Değerli Kürdistan halkına ve siyasetle ilgili dostlarıma:

Yazının başlığındaki esas konuya geçmeden bir konuda sizleri aydınlatmanın ihtiyacını duymaktayım. Benim yaşım 70’i aştı. Yaklaşık 53 yıldır Kürd halkının özgürlük mücadelesi çerçevesinde siyasetle uğraşmaktayım. Bahsi geçen dönem içerisinde yaklaşık 40 yılımı teorik terim ve tartışmalarla geçirdim. Dolayısıyla kangrenleşmiş Kürd sorunuyla ilgili söylenmedik söz, yapılmadık polemik ve tartışma kalmadı. Bizlerin siyasetçiler olarak birbirimize anlatacak fazla bir şeyimizin olmadığı kanaatindeyim. Gelinen bu aşamada yapılması gerekenlerin Kürdistan’ın dört parçasında yaşanan olaylar çerçevesinde kendilerinden epey uzakta olduğumuz sıradan Kürd insanlarına yönelik çalışmalar olması gerektiğine inanarak yazılarımı ciğerimin parçası olan her bir Kürd’ün anlayabileceği düzeyde tutmak istiyorum. İçerisinden geçmekte olduğumuz bu kritik süreçlerde ihtiyaç duyulanın siyasetçiler düzeyinde teorik üstünlük sağlamak değil bunun tam aksine Kürd halkının milli bilincini yükselterek kendi kutsal davasını sahiplenmesi konusunda aydınlatmak olmalıdır. Bence önemli olan çok bilmek değil bilakis kendi halkına, toprağına, mücadelesine büyük bir aşkla ve hiçbir şahsi çıkar ve beklenti içerisinde olmadan bağlı kalmaktır.

Esas konumuza gelince: Bilindiği üzere Türkiye’nin mevcut sistem partileri (buna HDP’de dahildir) önümüzdeki seçimlere büyük bir coşkuyla hazırlanırken Kürd sorununun çözümü konusunda ne herhangi bir iyi niyet belirtisi göstermekte ne de kronikleşmiş bu sorunun çözümüyle ilgili bir projeye sahip olmadıkları gayet açık bir biçimde görülmektedir. Bahsi geçen sistem partilerinin Türkiye’de yaşanmakta olan siyasal, sosyal, ekonomik krizlerin tamamında ayrıca uluslararası diplomasideki tüm sorunların Kürd sorununun çözümsüzlüğünden ve ayrıca devletin uyguladığı güvenlikçi politikalardan kaynaklandığı biliniyor olmasına rağmen sistem partilerinin hep bir ağızdan Devlet’in bekası nakaratını seslendirmeleri ve TC Devleti’nin Kürdlere yönelik düşmanca tutumunu açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Türkiye’deki siyasi eğilimin ve uygulanan gerçekliğin Kürdlerin haklı ve meşru haklarının tanınmaması üzerinden yürütülüyor olmasına karşılık Kürd halkının özellikle son 40 yıldaki ama esasında yüz yıllık mağduriyeti üzerinden PKK-HDP hareketlerinin Kürdleri ırkçı şoven Türk siyasetine entegre etmek üzere derin ve sinsi bir politika izleyerek Kürd milli uyanışını darbelemesi, Üzerinde büyük bir hassasiyetle durulması gereken önemli bir konudur.

PKK-HDP hareketi hemen her seçim döneminde ortaya koydukları bu sinsi politikalarıyla Kürdistani siyaset yürüttüğü iddiasında olan bir takım sözde Kürd parti ve şahsiyetlerin herkesçe bilinen zaaflarını büyük bir ustalıkla kullanarak ve ayrıca kendilerinin kirli ve karanlık siyasetlerini kamufle etmek amacıyla bir takım parti, grup ve kişilere önemli avantajlar sağlayarak Kürd milli damarını zayıflatırken diğer taraftan sanki Kürdlerin tek ve meşru temsilcisiymiş gibi hak etmedikleri büyük avantajlara sahip olmaktadırlar. Geçmiş seçim pratikleri analitik bir gözle incelendiğinde PKK-HDP hareketinin ortaya koyduğu pratikleriyle hiçbir şekilde Kürd ve Kürdistanlılara yönelik herhangi bir iyi niyete sahip olmadıkları gibi Kürdlerin kolektif haklarını da kendilerine dert etmedikleri rahatlıkla görülecektir. Özcesi PKK-HDP’nin ortaya koydukları siyaset anlayışı son tahlilde mevcut TC Ceberrut Devlet anlayışının uluslararası alandaki meşruiyetine büyük hizmetler yapmakta olduğu ve Kürd davasına hizmet etmediği tüm çıplaklığıyla görülmektedir.

Sistem partilerinin üniter devlet, ülkenin bütünlüğü, tek devlet, tek millet, tek bayrak konusunda muazzam bir mutabakata sahip oldukları rahatlıkla görülmektedir. Bilinen bu gerçekliklerden dolayı Kürdlerin sistem partileri içinde herhangi bir tarafın yanında ya da arkasında durması bir takım çıkarlara ve sinsi hesaplara dayalı değilse Kürd halkının özgürlük mücadelesinin önünü kesmeye yönelik düpedüz bir ihaneti ortaya koymaktadır. Çoğunluğunu ırkçı şoven Kürd düşmanlarının oluşturduğu meclisteki sistem partilerinin bırakalım Kürd meselesini bu parlamentoda çözmeye yönelik bir çalışma ve çaba içerisine girmelerini bunun tam aksine TC Devleti’nin baskıcı, güvenlikçi ve Kürdistan’ın diğer parçalarına yönelik işgalci ve saldırgan siyasetini desteklemek amaçlı özel bir gayret içerisinde olduklarından hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Dolayısıyla TC Devleti’nin Kürdlere yönelik düşmanca tutumu ve hasmane uygulamalarının ötesinde bizleri şoke edip şaşırtan esas mesele Kürdlerin adına uzun yıllar siyaset meydanında olan ve PKK-HDP’nin siyasetlerini sürekli eleştiren bir takım çevrelerin bir asırlık kirli bir maziye sahip ırkçı şoven TC Sistemi’ni yeterince çözememiş olmaları ya da çözmüş olmalarına rağmen birer aparat olmanın ötesinde hiçbir fonksiyona sahip olmayan düzen partileriyle Kürd sorununu çözebileceklerinin gafletini yaşamalarıdır.

Meseleye bu hassasiyetle baktığımızda sistem partilerinin Türkiye’deki kötü gidişata çözüm bulabilmelerinin ve Kürd sorununa akılcı ve samimi bir yaklaşım gösterebileceğinin umuduna kapılmak siyasi bir körlük değilse bunun adı bal gibi bir aptallık ya da korkunç bir ihanete tekabül etmesi olarak görülmelidir.

Sonuç olarak Kürdler adına samimi olduklarını söyleyen parti, örgüt ve şahsiyetlerin Güney Kürdistan’daki Kürdlerin kendisi olma pratiğini etraflıca inceleyerek geçmişte Bağdat’la tüm ilişkilerini kopartarak Kürd özgürlük mücadelesinin nasıl ve hangi yöntemlerle başarılabildiğinin hikayesini ciddi bir biçimde araştırmalarını önermekten başka ne bir söz ne de bir başka formülü gelinen bu aşamada düşünemiyoruz.

Saygılarımla

  1. Hüseyin Taysun

09.09.2022 İST