I

Ekselansları U Thant

Genel Sekreter

Birleşmiş Milletler

New York, NY

Kürt ulusu halen fiziksel varlığına yönelik topyekün bir ölüm kalım tehlikesi altında yaşamaktadır. Halen bu ulusun tepesi üzerinde ciddi tehditler sallanmakta ve bir yanılsamadan başak bir şey olmayan göreceli sessizliğin ardında devasa bir gerilim yatmaktadır. Bu sessizlik ileride çok ciddi bir patlamayla sonuçlanabilir ve bu da 1961’den beri Irak hükümetlerinin Kürtlere karşı uyguladığı jenosit hareketinin yinelenmesine neden olabilir.

Kürtlerin tarihi antik çağlara dek dayanır. Bugün, M.Ö. 6000 – 9000 arasındaki dönemde Kürt nüfusunun kendisini üretim ekonomisi çerçevesinde yeniden organize etmek için rekolte (tüketim) ekonomisinden döndüğü bilinmektedir.

Hint-Avrupa soyundan olup dilsel olarak ta Iran dillerine bağlı olan Kürt ulusu insanlık geleneğinin büyük değerlerine dayanan görkemli bir tarihe sahiptir. Kürt ulusu son 25 yüzyıl boyunca aynı aileden 25 kral tarafından yönetilmiştir.

Günümüzde Irak’ta 80.000 km2 alanda (Irak’ın toplam yüzölçümü 444.442 km2 ‘dir) 2.000.000 Kürt (Irak’ın toplam nüfusu 7.000.000’dur) yaşamaktadır. Kürtlerin tarihi bir kahramanlık öyküsüdür ve Onun modern tarihi kendi kaderini tayin için bitmek bilmeyen bir mücadeleye tanıklık etmektedir. Buradaki amaç Kürt tarihinin detaylarını anlatmaktan ziyade Irak hükümetlerinin 1961’den beri rejimi ne olursa olsun Kürtlere karşı yürüttüğü jenosit savaşını kısaca anlatmaktır.

1961 ve takip eden iki yıl içinde, uçaklardan toplara dek en modern silahlarla donatılmış Irak Silahlı Kuvvetleri, amacı Kürtlerin soyunu ortadan kaldırmak olan bir savaş yürüttü. Bu yüzden Kürt ulusunun tüm üyelerinin General Mustafa Barzani’in taşıdığı isyan bayrağı altında toplanmış olmalarında şaşılacak bir şey yoktur. Kendilerine dayatılan savaşta gösterdikleri kahramanlık sayesinde Kürtler, Irak Devrimi Ulusal Konseyi’ni Mart 1963’te “Kürt Ulusunun Ulusal Hakları”nı tanımaya zorladı.

Kürtler bu sözlere inandılar ve bunların gerçekleştirilmesi için temaslara başladılar. Ancak, görüldü ki tüm temaslar ve görüşmeler Kürtleri aldatma niyetiyle yapılıyordu. Şubat 1965’te Irak İçişleri Bakanı Subhi Abdulamid “Irak’ın ne şimdi ne de gelecekte Kürtlere otonomi verme niyetinde” olduğunu ilan etti ve yeniden Irak silahlı kuvvetleri tarafından yürütülen vahşi savaşta Kürtlerin kendi topraklarını kahramanca savundukları çarpışmalar yaygınlaşmaya başladı. Ağır kayıplarına rağmen Kürtler teslim olmadılar ve Irak yönetiminin askeri olarak yenildiğini ve Kürtlerin sesini boğmakta başarısız olduğunu kendisine zorla kabul ettirdiler. 29 Haziran 1966’da Irak eski başbakanı Abdurrahman Bazzaz, Kürt Devrimi’nin önderleriyle, özünde Kürtlere otonomi hakkını tanıyan ve buna saygı gösterileceği sözünü veren bir antlaşma imzaladı. Askeri bir darbe Bazzaz’ı saf dışı bıraktı ve sonraki hükümetler Kürt halkına yapılan bu taahhütleri reddetti.

O zamandan şimdiye dek iki yıl geçti ve Irak’ta hükümetler ve rejim değişti. Irak liderleri Kürt Ulusunun kimliğini yadsımaya ve otonom yaşama haklarını inkar etmeye çalışıyorlar. Kürtler Irak’tan ayrılma talebinde değildirler. Onlar sadece ulusal bir azınlık olarak yaşamak (ki, toplam nüfusun yaklaşık % 30’unu oluşturmaktadırlar), kendi dillerini konuşmak, kendi okullarını açma ve kendi ilişkilerini yönetmek istiyorlar. Ancak bu temel haklar Bağdat yönetiminin gözüne kesinlikle abartılı talepler olarak görünmektedir.

