Bu açıklamalardan sonra Kürdler konusuna gelelim. Kürd siyasi akımların hemen hemen tümü tarih sahnesine çıktıklarında Kürdlerin; bir ezilen ulus  ve çözümünün de bağımsız Kürdistan olduğunu söylemişlerdir. Ne var ki,  Kürd siyasi akımları;  ulusal-demokratik siyaset ve ideolojisini yeteri kadar bilince çıkaramadılar.  Onun için  Kürd siyasi akımları, ulusal siyaset ile ulusal-azınlık siyaseti arasında belirsiz ve  istikrarsız  bir siyaset izlemiştir. Bu durum Kürd  ulusal hareketinin  öznel koşulunu yani ulusal iradesini zayıflatmakta, edilgenleştirmekte ve nesnel bir konuma dönüştürmektedir. Bu siyasi koşuldan ötürü Kürd ulusal hareketi, ulusal egemenlik hedefi ve buna giden stratejiden yoksundur. Bundandır  ki, yakın dönemde ve içinden geçtiğimiz süreçte,  ve özellikle Kürdistan’ın doğu, güney ve güneybatı parçalarında nesnel koşulların  yani devrimci durumların oluşmasına rağmen, Kürdler  ulusal egemenliğini sağlayamadı. Çünkü Kürd siyasi akımların bazı zafiyetleri vardır. Bu  zafiyetler, yedi  (7) madde halinde sıralanabilir.

1- Siyasi akımların sınıfsal konumu, siyaseti ve ideolojisi netleşmemiştir.

2- Kitleselleşen  siyasi akımlar; ulusal-demokratik hakların  yerine ulusal-azınlık haklarını  geçirmişlerdir.

3- Ezen ulus-devletlerinden birine karşı mücadelesinde diğer bir ezen ulus-devlet ile  ilişkiye girmektedirler.

4- Ezen ulus-devletlerin siyasi krizlerini derinleştirmek yerine krizlerden çıkmasına yardımcı olmaktadırlar.

5- Kürd siyasi akımların rehberi, ulusal egemenliği hedefleyen  bir ulusal-demokratik siyaset ve ideolojisinden ziyade, liderliğe güven ve sadakat bağıdır. Bu nedenledir ki, Kürdistan’daki örgütlenmeler; ulusal egemenliği hedefleyen  bir ulusal-demokratik siyaset ve ideolojisi üzerinde yükselen ortak amaç ve ilkelerde değil, liderliğe güven ve sadakate anlaşanların siyasi örgütlülüğüdür. Bunun içindir ki kadrolarla parti arasındaki ilişki, mezhepçi bir güven ilişkisine dönüşmüştür. Öznel koşul bu olunca, eleştirel teorik-pratik inisiyatif sahibi, deneyimli ve işin ehli militanların örgütlenmesinden oluşan bir parti değil, liderlerine duygusal bağlılık anlayışına dayalı bir parti  olmuştur. Onun içindir ki, ulusal egemenliğe bağlılık ve ulusal direniş mücadele yöntemi yerine, kendi örgütünün egemenliğine bağlılık ve partizan (gerilla-peşmerge) mücadele yöntemini  ikame eden siyasi akımların anlayışı, hep egemen anlayış olmuştur.

6- Önde gelen Kürd siyasi akımların talepleri reformist (ulusal-azınlık haklar), mücadele yöntemi partizan savaşıdır. (Anadile eğitim hakkından  federe yönetime kadar tüm haklar ulusal-azınlık hakları alanı içindedir)

7- Kürd siyasi akımların; ideoloji-siyaset veya  teorik-pratik içeriği partizan direniş stratejine göre oluşmuş ve biçimlenmiştir. Bu strateji de ulusal hareketin gelişmesinin en büyük  handikabı olmuştur.

Durum bu olunca, Kürd siyasi akımları; sınıfsal bakımından Kürd sömürücü sınıfların ve onların ideolojik etkisinden; siyasal bakımından da emperyalist ve ezen ulus-devletlerinden bağımsız bir siyasi özne olamadı. Bu da  sorunu;  ulusal sorun olmaktan ziyade,  ulusal-azınlık sorunu haline getirmiştir.

