Giriş

PKK’nin içinden geçtiğimiz süreçte, pêşmerge güçlerine saldırmak, Kürdistan yönetimin petrolünü Ceyhan’a taşıyan boru hattını tahrip etmek ve üstlenmek, Süleymaniye’de ve Süleymaniye’nin ilçelerinde maaşlarının verilmesini talep eden göstericiler arasına karışıp provokasyon ve çatışma ortamı yaratmaya kalkışmak ve buna “serhıldan” diyerek savunmaktadır.  Bunun yanı sıra Kürdistan Federe Yönetimi’ni ortadan kaldırmayı hedefleyen güçlerden biri olan Haşdi Şabi ile ittifak ve işbirliği içinde olup ve Kürdistan Federe Yönetimi’nin yıkılması gereken bir hedef, bir düşman olarak görmekte, göstermekte ve bunun propagandasını yapmaktadır. PKK’nin Kürdistan Federe Yönetimi’ni istikrarsızlaştırmak için pervasızca ve düşmanca saldırmaktadır. Bu gelişmelerden ötürü, Kürdistan kamuoyunda haklı olarak PKK’nin sömürgeci devletlerin bir projesi ve değneği olduğu fikri güç kazandı ve geniş çevreler tarafından yazılı ve sözlü olarak belirtildi.  Esasında PKK, ideolojik, siyasal ve örgütsel olarak ulusal-azınlık siyaseti üzerinde oluşmuş bir siyasal yapılanmadır. Ezilen-ulusun kurtuluş koşulları oluştuğu süreçte, en tehlikeli ve hain düşman ulusal-azınlık siyasetidir.

Günümüzde PKK’nin teorik-politik ve pratik-politik faaliyetlerden hareketle ulusal siyaset ile ulusal-azınlık siyaseti arasındaki ayrım çizgilerini çekmenin ve teşhir etmenin tam zamanıdır.  Çünkü Kürd ulusal hareketinin başarısının yolu, Kürd ulusu nezdinde ulusal-azınlık siyasetinin teşhirinden geçer. 10.6.2008 tarihinde PKK’nin ideolojisi ve siyasetini analiz eden makalenin günümüzdeki gelişmeleri anlamaya ve açıklamaya katkısı olacağını düşünerek tekrar yayınlanmasını uygun gördük. 17.12.2020

* * *

PKK çıkışı itibariyle siyasi çizgisini, ulusal-devrimci, mücadele yöntemini, halk savaşı ya da gerilla, siyasi hedefini de bağımsız ve demokratik Kürdistan olarak açıklamıştır.

“Kürdistan devriminin özelliklerinden ve hedeflerinden kaynaklanan Kürdistan devriminin görevleri, bağımsız ve demokratik bir Kürdistan yaratmayı öngörür.” “Ulusal ve sınıfsal baskının iç içe geçmesi devrimi de ulusal ve sınıfsal baskılara karşı mücadeleyi bir bütün olarak görmeye sevk eder. Bu özellikleriyle Kürdistan devrimi bir milli demokratik devrimdir.”( Kürdistan Devriminin Yolu,-Manifesto-)

PKK’nin somut durumu ve siyasal pratiğini Kürdistani siyaset ışığında değerlendirme gibi bir sorumluluk vardır.

1- Programı ve Kürdistan Devriminin Yolu manifestosu vb. metinleri somut bir siyasal hedefi tarif etmekten ziyade soyut şablonlara göre bir devrim perspektifini tarif eder. Bu metinler; genel ve soyut Kürdistan söyleminden ibarettir. Yani hangi araç ve yöntemlerle milli demokratik devrim ve sosyalizme varacağı, nasıl bir devlet istediklerini, ulusal kurtuluş hareketi içinde ortaya çıkan mücadele organlarının üzerinde oluşan iktidar organlarının hangi tip örgütlenmelere geçeceği, Kürdistan’daki azınlıkların sorununun nasıl çözeceği ve diğer birçok konuda bir şey söylememektedir.

