Özellikle Rusya’nın Suriye’deki olaylara fiili olarak müdahalesinden sonra Ortadoğu’daki güç dengelerinde farklı değişimlerin yaşandığını görmekteyiz. Dolayısıyla bu yeni gelişmelerin bölgede Kürdler adına mücadele veren yerel güçleri de etkilediğini ve yeni ittifak ve işbirliklerini gündeme getirdiğini bilmekteyiz.

T.C. devletinin, Rusya hava kuvvetlerine ait bir savaş uçağını düşürmesiyle Türkiye ve Rusya ilişkilerinde büyük bir tırmanış gösteren hatta zirve yapan gerginlikten sonra Rusya devletinin, Türkiye’ye yönelik askeri ve ekonomik yaptırımları, Erdoğan’ın Rusya siyasetine yönelik büyük tavizler vererek ortaya koyduğu U dönüşü Türkiye ve Rusya ilişkilerini farklı bir aşamaya taşımış ve Türkiye’nin verdiği tavizler sonucu Rusya devleti Türkiye’nin lehine bir politika izlemeye başlamıştır.

Türkiye-Rusya gerginliğini bir fırsata dönüştürmek isteyen PKK/PYD yapıları, bu dönemde Mesud Barzani’nin de devreye girmesiyle ABD lehine bir tutum takınarak önemli avantajlara sahip olmuştur. Ancak PKK/PYD yapısının İran üzerinden kurduğu ilişkiler ve Beşar Esad’la olan zimmi işbirlikleri yeni ortaya çıkan ABD-PKK/PYD ilişkilerinde her zaman bir kuşku nedeni olmuş ve bu durum ABD devlet politikasında Türkiye’yi gözden çıkarmada engelleyici bir rol oynamıştır.

Doğası gereği uluslararası ilişkilerde esas alınması gereken, birbirine zıt güçleri bir arada basit bir pragmatizmle idare etmek değil, uğruna savaş verdiğin dava konusunda kimlerin hangi projelerle inandırıcı ve samimi olduğudur. Sığ bir örgüt anlayışıyla dünyaya hükmeden güçleri kandırabilmek ve bu anlamda her iki zıt kutupları kendi lehine idare edebilmek mümkün değildir.

İşte bu gelişmeler çerçevesinde PKK/PYD’nin ortaya koymuş olduğu ikircikli ve tutarsız siyaset anlayışı, T.C. devletini yönetenlerin işini oldukça kolaylaştırmış bu arada devlet olma avantajını iyi kullanan Erdoğan hem Rusya’yı hem de ABD’yi ikna ederek Türk Silahlı Kuvvetleri vasıtasıyla Suriye ve Rojava topraklarında yeni bir işgal hareketi geliştirerek Kürdlerin nihai hedefi olan Akdeniz’e ulaşma projesini şimdilik engellemeyi başarabilmiştir.

Bütün bu dışa dönük yanlış siyaset tarzının Kürd güçleri arasında da farklı çelişkilerin ortaya çıkmasına sebep olduğunu görmekteyiz. Güney Kürdistan’da 2003’den bu yana ABD ve batılı güçlerden önemli bir destek alarak adım adım bağımsızlığa giden yolda ciddi gelişmeler kaydedilirken ve yine Mesud Barzani’nin önemli gayretlerine rağmen Rojava Kürdistan’ın da aynı doğrultuda tutarlı bir politikanın izlenmemiş olması Kürd ulusal mücadelesini önemli oranda zora sokmaktadır. Tarih boyunca ABD ve Rusya arasındaki rekabet biliniyor olmasına rağmen PKK/PYD hareketinin Rusya, İran ve Esad üzerinden geliştirmekte olduğu siyaset tarzı genel anlamda ABD’nin Kürd politikasında farklı kuşkulara neden olması açısından önemli bir talihsizliktir.

PKK/PYD’nin bir yandan Beşar Esad’la olan zimmi işbirlikleri sonucu yüzlerce Kürd gencinin şehadetine mal olan kurtarılmış bölgeleri tek tek Beşar Esad güçlerine peşkeş çekilirken diğer yandan PKK/PYD’nin İran mollalarıyla kurdukları kirli ilişkiler sonucu Haşdi Şabi denilen güçlerin Güney Kürdistan ve Rojava Kürdistan’ına davet edilmeleri Kürd halkına yapılabilecek en büyük düşmanlık olarak görülmelidir.

Diğer taraftan IŞİD vahşi örgütünü Kürdistan topraklarının işgaline sevk eden Irak eski başbakanı Nuri Maliki ile kurulan kirli ilişkilerde Kürdistani mücadeleyi büyük sıkıntılara sokacak sekter bir siyaset tarzıdır, Nuri Maliki’nin maharetiyle, İran ve Irak merkezi hükümeti tarafından finanse edilen bir takım güçlerin Şengal halkının tüm itirazlarına rağmen Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin önüne ciddi engeller çıkaracağı bilinmektedir. Birçok uluslararası gücün ve tüm Kürdistani çevrelerin uyarılarına karşın YBŞ denilen bir çetenin sadece İran mollalarının ve Irak merkezi hükümetinin düşmanca niyetleri uğruna Şengal’de tutulması inadının da Kürdlerin lehine olmayacağı mutlaka bilince çıkarılmalıdır.

Her onurlu Kürdü oldukça düşündüren ve genelde Kürdistan’ın kurtuluşuna yönelik mücadeleyi büyük zorluklara sokacak PKK/PYD siyaset anlayışının son bulması için Kürd ulusal mücadelesine emeği geçen ve iddia sahibi olan tüm kesimlerin ortak bir tutumla karşı durması tarihsel bir görevdir. Tabanının Kürdistani olduğundan şüphemizin olmadığı ancak sevk ve idare kadrosunun kendi ütopyalarını gerçekleştirmek üzere Kürd ulusal mücadelesinin önünde büyük engeller çıkaran PKK/PYD hareketine karşı mutlaka sağlam ve tutarlı bir duruş sahibi olmaları gerekmektedir.

Aksi takdirde, Kürd ulusal mücadelesinin ivme kazandığı her dönemde farklı provokatif çıkışlarıyla mücadeleye büyük zararlar veren PKK/PYD hareketinin bilinen sekter alışkanlıklarını terk etmesi mümkün değildir. Kürdistani olduklarını iddia eden siyasi çevrelerin sadece bir duygusal tepki olmaktan ileriye gitmeyen “Biz Brakuji İstemiyoruz” söylemleri birilerinin art niyetli tutumlarından vazgeçme sonucunu doğurmayacağı gibi tam aksine bu çevreleri daha da fazla şımartmaktadır.

Sonuç olarak, her Kürd yurtseverini büyük ölçüde tedirgin eden Şengal’deki son çatışmalı ortamın bir daha tekrarlanmaması için herkesin üzerine düşen görevi büyük bir titizlikle yerine getirmesi acil bir görevdir. Burada yapılması gereken PKK/PYD’nin yanlışlarından uzaklaşması için bütünlüklü bir şekilde Güney Kürdistan Yönetimi’nin yanında durmak olmalıdır.

Saygılarımla

04.03.2017 / İstanbul