1961’den beri defalarca alevlenen bu savaşta Kürt Ulusu 60.000’i aşkın kayıp vermiş ve 3.000 köyü tahrip edilmiştir. Bu rakamlar hayali değildir. Son yıllarda Kürdistan’ı ziyaret eden yabancı muhabir ve gözlemciler bu gerçeğe tanıklık etmişlerdir.

2 Temmuz 1963’te Moğolistan Halk Cumhuriyeti, Irak Hükümeti tarafından Kürt halkına karşı işlenen jenosit suçunu Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun bir sonraki (18.) oturumuna getirmeye karar verdi. Yine aynı yılın 9 Temmuz günü, Cenevre’de düzenlenen BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi’nin 36. oturumunda Sovyet delegasyonunun başkanı Konseyin gündemine alınması için “Irak Hükümeti tarafından Kürt halkına karşı yürütülen jenosit politikası” konulu resmi bir mektup sundu. Yine unutulmamalıdır ki eski BM Savunma Sekreteri Robert Macnamara Ortadoğu hakkında konuşurken, ABD hükümetini endişelendiren üç sorundan birinin Kürt halkına yapılan kötü muamele olduğunu söylemişti.

Kürt halkının bir ulus olarak varolma hakkı modern zamanlarda da hukuki ve uluslar arası garantiler kazanmıştır. 1920 tarihli Sevr Antlaşması’nın “Kürdistan” başlıklı bölümünde ve 62, 63 ve 64 nolu maddelerde bir Kürt Devleti’nin kurulması gereği ortaya konmuştur. Bu anlaşmanın 64 nolu maddesine göre bu bağımsız Kürt devletine Kürdistan’daki (Irak) Kürtlerin gönüllü üyeliğine Müttefik Devletlerin bir itirazı olmayacaktır. Politik manevralarla Kürdistan’ın bu parçası Kürt nüfusunun isteğinin aksine Irak içinde tutuldu.

24 Aralık 1922 tarihinde Milletler Cemiyeti’ne resmen sunulan Britanya Hükümeti ile Bağdat rejiminin ortak deklarasyonunda Irak içindeki güney Kürdistan’ın otonomi hakkı için aşağıdaki koşullar öngörülmüştü:

“Majestelerinin Britanya Hükümeti ve Irak Hükümeti, bu sınırlar içerisinde bir Kürt hükümeti kurulmak üzere Kürtlerin haklarını tanırlar. Yine umarlar ki, Kürt grupları bu hükümetin biçimi üzerinde en kısa zamanda bir uzlaşmaya varırlar. Bu gruplar ekonomik ve siyasi ilişkilerini Majestelerinin Britanya Hükümeti ve Irak Hükümeti ile tartışmak üzere sorumlu delegasyonlar göndereceklerdir.”

Bu deklarasyonun koşullarını yerine getirme konusunda Irak hükümetinin payına düşenler daima askıya alınmış ve asla tamamlanmamıştır. Kürt bölgesinin otonomisi için Irak içerisinde pek çok ayaklanma oldu ancak bunların tümü Bağdat hükümeti tarafından güç kullanarak ve kanlı bir biçimde bastırıldı.

Kürt ulusunun önderleri uzun yılardır uluslararası vicdanın uyanması ve Irak hükümetine çağrıda bulunarak, çok geç olmadan ve kendilerine karşı yeni bir savaş başlatılmadan, Kürt halkının temel haklarını tanımaya davet etmesi için yardım çığlıklarına uluslar arası kuruluşların dikkatini çekmeye çalışıyorlar.

Mir Kamuran Bedirxan

Komuta Elçisi

Irak Kürdistanı’ndaki Kürt Devrimi Konseyi

New York, 15 Kasım 1968

II

Ekselansları U Thant

Genel Sekreter

Birleşmiş Milletler

New York, NY

Ekselans,

15 Kasım 1968 tarihinde sunma şerefine ulaştığım notada, Irak hükümetinin yükümlülüklerini yerine getirmeyi reddetmesi sonucu Kürtler ile Bağdat Hükümeti arasında ortaya çıkan tehlikeli duruma ekselanslarının dikkatini çekmiştim.