PKK’nin siyasi esin kaynağı olan Türkiyeli devrimci-demokrat akımlar, programlarında sosyalizmi hedeflediklerini belirtirler, ancak nasıl bir sosyalizm ve bu sosyalizme hangi araç ve yöntemlerle varacağı vb. sorunlara cevap vermezler. Sosyo-ekonomik tahlillere göre tasnif edilmiş teorik ve soyut olarak devrimin hangi aşamalardan geçmek zorunda olacağını tarif eder. Yani somut duruma uygun tariften kaçan genel ve soyut programlardır. Bu akımlara göre toplumsal formasyonu yarı sömürge oluşundan dolayı emperyalizmden bağımsızlığının sağlanması anlamında Türkiye’nin ulusal sorunu vardır. Siyasi hedeflerini “Bağımsız Türkiye” şiarında somutlaştırırlar. Algılanan ve tarif edilen ulusal sosyalizmdir. Yani despotik-bürokratik rejimli bir Türkiye’dir. Kürdistanlı devrimcilere çağrısı da aynı örgüt çatısında, anti-faşist, anti- emperyalist,  anti-feodal ilkelerle Bağımsız Türkiye hedefi doğrultusunda, Kürdlerin demokratik hakları için ve ulusal baskı ve ayrımcılığa karşı birlikte mücadele etmektir.

Türkiye toplumsal formasyonu yarı sömürge değildir. Dolayısıyla, emperyalizmden bağımsızlığını elde etmesi anlamında bir ulusal sorunu da yoktur.  Türkiye, mali bakımından emperyalizme bağımlı, ancak siyasal anlamda ayrı bir ulusal burjuva diktatörlüğü olarak ezen-ulus devletidir. Kürdistan’ın sorunu feodal kalıntıları temizleme ve demokratik haklarının çözümü değil, Kürdistan’ın bağımsızlığı ve Kürdlerin devletleşmesidir. Devrimci- demokrat akımların siyaseti, Türkiye’de proleter devrimi ve Kürdistan sorununu örten ve despotik-bürokratik iktidar perspektifinden dolayı Kemalizm’den etkilenen bir siyasettir.  Marksizm ideolojisi, Türkiyeli devrimci-demokrat akımların militarist-cuntacı Kemalizm gerçeğinin üzerini örten bir kılıf haline getirilmiştir.

2- Ulusal-devrimci akımlar, ulusal- siyasal bilincinin gelişmesini ve mücadeleye katılımını örgütlemek için ezilen ulusu, ezen ulus toplumuna ve ezen-ulus devletine karşı tanımlamıştır. Bu tanımlamadan amaçlanan ezilen ulusun kendinin ortak hak ve görevlerinin bilincine varmak ve siyasi kimliğini oluşturmaktır.

PKK Kürd ulusunun kendini ezen-ulus toplumlarına ve devletlerine karşı tanımlamasına karşı çıkmıştır. Kürdlerin bir kesimini diğer bir kesimle tanımlamıştır. PKK ve kitlesinin yanında olmayan diğer tüm Kürdleri köle ruhlu ve işbirlikçi olarak tanımlamıştır. Ezen ulus devletinden ziyade  köle ruhlu, işbirlikçi olduğunu iddia ettiği Kürdlerle mücadele etmiştir. PKK’nin gerilla stratejisi Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ziyade Kürdlerle savaşma üzerinde inşa edilmiştir. Siyasi çıkışıyla birlikte kendisinin dışındaki Kürd siyasi akımlarını gerici ve işbirlikçi ilan ederek fiili saldırıda bulunmuştur. Buna karşılık PKK Türkiyeli devrimci –demokrat ve sol akımların çoğu ile Misak-ı Milli çerçevesinde ittifak yaptı ve bu ittifak üzerinde ortak eylemler örgütlediler ve örgütlemektedirler. Bu ittifaklar, Kürdistan’daki savaşı Türkiye’ye ve özellikle metropollerine taşımamanın ve Türkiye’nin alt-emperyalistleşme hedefine destek olmanın üzerinde temellendirilmiştir.  Bu ittifaklarla devrimci-demokratlar Türkiye’de sınıf mücadelesinin yerine demokrasi mücadelesi, PPK’de bağımsız Kürdistan mücadelesinin yerine azınlık haklarının mücadelesini ikame etiler. Günümüzde de açık veya dolaylı olarak bürokratik-oligarşinin yönlendirdiği «  laik- cumhuriyetçi »lerin destekçileridir.

