(Kurdistan sayı: 1, 2, 4, 30 Ocak 1919 )

Kürd dili hakkında çeşitli, pek çok eserler mevcuttur. Bu eserlerin bir kısmı Avrupa alimleri ve bilhassa Rus, Alman, İngiltere ve Fransız oryantalistleri tarafından yazılmış ve basılmıştır. (Beyazıt kütüphanesinde birkaç kitap vardır.)

Adı geçen alimlerin insanlıkla ilgili teşebbüsleri herkesçe övülen ve takdire şayandır. Fakat bu eserlerin bir kısmının mesafenin uzaklığı, dillerin farklılığı, ulaşım sorunu, seferdeki zorluklar, nakliye vasıtalarının bulunmaması -dışarıdaki içerdekinden farklıdır- akli önermesinin doğru ve doğruluğu kabul olunandan dolayı eksik ve tam olmaması Kürd edebiyatçılarının istifade edebileceği kaynaklardan değillerdir. Bu hususta, bu eserlerin az bir kısmı dahi bozuk bir siyasi gayeyi güder veyahut kulaktan duyma bir takım saptırmalar ve iftiralara dayanarak yazılmıştır. (Yeri geldiğinde detaylarıyla arz edilecektir).

Diğer bir kısmı, şark alimleri tarafından yazılan eserlerdir. Bu eserler arasında ancak birisi basılmıştır. Basılan eser, Kudüs eşrafından Beni Mahzun ailesinin büyüklerine mensup, merhum Ziya Paşa’nın eseridir. Merhum Paşa, Bitlis vilayetinde kaymakam iken Siirt alimlerinden ve Kürdistan’ın büyük bir ilim hanedanı “Molla Halil Hanedanı”na mensup olan Molla Hamid’in ve Molla Hamid’den ders halkasında bulunan öğrencilerin yardımıyla yazılmış ve istibdat zamanında basılmış, maalesef şu zavallı kitap basılışından sonra istibdadın sert pençesinin tokadına maruz kalarak senelerce karanlık bir hücrede alıkonulmuş, hapis ve zindana atılmıştır.

Bu kitabın özellikleri:

1-  Bu kitabın yazarı Arap’tır. Kürd dili hakkında yeterli bilgiye sahip değildir. Bununla birlikte bu kitap, Kürd dilinin lehine olarak bir delil olabilir, fakat aleyhine hiçbir delil teşkil etmez.

2- Yazarın yardımcıları Siirt ahalisinden ve bilhassa ulema takımıdır. Siirtlilerin dili ise fesih bir Kürdçe değil, bilakis karışık bir Arapçadır. Kürdistan’daki alimler ve edipler dahi meramı ifade ettiklerinde faziletli izhar(beyan) için yalnız kelimeler değil belki Arapça pek çok cümleler ve zincirleme terkipler kullanırlar. Bu adet ve alışkanlık sayesindendir ki adı geçen kitapta Arap dili yaklaşık Kürd dilinin üçte birini teşkil etmektedir. Hâlbuki benim acizane eserimden biri olup diğer dillere muhtaç olmadan müstakil bir dil olduğu açık bir surette ispat edeceğim.

3- Muhterem yazar kendisi Arap, Kürdleri Arap ve Kürdçeyi de Araplaştırmak sevdasındadır. Zaten bu fikir bütün Arap edebiyatçı ve tarihçilerinin beyninde yerleşmiştir. Bu fikri teyit ve takviye edecek bir takım tarihi vesikalar dahi ortaya koyuyorlar:

“Yemin ederim ki Kürdler Farısi değildirler,

Lakin onlar Amr Bin Amîr’in evlatlarıdır”[1]

Merhum Paşa’nın adı geçen kitabın birinci sayfasında mevcut olan resim ve edebi beyitleriyle ispat edebiliriz:

“Benim kitabım yani “Munzur bin Maussema evladı”[2]

Bununla birlikte Kürd dilinde Arapça kelimelerin konulması ve kullanılması için pek fazla çalışmıştır. Halbuki merhum Paşa bu davada münferit ve tek değildir. Belki pek çok hasımları(rakipleri) vardır. Hulasa eskiden beri İran’ın edebiyatçı ve tarihçileri dahi Kürdler İran’ın en kahraman evlatlarıdır ve bu kahramanlık sayesindedir ki kendilerine Kürd lakabı verilmiştir diye uzun uzadıya görüşler belirtmişlerdir.[3] Ve İran’ın muhterem ediplerinden Fazıl Hüseyin Daniş Bey’in eserinde dahi bu yaklaşım kendini hissettiriyor.

