Röportaj: Ruken Hatun Turhallı

BasNews – Şêx Said Efendi ile 46 yol arkadaşının Şark İstiklal Mahkemesi tarafından Diyarbakır Dağ Kapı Meydanı’nda darağacına çekilmelerinin üzerinden 96 yıl geçti. O günden bugüne Kürtler 29 Haziran gününü kollektif yas günü olarak yaşıyor.

1925 Kürt Hareketi ve öncüleri iç ve dış kamuoyunda yoğun analiz ve tartışma konusu oldu. Halen de tartışma konusu olmaya devam ediyor. Yüz yıllık bir yarayı içinde yaşayan, yaslarını tutamayan ailelerin yaşadıklarına ışık tutmak adına Şeyh Said Derneği Başkanı ve Şeyh Said’in torunu Mehmet Kasım Fırat ile Şeyh Said Efendi’nin yaşam kesitlerini yol arkadaşlarını ve ailelerin kıyam sonrası yaşadıklarını sizler için konuştuk.

Bugün hem siz hem Kürtler için acı birolayın yıldönümü. Şêx Said ile 46 yol arkadaşı 96 yıl önce bugün Diyarbakır meydanında darağacına çekilerek katledildiler. Ailesi olarak bugüne yönelik okuyucularımızla duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilir misiniz?

Bahsettiğiniz gibi 29 Haziran günü bütün Kürt halkı açısından tarihi ve önemli bir gün. Bu nedenle bütün Kürtler bu tarihi günü her zaman hatırlamalı ve güncel olarak değerlendirmeler yapmalıdırlar. Aynı zamanda Şêx Said ve yoldaşlarının idam edilme gerekçelerini bilimsel verilerle halkımıza anlatma gibi bir görev ve sorumluluk önümüzde duruyor.

Şêx Said kıyamına ilişkin Kürt halkı, Türkiye arşivleri üzerine ve uluslararası platformlarda halen çok ciddi ve önemli tartışmalar sürdürülmekte. Bu tartışmaları nasıl görüyorsunuz?

Elbette öncelikle şunu söylemek isterim, Şêx Said sadece ailenin değil bütün Kürt halkının önemli ve tarihsel bir değeridir. Bu vesileyle herkesin o dönem yaşananlara yönelik değerlendirmeler yapma hakkı bulunmaktadır. Fakat çoğu zaman bizi üzen gerçek şu; bazı kesimler özellikle Kürtler içerisinde Şêx Said kıyamını ele alıp yorumlarlarken bilgi veya belgeleri o’nu katleden devletin paylaştığı belgelerinden ve servis ettikleri medyasından alarak işliyorlar. O dönem Şêx Said ve yoldaşlarını yargıladığını söyleyen adaleti ve tartışmalık mahkeme tutanaklarının esas alınması ne kadar doğru olabilir?

Oysa o dönem mahkeme tutanakları tamamen yanlı tutulmuş ve kesinlikle şeffaf değildir. Bizler aile fertleri olarak kıyamı yaşamış ve ağır bedeller ödemiş babalarımızla, büyüklerimizle, o dönem serhildana katılmış kişilerle veya yakınlarıyla konuştuk ve daha sağlıklı bilgiler aldık. Aldığımız bu bilgiler ile mahkeme tutanakları arasında çok büyük farklılıklar söz konusu. Dolayısıyla serhildanda yer almış canlı tarihe şahit olmuş kişilerin veya onlardan dinleyenlerin anlatımları kuşkusuz ki daha doğru ve daha sağlıklı.

Bize biraz Şêx Said Efendiyi anlatabilir misiniz? Nerede doğdu? Çocukluğu nasıl bir ortamda gelişti? Tahsilini nerede yaptı? Toplum içerisindeki konumu neydi? Herhangi bir tarikatla bağlantısı var mıydı? Varsa rolü neydi ve bu tarikatın Kürt sorununa yaklaşımı nasıldı?

İsterseniz Şêx Said kimdi? Sorusuna cevap vermekle başlıyayım. Şêx Said Efendi 63 yaşında hayatını halkı için adayan bir adamdı öncelikle. Dindar, saygın ve mal varlığı çok iyi olan bir ailenin üyesiydi. Şêx Ali Sefti’nin torunuydu. Şêx Ali Sefti Nakşibendi tarikatı Şêxlerindendir ve dönemin Bağdat Nakşibendi halifesinin takipçisiydi. Şêx Said Efendi toplum içerisinde büyük bir saygınlığı olan ilim ve irfan sahibi bir insandı. Güçlü bir edebiyat bilgisine sahipti. Hadisleri, Kuran-ı Kerim’in tefsirini çok iyi biliyordu. Kendisinin eğitim verdiği medreseleri vardı. Medreselerinde insanlara ilim – irfan öğretiyordu. En önemlisi bu medreselerde KurmancîZazakîOsmanlıca ve Arapça dillerinde eğitim veriyordu. Sadece inanç üzeri değil edebiyatsanat vs. konularda da eğitimler sunuyordu. Modern eğitime önem veren birisiydi. Güçlü ilişkileri vardı. Hem toplum içerisinde hem de diplomatik ilişkiler kuran birisiydi. Tanınmış, toplum içerisinde saygınlığı olan aydın insanlarla güçlü arkadaşlık bağları kurmuştu. Aile olarak da Kürdistan’da tanınan, saygı gören bir ailenin ferdiydi. Ekonomik olarak da ciddi bir servetin sahibiydi. Ama bütün bunlara rağmen halkı ve inancı için 63 yaşında serhildan başlattı. Başlattığı bu serhildanda hayatını, ailesinin büyük bir kesimini, dostlarını ve servetini yitirdi.