Bundandır ki PKK’nin siyasal etkinliği artıkça ve kitlesi büyüdükçe ulusal siyaset ve Kürdistan aidiyet duygusu da o ölçüde zayıflamaktadır. Bu siyasi koşulları fırsat bilen Türkiye Kapitalist Cumhuriyeti, Kürdistan’ın kırsal kesimini zor ve şiddet ile boşaltarak milyonlarca Kürdistanlıları metropollere sürmüştür. Sermayeye ucuz işgücü sağlamış ve bu durum sermaye birikimine büyük katkı sunmuştur. Kürdistan emekçilerini üretim araçlarından mahrum bırakılarak işsizler ya da geçici işçiler arasına itilmiştir.

Türkiye bu soykırım uygulamalarından dolayı, içerde ve dışarıda bir zorlukla karşılaşmamaktadır. Bunun birinci nedeni PKK hareketi Kürd ulusunun, ulusal-siyasal bilincini ve ulusal kurtuluş mücadelesine olan güven duygusunu zayıflatırken, diğer yandan PKK’nin tanınması ve Kürdlerin siyasi temsilcisi adına Türkiye burjuva devletinin koruyucusu ve kollayıcısı olma hedefidir. İkinci nedeni de Türkiyeli İnsan Hakları Derneği vb kurumlardan Türkiyeli sol siyasi akımlara kadar geniş bir yelpazede PKK ve lideri hakkındaki pozitif propaganda kampanyası ve desteğidir.  Üçüncü ve asıl nedeni Kürdistani bir siyasi akımın olmayışı ve diğer önde gelen Kürd siyasi akımların siyasal hedefini nesnel koşullara göre oluşturduğundan vardığı veya varacağı yer Türkiye burjuva demokratik çözümüdür.

3 – Çin, Vietnam gibi Mücadele yöntemini halk savaşı olarak belirleyen ulusal-devrimci akımlar; ezen-ulus devletlerine ve yerli işbirlikçilerine karşı ulusal ve demokratik güçlerinin en geniş devrimci cephesinin örgütlenmesini hedeflemişlerdir. Bu hedeflerini “anti-emperyalist birleşik cephe” siyasi yaklaşımıyla gerçekleştirmeye gayret etmişlerdir. Mücadeleye önderlik eden siyasal örgütlenme ulusal ve demokratik güçlerin cephesine ulusal ve sınıfsal siyasi bilinci taşır. Kitlesinin ulusal ve sınıfsal siyasal bilinç zemini üzerinde eleştirel inisiyatif sahibi olmasını ve bu inisiyatifi kullanabilen bir unsur durumuna getirmeyi hedefler.

Cezayir örneğinde olduğu gibi diğer ulusal kurtuluş hareketi de ulusal-demokratik akımların önderliğinde yürütülen işgalden kurtuluş savaşlarıdır.  Ulusal-demokratik akımlar; ezen-ulus devletlerine ve yerli işbirlikçilerine karşı ulusal güçlerin en geniş cephesinin örgütlenmesini hedefler. Bu hedeflerini “anti-sömürgeci birleşik cephe” siyasi yaklaşımıyla gerçekleştirmeye çalışır. Gerek ulusal-devrimci akımlar ve gerekse ulusal-demokratik akımların amacı; ezilen ulusun ulusal siyasal bilincine varmasını sağlamak ve ulusal-siyasal kimliğini oluşturmaktır.

