Giriş:

Beni ulusal siyaset ve Kürdistan Cumhuriyeti konusunda bir konuşmacı olarak davet etme nezaketini gösteren İsmail Beşikçi Vakfı’na teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.

1- Ulusal Siyaset

Ulusal siyaset, bir siyaset türü olarak ulus ve ulus-devlete ilişkindir. Ulus ve ulus-devlet; modern çağın olgularıdır. Modern dünyanın siyasal toplum biçimi, ulus-devlettir. Ulus-devlet formu, artık dünyanın tek bir siyasal toplum sistemine dönüşmüştür.  Ulus-devlet ikileminin bütünselliğini sağlayan da egemenlik yetkisidir. Egemenlik ise; kimseye danışmadan ve izin almadan yasa yapma, bozma ve uygulama yetkisidir. Jean Bodin (1530-1596) 1576’da Devletin Altı Kitabı isimli çalışması ile egemenlik kavramını siyasal düşünceye kazandırdı ve Thomas Hobbes’da (1588-1679) 1651’de  Leviathan isimli çalışması ile bunu laikleştirdi. Jean Jacques Rousseau (1712-1778) ise, 1762’de Toplum Sözleşmesi isimli çalışması ile ulusal irade ya da ulusal egemenlik kavramını siyasal düşünceye kazandırdı ve o günden beri de ulusal egemenlik kavramı, modern siyasal düşüncenin bir temel ilkesine dönüştü.

Modern öncesi devletlerde egemenliğin kaynağı tanrısal irade olarak görülmekte  ve meşruiyetini de dinsel kaynaktan almaktaydı. Modern dünyada ise, egemenliğin kaynağı rasyonelleştirilmiştir ve rasyonelleştirilmiş bu kaynak da halktır. Egemenliğin kaynağı olan halk ise; eşit yurttaşların  ortak hak ve görevler temelinde bütünleşmiş bir toplum olarak ulus kimliği  çerçevesinde ortaya çıkmıştır.  Böylece halkın iradesi, ulusal egemenlik olarak teorileşir ve devlet de, ulusal egemenlik teorisi ile özdeşleşmiş  bir ulus-devlettir. Ulus-devlet, yönetme bakımından, üniter, bölgeli ya da federal  devlet olabilir. Yasa yapma ve bozma yetkisi devletin biçimini,  uygulama yetkisi ise  yönetim biçimini belirttir. Ulus-devlet de; hem demokrasi, özgürlük, eşitlik gibi medeniyetin hem de sömürgecilik, totalitarizm, soykırım gibi barbarlığın en güçlü silahlarıyla donanmış  ikiyüzlü bir örgüttür. Gelin şimdi  de ulus-devlet ikileminden biri olan ulus olgusunu daha yakından görelim.

Ulus:

Ulus, belli bir toprak parçası üzerinde egemen olan belli bir insan topluluğudur. İşte belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan belli bir insan topluluğunu bir ulus durumuna getiren de nesnel ya da kültürel ve öznel ya da siyaset/ideoloji unsurlarıdır. Dolayısıyla ulus, öznel ile nesnel unsur arasındaki ilişkinin ürünüdür. O zaman da öznel ve nesnel unsurlara daha yakından bakalım.

Nesnel Unsur

Nesnel unsur, belli bir toplum ve bu toplumun üzerinde yaşadığı belli bir coğrafyadır. Başka bir deyişle belli bir toprak parçası olarak ülke, bu ülke üzerinde ortak bir dile ya da dillere, tarihe, aidiyet duygusuna ve gelecekte birlikte yaşama iradesine sahip olan bir insan toplumunun yaşamasıdır. Ne var ki bu  nesnel unsurun  kendini yaşatması ve devam ettirebilmesi için, öznel unsurun somutlanmış biçimi olan egemenlik  kurumuna gereksinmesi vardır.

Öznel Unsur

Öznel unsur, belli bir insan topluluğunun ülke olarak tasarımladığı belli bir toprak parçası üzerinde ortak hak ve görevler  anlayışı temelinde egemenliğini yani devletini kurmasını ya da  sürdürmesini   amaçlayan faaliyettir. Bu faaliyet de; belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan insan topluluğunu meydana getiren bireyleri, ulusal egemenlik amacı doğrultusunda birbirine bağlı kılan ulusal siyaset ve ideolojisidir. Demek ki öznel unsur, egemenliği amaçlayan bir siyasi/ideolojik faaliyettir. Başka deyişle öznel unsur; ulusal siyaset ve ideolojisidir.

Uluslaşmanın veya devletleşmenin nesnesi; belli bir insan topluluğu ve üzerinde yaşadığı coğrafyadır. Öznesi ise; bu insan topluluğunun ülke olarak tasarımladığı coğrafya üzerinde siyasal egemenliğe sahip olma amacı ve bunun için mücadele etme kararıdır. Ulusu oluşturan öznel unsurdur, yani egemenliği hedefleyen siyasal/ideolojik faaliyettir.

