin vermedi. ABD aynı siyasi tutumunu sürdürmektedir. Bugünde ABD’nin gözetiminde Irak ve diğer sömürgeci devletlerin ortak planı ve askeri güçlerinin desteğiyle, Kürdistan Bölgesel Hükümetinin (KBH) otonom alanını, 2003 öncesi sınırlara çekmek istemektedir. ABD ve sömürgeci devletler, ancak Kürd ulusal azınlık siyasi akımların desteğiyle hedeflerine ulaşabileceklerini düşünmekteler ve bu yönde projeler geliştirmekteler.  Kerkük/Kürdistan’a yapılan müdahale bu projelerin kuvveden faile geçirmekten başka bir şey değildir.

Sömürgeci güçlerin ve ABD’nin projelerini boşa çıkarmanın yolu, Kürdistanlıları ulusal-demokratik siyaset üzerinde örgütlemekten ve direnmekten geçer. İşte 16 Ekim de işgalci güçlere karşı yenilginin nedeni;  başta tüm kayıpların, yenilgilerin temel nedenin ulusal siyaseten yoksun oluşundan kaynaklandığını unutmadan ve bununla birlikte, KYB’nin içindeki ulusal azınlık siyasi eğilimdir. Artık KYB’nin önde gelen siyasi ve askeri kadroları da ulusal azınlık siyasi eğilimine karşı tutum içine girmiştir. Bu oldukça önemli bir gelişmedir. Bu durumda yapılması gereken, KYB’nin ulusal azınlık siyasetinden ve bu siyasi eğiliminden arındırmadır. Buda zan edildiği gibi kolay bir şey değildir. Çünkü Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı olan güçler, ulusal azınlık siyasetini desteklemektedir. Onun için tüm ulusalcıların ve devrimcilerin ulusal azınlık siyasetinin teşhiri ve tasfiyesi için ortak hareket etmeleri gerekir.

Bu gelişmelerden çıkarılması gereken acil ders; başta KDP ve KYB olmak üzere Kürdistan siyasi yapıları kendini ulusal siyaset yani devletleşme hedefi üzerinde yeniden düzenlemelidir. Bunun yolu da Kürdistan Bölge Hükümetinin tüm kurumlarını ulusal kurumlara dönüştürmekten geçer.  Bu siyasi tutum,  sömürgeci devletlerin projelerinin gerçekleşmesini engeller ve aynı zamanda sömürgeci devletlerin işgaline karşı ulusal direnmeyi örgütlemenin ve bağımsız Kürdistan’a ulaşmanın yolunu da açar. Kürdistan Bağımsızlık Referandumu ve Kerkük/Kürdistan işgali sürecinde bir daha anlaşıldı ki, ezilen ulusun bağımsızlaşma ve devletleşme sürecinde en tehlikeli, en hain ve düşman güç, ulusal azınlık siyasetidir.

Amed 20/10/ 2017