İlim sahibi kimse ender insanlığın evrelerinde, eski ile yeni sayfalarında yüce bir makama sahip, yücelik zirvesinde ve düşünce üstü bir zeka, bir metanet gösterip, bilhassa herkesin dikkat-ı nazarını celbeden zevattır. Üç şahsın güzel nitelikleridir (yüce peygamberler müstesnadır).

İşaret edilen zatlardan birincisi: Şarkın yekane alim, edip, filozof ve hak savunucusu olan Sa’dî Şîrazî’dir. Bu zatın halı hayatında dünyanın her saha ve zaviyesi dram, mezalim, kan dökme, gadır, vahşet ve baskılarla dolu ve adeta alçaklık bir meziyet ve fazilet görülüp, her kalp ve beyinde tümüyle yerleşmiş ve yer tutmuştur.

Sa’dî, Moğol ve Tatarların zulüm dalgalarını ve tahribatlarını, Abassî Halifeliği’nin çöküşünü görmüş, Arapça ve Farsça çok sayıda mersiyeler yazmıştır.

Bu muhterem zat, muhitinde varlığı kendi cinsinin nazarında makbul, kötü duygulara yönelen cereyanlara kapılmayarak gerçek ve hukuki bir takım ulvi ilkeler koymuş, ilim sanatında yaratıcılık ve yenilik mûkafat ve imtiyazına erişmiştir.

Yüce ilkelerinden birisini şu beytiyle ifade etmiştir:

“Beni adem adayı yekdigerend (Adem oğlu bir insanın organları gibidir)

Kî der aferineş zî yek cevherend (Yaratılışta aynı cevherden yaratılmışlardır)

Çû udwî bederd awered rûzîgar (Zamanla bir uzuvda bir hastalık çıkarsa)

Diğer uduwahara nemaned qesar (Diğer azalarda rahatsızlık gösterir)”

Şöyle bir beytin hulasası: İnsan (fert) maddi şahıs, insaniyet ise manevi şahsiyettir. Manevi şahsiyetin aza ve yaşamı ise insanlar, milletler, kavimler ve gruplardır. Böyle bir manevi şahsiyettin sapasağlam ayakta kalabilmesi için bahsedilen organ ve azaların, özgürlük, serbestlik, yenilik, refah ve mutluluğun teminiyle beraber hasta ve düşkünlerin tedavi ve himayesi lazım ve gerekliliktir. Yoksa manevi şahsiyetin mutedil mizacı bozulur ve bir organında oluşan ağrı ve hastalık diğer organlarına sirayet eder. Neticede bîçare insaniyet düşmanlarca parçalanmış, kanı dökülmüş ve hakarete uğratılmış olacaktır.

İkincisi: Batı’nın irfan güneşi ve medeniyet mimarı olan Montesquieu dur. Bu muhterem zat, merhum Sa’di’nin nazariyesini makbul ve takip etmiş ve uygulama sahasında tatbiki için birçok fedakarlıkta bulunmuş ve önemli eserleri te’lif ve pahalı hizmetleri ifa etmiştir.

Fakat esefle bu zat dahi selefi (Sa’di) gibi muvafakat olamamış ve Fransa’nın büyük devrimi onun vefatından sonra ortaya çıkmıştır. Bu iki zatın insanlık güneşi olan eğitici rolleri uygulama noktasında batmış, hiçbir kimse aydınlığından istifade etmemiş, ancak kitapların sayfalarını süslemiş ve beyin hücrelerini aydınlatmıştır.

Üçüncüsü; medeniyet asrının yegane alimi ve nüfus sahibi olanların en arif ve adili Amerika Cumhurbaşkanı Mister Wilson’dur. Bu muhterem zat ilmi ve adil ilkeleriyle yalnız Sa’di ve Montesquieu’nun ruhlarını değil, belki bütün geçmiş alimlerin ruhlarını şenlendirmiş ve zamanında olanları da şükür borçlu kılmıştır. Bu ilkelerin uygulaması için yeterli bir güç, güçlü bir nüfus ve saltanata sahip olduğu için selefleri gibi yalın bir söz ile yetinmemiştir.

Behemhal alim ve adil olan ilkelerinin uygulamasını göreceğiz. Uygulamadan sonra şu eski alemin yeni bir alemle (dünyayla) değişeceği, bu cihanın sefil, sersem ve karabahtlı evladı her yeni güne refah ve saadete erişmiş olmalarına dair sağlam ve genel bir kanaat mevcuttur. Bu ilkelerin uygulaması, Kürd milleti gibi felaketzade, mahrum, mahzun ve unutulmuş olan milletler ve kavimler için adeta “ölümden sonra dirilişi” olup onları mahrum yok sayma ateşinden çıkaracak cennet, refah ve saadete ulaştıracak bir alimane ve adilane teşebbüstür.

Kürd milletinin böyle büyük bu lütufa mazhar olması yalnız insan olmak veyahut insanlığın gördüğü zillet, sefalet, felaket ve mahrumiyetten dolayı değildir. Belki şu sebeplerle beraber Kürd milletinin geçmiş ve geleceğe dair mevcudu, nüfus çokluğu, fitri kabiliyet, hamiyet, yiğitlik, tarihi menkibeler, izzeti nefis ve şereften dolayı elbette ilim ve adalet mahkemelerinde Mr. Wilson gibi bir adil hâkimin huzurunda beraatle beraber merhamete mazhar olacak, aslı astarı olmayan yalan, bühtan, iftira ve aldatmalardan dolayı asıl mağdur olmayacaktır.

Bu davanın aydınlanması ve izahı için, Kürd milletinin geçmiş ve gelecek mevcudiyeti (varlığı) ve tarihi menkibelerinden bir özet ve gayet kısa bir fihristi, muhterem okuyucuların önüne sereceğiz.

Osmanlıcadan çeviren: Cemil Amedî

[1] Mehmed Mihri, Kurdistan, no: 1, Birinci Sene, 28 Rebiül-Ahir 1337(1919) Perşembe, 30 Kanun-i Sani 1335(30 Ocak 1919)