PKK’nin yürüttüğü “halk savaşı”, ulusal-devrimci veya ulusal-demokratik akımların yürüttüğü halk savaşı niteliklerine sahip değildir. PKK’nin yürüttüğü “halk savaşı”nın özelikleri şöyle sıralanabilir:

  • Kürdistan işçi-emekçi kesimlerinin ulusal kurtuluş mücadelenin öznesi olarak değil, malzemesi olarak görmektedir. O nedenle Kürdistanlı işçi-emekçilerin mücadelenin öznesine dönüşebilmesi için siyasallaşmasına ve örgütlenmesine önderlik etmek yerine, işçi-emekçi kesimlerin öz-eylemi yerine, kendi eylemlerini ikame eder.
  • Öncü örgüt olduğu gerekçesiyle işçi sınıfı ve emekçi kesimlerin üzerinde bürokratik yöntemle buyruk verme hakkını kendisinde görür.
  • İşçi sınıfının ve emekçi kesimlerin çıkarına olan ulusal kurtuluş mücadelesinin çıkarını, örgüt çıkarına tabi tutar.

– Kürd siyasi akımlara karşı mücadelesinde, örgüt çıkarlarını esas alan siyasetinin gereği olarak ültimatomcu, şiddet vb. siyasal olmayan yöntemlere başvurmayı kendine siyasal yöntem edinmiştir. Elbette örgüt çıkarı gerekçesiyle kadrolarına da aynı yöntemle yaklaşır.

– Kürdistan kitlesiyle bir bütün olarak ilişkide olan parti değil, hatta parti merkezi de değil, parti lideridir. Bu ilişki de buyrukçu ve tekyönlü bir ilişkidir.

PKK’nin yürüttüğü gerilla savaşı bu olumsuzlukları bünyesinde taşımasaydı bile yine de mücadele yöntemi olarak gerilla yöntemi;  Kürd ulusal kurtuluş hareketinin önünü açan bir araç değil tam tersine yönünü saptıran bir siyasi tuzaktır. Çünkü 1960’lardan bu yana azgelişmiş ülkelerin çoğunda ve Türkiye’de hızlı bir kapitalistleşme ve şehirleşme meydana gelmiştir. Bu ülkelerin ve Türkiye’nin toplumsal formasyonu, yine mali bakımından emperyalizme bağımlı olmakla birlikte gelişmiş kapitalist ilişkilere sahip bir ulusal burjuva diktatörlüğüdür. Kapitalistleşme; kırsal kesimi şehirlere muhtaç ve bağımlı hale, toprak meselesini de daha tali bir duruma getirmiştir. Bu süreçte askeri teknoloji de katlanarak gelişmiştir. O nedenlerle halk savaşının klasik biçimiyle tekrarlanması bundan böyle mümkün değildir.

 Kürdistan özgülünde gerilla yöntemini savunan ulusal-devrimci akımlar bağımsızlık hedefi iddiasıyla ortaya çıkmakla birlikte süreç içinde azınlık siyasetine yönelmişlerdir. Çünkü ulusal sorunu bir siyasal egemenlik sorunu olarak değil, demokrasi ve kültürel sorunu olarak ele alınmaktadır. Böylelikle Kürd ulusal sorununun siyasal çözümünü;  siyasal bağımsızlıkta değil, ezen-ulus devletlerinin demokratikleşmesinde aranmaktadır.  Kürdistan kuzeyindeki akımların mücadele yöntemi anlamında reformizmi de küçük burjuva radikalizmi de siyasi anlamda ayrı örgütlülüğü savunmaktalar, fakat Kürdistan toplumunun Kürdistan kimliği altında bağımsız kitle örgütlenmesine yönelik bir siyasi tutumları yoktur ve hata karşıdırlar. Kürdistan kimliği altında örgütlülüğü olmayan, ezen ulus kitle örgütlerinde örgütlü olan işçi-emekçi kitlesinin bilinci, ulusal siyasal bağımsızlık mücadele bilinci düzeyine yükselemez. Ancak Kürdistani bir siyaset üzerinde yükselen ve mücadele yöntemi kitlesel siyasi başkaldırı olan bir örgütlenme, Kürdistan toplumunun Kürdistan kimliği altında bağımsız kitle örgütlenmesine yönelik siyasi tutumu geliştirebilir ve gerçekleştirebilir.