Acizanem bu kitapta şu iddiaların doğruluğu ve yanlışlığından bahsetmeyeceğim. Zira bu gibi konuların kitabın kapsamının dışındaki konulardır. Hususen yerde bulunan mal gibi zannedilen kahraman, cesur, dindar, zeki, cömert ve Belucistan’dan Batuma kadar sığ dağlar gibi ve Asya’nın merkezinde müstakim bir surete dağ silsilesi ve dağların sağ-solunda Kürd milletinden milyonlarcası oralara yerleşmişlerdir. Kendilerine üstün veya denk bir-iki unsur olsaydı sürat ve kolaylıkla davalarının hal ve çözümü için bu konularda ilim çerçevesinde çaba sarf ederdim ve o zaman isteklerimiz gerçekleşebilirdi. Fakat Sadî’nin buyurduğu gibi:

“Herdem ez în bax berî mîresed tazeter ez tazeterî mîresed”

(Şu bağda sürekli ve peş peşe biri diğerinden daha taze meyveler yetişiyor.)

 Yerleşik olan Kürdler günbegün artış dairesinde çoğalıyorlar. Hulasa şu Birinci Dünya Savaşı’nda İkdam gazetesinin tepesinde ve bir takım eser ve beyinlerin dere ve çukurlarından mantar gibi birdenbire başka bir fikir ve üçüncü bir el ortaya çıktı. Böyle bir hadiseye kıyasen alim ilminden uzaklaşmış ve fen sahasından da kovulmuş, akıl ve mantık sınırlarından daha fazla yabancı olan bir takım fikir ve makam sahipleri ortaya çıkmışlardır. Bununla beraber bunlarla uğraşmak boş şeylerle meşgul olmak, neticesi olmayan bir abes ve usançtır (bıkkınlıktır).

Yalnız ben değil bütün dünya alimleri bunların fikirlerini kabul edemez veya düzeltemezler. Zira mesele ilim değil, bireysel ve inattır. Bu gibi hadiselerde alimin vazifesi sükut etmek ve karışmamaktır. Bu durumlarda delilleri ileri sürmek ve görüş beyan etmek gerekmiyor. Fakat bize ait ve bize çözümü gerekli olan şey budur ki Arap dili herkesçe malum ve her görüşte bilinen maddi ve manevi nüfusuna binaen yalnız Kürd dili değil belki bütün Şark dillerine ve bilhassa Müslüman toplulukların dillerinde büyük bir rol oynamıştır. Kürd dilinde kullanılan pek çok Arapça kelimeler vardır, bu meselenin inkarı kibirdir. Bu inkar bize yakışmadığı gibi pek faydalı bir sonuçta vermez. Fakat benim acizane eserimdeki iddialarımda Arapça olup ve kullanılmakta olan kelimeler karşısında her halûkarda meşhur olmayan veya terk edilen Kürtçe bir takım kelimelerin mevcudiyetlerini ispat edeceğim. Mesela, Türkçedeki “dayı” karşılığında “xalo”, “xal” kelimeleri kullanılmaktadır. Halbuki bunlar Arapçadır. Kürdçede bunlara karşılık “lalo” kelimesi mevcut olup Hewramilerce kullanılmaktadır. Feyliler, Hewramilere bu kelimenin kullanılmasından dolayı “lalowan” derler.

Fars diline gelince, eski fars dili bilinmediği için onu Kürdçeyle mukayese edip hüküm vermem. Kürd dilini Farsçadan ayıramayacağım, zira kelimelerin kökeni etimolojik olarak ortadadır ve fiillerin kökeniyle ilgili ilimler ortadadır. Bu sayfalarda adı geçen ilimlere karşı savaş ilan etmekten elbette mazurum. Fakat herkesçe malumdur ki bu yeni fars dili hususi bir milletin dili değildir. Hatta Tahran şehrinde bile memurlar ve yazarlardan gayrı bu yeni dil ile tek bir fert dahi konuşmaz. Bu yeni dil eskiden beri İran’da ve hatta Hindistan’da mevcut olan çeşitli dillerden alınmış ve oluşturulmuş bir dil olup çoğunluğu Pehlevi, Deri ve Kürdçe’dir. Bununla birlikte Kürdçe bu yeni dillin bir kolu değil, bilakis asıl ve esaslarından biridir. Bu iddiayı etimolojik ve fiillerin kökenine dayanarak ilerde apaçık bir şekilde ispat edeceğiz. Burada gerçeğin anlaşılması için sade bir örnekte bir-iki örnek misal arzedeceğim:

“Saymak” kelimesine karşılık “hejmardın-ejmardın” Farsça “şûmûrden” dir. Şu iki mastardan hangisi asıl ve hangisinin de dal olduğunu her mütefekirce malumdur. “Dökmek” karşılığı Kürdçe “rijyan”, Farsça “rîxten” dir. Bu iki fiilin Kürdçe fiil çekimi şöyledir: Rijyan, rijya, rijyake, rijra, rijrawe, eriji, erjirî, birijîne, merijîne, rijyak, rêj. Farsça ise; rîxten, rîxt, rîxte, rîxteşod, rîxteşode, mêrîzet, rîxtemêşeved, berîz, merîz, rîxteşode, rîzende.