Modern çağda, ancak, egemenlik yetkisine yani ulus-devlete sahip olabilen insan topluluğu bir ulustur. Zaten modern toplum; ulus-devletler sistemi içerisinde yaşayan ulus-devlettir. Modern çağda kronolojik olarak ortaya çıkan  ulus-devletler sistemleri; Westfalya (15.5.1648- 1920), Cemiyeti Akvam (20.1.1920-18.4. 1946) ve Birleşmiş Milletlerdir (25. 10. 1945). Modern çağda ulus-devletini kuramayan bir insan topluluğu, bir insan sürüsü ya da kalabalığı olarak, başka bir ulus-devletin egemenliği altında yaşamak durumundadır. Bu insan topluluğunun önünde iki alternatif vardır; ya asimilasyon veya entegre yoluyla ezen ulus-devletin içinde erir; ya da ulusal siyaset ve ideolojisinin aracılığıyla nesnel koşulları devletleşme amacı doğrultusunda değiştirmek üzere mücadeleye girişir. Siyasal egemenlik hedefinde iradesini ve tercihini ortaya koyan ve mücadelesini veren bir insan topluluğu,  ulustur, ancak ezilen-ulus konumundadır. Evet belli bir insan topluluğu olarak ezilen-ulus, ancak ulusal siyaset ve ideolojisinin aracılığıyla yürütülen mücadelelerle egemenliğini sağlayabilir yani bağımsız devletini kurabilir ve devam ettirebilir. Evet, ezilen-ulusların kurtuluş mücadelesinde liberal, komünist, sosyalist, ulusalcı, dini, vb. farklı siyasal akımlar olabilir.  Eğer bu siyasi akımların faaliyetinin hedefi, ezilen ulusun kendi devletini kurmak ise o zaman tümünün ortak zemini, ulusal egemenliği ele geçirmek anlamında ulusal-demokratik siyaset olur. Bu  siyasi akımlar, ancak iki koşula sahip olmaları halinde ulusal-demokratik siyaset olabilirler. Birincisi, nasıl bir devleti hedeflediklerini açık ve net olarak açıklamaları, çünkü devletle ilgili tartışmanın, ulusal-siyasal bilincin gelişimini ve ulusa bağlılık duygusunu pekiştirir. İkincisi ise demokrat olmalarıdır. Devletleşme mücadelesini veren siyasi akımların kendi aralarında ittifak  yapabilmelerinin yolu demokrat bir niteliğe sahip olmalarından geçer.  Devletleşmeyi hedeflemeyen siyasetler, ezilen ulusun siyasetleri değil, ezen ulusun siyasetleridirler.

Ulus-devlet, modern çağın siyasal toplum biçimi olması nedeniyle, modern çağ varolduğu sürece de ulusal siyaset de değişik  muhtevalarda olmak üzere hep başat siyaset  olacaktır. Ancak devletli toplumların ve devleti olmayan toplumların ulusal siyaset anlayışları farklıdır. Devletli toplumlarda ulusal siyaset; eşit yurttaşların ortak hak ve görevler anlayışına dayalı bir egemenliğin sağlanmasını veya sürdürülmesini hedefliyorsa  meşrudur. Yok eğer ulusal siyaset, devlet ulusalcılığına dönüşürse o zaman meşru değildir; çünkü şiddet tekeline sahip olan devlet; hiçbir zaman ortak hak, görev ve özgürlükler anlayışına dayalı bir egemenlikten yana olmaz. Onun için tarihsel anlamda devlet ulusalcılığı ve  ezen-ulus ulusalcılığı gericidir, ezilen-ulus ulusalcılığı ise, kölelikten bir kurtuluş mücadelesi olarak, ilericidir ve devrimcidir.

2-Kürdistan Cumhuriyeti

Kürdistan’ın doğu parçasının ulusalcıları ve devrimcileri, 16 Eylül 1942’de Komela örgütünü kurarlar. Komela örgütü,16 Ağustos 1945’te Kürdistan Demokrat Parti’sine dönüşür. Daha önce Komela örgütü olmak üzere KDP, 2. Paylaşım Savaş’ının sağladığı olanakları Kürdlerin devletleşmesi amacı doğrultusunda kullanmak üzere Sovyetler Birliği ile ilişkiye geçerler ve ilişkilerini geliştirler. Ancak Kürdistan Cumhuriyetini, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’ne bağlı bir bölge olarak tasarlayan Sovyetler Birliği’ne karşı, Qazi Muhammed ve yoldaşları direnerek Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nden ayrı ve bağımsız olarak 22 Ocak 1946’da başkenti Mehabad olan Kürdistan Cumhuriyeti’ni kurarlar. Evet Kürdistan Cumhuriyeti, Koçgiri, Mir Mahmud Berzenci, Simko, Kürdistan Azadi (Şêx Sait),  Agıri, Dersim, Barzani (1943-1945) hareketlerinin siyasi damarının devamı olan Kürd ulusalcılarının, devrimcilerinin siyasi irade ve amaçları doğrultusundaki mücadelelerinin ürünüdür.  Kürdistan Cumhuriyeti, Kürd ulusal kurtuluş hareketinin tarihinde ulusal siyasetin  şahlandığı, parladığı andır.