“Şêx Said direnişin başından itibaren zafer yada yenilgilerinin Kürt halkı için ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu”

Bütün bu olasılıkları bilen ve başarılı olduğunda halkı için neleri kazanabileceğini, kaybettiği taktirde nelerden olacağını iyi bilen bir insandı. Burada en değerli olan şey, Şêx Said Efendi bütün bu olasılıkları bilerek ve hesaplayarak bu serhildanı başlattı. Yani egemen sistemin yaydığı, inandırmaya çalıştığı şekilde gerici, cahil, bir şey bilmeyen veya işte sadece hilafetin geri gelmesi yeniden şeriat düzenine geçilmek için kalkmış, ayaklanmış bir şahsiyet değildir. Bu şekilde ele almak ve değerlendirmek Şêx Said’i hiç anlamamak, dolayısıyla cahilce yorumlamak olur. Oysa o dönem Kürt halkı için örgütlenen bütün önemli şahsiyetlerle düzeyli ve özel ilişkilere sahipti. En çok görüştüğü, zaman ayırdığı kişiler o zaman Cibranlı HalitYusuf ZiyaDr. Fuat vb. Kürt ve Kürdistan düşüncesine sahip insanlardı. Bu şahsiyetlerle aynı mantaliteye sahip olduğu için de bir serhildanın gerekli olduğuna inandı ve başlattı.

“Şêx Said efendi dini bilgisi ile Kürt ulus bilincini birleştirerek hareket etti”

Şêx Said efendi dini bilgisi ile ulus bilincini birleştirerek hareket etti ve halkının sorunlarını dile getirerek, çözümler üretmeye çalıştı. Zaten dikkat ederseniz Şêx Said Efendi’nin serhildanı 1924’te hazırlanan anayasadan sonra gerçekleşti. Çünkü yeni kurulan devletin sistemini ortaya koyan anayasası tek devlet, tek millet, tek dil vb. konularda kendisini dayatıyor, kesinlikle diğer azınlık ve inançlara hoşgörülü yaklaşmıyordu. Bu coğrafyada yaşayan en büyük halklardan birisi olan Kürtler için en ufak bir kapsayıcılığı da yoktu. İşte Şêx Said ve yoldaşlarının isyanı buna yönelikti ve serhildan buna yönelik başlatıldı.

Aynı şekilde Lozan Anlaşması sonrası 4 parçaya bölünmüş bir Kürdistan gerçeği vardı ve Ortadoğu’ya hâkim uluslararası devletler diğer birçok halka kendi kaderlerini tayin etme hakkı sunarken Kürtler için bunu yapmamışlardı. İşte Şêx Said ve yoldaşlarının tepki gösterdiği diğer bir husus da buydu. Yani en eski tarihe, kültüre, dile sahip, en önemlisi coğrafyanın en köklü yerleşik bir halkına bunu reva görmeleri asla kabul edilemezdi. Bunun için ilk etapta medeni bir şekilde, tartışma, diyalog, diplomasi yoluyla Kürtler için bu problemleri hal etmeyi esas aldılar. Fakat sömürge rejimi bunu kabul etmedi ve en sert şekilde cevap vererek kanlı bir bastırmayı esas aldı.

Şêx Said Efendi’nin Azadi Hareketi ile ilişkileri ne zaman ve nasıl başlıyor? Ailesi olarak bu konudaki bilgileri kısaca bizimle paylaşır mısınız?

Bunun için yeniden tarihin geçmiş derinliklerine gitmemiz gerekiyor. O dönem dünya sisteminde hakim olan güçler İngiliz ve Fransız emperyalizmi. Son dönemlerini yaşayan Osmanlı İmparatorluğu içerisinde de 1800’lerin sonlarında bir grup bir araya gelerek Jön Türkler adı altında örgütlendiler. Jön Türklerin Osmanlı içerisinde örgütlenmesi ve güçlenmesine o dönemin büyük emperyalist devletleri öncülük ettiler. Jön Türk örgütlenmesi 20–30 yıl civarında bir çalışma yürüttü ve daha sonra bunların içerisinden İttihat ve Terakki grubu çıktı. Bunlar Osmanlıyı artık gerici bir rejim olarak gördükleri için giderek Osmanlıya karşı mücadele başlattılar. O dönem Kürt aydın ve ilericiler de bu mücadelede İttihat ve Terakki’ye destek verdiler. Ama İttihat ve Terakki biraz güçlendikten sonra şovenizme kaydı ve Türklükten, Türk halkının üstünlüğünden bahsetmeye başladı. Buna karşılık Kürtlerde doğal olarak kendi halkının haklarını savunmak durumunda kaldılar. Yani İttihat ve Terakki birlikte, eşit yaşamın koşullarını ortadan kaldıracak argümanlar oluşturmaya başladı. Zaten buna karşı Kürt Teali CemiyetiKürt Kadınları Birliği vb. örgütlenmeler geliştirildi. Bu durum 1921’lere kadar devam etti.

“Azadi Hareketi toplantılarını çoğunlukla Şêx Said Efendi’nin evinde gerçekleştirdi”

1921’den sonra bazı Kürt aydın ve ileri gelenleri yeni bir örgütlenmeye doğru adımlar attılar. Yeni örgütlenmenin adı Azadi Hareketi oldu. Hareketin ilk kurucuları Seyit Abdulkadir, Faik Bey, Hasenanlı Halit Bey, Dr. Fuat, Yusuf Ziya, Şırnaklı Şêx Abdurahman, Ali Askeri vb. şu an isimlerini hatırlayamadığım çok değerli insanlar vardı. İşte bu bahsettiğim Azadi Hareketi’nin kurucularının hemen hemen hepsinin Şêx Said’le ilişkileri ve irtibatları vardı. Yani şunu iddia edemeyiz; Şêx Said Azadi Hareketinin üyesiydi. Ama güçlü ilişkileri söz konusuydu. Bir çok defa Azadi Hareketi’nin öncü kadroları Şêx Seit Efendi’nin evinde toplantılarını gerçekleştirdiler. Hatta Bediüzzaman Said–i Nursi’de Şêx Said’i ziyaret etmiş. Mela Mustafa Barzani’de 1923 veya 1924 yıllarında bölgeye gelerek Şêx Abdurahman ile görüşme gerçekleştirmiş. Yani kısaca şunu söyleyebilirim, Şêx Said Efendi ve yakınlarının hem Azadi Hareketi hem de diğer Kürt hareketleriyle irtibatları güçlüydü.