Kürdistan’da ulusal-azınlık siyasi akımlarını güçlendiren önemli bir neden de Birleşmiş Milletlerin tutumudur. Bir ulus-devlet  sistemi olarak Birleşmiş Milletler, Kürdlerin  egemen ulus olmasına izin vermemekte ve Kürd ulusuna, ezen ulus-devletlerin sınırları içinde ulusal- azınlık haklarını reva görmektedir. Birleşmiş Milletlerin bu tutumu, Kürdistan’daki  ulusal-azınlık   siyasetin   dayanağına dönüşmüştür. Böylelikle Kürd ulusu; Türkiye, İran, Irak ve Suriye sömürgeci devletlerinin ve aynı zamanda Birleşmiş Milletlerin de  sömürgesi  ve ezilen ulusu durumundadır. Bu durumda, Kürdistan,  uluslararası bir sömürge ve Kürd ulusu da uluslararası bir  ezilen ulustur.

İşte tüm bu  zafiyetler, Kürd ulusal-azınlık siyasi akımlarını güçlendiren, Kürd ulusal akımlarını da zayıflatan unsurlardır. Kürd ulusal hareketi bakımından bu gidişat oldukça tehlikelidir.  Çünkü, ulusal sorunun çözümü ile ulusal-azınlık sorunun çözümü arasındaki farklılık nitelikseldir.  Buna karşın ulusalcı olduğunu iddia eden Kürd siyasi akımları, amaç ve ilkelerini nesnel ve konjonktürel koşullarla tanımlarken, ulusal sorun ile ulusal-azınlık sorunun çözümünün  farklılığının üzerini bilinçli olarak örtmekteler. Bu nedenledir ki yaşadığımız süreçte, ulusalcı olduğunu söyleyen  siyasi akımlar ile ulusal-azınlık siyasi akımları arasında varolan siyasi farklılık, niteliksel olmaktan çıkmış, niceliksel duruma dönüşmüştür.  Örneğin; içinden geçtiğimiz süreçte, YNK’nin Talabanici  kliğinin Kerkük’te, PKK’nin ise  Şengal’de işgal güçleri ile açıkça  yapılan işbirliği ve ihaneti teşhir edileceğine yaşanmamış gibi davranılmaktadır.

Ulusal-demokratik  haklar ile ulusal-azınlık hakların arasındaki farklılığın niceliksel bir duruma dönüşmesinin  bir nedeni de, önde gelen  siyasi akımların,  teorik-pratik içeriğini oluşturan başat etkenin, partizan mücadele yöntemi olmasıdır. Bu gelişmelere karşın Kürd siyasi  akımları, habire  Kürdlerin birlik olmasının gerekliliğini söylemekte ve yazmaktalar. Ne var ki, sözkonusu edilen birliğin içeriği yeteri kadar açık değildir. Çünkü  bu birliğin; ulusal-demokratik   hakların   perspektifinde mi yoksa ulusal-azınlık hakların perspektifinden mi olacağını açık bir biçimde belirtmezler. Esasında açık bir biçimde belirtilmese de zımni olarak bellidir. O da sömürgeci devletlerin kabullenebileceği ulusal-azınlık haklarına dayalı bir birliktelikten başka bir şey değildir.

Evet, Kürd ulusal hareketi bakımından birlik sorunu, yaşamsal bir sorundur. Çünkü Kürd ulusal hareketinin başarısının yolu, birlik sorununun çözümünden geçer. Kürdistan özgül koşulunda genel anlamda iki tür siyasi birlik vardır. Biri siyasi akımlar arasında işbirliği, diğeri ise Kürd ulusun birliğidir. Siyasi akımların birliği,  yöneticilerin bir araya gelip oluşturabilecekleri  lalettayin  bir işbirliği değildir. Bu işbirliği ancak, ulusal egemenliği  hedefleyen  bir ulusal-demokratik  siyaset  ve ideolojisi zemininde ortak amaç ve ilkelere dayalı bir programda anlaşmaları ve bunu uygulamaya geçirmeleri ile olur.  Böyle bir işbirliğinin olabilmesi ve yaşama geçebilmesinin koşulu; ulusal siyaset ile ulusal-azınlık siyaseti arasında siyasal,  ideolojik, programsal ve örgütsel ayrım çizgilerinin çekilmesidir. Ancak bu siyasi koşulun gerçekleşmesi  hâlinde bu  işbirliğinin bir anlamı olur. Çünkü bu nitelikteki bir birliktelikte, aynı zamanda bu birlikte yer alan örgütler; kendilerini ulusal-demokratik zihniyet üzerinde yeniden reorganize etmek durumunda kalacaktır.