Ne var ki, ABD ve İngiltere’nin baskısı sonucunda SSCB’nin desteğini çekmesi ile birlikte Azerbaycan Halk Cumhuriyeti ve Kürdistan Cumhuriyeti Aralık 1946 tarihinden itibaren tekrar İran işgaliyle birlikte İran’a ilhak edildi. SSCB’ nin desteğinin çekmesinden maksadımız SSCB’nin askeri gücünün İran’dan çekmesi değil, politik ve lojistik destekten mahrum etmesidir. Zaten İngiltere, ABD ve SSCB’nin 1945’deki Tahran toplantısında SSCB’nin askeri güçlerini İran’dan çekeceği hususunda anlaşmışlardı.

Kürdistan Cumhuriyeti: İran devletinin işgal ve ilhak ettiği ve ulusal baskıya uğramış beli bir coğrafyada yaşayan belli bir toplumun, İran’dan ayrı ve bağımsız yaşama iradesini ifade eden bir siyasi faaliyetin ürünüdür. Dolayısıyla Kürdistan Cumhuriyeti bilinçli bir siyasi tercih ve siyasi iradenin ürünüdür. Elbette Azerbaycan ve Kürdistan’ın bir kesimine Sovyetler Birliği güçlerinin yerleşmesi ve İran ordusunun bu bölgeden çekilmesi gibi siyasi koşulları yakalayan Kürdler, SSCB ile ilişkiye girerek ve desteğini de alarak siyasi tercih ve iradelerini bu yönde kullanmışlardır. Yıkılması ise Sovyetler Birliği’nin desteğini çekmesinden ziyade aynı siyasi iradenin zayıflaması ve sürdürülememesidir. Ne olursa olsun bir Cumhuriyet kurulmuş ve bir yıla yakın da yaşama olanağı bulmuştur. Önemli olan bu siyasi koşulları, Kürdistan Cumhuriyeti’nin kurulması doğrultusunda tercih ve iradesini ortaya koyabilmiş olmasıdır. Nihayet Paris Komünü, daha kısa süreli yaşamıştır, ama bununla birlikte Paris Komünü’nün önemi komünistler için büyüktür, çünkü önemli olan proletaryanın komün ya da iktidar doğrultusunda siyasi tercih ve iradesini ortaya koyabilmiş olmasıdır.

Ezilen ulus olan Kürd ulusunun siyasi akımları, Newroz’u bir bayram olarak kutlarken, ulusal siyaset zemini üzerinde yükselmiş ve KDP öncülüğünde kurulan Kürdistan Cumhuriyeti’nin hak ettiği ölçüde anılmaması ve bir ulusal bayram olarak benimsenmemesi bir eksiklik olmakla birlikte, eksiklikle izah edilemeyecek kadar da siyasi boyutu vardır. Halbuki Newroz bir mitoloji konusu olup ve mitolojik olayın varsayıldığı tarihlerde ulus, ulusalcılık söz konusu olmadığı gibi Kürd, Arap, Pers, Türk gibi kavramlar da yoktu. Bu kavramlar sonradan oluşur ve tarihidir. Ayrıca Newroz, Pers, Azeri vb. bölge halkları tarafından da kendi stillerine göre  kutlanmaktadır. Bu yanıyla Newroz; bölge düzeyinde bir enternasyonal niteliği de taşımaktadır. Elbette  Newroz kutlanmayı hak eden vasıflara sahiptir ve kutlanmalıdır da. Ama Kürdistan Cumhuriyeti de kutlanmalıdır.

Kürdistan Cumhuriyeti’ne yönelik bu tutum, üzerinden geçilecek, görmezlikten gelinecek, kabul edilebilecek bir durum değildir. Eğer üzerinden atlanırsa ne olur? Buna cevap olarak, Kürdler daha doğrusu Kürd siyasi akımları tarihlerinden ders çıkarmayan veya çıkaramayan duruma düşerler ki, bana göre düştükleri durum da budur zaten. Kürdler tarihlerinden ders  çıkaracaklarsa, Kürdistan Cumhuriyeti’nin gerisine düşemezler, bu aşılması gereken bir konak olmalıdır. Oysa varolan siyasi akımların ve partilerin siyasi hedefleri daha geride seyretmektedir. Bu durumdan kurtulmanın yolu; ezilen ulus statüsünde olan Kürdlerin siyasi akımları olduğunu iddia edenlerin, Kürdlerin devletleşmesi hedefinde, ortak siyasal faaliyetleri örgütleyebilmelerinden geçer. Bu düşünceden hareketle bu konferansı düzenleyen kurum ve destekleyen partiler ve konuşmacıları olarak bizler; Kürdistan kamuoyuna Kürdistan Cumhuriyeti’nin kuruluşunu bir ulusal bayram olarak kabullenilmesini önerelim.

* Bu metin, 22. 1. 2019’da İsmail Beşikçi Vakıf’ın Amed’de düzenlediği bir konferansta sunulmuştur.