“Şêx Said Efendi’nin oğlu Ali Rıza Efendi felsefe ve farklı bilimler konusunda oldukça yetkin bir şahsiyetti”

Şêx Said Efendi’nin büyük oğlu Şêx Ali Rıza Efendi o dönem ilim, irfan, felsefe konusunda yetkin bir insan ve aynı zamanda serhildanın ekonomik altyapısını güçlendirmek için Suriye’ye ticaret yapardı. Bu ticaret esnasında Suriye tarafında güçlü ilişkiler kurdu. Burada Bedirxanlılarla, Cemilpaşazade ailesiyle güçlü ilişkiler geliştirdi. Ayrıca Suriye Kürdistanı’nda bulunan aydın, ilerici yurtsever insanlarla bire bir ilişkiler de geliştirdi.

Şêx Ali Rıza Efendi Halep, Beyrut civarlarındayken Kuzey Kürdistan’da Cibranlı Halit tutuklanıyor ve Serhat bölgesinde hareket zora giriyor. Şêx Ali Rıza Efendi tutuklanma haberini duyduğu gibi direk İstanbul’a gidiyor. İstanbul’da bulunan Kürt aydın, yazar, siyasetçi, uluslararası ilişkileri olan Kürtleri ve Şêx Abdulkadir’i bir araya getirerek bir toplantı düzenliyor. Toplantıda Cibranlı Halit’in yakalandığını söylüyor. Ve daha öncede Azadi Hareketi’nin öncü liderlerinden bir kesiminin yakalandığını bu nedenle hareketin ciddi bir tehlike altında olduğunu, toplantıda bulunanların da desteğiyle harekete sahip çıkmayı ve mücadeleyi sürdürmeyi teklif ediyor.

“Seyid Abdulkadir’in önerisi ile Şêx Said Efendi hareketin başına getiriliyor”

Seyid Abdulkadir toplantıda yaşının çok büyük olduğunu, uzun dönemdir Kürdistan’la irtibatının kopuk olduğunu, oysa Şêx Said Efendi’nin Kürdistan’da halkının içerisinde olduğunu, bu nedenle bir kongrenin düzenlenmesini ve bu kongrede Şêx Said Efendi’nin hareketin başına getirilerek mücadelenin yürütülmesi gerektiğini öneriyor. Toplantıda bulunan herkese de Şêx Said Efendi’nin etrafında kenetlenmesi için ricada bulunuyor. Kendisinin de İstanbul’da yapılması gereken her sorumluluğu yerine getireceğini söylüyor. Şêx Ali Rıza Efendi toplantı bittikten sonra Kürdistan’a doğru yola çıkıyor ve Şêx Said Efendi’nin yanına geliyor.

“Bingöl’ün Şuşar mıntıkasındaki 300 kişinin katıldığı ve 2 gün süren toplantı sonucu Şêx Said lider seçilir, Ve serhıldan kararı alınır”

Şêx Said ve beraberindeki yoldaşları Bingöl’deki Şuşar mıntıkasına gidiyorlar. Kırıkhan köyüne geldiklerinde Aralık ayının 4’ü. Şêx Said Efendi’nin çağrısıyla bölgedeki köyler ve yerleşim yerlerindeki ileri gelen 300 kişi burada toplanıyor. Burada 2 günlük bir toplantı geliştiriliyor. Toplantıda serhildan yapmanın bir zorunluluk olduğu kararına varılıyor. Kürtlerin haklarını, topraklarını, dillerini, kültürlerin, tarihlerini vs. her şeylerini sürdürebilmek için bu serhildanın olması gerektiği kararına varılıyor. Burada gerçekleşecek serhildan cihat olarak, serhildanlara katılacak olanlar içinde mücahit olacakları belirtiliyor. Çünkü zulme, bir halkın dilini, kültürünü, tarihini vs. yok etmeye karşı gerçekleşen bir serhildan durumu söz konusu ve bu aynı zamanda bir hak meselesi. Bu nedenle bunun cihat olacağı, katılanların da mücahit olacağı dile getiriliyor. Harekete veya serhildana öncülük yapan kişinin de Reis – i Mücahidi olacağı belirtiliyor. Bu toplantıda bu kararları alıyorlar ve Şêx Seid Efendi’yi Reis – i Mücahidi olarak tayin ediyorlar. Cibranlı Halit’in yakalanmış olması sebebiyle de Şêx Ali Rıza Efendi’yi Serhat bölgesinin başına gönderme kararı alınıyor.

Burada araya girmek istiyorum. Siz cihat dediğiniz de sadece İslami bir cihat olgusu olarak anlaşılabilir. Bahsedilen cihat biz Kürtlerin anladığı şekliyle serhildan mıdır? Buna bağlı olarak 1925 serhildanının rengi neydi?

Bu çok yerinde ve önemli bir soru. Şêx Said Efendi’nin başlattığı serhildan her şeyden önce kesinlikle Kürdistani bir serhildandı. Ama şunu unutmamak gerekir ki burada Şêx Said Efendi’yi harekete geçiren en önemli etkenlerden biri de tevhiddir. Yani Osmanlı saltanatının alametleri değil, Kuran – ı Kerim’in tevhidi alametleridir. Çünkü tevhit dininde bağımsızlık, özgürlük, eşitlik, hukuk söz konusudur. Bu nedenle tevhit dinine göre, topraklarını, namusunu, şeref, haysiyetini korumak için dilini, tarihini, kültürünü korumakla yükümlüsün ve bu yükümlülük için serhildan yapmak da cihattır. Yani ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı nasıl modern hukukta yer alıyorsa aynı şekilde tevhit dini hukukunda da yer alıyor. Aynı zamanda tevhit dinine göre savaşan, cihat eden ve öldürülen insan şehit olur, bütün günahları da af olur. Bizim burada bahsettiğimiz şu an Arap örgütleri içerisinde yer alan katil, kirli emellere hizmet eden cihatçılar değil. Tamamen Kuran – ı Kerim’in emirlerine göre hareket edilmiş ve serhildan başlatılmıştır. Bugün de Kürtler açısından durum aynıdır. Tarihine, kültürüne, diline vs. sahip çıkmak ibadettir aslında. Buna sahip çıkmayanların ibadetinde sorun vardır.