Mücadele yöntemi olarak kitlesel siyasi başkaldırı ile gerilla yönteminin ayrım çizgilerini somuta çıkaran iyi bir örneği Güney Kürdistan deneyimidir. 1991 de Güney Kürdistan’da pêşmerge güçleri yok denilecek kadar zayıf durumdaydılar. Buna karşın Güney Kürdistan coğrafyasının % 60’nı kapsayan mevcut durumdaki federasyonu; 1991’deki kitlesel siyasal başkaldırının ürünüdür. 2003’te ABD’nin müdahalesiyle Irak devleti siyasi, askeri ve ekonomik olarak yıkılmasına karşın ve PDK ile YNK’nin yüz binden fazla pêşmerge güçlerinin örgütlenmesine sahip olmasına karşın geride kalan Güney Kürdistan coğrafyasının % 40’nın bir karışını bile kurtaramadılar. Üstelik sorunu Birleşmiş Milletlere havale etiler. Kürdistan’ı aralarında paylaşan devletler BM’nin üyesidirler. Kürdistan’ın dört devlet arasında paylaştırılması BM’nin izni ve onayı ile olmuştur. BM eşdeyişle tüm devletler Kürdlerin devletleşmesine izin vermemektedirler. BM nezdinde Kürd sorunu,  bir ulusal sorun değil, kültürel hakları kullanma perspektifi olarak insani ve demokratik haklar çerçevesinde ilgili devletlerin demokratikleşmesi sorunudur. O nedenlerle BM’den Kürdistan coğrafyası hakkında olumlu bir öneri ya da kararın çıkması mümkün değildir. Sorunu BM’ye havale edilmesi, sorunu istikrarsız ve belirsiz bir duruma getirmektedir.

4- PKK, ideolojik olarak Türkiyeli devrimci demokrat akımlardan esinlenen, sınıfsal olarak Kürd sömürücü sınıfların ideolojisinin etkisinde olan ve siyasetini Türkiye demokrasisi programına oturtan bir harekettir. Ama sadece bu da değil, bir de burjuva devletlerinden bağımsız bir siyasi etken değildir. Kürd ulusal hareketinin karşısına her zaman dört ezen-ulus burjuva diktatörlüğü dikilmektedir. Bu devletler bazen açık, bazen gizli anlaşmalarla birlikte hareket etmekteler.  Ulusal-devrimci hareket olduğunu iddia eden PKK, bağımsız Kürdistan hedefi olmayan ulusal-demokrat akımlar gibi bu ezen ulus devletlerinin arasındaki çelişki ve çatışmalardan yararlanma gerekçesiyle bu devletlerden birine karşı mücadelesinde, diğer bir devletle ilişkiye ve yakınlaşmaya girmektedir. Bu siyasi tutumun anlamı diğer Kürdistan parçalarının mevcut statüsünün kabullenmesidir. Bunun ulusal-devrimci bir siyasi tutum olmadığı açık ve kesindir.

5- PKK Kürd ulusal kurtuluş hareketini kendisiyle başlatır. Bu siyasi tutumun hedefi Kürdistan’ın kuzeyini diğer parçalardan soyutlamak ve Kürdistan sorununu Misak-ı Milli sınırları içinde burjuva demokrasisi çerçevesinde çözümünü sağlamaktır.

Hâlbuki Kürdistan 1920’lerde emperyalist güçlerin bir cenahı tarafından oluşturulan politikanın sonucu olarak dört devlet arasında paylaştırılmış uluslararası bir ezilen ulustur. Kürdler: dört parçaya bölünen Kürdistan’ı ve ezen-ulus devletlerini tanımamış ve bu statükoyu parçalamak için amansız bir mücadele vermişlerdir. Bu mücadele Erzincan Sovyet’i, Koçgiri, Şêx Mahmud Berzenci hareketi ile başlamış Şéx Said, Agıri, Dersim, Barzani ve (Mehabad) Kürdistan Cumhuriyeti ile sürmüştür. Bu mücadelenin içinde modern anlamda Kürdistan Cumhuriyeti vardır. Bu mücadeleleri yönlendiren siyasetin hedefi bağımsız Kürdistan’dır ve bu siyasetlerin karakterini de Kürd kültürel değerleri biçimlendirmiştir. Bundandır ki bu mücadeleleri yönlendiren siyasetlere bağımsızlıkçı ya da geleneksel siyaset denilebilir. Doğu ve Güney Kürdistan PDK’leri bu geleneksel siyasetinin ürünü ve devam eden damarıdır. Ancak Mustafa Barzani ve arkadaşlarının Sovyetlerden gelişinden sonradır ki ve Sovyetlerin siyasi çizgisinin etkisinden dolayı geleneksel siyaset kendini parçacı siyasetle sınırlamıştır. PKK’nin de ulusal kurtuluş hareketini kendisiyle başlatması, Kürd ulusal kurtuluş hareketini bir azınlık hareketine indirgemenin kılıflarından biridir.

