Güney Kürdistan’da yapılan bağımsızlık referandumu sonrası Kürdlerin geleceği adına büyük umutlar vadeden olumlu atmosfer, daha aradan bir ay bile geçmeden başta İran ve Türkiye sömürgeci devletlerinin büyük desteğini alan Irak ordu güçleri ve Haşdi Şabi çetelerinin Kerkük ve diğer Kürd kasabalarına saldırıp işgal etmesiyle bozulmuştur.

Bahsi geçen bu süreçlerde elbette ki içimizden çıkan hainlerin, işgalci güçlerle yapmış oldukları işbirliği ve o güne kadar Kürd dostu olduklarını her vesileyle beyan ederek IŞİD barbarlarına karşı kahramanca savaşan ve tarihte unutulmayacak bir yenilgiyi onlara yaşatan peşmergelere methiyeler dizmiş olan başta ABD olmak üzere tüm batılı devletlerin Kerkük ve diğer Kürdistan topraklarının işgaline seyirci kalmaları da oldukça manidar ve belirleyicidir.

Kürdistan mücadele tarihinde, Kürdler açısından oldukça önemli ekonomik ve stratejik bir değere sahip olan Kerkük ve çevresinin, düşmanlar tarafından işgal edilmesi ve bu bölgelere yerleşen Irak merkezi güçleri ve Haşdi Şabi çetelerinin bölge insanlarına vahşi saldırıları ayrıca bahsi geçen yerlerden göçe zorlanmaları, Kürdler açısından kabulü asla mümkün olmayan bir durumdur.

Aradan çok kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen Irak merkezi hükümetinin, Kerkük petrollerini İran’a peşkeş çekmesi ve ayrıca Kerkük’ün demografisini değiştirmeye yönelik çalışmaları, Irak merkezi hükümetinin Kürdlere düşmanca baktığının çok somut örnekleridir. Merkezi hükümetin işgal ettiği Kürdistan topraklarındaki ekonomik avantajları, Kürd kazanımlarını baskılamaya yönelik olarak kullanması asla kabul edilecek bir durum değildir.

Yine merkezi hükümetin, Kürdistan yöneticilerinin mevcut sorunların diyalogla çözülmesine yönelik tüm çağrılarına kulak tıkaması ayrıca birtakım uluslararası güçlerin müzakere çağrılarını ciddiye almaması, gelecekte Kürdlerle birlikte iyi komşuluk ve dostluk zemininde barış içerisinde yaşama isteklerinin olmadığı anlamına gelmektedir. Merkezi hükümet, İran ve Türkiye devletlerinden aldığı destek sonucunda gemi azıya almış ve her gün mevcut Kürdistani kazanımlardan yeni yeni tavizler koparmanın inadını ve sevdasını sürdürmektedir.

Bütün bu gelişmelere ve Irak merkezi hükümetinin uzlaşmaz tutumuna baktığımızda, elbette ki Kürd halkının kendi onurunu koruyabilmesi ve mevcut sorunların köklü bir biçimde çözülebilmesini ve Kürdlerin dünya milletler arenasında ciddi bir muhatabiyetinin oluşabilmesi bağımsız bir devlet konumuna ulaşmasıyla mümkün görünmektedir.

Bu anlamda, toprakları işgal altında tutulan ve ulus olmaktan kaynaklı tüm haklarından mahrum bırakılmak istenen Kürd halkının, Kürdistan’ın her parçasının kendine özgü koşullarına uygun ve birbiriyle ciddi bir dayanışma içerisinde nihai özgürlüğü hedef alan yeni bir mücadele anlayışı ve yeni ittifak perspektifleri geliştirerek mevcut süreçlere müdahale etmesi gerekmektedir.

Bahsi geçen hedeflere ulaşmakta önemli bir mücadele geçmişi ve deneyimiyle dolu Güney Kürdistan Federal Yönetiminin üstleneceği rol oldukça önemlidir. Bu anlamda Güney Kürdistan Yönetiminin, bağımsız Kürdistan hayalini gerçekleştirebilmek için mevcut güç dengelerini de doğru hesaplayarak yeniden kuracağı uluslararası ilişkiler ve mevcut eksiklikleri, yetmezlikleri gözden geçirerek ortaya çıkaracağı ciddi bir program çerçevesinde diğer parçalardaki Kürdlerin de desteğini alarak çözmesi gerekmektedir.