Azadi Hareketi’nin kurucuları ve liderlerinden Dr. Fuat, Fehmi Bilal, Yusuf Ziya, Feqi Hesen vb. sosyalist ve laik görüşe sahipler. Aynı şekilde Alevi, Suni, Hristiyan, Ezdi Kürtler, Ermeniler, Kürt toplumunun farklı katmanları bu serhildan da yer alıyor. Bu anlamıyla Şêx Said Efendi ve onun başlattığı serhildanı sadece dini boyutuyla ele almak yetersiz olmaz mı?

Söyledikleriniz tamamen doğru. Şêx Said hareketinde dini yönü ağır basan veya Sosyalist, laik, farklı inançlara mensup olan, Kürt milliyetçiliğini savunan vb. birçok kesim yer alıyordu. Yani kısaca toplumda temsilini bulabilecek her kesim yer alıyordu. Bu nedenle diyorum işte, başlatılan serhildan tevhid dinine göre bir hareketti. Yani bu tevhid dini inancına göre, mazlumlar için Müslüman, Hristiyan, Yahudi veya başka dine, mezhebe mensup ya da dinsiz, Sosyalist, laik herkes ile her halktan insan katılabilir ve mazlumları, mazlum konumundan kurtarmak için mücadele edebilir.

“Şêx Said modern görüşlere sahip bir lider, onu “yobaz-gerici” olarak değerlendirmek son derece haksızlık”

Şêx Said Efendi’de kesinlikle gericilik ya da yobazlık yaklaşımı mevcut değildi. Hatta şöyle bir olay gerçekleşiyor, Şêx Said Efendi yaklaşık 3 bin kişiyle Diyarbakır’a yola çıktığında, Dicle Nehri’nin kenarına geliyorlar. Burada dinlenip namaz kılıyorlar. O esnada Fehmi Bilal namaza katılmıyor bir ağacın altında oturup yazı yazıyor. Bunu gören Emî Far (Ağadır) sinirlenip Fehmi Bilal’ı namaz kılmadığı için öldüreceğini söylüyor. Durumdan haberdar olan Şêx Said Efendi müdahale ediyor ve Emî Far’a; sen ne karışıyorsun. Bu adamın Cennet veya Cehenneme gidip gitmeyeceği seni ilgilendiren bir konu değil. Şu an bizimle birlikte cihat yapıyor ve zulme karşı duruyor. Dolayısıyla Cennete mi yoksa Cehenneme mi gidecek bunun kararını benle sen veremeyiz. İnancını da biz sorgulayamayız. İşte Şêx Said’in tevhid dini inancında böylesi bir genişlik ve hoşgörü söz konusuydu. Bu anlamda herkesin bireysel haklarına da saygı duyulmasını sağlamıştı. Zaten böyle olmasaydı bu insanlar Şêx Said Efendi’ye güvenerek mücadelenin içerisinde yer almazlardı. Bu yönüyle Şêx Said Efendi modern bir dünya görüşüne sahipti.

“Hareketin lideri olarak Şêx Said’in önceliği de bağımsız Kürdistan’dır”

Hatta Cuma gününü Cumartesi’ye bağlayan akşamları Şêx Said Efendi’nin medresedeki öğrencileri, dostlarını, arkadaşlarını ve ahaliyi toplayarak o dönem İstanbul’dan Babıali’den gelen mecmuaları, gazeteleri okuyarak üzerine tartışmalar yürüttüğü söyleniyordu. Yani kısaca şunu diyebiliriz; Şêx Said Efendi’nin önceliği bağımsız bir Kürdistan’dı. Ve bunu kendi inançları çerçevesinde gerçekleştirmek için çaba sarf etti. Dediğim gibi Şêx Seid Efendi’yi salt İslami Dini olgularıyla ele alarak değerlendirmek yetersiz ve yanlış olur. Mesela o dönem hizmetinde olan Çerkez ve Alevi olan gençler var. Hatta Diyarbakır yargılanmasında yanındaki Çerkez ve Alevi gençler için “Mahkeme heyeti siz bunlardan değilsiniz ayrılın sizi idam etmeyelim” teklifinde bulunuyorlar. Alevi ve Çerkez olan gençler bunu reddediyor ve onlarla birlikte idam oluyorlar.

Şêx Said Efendi’nin lider olarak kabul edildiği kongrede serhildan için nasıl bir strateji belirlendi ve uygulandı.?

Kongre sonrasında Şêx Said Efendi Kürdistan genelinde yolculuğa çıkıyor. Bu yolculukta Melakan’dan Şêx Abdullah’ta Şêx Said Efendi’ye katılıyor. Bu yolculuk esnasında gerçekleşen toplantılarda stratejik olarak ele alınan konu Kürt halkına karşı yapılan zulüm ve ona karşı yapılması gereken serhildandır. Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkı ve bağımsızlık taleplerinin nasıl olması gerektiği ele alınıyor. Bu sebeple de Şêx Said Efendi nereye gittiyse hem büyük bir coşku, büyük bir sevgi ve büyük bir ilgiyle karşılaştı hem de binlerce insan onun yanında olduğunu belirtti. Bu toplantılar kapsamında 13 Şubat’ta Piran’a gittiklerinde bir provokasyonla karşı karşıya kaldılar. Burada 6–7 asker öldürülüyor. Şêx Said Efendi bu provokasyon sonrasında Hani’ye gidiyor. Burada Hanili Salih Bey ve Mustafa Beyler var. Araları bozuk. Orada onların arasında bir sulh yapıyor. Onlarda kendisine biat ettiklerini ilan ediyorlar. Şêx Said Efendi burada Daraheni’yi Kürdistan’ın Başkenti olarak ilan ediyor ve başbakan atıyor.

Serhıldanın başkenti neden Daraheni (Genç) seçiliyor, özgünlüğü nedir?