Ancak bu siyasi koşulda Kürd  ulusunun  ulusal-demokratik siyasal bilinçle donanması sağlanabilir. Yalnızca bu koşulda ulusal egemenliği hedefleyen Kürdistanlıların tümünün mücadeleye katılımı ve katkısı sağlanabilir. Bu nedenledir ki, Kürd ulusal hareketinin acil görevi;  ulusal-demokratik siyaset ile ulusal-azınlık siyaseti arasında siyasal,  ideolojik, programsal ve örgütsel ayrım çizgileri çekilmelidir, denilmektedir. Kürd ulusal hareketinin başarısı, ulusal-azınlık siyasi akımları aşmasından geçer. Ayrım çizgileri çekilmeden yapılan işbirliği, ulusal siyasal bilincin ve inisiyatifin gelişmesini sağlayan bir etken ya da bir özne olamaz. Bunun en canlı örneği,  2005’ten beri Kürdistan Bölgesel Yönetimini oluşturan PDK ile YNK arasında yapılan stratejik ittifakıdır. Bu ittifak tüm olumlu nesnel koşullara rağmen bir siyasi özneye dönüşemedi.

Kürd ulusunun birliği ise, Kürd ulusunun egemen olmasıyla olur. Başka deyişle Kürdistan’ın bağımsızlığı ve Kürd ulusunun devletleşmesiyle olur. Kürd siyasi akımları, ulusal egemenlik hedefinde ve  ulusal-demokratik siyasetin zemininde  ortak amaç ve ilkelere dayalı bir işbirliğini sağlayabilmeleri durumunda hem kendilerini hem de bir bütün olarak Kürd ulusal hareketini dönüştürür, geliştirir ve başarıya giden yolu da açmış olurlar. Ulusal egemenlik hedefi üzerinde yükselen  siyasi  akımların oluşturacağı  birliğin teorik-pratik olarak  cisimleşebilmesi  için;  partizan stratejisini esas alan siyasi akımlarla, ulusal-azınlık siyasi akımlarla  siyasi mücadelesinde, siyasetini; işçi sınıfına, emekçilere ve geniş yığınlara  taşıması gerekir. Birlik ya da ittifak:  Somut mücadele hedeflerini tanımlar; bu mücadeleleri somut örgütlenme biçimlerine ve ulusal-kurtuluş mücadelesini  de ulusal egemenlik ilkesine bağlar; bu mücadele içinde kendi konumunu ve yapacaklarını belirler ve bu belirlemeleri de siyasal eyleme geçirmekle yapar.

Ulusal egemenlik hedefi üzerinde oluşan bir ittifakın ya da işbirliğinin mücadele yöntemi, ulusal direniştir, başka deyişle kitlesel siyasal başkaldırıdır. Çünkü, ulusal sorunun çözümü herhangi bir partinin ya da gücün değil, ulusal egemenlik hedefinin yön verdiği ulusal direnişin eseri olacaktır. Onun için, partizan veya gerilla eylemlerine dayalı mücadele yöntemini benimseyen siyasi akımlara  karşı amansız bir siyasi mücadele ile yolunu ayırır. Çünkü  bu mücadele yönteminin olumsuzluğunun bir nedeni de nesnelci-ikameci siyasi anlayışıdır. Yani Kürd ulusu yerine, kendi örgütünü, Kürd ulusal direnişi yerine kendi örgütünün direnişini ya da partizan direnişini koyar. Buna bağlı olarak partizan mücadele yöntemi; siyasi akımların demokrat bir zihniyete ulaşmasını engelleyen bir faktördür.