Eğer ilim ve irfan dairesinde, eğer muhakeme ve fikir dairesinde gerçekleşirse; karışıklık ve zenginlik harflerin fazlalığı ve yayılışı, varlık ve yokluğu nazarı itibare alınırsa asıl ve asıldan çıkan, kamil ve eksiğin ayrışması kolaylaşır.

Velhasıl mademki ilmen Kürd lisanı asıl ve yeni edebiyat onun ayrıntısıyla ilgiliyse, aralarında eğer bir takım lûgatlarda uyum hasıl olursa, bu uyum Kürd lisanının asalet ve şerefine bir noksanlık getiremez. Dolayısıyla eğer bütün Kürd lisanını nazarı itibare alarak halis kürdçe olan lûgatı yazsam, “Hevramî” ve “Bilbasî” lûgatları sayesinde ayırmak mümkündür.

Evet “Feylî”de söylendiği gibi: “Ew qere term le male”. Hewreman dağlarında Bilbasların çadırlarında ve Zazaların mağaralarında halis Kürdçe nice lûgatlar vardır.

4- Merhum Paşanın (Ziya Paşa) kitabı, yalnız Kurmanc kabilesinin lûgatına dair olduğu halde adı geçen kabilenin bütün lûgatini kapsamamış, dilbilgisi kuralları vasıtasıyla kolaylıkla anlaşılacak, lûgat kitabında faydasız pek çok örnekleri zikreder. Bununla birlikte bunlar bir noksanlığı teşkil etmezler zira Arapça bir atasözünde söylendiği gibi: “Bir dile ancak gönderilmiş bir peygamber tümüyle vakıf olur.” Bu hususta merhum Paşa dil bilgini değildir, belki kendisi Arap’tır.

5- Dibacede Paşa doğru bir muhakeme yapmayıp ve bu muhakemede taraftarlıktan soyutlanmadığı gibi hakikat ve kıyas ölçüsünü de kaybetmiştir. Zira merhum der ki: Kürd dili bütün dünyada mevcut olan diller arasında ihtilaf, farklılık, uygunsuzluk ve karışık olmak itibariyle başka dillerin karışımıdır.

Gerçekten biz dahi Kürd dilinde -diğer dillerde olduğu gibi- ihtilafın varlığını ikrar ve itiraf ediyoruz. Fakat ihtilafta en başta bulunduğuna inanmam ve zannederim ki eğer merhum Paşa Arap olduğu halde bir parça Arap dilinin durumuna bir göz atmış olsaydı, bu başka dillerin karışımından oluşmuş olma lakabını acilen dönüp reddederek hemen Arap diline ithaf ederdi.

6- Kitabın mukadimesinde (giriş kısmında) Paşa der ki Kürd dilinde Türk lûgatı dahi vardır. Bu iddia son derece hastalıklı hakkaniyet ve hak noktayı nazarında büsbütün doğru değildir. Zira Kürd dilinde her şey varolabilir, fakat Türkçe katiyen mevcut değildir.

Paşanın başlangıç hatası ise şudur ki Bitlis gibi bir vilayette merkezde bulunan Kürdler, çoğunlukla memur veya memurla karışık insanlar, Türkçeyi bilirler. Bazen veya unutkanlık yoluyla Kürdçe kelimeler yerine Arapça ve Türkçe kelimeleri kullanıyor olabilirler. Paşa ise her yaş ve kuruyu topladığı için, hemen yabancı lafızları kitabına yazarak ve yorumlayarak sonlarına (A-Arapça), (T-Türkçe)) ve (F-Farsça) harfleri yazmıştır.

Mesela bir Bitlislinin ağzında “çıplak” lafzı çıkmış ve buna binaen Paşa “Ç” bölümünde çıplak kelimesini yazarak sonuna (T) yazmıştır. Halbuki Kürd dilinde “çıplak” kelimesinin karşılığında bir lafız değil sayısız lafızlar vardır. Ez cümle “Tazi”.

Mûellifi: M. M.

Osmanlıcadan çeviren: Cemil AMEDÎ

[1] Amr Azîz adına yemin ederim ki Kürdler Farısi değidirler, belki de Amr bin Amîr’in soyundandırlar.

[2] Bu kitap Kürdlere hitap ediyor ve Kürdleri Xornaq Padişahı olan Maussema’nın evlatlarından sayıyor. Size karşı beslediğim muhabbetin şahididir ve bu şahidin aklanması için resim dahi vardır.

[3] Arapça ve Farsçada Kürd, kahraman demektir. Lûgata bakabilirsiniz. Sadî’nin şu beyti: “Dânî kî çû gûft, Zal ba Rustemî Kurd?/Dûşmen netewan heqîr ve bîçare şûmûrd” (Bilirmisin ki Zal Kürd Rusteme ne dedi?/ Düşmanı hakir görme ve biçare sayma.” Bu İranlıların kuvvetli bir delilidir. Nitekim Firdevsi’nin Şeyhname’si baştan sona kadar bu iddiayı teyit ediyor.