Zannedersem biraz coğrafik stratejisi esas alındı. Hem Diyarbakır’a hem Serhat’a yakın olması, yine buradaki bütün halkın serhildanda yer alması nedeniyle Başkent yapıldığını düşünüyorum. Feqi Hesen’ide Vali veya Başbakan olarak atıyorlar. Burada birlikte çalışacağı bir hükümet heyeti de oluşturuyorlar. Bir savaş yasası da oluşturuyorlar. Özellikle esirlere zulüm yapılmaması, yaralıları öldürmeme ve tedavi etme, evlere ve ailelere yanlış yaklaşmama vb. şeylere dikkat edilmesi gerektiğini belirtiyorlar bu yasalarda. Bu temelde de ele geçirdikleri savaş esirlerine tam insanca muamele ediyorlar. Piran’daki provokasyon öncesinde Şêx Said Efendi’nin mühründe “Serhildanın lideri” yazıyordu ama provokasyon sonrasında serhildanın halk hareketine dönüşmesiyle mühür değiştiriliyor ve “Savaşçıların hizmetkarı” olarak yazılıyor. Bu çok önemli ve değerli bir davranış. Kendisi de 63 yaşında olan, elinde silah bulunan bir savaşçı ama kendisini savaşçıların ve halkının hizmetkarı olarak tanıtıyor. Bu büyük bir asalet.

Şêx Said Efendi, “Serhildanın lideri” olan mührünü “Savaşçıların hizmetkarı” biçiminde değiştiriyor, Nedeni nedir?

Şêx Said Efendi yapılan çalışmaları bir hizmet olarak görüyor ve kendisi de halkına hizmet ettiğini düşündüğü için kendisini halkının hizmetkarı olarak görüyor. Kendisini halkının ve savaşçılarının içerisinde bu mertebede görüyor ve böyle tanımlıyor. Dediğim gibi bu büyük bir asalettir, büyük bir şereftir.

Harekette Şêx Said liderliği öne çıkarken aynı zamanda kolektif bir önderlikte sözkonusu, bu hususta neler söylenebilir?

Aynen durum bu şekilde. Hatta Ahmet Süreyya kendisine soruyor; Şêx Said bu hareketin lideri sen misin? Cevaben Şêx Said Efendi; hayır diyor. Ahmet Süreyya soruyor; peki sen hareketin neresindesin? Şêx Seid soruyu şu şekilde yanıtlıyor: “Ben ne öndeyim nede arkada. Tam da ortadayım. Yani ben önde olayım halkım peşimde olsun veya ben arkada olayım halkım benim önümde olsun bu kabul edilecek bir şey değil. Bu nedenle ben tam ortasında halkımla omuz omuzayım.”

Buda Şêx Said Efendi’nin kolektif çalışmaya gösterdiği önemin göstergesidir. Hiçbir zaman kendi doğrularını dayatan birisi olmadı. Birlikte yol aldığı arkadaşlarının görüşlerine hep saygı gösterdi ve onları dikkate aldı. Aynı şekilde halkçı bir yaklaşımı her zaman esas aldı. Örneğin Diyarbakır’da kandırılan ve yanlış bilgiler verilen bir kesim halk Şêx Said Efendi’nin askerleri Diyarbakır’a girerlerken, askerlerle birlikte Şêx Said’in birliklerinin önünü keserek çatışmışlar. Bu çatışmlarda bazı insanlar esir alınmış. Oradaki askeri birlik komutanları esir alınan bu kişileri ibret için öldürmek isterken Şêx Said Efendi komutanlara talimat vererek onları öldürmemelerini, nasihat vererek bırakmalarını istiyor.

“Devlet halkın dini duygularını da kullanarak, Diyarbakırlılara: “Şeyh Said, Ermenilerle ortak devlet kurmak istiyor” propagandasını yayıyor”

Şêx Said Özellikle serhildanın Kürt halkı için yapıldığını ve serhildanın amacını esirlere iyi anlatılmasını emrediyor. Komutanlar bu talimattan rahatsız oluyorlar ama yerine getiriyorlar. Bıraktıkları kişilerden birisi 2 gün sonra yaşanan bir çatışmada yeniden esir düşüyor. Komutanlardan birisi bu esirin elini tutarak Şêx Said Efendi’nin yanına götürüyor.

 Şêx Said Efendiye: “Bak 2 gün önce esir aldığımız ve bize bırakmamızı emrettiğin bu kişi bugün yine gelip bize karşı savaşmış ve esir düşmüş” diyor. Şêx Said Efendi bu duruma karşı çok rahatsız oluyor ve esiri çağırıyor yanına, soruyor: “İsmin ne?” esir isminin Hemo olduğunu söylüyor. Nereli olduğunu soruyor. Hemo Dımili olduğunu belirtiyor. İnancını soruyor. Hemo Müslüman olduğunu söylüyor. Şêx Said Efendi Hemo’ya dönerek: “Ey ahmak Hemo, bende diyorum bu Hemo’dur, Dimili’dir, falan köydendir. Müslümandır. Ama gene de ahmaktır. Bak ben bu yaşıma rağmen Hemo’nun dini, dili, özgürlüğü için bütün imkanlarımı, dünya malımı bırakmış savaşıyorum. Hemo’da kalkmış bana ve kendi halkına karşı savaşıyor. Sen söyle Hemo sen ahmak değilsen nesin?” Hemo biraz utanarak: “Ama sizi bize böyle anlatmadılar ki” diyor ve ekliyor: “Bize sizin Ermenilerle bir olup devlet kurmaya çalıştığınızı söylediler ve böyle bir devlet kurulduğunda bizim dinimizin elden gideceğini anlattılar”. Şêx Said Efendi bir kez daha bu esirin bırakılması talimatını veriyor. Ve yanındakilere insan, halk sevgisinin önemi, değerini anlatıyor. Öldürmenin bir şey kazandırmayacağını aksine sevginin büyük şeyler kazandırtacağını ifade ediyor. Şêx Said Efendi, din, dil, millet, ırk, cinsiyet vb. ayrımları yapmaksızın herkese aynı insanca davranışı göstermenin en büyük kazanım ve başarı olduğunu anlatır hayatı boyunca.

Şêx Said serhildanının yenilgisini ağır kış koşullarına bağlayan çok görüş var, sizce sebep bu mudur?