6- PKK bir yandan « savaşı biz başlattık, devlete karşı ilk ciddi silahlı mücadeleye girişen biziz » propagandasını yapıp, bir yandan da «kirli savaşa hayır» propagandasını yapmaktadır. Türkiyeli devrimci-demokrat akımlar da «kirli savaşa son» talebini başlıca siyasi sorun haline getirdiler. Böylelikle savaşı «kirli savaş/temiz savaş» olarak tasnif ettiler. Bu söylem kendi içinde iki anlamı birlikte taşımaktadır. Birincisi «kirli savaş»  Kürdistan devriminin çıkarına değil Türkiye’nin çıkarına hizmet ettiğinden, savaşı başlattığını iddia eden tarafın yürütülen «kirli savaşın»  bir aletine dönüşmemesi için siyasi tedbirleri üretmesi ve uygulamaya geçirmesi gerekir. Bu siyasi tedbirlerin kararını Kürd ulusu ve ulusal güçlerin nezdinde açık bir şekilde tartışmaya açmalı ve etkileşim içinde almalıdır. “Kirli savaşı” önlemenin siyasi koşulları yoksa aynı yöntemle kendinin başlattığı savaşı sonlandırması gerekir. PKK bunun tam tersini yapıyor. Çünkü gerillacılığın sürdürülmesi hem PKK’nin ve hem de TSK’nin çıkarına ve işine geliyor. Bu oyun artık açıktan oynanmaktadır.  PKK bu  kontrolü ya da kirli savaşın  bir asli unsuru ve ortağıdır.

 İkincisi ve daha önemli olanı ise işçi sınıfı ve ezilen ulusların kurtuluş mücadelesi,  savaş kavramını «haklı savaş/kaksız savaş» ayrımıyla tarif etmişlerdir. Ezilen ulusların coğrafyasının mülkiyetini ele geçirmek ve devletleşmesi hedefinde yürüttükleri savaşa haklı savaş denir. Ezilen ulusa karşı ezen-ulus devletinin savaşına da haksız savaş denir. Kürdistan’ın bağımsızlığı ve Kürdlerin devletleşmesi hedefinde yürüttükleri savaş haklı savaştır. Ezen-ulus devletlerinin Kürdlere karşı yürüttükleri savaş haksız savaştır. Haklı/haksız savaşını kirli/temiz savaşı olarak tasnif etmenin nedeni savaşı Türkiyelileştirmektir. Kürdistani siyaset açısından savaşı Türkiyelileştirmek savaşı kirli savaşa dönüştürmek demektir.  «kirli savaşa son» söylemiyle PKK’nin, bağımsız bir Kürdistan hedefinde örgütlenmiş bir Kürd Partisi değil, bir Türkiye Partisi olduğunun ifadesidir.

