Vatanın en ücra köşelerini bile adalet ışığıyla aydınlatan hürriyetin Kürdistan’dan bakış açısıyla görülmediğini sananlar, siyah bir kalbe, farksız bir bakışa sahip kimselerden ibaret olmalıdırlar. Bu karanlık kalpler, bu sönmüş bakışlar Kürdistan’daki mazlum ahalinin gerçek ahvalini (durumunu), ruhun derinliklerini nerden bilecek ve nerden görecek.

Zavallı Kürdler; Berlin Anlaşması’nda, Lahey Konferansı’nda hükümetin Kürdistan’da yapmış olduğu bütün kötülüklerini yüklendiler. Gerçeğin daima tek gözlükle aksini gören Frenkler veya Frenkleşmiş vatandaşlar, Garp basınında “Teracim-i ahval-i Ekrad” (Kürdlerin hal tercümeleri) gülyabani hikayesi tarzından neşrettiler.

Gaddarlık, hırsızlık, insanlık dünyası nazarında bizim sıfatımız, biz de onun mevsûfu (vasıflanmışı) olduk. Neyse “geçen anılmaz” kuralıyla o iftira ve mezalim dönemi idi. Hakikatı ve masumiyeti göstermek için yakılan bir küçük ışık bin üfürük darbesiyle söndürülüyor idi. Ya ne diyelim ki dün parlak ışıklarıyla gözlerimizi kamaştıran hürriyet kötü muamelenizle bizi hiçe çıkarıyordu.

Kürdistan’da bir güruh cahilin saptamasıyla Kürdlerin vatandaşlarına tasallutunu ve hücumlarını söylüyorlardı. Bu yeni dönem, adalette vatanın ve milletin geçmiş zorluk döneminde kendimizi layık olduğumuz bir sıfatla mı müstahak göreceğiz? Hayır!

Biz Kürdler; bize atılan silleler, yapılan hakaretlere asla hiç layık değiliz. Bu fesat ehlinin bilinen şahısları kanun hürriyetine, memleketin gelişmesine, milletin birliğine muhalif fırkalardır. İnsanlığı daima fesatta arayan müfsitlerdir. Biz Kürdler mislim ve gayri-müslim vatandaşlar bugün fethedilen yüce hürriyet kalesini zaten arzuluyorduk. Millet-i Osmaniye’nin senelerden beri hasretle bekledikleri Meşrutiyettin fedakarı olduğumuzu bütün fiiliyatımızla, bütün gayretimizle göstereceğiz. Mazi bizi mes’ul etti fakat istikbalde sevinçli olmağa çalışacağız.

Osmanlıcadan çeviren: Cemîl Amedî