Elbette ki zaman çok önemliydi. Zaman ve koşullar göz ardı edilemez. Örneğin Mart veya Nisan aylarında başlamış olsaydı durum farklı olabilirdi diye düşünüyorum. Ama her şeyden önemlisi bana göre, asıl neden Kürtlerin iç çelişkileriydi. Varto’da ki Alevi Xormek Aşireti’nin bir kısmı büyük bir ihanet gerçekleştirdi. Aynı şekilde Muş ve Norşin’deki bazı Şêxler ihanet ettiler. Yine bölgede bulunan bazı Çeçenler ihanet etti. Burada bazılarından da bahsetmek istemiyorum çünkü belki aileler rahatsız olabilirler. Yani bazı Şêx, ağa ve bazı alevi kesimler tarafından gerçekleşen iç ihanet nedeniyle başarısız olundu. Ama şu iyi anlaşılmalı Alevilerin hepsi değil, örneğin Dersim Alevilerinde hiç ihanet gelişmedi hakeza Varto Alevilerinden de sadece Xormek aşiretinden bir kesim tarafından gelişti. Yani Varto’daki diğer Aleviler ya tarafsız kaldılar yada serhildanda yer aldılar. En büyük ihanet de Cibranlı Halit’in akrabası ve Şêx Said’in bacanağı Binbaşı Kasım tarafından gerçekleşti. Yani başarısızlıkla alakalı 2 şey öne çıktı. Zamansız başlangıç ve iç ihanetler.

Hareketin yenilgisinde belirleyeci rolü olan bacanak ve teyze oğlu Binbaşı Kasım baştan itibaren mi devlet ajanıdır? Hangi vaatlerle ajanlaştırılmış olabilir?

Amcam Şêx Muhammed o dönemler 16–17 yaşlarındaymış ve şunları söylüyordu; 1924 yılında Horasan’da bir deprem oluyor. Bu deprem vesilesiyle Mustafa Kemal Erzurum’a geliyor ve garnizonda kalıyor. O dönem garnizon Cibranlı Halit’in emri altında. Burada Binbaşı Kasım Mustafa Kemal’i gizlice ziyaret ediyor. Cibranlı Halit, Şêx Said Efendi’ye haber göndererek: “Maalesef Kasım, Mustafa Kemal’i gizlice ziyaret etti” diyor. Yani aslında Kasım’ın ajanlık yaptığından haberdarlar. Hatta Mustafa Kemal ellerini yıkarken Binbaşı Kasım’ın emir subayının elinden ibriği alıp Mustafa Kemal’in eline su döktüğü ve Mustafa Kemal’e: “Paşam fırsat verirseniz 15 dakika sizinle görüşmek istiyorum” dediği belirtiliyor. Mustafa Kemal’de elini kurulayıp yerine geçtikten sonra emir subayına kendisiyle görüşmek isteyen kişiyi çağırmasını söylüyor. Binbaşı Kasım, Atatürk’ün yanına gittiğinde, Azadi Hareketi’nden, Kürt örgütlenmesinden, Şêx Said ve Cibranlı Halit’ten bahsediyor ve bildiklerinin hepsini rapor ediyor.

“Şêx Said, Binbaşı Kasım’ın M. Kemal ile görüştüğünü öğrendikten sonra Cibranlı Halit’e mektup göndererek, Erzurum’u terk etmesini istiyor”

Bütün bunları ayrıntıları ile öğrenen Şêx Said, Cibranlı Halit’e mektup göndererek, Binbaşı Kasım madem bunları yapıyorsa, senin artık Erzurum’da bir işin yok buraya gel diyor. Şêx Said Efendi’ye büyük saygı duyan Cibranlı Halit, Şêx Said Efendi’ye haber göndererek: “Kürdistan’daki bütün Hamidiye Alaylarını ben kurdum. Bütün tayinleri ben yaptım ve hepsi benim emrimdedir. Bana rağmen Mustafa Kemal bir şey yapamaz” diyor. Buna rağmen Şêx Said Efendi bir şeyler olacağını hissederek Cibranlı Halit’in gelmemesinden rahatsız oluyor. Cibranlı Halit gelmeyince Aralık ayında tutuklanıyor ve Bitlis’e götürülerek hapse atılıyor. Yani aslında daha o zamanlarda Kasım’ın muhbir olduğu, ajanlık yaptığı ve ihanet içerisinde faaliyetler yürüttüğü biliniyordu.

“Şêx Said Efendi Binbaşı Kasım’ı denetim amaçlı yakınında tutuyor”

Binbaşı Kasım bundan sonra bir çok defa kötülükler yapıyor ve tepki topluyor ama Şêx Said Efendi’nin bacanağı olması nedeniyle hem Şêx Said Efendi hem de diğerleri toplumsal anlamda zora düşmemek için bir şey yapamıyorlar. En sonunda Şêx Said Efendi çözüm olarak Kasım’ı yanında gezdirmeyi uygun görüyor. Kuşkusuz Şêx Said Efendi’nin Kasım hakkındaki düşüncesi o dönem şu şekilde; şayet Kasım’ı infaz edersek, aile içerisinde büyük bir kargaşa oluşabilir. Bunu bütün aileye izah etmek zor olabilir. Bu nedenle infaz etmek istemiyorlar. Hatta o zaman bazıları Kasım’ı infaz etmek için gittiklerinde Şêx Abdullah izin vermiyor ve o’na kefil olacağını söylüyor. Her ne kadar bu kefaletin ağır olacağı söyleniyorsa da Şêx Abdullah’ta, Şêx Said Efendi gibi düşünüyor ve aile içi kargaşa olmaması için bu infazı engelliyor. Nihayetinde Binbaşı Kasım’ın ihanetinde en büyük bedeli de Şêx Said Efendi canıyla ödüyor.

Hareketin yenilgisiyle Şêx Said ve arkadaşları yaptıkları toplantı kararıyla İran’a geçmeye çalışırlar. Ama başaramazlar bunu biraz açımlarmısınız?

Şêx Said Efendi ve yanındaki yoldaşları Diyarbakır’da, Lice ile Bingöl arasında Solhan’a bağlı Gilvas isimli bir köyün yakınındalar. Burada son toplantılarını gerçekleştiriyorlar. Toplantıda Kasım devreye giriyor ve düşüncelerini söylüyor. Orada olanlar da Kasım’ın binbaşı olması ve askeri konularda tecrübelerinden dolayı dinliyorlar. Buna göre Kasım gücü Solhan ile Varto arasındaki sarp dağlarda ilerletiyor. Dağlarda kar olması nedeniyle güç perişan oluyor. Zor koşullarda Varto düzlüklerine iniyorlar. Burada gücün içerisinde yer alanlar Murat suyuna vurarak geçmeyi teklif ediyorlar ama Kasım yine devreye girerek, Murat suyunun çok akıntılı olduğunu, geçemeyeceklerini bu nedenle Abdurahman Paşa Köprüsünden geçmeleri gerektiği konusunda hepsini ikna ediyor. Köprü geçildikten sonra Hakkari istikametinde ilerleyebileceklerini söylüyor. Bu şekilde köprüden geçme fikrini kabul ettiriyor ve bildiğiniz gibi Şêx Said Efendi ile yoldaşları bu köprüde Kasım’ın ihanetiyle tutuklanıyorlar.