7- PKK örgütlenmesinin işlevselliği demokratik değil, şeflik sistemine göre oluşmuş ve şeflik sistemine göre işlemektedir. PKK’ de öznel öğe parti lideri olup merkez komitesi dâhil tüm parti üyeleri ise nesnel öğe ya da malzeme konumundadır. Öznellik; bilme, düşünme, karar verme ve kendi kararıyla harekete geçme yetisini ifade eder. Nesnellik; bilme, düşünme, karar vermeyi başkalarına havale eden ve başkalarının kararıyla harekete geçmeyi ifade eder.   Öznellik, PKK örgütlenmesine ya da herhangi bir organına değil, Abdullah Öcalan’a aittir. Mücadelenin öznesi Abdullah Öcalan olup PKK nesnesidir. Tabi ki Kürdistan ve Kürdistanlılar da bu mücadelenin nesnesi ya da malzemesi olarak algılanır ve tarif edilir. PKK’ deki şeflik sistemi şu yanlış bilinci üretmiştir. PKK, militanların partisi değil, liderin partisidir. PKK, militanların omuzlarında yükselen ve kendini sürdüren bir parti değil,  liderin omuzlarında yükselen ve kendini sürdüren bir partidir.

PKK’deki şeflik sisteminin hedeflerinden biri de PKK’nın içinde ve dışında devrimci dinamiklerin örgütlenmesini engellemektir ve bunu başarmıştır. Bu başarı tek başına PKK’nin marifeti değildir. Bunu ezen-ulus devletlerin, uluslararası ilişkilerin yanı sıra Türkiyeli devrimci-demokratların ve PDK ile YNK’nin açık ya da dolaylı desteği sayesinde başarmıştır. Çünkü farklı çıkar ve amaçlardan hareket etmekle birlikte bu güçlerin ortak paydası Kürdistani siyasetin kendini devrimci bir örgütlenme biçiminde somutlaştırmasına karşı olmalarıdır.  PKK çıkışında siyasetini anti-emperyalist, anti-sömürgeci, anti-feodal ilkelerle ve bağımsız demokratik Kürdistan hedefiyle tarif etmişti. Günümüzde Misak-ı Milli sınırları çerçevesinde ve bireysel haklar temelinde burjuva demokratik çözümünü talep etmektedir. Bununla birlikte başından beri PKK hareketi şeflik sistemine göre işlemektedir.  Gerilla yöntemi; PKK’ deki şeflik sisteminin hem gerekçesini üretmede ve hem de üzerini örtmede bir şal haline getirilmiştir. Şüphesiz şeflik sistemi Abdullah Öcalan ve çevresinin keşfi ve marifeti değil,  nedensellik siyasetinin örgütsel işleyişinin gereğidir.

 8- PKK’nın siyasallaşma perspektifi Kürdistan sorunun siyasallaşması ve siyasi bir çözüme varmasını değil, “Kürd kimliği” temeli üzerinde PKK’nin siyasallaşması ve bu siyasi sorunun bir çözüme varmasını hedeflemektedir. Dolayısıyla PKK “siyasallaşırken” Kürdistan sorunun siyasallaşması ve siyasi bir çözüme ulaşması da o ölçüde zayıflamaktadır.  PKK’nin teorik-politik ve pratik-politik etkileşimi Kürd ulusal hareketini bir azınlık hareketine indirgeme anlayışına dayalıdır.  Bundandır ki PKK tüm belgelerinde bağımsız demokratik Kürdistan’ı hedeflediğini söylediği zaman bile algılanan ve tarif edilen “Kürd Kimlik” sorunuydu. Bu siyasi muhtevasındandır ki Abdullah Öcalan’ın yakalanması ve mahkemede savunduğu “Barış ve Demokratik Cumhuriyet” perspektifinin PKK tarafından ciddi bir tepkiyle karşılanmadan kabul edilmiştir. “Barış ve Demokratik Cumhuriyet” perspektifi bir görüş değişikliği değil, bir tutum değişikliğinden ibarettir. Yani malumun ilanıdır.