Bir diğer olumsuzluğu da   sömürgeci devletlerden birinin yardımına dayanmak zorunda oluşudur. Her hangi bir sömürgeci devletten yardım alamayan  gerilla eylemlerine dayalı mücadele,  marjinal kalmaya mahkûmdur. Yardım aldığında kitleselleşme olanağına kavuşur, ama siyasetini ve mücadelesini de ilgili devletin ipoteğine koymuş olur. Gerilla ya da partizan  stratejilerinin kusuru silahlı direnişe başvurması değil, devrimi gerillaların girişimiyle olunacağını tasarladığından ötürü, Kürdistan işçi sınıfının, emekçilerinin  ve geniş yığınlarının çoğunluğunu ulusal mücadelenin dışında tutmakta ve pasif seyirci ya da en fazla pasif destekçi konumuna getirmektedir. Hata çoğu zaman ültimatomcu tutumundan dolayı karşısına almaktadır. Demek ki, gerilla mücadele yöntemi, halkın inisiyatifini  geliştiren değil, tam tersine edilgenleştiren bir unsurdur. Onun içindir ki, Kuzey’de PKK’nin özerklik hedefi gerekçesiyle yürüttüğü “hendek-savaş”ını bahane eden Türk devletinin  birçok kenti yıkıp viran ederken, ya da 16 Ekim 2017 Kerkük işgalinde  ciddi bir kitlesel tepki ortaya çıkmamıştır.

Gerilla mücadele yöntemi üzerinde yükselen siyasi akımların birbirinden kopuk ve birbirini köstekleyen mücadeleleri, Kürd ulusal kurtuluş hareketinin merkezileşmesinin yolunu kapatmakta ve zayıflamasına, edilgenleşmesine neden olmaktadır.

Oysa ulusal egemenlik hedefi üzerinde oluşan bir ittifak; Kürd ulusal kurtuluş hareketinin tüm teorik-pratik mücadelelerini ve ele geçirilen kısmi ulusal/demokratik  kazanımlarını merkezileştirebilmenin yani ulusal bir niteliğe dönüştürebilmenin  yolunu açabilir.

Kürd ulusunu ulusal egemenliğe taşıyacak ulusal siyasal bilinç, işçi-emekçi kitlesinin ve geniş yığınlarının gündelik ya da partizan veya  kısmi mücadeleleri içinde kendiliğinden oluşmaz. İşçi-emekçi kitlesinin ve geniş yığınların  ulusal egemenliği hedefleyen bir ulusal  siyasal  bilince ulaşmasının ve örgütlülüğünün sağlanabilmesinin yolu; ulusal egemenlik hedefi  üzerinde örgütlenmiş  siyasi akımların ve bu akımların işbirliğinin gerçekleşmesinden geçer.  Kürdistan devrimi öncü partizanların (gerilla-peşmerge) özverili ve kahramanca mücadelelerin değil,  milyonlarca Kürdistanlı işçilerin, emekçilerin ve  geniş yığınların kolektif mücadelesinin ürünü olacaktır. Sorun; ulusal egemenlik hedefi  üzerinde yükselen siyasi akımların  kendini devrimci bir örgütlenme biçiminde cisimleştirebilmeleri  ve bu cisimlerin ortak amaç ve ilkelerde oluşturacakları işbirliğinin, kader birliğinin pratik  mücadele içinde somut olarak örülüp pekiştirilmesidir. Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesinin ve uluslararası bir ezilen ulus olmanın katlanılmaz sonuçları var oldukça, ulusallığın, devrimciliğin haklılığını, ezen-ezilen ulus çelişkilerinin ezilenlerden yana çözümlenmesindeki zorunluluğu, ulusal egemenliği hedefleyen siyaseti ve ulusal direniş stratejisini tekrar tekrar gündeme taşıyacaktır. İşte bu direnişlerin başarıya ulaşabilmesinin yolu; Kürd siyasi akımların  ulusal egemenlik hedefinde  ve ulusal-demokratik zeminde  ortak amaç ve ilkelere dayalı bir  işbirliğinin cisimleşmesinden yani siyasi öznenin yaratılmasından geçer.

AMED/21/1/2018