Şêx Said, Abdurrahman Paşa Köprüsünde yakalandıktan sonra ilk geçici mahkemesi Varto’da yapılıyor daha sonra Diyarbakır’a götürülerek Şark İstiklal Mahkemesi’ne çıkartılıyor. Bu her iki yerdeki ifadelerinin farklı olduğu belirtiliyor. Bu konuda ne dersiniz?

Şêx Said Efendi hem Varto’da hem Diyarbakır’da aynı ifadeleri veriyor ve mücadelesini halkı için, inançları için verdiğini, asla pişman olmadığını, bunun en temel insani hak olduğunu dile getiriyor. Lakin Diyarbakır’da bazıları Şêx Said Efendi’nin fikirleriyle oynayarak kendisine; sen fazla Kürdistan davasından bahsetme, biz sana küçük bir ceza vererek bir an önce çıkmanı sağlayacağız diyorlar. Ama Şêx Said bunu kabul etmiyor hatta diğer mahkumlara size yapacakları her suçlamayı benim üzerime atın, her şeyi o planladı, o bizi bu yola soktu deyin diyor. Bazıları bu şekilde ifade vermeyi kabul ederken bazıları da kabul etmiyor ve bağımsız ifade vererek, her şeyi kendi iradeleri ile yaptıklarını söylüyorlar. Şêx Said Efendi yargılamalar karşısında çok minnetsizdir. Savunmasında halkının zulüm altında olduğunu, dillerinin yok edilmek istendiğini, yapılanların asla kabul edilemeyeceğini ısrarla dile getiriyor. Mahkeme heyetine; bizim savaş niyetimiz yoktu, amacımız halkımızın haklı taleplerini Milletler Cemiyeti’ne götürmekti ama siz bizi savaşın içine çektiniz, diyor.

Şêx Said Efendi’nin bir vasiyet var mıdır?  Bu Kürt halkı tarafından çok merak ediliyor. Varsa gelecek kuşaklara vasiyeti nedir?

İdam edilmeden önce elbette ki vasiyet bırakıyor. Yanında taşıdığı bireysel serveti (yaklaşık 30 -40 bin altın lira, bir katır yükü) ve üzerinde bulunan bazılarının 400 dediği bazılarının da bin dediği altın lirası var. Son vasiyet olarak bunların ailesine ve çocuklarına verilmesini istiyor. Bununla birlikte ailesinin idam edilmesinden sonra kendisine bir mezar yeri yapmasını vasiyet ediyor. Son söz olarak ta orada bulunanlara şunu söylüyor: “Sizin buraya diktiğiniz darağacından dolayı size minnet etmem. Çünkü hedefim Allah yolunda doğruları gerçekleştirmekti ve ben bu yolda hayatımı vereceğim. Ben Allah yolunda mazlumları savundum ve bunu İslam hukukuyla sağlamaya çalıştım. Bu nedenle kimseye minnet etmem. Bugün benim fani hayatımın son günü ama çocuklarım asla başlarını öne eğmesin ve kimseye de minnet etmesinler. Biz doğru olanı yaptık asla yanlış ve kötü olanı savunmadık. Başımız dik gidiyoruz, başımızı düşmanlarımızın önünde eğmedik, çocuklarımız zamanı geldiğinde bizim intikamımızı alsınlar.” Bunu Kürtçe yazarak çocuklarına, torunlarına ve Kürt gençlerine vasiyet olarak bırakıyor.

İdam zaten çok ağır bir olay Şêx Said Efendi’nin idamı sonrasında ailenin karşılaştığı zorlukları ve yaşanılanları bize anlatır mısınız?

İlk etapta bütün aile fertleri firari oldular. Şêx Ali Rıza, Şêx Abdurahman vb. bir süre firari dolaştılar. Savaşmaya devam ettiler. Bir kısmı şehit düştü bir kısmı yakalanıp tutuklandı. Devlet geride kalan kadın ve çocukları toplayarak Diyarbakır’a götürdü. Onları orada birkaç ay hanlarda hapis şeklinde tuttu. Daha sonra tren vagonlarına doldurarak Isparta’ya sürgün etti. Ailenin geri kalanları Isparta’da 2–3 yıl kaldı. 1929’da ilan edilen genel af sonrası yeniden yurtlarına döndüler. 1932’de bir kez daha devlet hepsini toplayarak Trakya’ya sürgün etti. Trakya’da da 15 yıl kaldılar. Yani toplamda geriye kalan aile fertleri 17 yıl sürgünde yaşadı.

“Şêx Said’in oğlu Şêx Ali Rıza Efendi’nin Said Elçi’ye vasiyeti”

Şêx Said’in büyük oğlu Şêx Ali Rıza

Şimdi 96 yıl sonraya gelelim. Bugün Kürtler adına hareket edenler acaba Şêx Said Efendi’nin serhildanı ve sonuçlarından bir ders çıkarabildiler mi?

Bireysel görüşüme göre, maalesef ki bir netice çıkartılmamış görünüyorlar. Şêx Ali Rıza Efendi’nin bir vasiyeti var ve ilk kez burada sizin aracılığınızla bu vasiyeti dile getirmek istiyorum. Sait Elçi’yi bütün Kürtler tanırlar. Çok bilgili, değerli, özverili bir insandı. Tam hatırlamamakla birlikte zannedersem 1967’de Şêx Ali Rıza Efendi’ye soruyor: “Şêx siz neden başarılı olamadınız? Hareketiniz neden başarılı olmadı?” Şêx Ali Rıza Efendi sinirleniyor ama Said’i çok sevdiği için onu kırmıyor ve ona şunu söylüyor: “Said yanlış değerlendiriyorsun. Biz başarılı olduk. Sen nasıl bize başarılı olmadınız diyebilirsin. Öncelikle Şêx Said Serhildanına katılan insanlar hepsi seçme insanlardı ve hepsi değerli, önemli şahsiyetlerdi. Bütün bu şahsiyetler halkı, dili, inancı ve kültürü için savaşarak şehit düştüler. Bu insanlar için şehadet en yüksek mertebeydi. Hepsi bu mertebeye ulaşarak hedeflerine ulaştılar. Bu başlı başına bir başarıdır.