PKK çıkışı itibariyle siyasi hedefini bağımsız ve demokratik Kürdistan olarak açıklamıştır. Bugün ise Kürd sorununu Misak-ı Milli sınırları çerçevesinde ve bireysel haklar temelinde burjuva demokratik çözümünü talep etmektedir. PKK Türkiyeli devrimci-demokrat bir siyasetle başlayıp Türkiyelilik bir sol muhtevalı siyasete oturmuştur. PKK’nin stratejisi baştan beri “ bağımsız Kürdistan”  hedefini siyasal bakımından güç kazanmak ve kendini bir siyasal güç olarak kabul ettirmek üzere bir araç olarak kullanmıştır. Gerilla yöntemini, ulusal siyaset yerine Türk burjuva demokratik çözümünü ikame etmede bir kılıf ve bir manipülasyon aracı haline getirmiştir. Gerilla ya da partizan silahlı mücadelenin bir manipülasyon aracı haline dönüştürebilmenin bir nedeni, Kürdlerin, partizan silahlı mücadeleyi ulusal kurtuluş mücadelesiyle özdeş görmesidir. PKK, baştan beri Kürd ulusal hareketini manipüle eden bir siyasi harekettir.

PKK’yi T.C.’nin denetiminde olmakla itham eden siyasi yapılanmalar “Türkiye’de Kürt Sorununa Barışçıl Çözüm Çağrısı” başlıklı bildirinin mimarı olan DTP ve/veya PKK’lilerle birlikte imzalamalarını nasıl izah edebilirler. Demek ki temel sorun hangi siyaset sorusunun cevabındadır. Azınlık siyaseti mi? ulusal siyaseti mi?  “Barışçıl Çözüm Çağrısı” bildirisini imzalayan siyasi yapılanmaların muhtevası ve ortak yanı azınlık siyasetinin savunucuları olmalarıdır. HAKPAR- KADEP federasyon programına ve TEVKURD Kürdistani bir programa sahip olduğunu iddia etmektedirler. Aynı zamanda Kürdlere azınlık haklarını bile laik görmeyen bir bildiriye imza atmaktalar. Demek ki Kürd ulusal hareketini manipüle eden yalnız PKK değil, “Türkiye de Kürt Sorununa Barışçıl Çözüm Çağrısı” başlıklı bildiriyi imzalayan siyasal yapılanmalardır da. Açık ve seçici olarak azınlık siyasetini düşüncesinden, fikrinden dolayı savunabilirler. Böyle bir durumda siyasi eleştirinin muhatabı olur ve manipülasyon aracı değildir. Ama ulusal siyaseti azınlık siyasetinin üzerini örtmek için bir kılıf haline getirilirse bu manipülasyondan başka bir şey değildir. Yapılan da budur. O nedenlerle başta PKK olmak üzere azınlık siyaseti üzerinde yükselen yapılanmalar; Kürd ulusal hareketini ehlileştirmenin bir aygıtı durumuna gelmişler ve Türkiye kapitalist diktatörlüğü de bu aygıtları Kürd ulusal hareketini ehlileştirebilmek için bir araç olarak kullanmaktadır ve kullanacaktır. Zaten bu yapılanmaların mücadele yöntemi olarak gerilla ve/veya demokrasi ve parlamento mücadele yöntemi; Kürdistan’ın bağımsızlığı ve Kürdlerin devletleşmesinin bir aracı değil ve olamaz. Kürdistan’ın bağımsızlığı ve Kürdlerin devletleşmesinin mücadele yöntemi kitlesel siyasal başkaldırıdır.

Açık olan şey genelde tüm işçi-emekçi kesimlerini ve özelde Kürdistanlı işçi-emekçi kesimlerini kapıda karşılayanın özgürlük, barış ve refah değil; savaş, baskılar ve sefalet olduğudur. Kürdistan, değişen dünya dengeleri sürecinde, yeniden paylaşım savaş alanlarının tam ortasında duran bir savaş alanıdır. Kürdistan devrimi öncü gerillaların ve/veya pêşmergelerin özverili ve kahramanca mücadelelerin değil, milyonlarca Kürdistanlı işçi-emekçinin ve kaderlerini onlarla birleştiren Kürdistanlı geniş kitlelerin kolektif mücadelesinin ürünü olacaktır. Sorun Kürdistani siyasetin kendini devrimci bir örgütlenme biçiminde somutlaştırması ve bu biçim aracılığıyla bu kader birliğinin siyasal pratik mücadele içinde somut olarak örgütlendirilip pekiştirilmesidir.

10.6.2008