    Bu anlamda yapılması gerekenleri sıralayacak olursak;

A-) Güney Kürdistan’daki askeri iki başlılığa en kısa zamanda son vererek tek merkezden yönetilen ulusal özellikli ve modern bir ordunun yapılanması.

B-) Ekonomik gelişmeleri hedefleyen ciddi ve denetlenebilir bir mali politikayla her türden rüşvet, iltimas ve yolsuzluğa açık kapı bırakmayan ve milli sermayeyi örgütleyip halkın hizmetine sunacak disiplinli bir ekonomik program yapılmalıdır.

C-) Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı evrensel değerlerle buluşturacak milli ve modern bir eğitim sisteminin hızla oluşturulması.

D-) Sağlık konusunda sosyal politikaları önceleyen ve insanlarımızın sağlığını esas alan tüm ihtiyaçları karşılayacak yaygın bir hekim ve hastaneler ağı oluşturmak.

E-) Kürd ulusal değerlerini önemseyen ve evrensel hukuku referans alan ve tüm Kürdistanlıların ulusal ve kişisel haklarını teminat altına alacak çağdaş bir adli ve hukuk sisteminin örgütlenmesi.

F-) Bilim, teknoloji ve sanayi alanında kalifiye eleman ve kaliteli çalışma alanları yaratabilecek kurumları oluşturularak bilim ve teknolojide dışa bağımlılığı azaltmanın yöntemlerini oluşturmak.

G-) Tarım ve hayvancılık için elverişli olan Kürdistan topraklarını, modern tarım ve hayvancılığa hazırlayacak kurumları oluşturarak ekonomik girdileri çeşitlendirip, zenginleştirmenin koşullarını yaratmak.

Bu ve benzeri reformları bir program dahilinde hayata geçirmek üzere oldukça ciddi ve inandırıcı politikalarla mevcut yetmezliklerini önemli ölçüde ortadan kaldıracak olan reformcu bir siyaset, hem Kürdler arası dayanışmayı güçlendirecek hem de Kürdlerin uluslararası saygınlığını arttıracağı gibi düşmanın tüm dayatmalarını ve art niyetini de boşa çıkaracaktır. Dolayısıyla, düşmanlarımıza ve onlarla işbirliği yapan hainlere, ancak her konuda organize olabilmiş bir toplum yapısıyla cevap olabileceğimize inanıyorum.

Saygılarımla.

09.12.2017 / İstanbul

***

Çîroka qiyametê (Kıyamet Hikayesi) ve Kürdler ne yapmalı?

Güney Kürdistan’da 16 Ekim günü, Kürdistan işgalcisi devletler ile içimizdeki bir takım hainler vasıtasıyla Kerkük ve çevresinde ortaya konulan ihanet projesi, ayrıca da Rojava Kürdistan’ı ile ilgili son dönemlerde ortada dolaşan söylentiler, yüzyıllardır kendi topraklarını özgürleştirmek üzere mücadele eden halkımız arasında ciddi bir moral bozukluğu hatta umutsuzluğa varan bir atmosfer yaratmaktadır.

Elbette ki her yurtsever Kürdü derinden etkileyen ve umutsuzluğa düşüren bu durumda, Kürdlere düşman güçlerin olumsuz propaganda bombardımanının da oldukça büyük bir etkisinin olduğu görülmektedir. Bizim de büyük bir dikkatle izlemeye çalıştığımız bu olumsuz atmosfer, bana çocukluk yıllarımda duyduğum ve Kürdler arasında anlatılan bir hikayeyi hatırlatmaktadır.

Kürdistan’da yaşanmış hikaye aynen şöyledir;

Günün birinde kendi köyünün dışarısına hiç çıkmamış bir Kürd genci, köyünün çevresindeki araziyi dolaşmak üzere evinden çıkar. Genç, çevrede epeyce dolaşıp gezindikten sonra köyüne ve evine dönmek üzere yola koyulur. Ancak daha yolun yarısındayken karanlık çöker ve akşam olur. Bu karanlıkta köyünün yolunu bulmakta zorlanan genç, ciddi bir panik yaşamaktayken yaşlı bir adamla karşılaşır. Genç, yaşlı adama köyüne dönmek istediğini ama yolunu şaşırdığını söyler. Yaşlı ve vicdansız adam, gencin panik halini kendisi için bir eğlenceye çevirmek üzere gencin sorularına alaylı ve yanıltıcı bir biçimde cevap verir.