Bunun yanında diğer fiziki başarı da, şayet bu hareket başlamamış olsaydı Kürtler bir bütün asimile olacaklardı. Mustafa Kemal Kürdistan’a gelip bankalar aracılığıyla bazı ağaları satın alacaktı, bazılarını öldürtecekti, bazılarını tutuklayacak ve sindirecekti. Kendi mantalitesine uygun yeni ağa, Şêx ve işbirlikçiler oluşturacaktı. Köylülere de birkaç koyun dağıtarak, bir miktar toprak vererek etkisi altına alacaktı. O zaman bölge halkı da bu Mustafa Kemal şimdiye kadar neredeydi, neden bu kadar geç kalmış keşke daha erken gelseydi diye dua edeceklerdi.

Diğer taraftan milli eğitim aracılığıyla da okullar yapılacaktı ve Kürtçe bırakılarak Türkçe öğrenilecekti. Bu defa Kürt gençleri her yerde diyeceklerdi babam Kürt ama ben Kürtçe bilmiyorum. Ama biz ne yaptık. Düşmanımızın elinden bu argümanları aldık. Özellikle sınıf, inanç veya mezhep kavgası vermek isteyenlerin ellerindeki bu gerici argümanları alarak sorunun ulusal bir sorun olduğunu herkese gösterdik. İşte en büyük başarı budur. Biz bu hareketimizle bir ulusun temellerini attık. Dediğim gibi en büyük başarımız, Kürt halkını daha o zaman gerçekleşecek bir asimilasyondan kurtardık.” Said Elçi, Şêx Ali Rıza Efendi’nin bu cevabından dolayı özür diledi ve hiç bu şekilde düşünmediğini dile getirdi.

İşte Şêx Ali Rıza Efendi burada Said Elçi’ye şu vasiyette bulunuyor: “Çocuklarınıza anadillerini öğretin ve asla unutmamalarını sağlayın. Çocuklarınızı mutlaka okutun ve cahil kalmalarına engel olun. Elde ettiğiniz mevki ve makamlara güvenerek halkınıza sırt çevirmeyin. Mümkün mertebe evlenerek imkanlarınız oranında çok çocuk sahibi olun ve nüfusunuzu fazlalaştırın. Ama en önemlisi nerede olursanız olun yan yana geldiğinizde sadece kendi anadilinizle konuşun.”

Son soru olarak; Şêx Said Vakfı’nın Başkanılığını yürütüyorsunuz bu nedenle vakıf çalışmalarınızı sormak istiyorum. Vakıf ne tür çalışmalar yürüttü ve yürütmekte?

Maalesef olağanüstü pandemi koşulları nedeniyle 2 yıldır bir şey yapamadık veya çok zayıf kaldık. Amacımız vakıf aracılığıyla özellikle dil konusunda verimli çalışmalar yapmak. Bunu da kesinlikle hiçbir siyasi tarafa bağlı kalmadan bağımsız bir şekilde yapmak istiyoruz. Özellikle o dönem şehit düşenler için bir anıt mezar yapma niyetimiz var. Şêx Said ve yoldaşlarını tanıtacak şeyler yapmak istiyoruz. Kürtlerin 63 yaşında ailesini, çoluğunu çocuğunu bırakarak bu yola baş koymuş Şêx Said’in kim olduğunu doğru anlamaları ve tanımalarını, buna göre değerlendirmelerini sağlayacak faaliyetler olsun istiyoruz. Bu çalışmalarımızda onun hedef ve amaçlarını doğru anlatmak ve doğru anlaşılmasını sağlayacağız. Bunun içinde desteğe ve yardıma ihtiyacımız olacak. Bu çalışmalarımızı dediğim gibi hiçbir siyasi tarafa bağlı olarak yapmayacağız.

“Kürdistan’daki bütün siyasi çevrelerle aynı mesafede yakınız”

 Kürdistan’daki bütün siyaset yürüten çevreler bizim için aynı düzeyde değerlidir ve biz hepsine aynı mesafeyle yakınız. Bu anlamda bütün parti ve siyasi taraflardan halklarına karşı hukuki ve adaletli bir yaklaşım içerisinde olmalarını istiyoruz. Özellikle Kürt karşıtlarının hizmetine giren faaliyetlerden uzak kalmalarının önemli olduğuna inanıyoruz. Kürt halkının ulusal çıkarlarını öncelikli ele alacaklarına inanıyoruz. Aynı şekilde bütün siyasi partilerin birbirlerine saygı duymalarını ve destek olmalarını umut ediyoruz. Kimseye minnetimiz olmamalı. Sadece halkımıza minnet etmeyi öğrenmeliyiz. Şêx Seid Efendi’nin 96 yıl önce halkı için reva gördüğü hak, hukuk ve adaletin tanzimi için şu an var olan bütün siyasi partilerinde bu yolu benimsemesi için gerektiğinde Kürt medyası ve basını da Şêx Said Efendi ile yoldaşlarının faaliyetlerini daha fazla ele alarak yayımlaması doğru olacağı kanaatindeyim. Yine bu dönemlerde Kürt davası için mücadele etmiş Azadi, Kürt Teali Cemiyeti, Xoybun ve benzeri hareketler ile önemli şahsiyetler hakkında geniş kapsamlı araştırma, inceleme ve programlar mutlaka daha fazla yapılmalı ve bu insanlar var olan imkanlarını nasıl bir tarafa bırakarak bu yola girdiler bunu doğru anlamak gerekiyor. Biz Kürtler için en doğru yol göstericiler, tarihimizde bu yolda hayatlarını feda etmiş kahramanlardır.

Kaynak: https://www.basnews.com/tr/babat/698237