Kürd halkı, kendilerine ait topraklarda sürdürdükleri hak, hukuk ve özgürlük mücadelesi süreçlerinin birçok safhasında olduğu gibi, bir kez daha dünyaya egemen olan güçlerin menfaat hesaplarına ve kendi içlerindeki tenezzülcü, omurgasız siyasi çevrelerin alçakça ihanetine muhatap olmuştur.

Kürdistan’da yapılan bağımsızlık referandumu sonrası ortaya çıkan ve Kürdlerin birliğini ifade eden durum, Kürdlerin geleneksel düşmanları ve onlarla işbirliği içerisinde olan çevrelerde muazzam bir panik yaratmıştır. Kürdlerin lehine gelişen bu süreçleri ortadan kaldırmak üzere, başını İran mollalarının çektiği diğer sömürgeci devletler ve Güney Kürdistan’da yıllardır ihanetçi bir çizgiyi ısrarla temsil edenlerin ortaklaşması sonucu, Kerkük’te ve Şengal’de asla unutulmayacak bir düşmanca proje hayata geçirilmiştir.

Kürdistan’ın kalbi Kerkük’te 15 ve 16 Ekim günlerinde başlatılan bu adaletsiz ve hıyanet dolu vahşi saldırı ve ortaya konan pratikler, elbette ki yurtsever Kürdler tarafından kolay sindirilebilecek bir durum değildir. Ancak tarihinde, birçok böylesi olayların muhatabı olmuş Kürd halkının yiğit evlatları, her seferinde halkını ve haklı mücadelesini yok etmek isteyen düşmanlarına ve kahpe ihanetçilere rağmen düştüğü yerden yeniden ayağa kalkmasını bilmiştir.

Kürdistan’da ki bu milli ve direnişçi ruh, tüm olumsuzluklara ve imkansızlıklara karşın, mücadeleyi kaldığı yerden ve edindiği yeni tecrübelerin kendilerine kazandırdığı birikimle, işgalci düşmanlarını ve kendi içindeki hainleri şaşırtıp, titreten ve hatta zaman zaman çılgına döndüren direniş ve örgütlülükle Kürd halkının haklı ve meşru mücadelesini sürdürmekte büyük bir kararlılık ortaya koyacaktır.

Kürd ulusal mücadelesini ve Kürdistan’da ki milli damarı temsil eden Sayın Mesud Barzani’nin büyük riskleri göze alarak ve birçok yurtsever Kürdistani siyasi çevrenin onayını da alarak çıkmış olduğu kutlu ve onurlu yürüyüş, 25 Eylül 2017 günü Kürd halkının büyük desteği ve teveccühüyle zirveye ulaşırken, Kürdistan topraklarını işgal altında tutan ve onlarla hiçbir zaman ilişkilerini koparmayan ihanetçi, alçak çevreleri rahatsız etmemesi elbette ki beklenen bir durum değildi.

Ancak beklenmeyen durum, yüzlerce hatta binlerce Kürd Peşmergesi ve yurtsever insanının kanlarıyla sulanmış toprakların, düşmanlara altın tepside adeta peşkeş çekilme alçaklığı ve korkaklığıydı. Ve yine beklenmeyen, Güney Kürdistan siyasi tarihinde, ilk defa ciddi bir bölünmenin mimarı olan İbrahim Ahmed’in kızı Hero Talabani ve yakınlarının, kendi içinde babasından dolayı taşıdığı çirkin intikam duygusunun hesabını elli milyon Kürd insanının özgürlük hayallerinden çıkarmış olmasıydı.

Hêro Talabani’nin ve yakınlarının, Barzani ailesine düşmanlığını, intikamını elli milyon Kürd halkının özgürlük hayallerinden almaya kalkışması ve tarihte emsaline rastlanmamış bir ihaneti ortaya koyması, bilinmelidir ki Kürdistan tarihinde kara bir leke olarak kalacak ve gelecek nesiller tarafından büyük bir lanetle anılacaktır.

Ayrıca, birçok duyarlı Kürd çevrelerinin süreklilik arz eden uyarılarına rağmen Güney Kürdistan yönetimini elinde tutan siyasi çevrelerin, kendi var olan yetmezliklerini sorgulamaması ve aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen merkezi bir orduyu inşa edememeleri, komşu devletler ve uluslararası güçlerle mücadelenin doğasına uygun politikalarda yeteri kadar başarılı olamamalarının son günlerde geçici de olsa yaşanan trajik olaylarda ki rolü mutlaka bütün yönleriyle sorgulanması gereken önemli eksikliklerdendir.

Kürd halkının karşı karşıya bulunduğu bu acılı ve bir o kadar da utandırıcı olaylar karşısında, üzerine düşen milli görevi sadece Güney’li kardeşlerini eleştirmekle geçiştirmeye çalışan diğer parçalardaki Kürd siyasi yapılarının ve diasporadaki insanlarımızın da bu acılı dönemde üzerlerine düşen görevleri layıkiyle yerine getirdikleri ne yazık ki söylenemez, bilinmelidir ki Güney Kürdistan’da yaşanmakta olan bu kaotik durumdan bizler de en az Güney’li güçler kadar sorumlu ve vebal sahibiyiz.

Gelinen bu noktada, Kürdistan sevdalılarının, mücadeleye ihanet eden çevrelerden, ikircikli korkak davranışlardan ve bir bütünen halkımızın acı çekmesine sebep olan çevrelerden mutlaka hesap sorması gerekmektedir. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken gerçek sorumluların tespiti ve tabandaki masum halkın büyük bir dikkatle korunmasıdır. Kürdler, son yaşanan bu acılı tablodan mutlaka ders çıkarmalı ve mücadeleyi kaldığı yerden büyük bir inanç, inat ve kararlılıkla sürdürmelidirler.

Tüm olumsuzluklara rağmen mevcut durumu tersine çevirmenin ve Kürd ulusal mücadelesini zafere ulaştırmanın koşulları mevcuttur. Kerkük, Xanekin ve benzeri yerlerde, yurtsever Kürd halkının düşmanlarımıza gösterdikleri tepki ve Altun köprüde kahraman peşmergelerin ortaya koyduğu direniş ve savaş pratiği bizlerin umutlarımızı en yüksekte tutmamız için önemli gelişmelerdir. Kürdlerin, kendi aralarında ki birliğe en fazla ihtiyaç duyduğu bu dönemde mücadeleye gönül vermiş kararlı kadroların tüm enerjilerini ortaya koyması ve büyük mağduriyet yaşamakta olan halkımıza sahip çıkması tarihi ve elzem bir görevdir.

Ülkemizin üzerinde dolaşan kara bulutlar mutlaka uzaklaştırılacak ve Ala Rengin’de ifadesini bulan aydınlık bir güneş halkımızı ve ülkemizi mutlaka aydınlatacaktır. Birbirimizi suçlamanın veya boş polemiklere girmenin Kürd halkına ve mücadelemize hiçbir yarar sağlamayacağını bilince çıkararak, büyük bir inanç ve kararlılıkla mücadeleyi kaldığı yerden sürdürmek tarihsel ve kutsal sorumluluklarımız içinde görülmelidir. Zafer er veya geç Kürd halkının ve onun dirençli, onurlu evlatlarının olacaktır.

Her şeye rağmen Birlik ve Her şeye rağmen Mücadele şiarımız olmalıdır.

Braderi Kurd megri le bir neke.

Saygılarımla

21.10.2017 / İstanbul