Genç, yaşlı adama “Doğu tarafından gidersem köyüme ulaşır mıyım?” Deyince. Yaşlı adam “Sakın ha o taraftan gitme. Orada eşkıyalar var, senin önünü kesip hem seni soyarlar hem de seni öldürürler.” der.

Genç “O zaman batıdan gideyim.” der. Yaşlı adam “Sakın ha oradan gitme, o tarafta müthiş bir yağmurun peşinden sel olmuş. Şayet gidersen suya kapılıp selde boğulursun.” der.

Genç bu sefer “Güneyden gideyim.” der. Yaşlı adam yine “Sakın o taraftan da gitme. O tarafta ki bütün ormanları ateşe vermişler, gidersen o ateşin içerisinde kalırsın ve yanarsın.” der.

Genç, bu durum karşısında oldukça gerilir “Peki, o zaman kuzeyden gideyim.” der. Gencin gerilmiş halinden büyük bir keyif alan vicdansız yaşlı adam “Sakın o taraftan da gitme çünkü orada canavarlar ve vahşi hayvanlar seni parçalayıp yiyebilirler.” der.

Bunun üzerine oldukça gergin olan Kürd genci, büyük bir hiddetle yaşlı adamın üstüne yürüyerek “Ulan kefere adam niye Allah’ın kıyameti benim üzerime mi koptu?” Diyerek yaşlı ve çirkin adamı geriye doğru ittirip, kendisinin belirlediği istikamete doğru büyük bir kararlılık ve cesaretle yürümeye başlar. Genç, bir süre yürüdükten sonra kendisini tamda şafak sökümünde kendi köyünün karşısında görür ve derin bir oh çekerek, kendisiyle alay eden yaşlı adama lanet yağdırırken diğer taraftan köyünü ve evini kendisine gösteren güneşe bakarak teşekkürlerini ve şükran duygularını ifade eder.

Bu hikayeden hareketle; Kürdlerin, tarihte sömürgeciler, işgalciler ve işbirlikçiler tarafından kendilerine yaşatılmış tüm katliam, zorbalık ve haksızlıklardan sonra Kürdlerin tek ve vazgeçilmez reçetesi kendi aralarındaki ulusal birliği sağlayarak ortaya koyacakları sarsılmaz bir irade sonucu haklı ve meşru özgürlük mücadelelerini başarıya taşımak olacaktır. Şayet Kürdler, böylesi birlik ve iradeyi ortaya koyabilirlerse ne Takkiyeciliğin mimarı olan İran mollalarının ne Kürd anasını görmesinde ısrar eden T.C. yöneticilerinin beklediği gibi ne de kendi kişisel egoları ve aile çıkarları uğruna Kürdlerin ulusal onurunu pazarlamaya çalışan hain ve düşkünlerin istediği gibi olaylar gelişmeyecektir.

Bu topraklarda beş bin yıllık kadim bir tarihe ve yüzlerce yıllık özgürlük savaşı pratiğine sahip olan Kürdlerin yeni nesil genç evlatları, ortaya koyacakları mücadele tarzı ve çelik iradeleri sonucunda Kürdistan’ın üzerinde dolaştırılan kara bulutları mutlaka dağıtacak ve atalarına ait Kürdistan topraklarını düşmana karşı muazzam bir direnişi örgütleyerek mutlaka özgürleştireceklerdir.

Bilinmelidir ki; Kürd halkı, tarih boyunca birçok haksızlıkları, katliamları ve ihanetleri yaşayıp görerek özgürlüğe giden yolun mimarı olmuşlardır. Düşmanların yapmak istediği, Kürdler arası çelişkileri derinleştirmek ve yine Kürdler de yılgınlık, bıkkınlık ve umutsuzluk yaratmaktır. Bizde diyoruz ki; özgürlük mücadelesinde yılgınlığa, bıkkınlığa ve umutsuzluğa asla yer yoktur. Bu anlamda bu zorlu süreçleri, sağlam bir irade ve imanlaştırdığımız bir inançla mutlaka geride bırakmalıyız.

Yine unutulmamalıdır ki, bütün hasım ve işbirlikçilerin Kürdlerin önüne koymaya çalıştığı karanlık kıyamet senaryoları, inançlı Kürd gençlerinin ellerinde yükseklere doğru dalgalandırdıkları ve üzerinde güneşin ışınlarının bulunduğu Ala Rengin’le mutlaka aydınlığa ve özgürlüğe dönüştürülecektir.

Saygılarımla.

03.12.2017 / İstanbul