Ekselanslarının da bileceği gibi, Kürt bölgesinin yarıdan fazlası (yaklaşık 80.000 km2’lik bir alan) Kürtlerin tam kontrolü altındadır ve buralarda 1961’den beri zaten de facto olarak otonom bir Kürt yönetimi bulunmaktadır. Sonuç olarak bu bölge Kürt egemenliği altında bulunmaktadır ve bu bölgeye hiç kimse, bir tek Iraklı bakan bile Kürt yetkililerden izin almaksızın giremez. Bu durum yedi yıldır böyle devam etmektedir.

Bu gerçeklerin ışığında, Kürt sorununun bir iç mesele olduğunu iddia etmek herhangi bir Irak hükümeti için yanılgıdan öte bir şeydir. Bu gerçekler Irak hükümetlerinin Kürt halkının tam otonomiye ulaşma konusundaki meşru taleplerini yok etmede başarısız olduklarını ispatlamaktadır. Bu hükümetlerin başarmış oldukları tek şey, ayırım gözetmeden düzenledikleri hava saldırılarında sivil nüfusa yıkım ve sefalet getirmek olmuştur.

Biz Kürtler barışsever insanlarız ve siz ekselansları tüm dünyada barış ve adaleti koruma konusunda en yüksek makam ve sorumluluğa sahip kişisiniz. Bu nedenle, Kürt Devrimi Komuta Konseyi ve onun lideri Ekselans General Mustafa Barzani adına siz ekselanslarına, daha önce benzer durumlar için  yerinde bir davranışla yaptığınız gibi, Kürt sorununa müdahale edip adil ve barışçıl bir biçimde çözmek için bir Birleşmiş Milletler arabulucusu tayin etmeniz konusunda ısrar ediyorum.

Ekselansları, lütfen en derin saygılarımı kabul edin.

Saygılar.

Mir Kamuran A. Bedirxan 

Komuta Elçisi

Irak Kürdistanı’ndaki Kürt Devrimi Konseyi

New York, 18 Kasım 1968

III

Ekselansları U Thant

Genel Sekreter

Birleşmiş Milletler

New York, NY

Ekselanslarına:

May 16, 1969

Kürt halkı ve liderleri Mustafa Barzani adına size bu ricayı yüksek bilgilerinize sunuyorum.

Bilinen bir gerçektir son sekiz yıldır ki kuzey Irak’ta yaşayan Kürt halkı, iktidarını askeri darbeyle elde etmiş Irak diktatör hükümetleri tarafından, karadan ve havadan şiddetli askeri saldırılara ve Kürt toplumunu beslenme, eğitim ve diğer yaşamsal gereksinimlerden mahrum bırakan amansız bir ekonomik ambargoya maruz kalmıştır.

Kuşkusuz ekselansları Irak’ın yakın tarihini iyi bilmektedir. Yeni Irak devleti, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı İmparatorluğu’ndan koptu ve başına Britanya hükümeti tarafından Faysal kral olarak getirildi.

Her ne kadar Irak nüfusunun kompozisyonu birçok yerli azınlık arz ediyor olsa da, Arap çoğunluğun yönetimi başından beri baskın oldu ve diğer Arap olmayan nüfusun, özellikle de Kürtlerin meşru haklarını çiğnedi. Petrol kaynaklarının çoğunun Kürt bölgesinde yer alması ve Britanya’nın petrol çıkarları nedeniyle desteklediği Arap yönetimlerinin Kürtlerin haklarını ihlal etmeleri, birçok ayaklanmanın başlamasına yol açtı.

Ancak bu farklılıklar bir şekilde yatıştırıldı ve özellikle Kürtlere karşı ayırımcılığın azaldığı Ikinci Dünya Savaşı sonrasında durum daha katlanılabilir bir hal almıştı.

Ne yazık ki, devrim döneminin gelmesiyle ve Arap olmayan nüfusun, özellikle de Kürtlerin toptan asimilasyonu ile aklını bozmuş genç Arap milliyetçisi militan subayların sahneye çıkmasıyla bu tablo değişti.

Bu Arap milliyetçileri tarafından Kürtlere karşı sürdürülen amansız ve vahşi savaş, günümüz askeri teknolojisinin ürettiği ve çoğu büyük devletin Kürdistan toprağından çıkartılan petrolle kazanılmış para karşılığında seve seve verdiği silahlarla yapılmaktadır.

Kürtler tarafından yapılan tüm samimi girişimlere rağmen Irak yetkilileri aynı anlayışla karşılık verecekleri yerde müzakerelerin yapılacağı ateşkes dönemlerini yeniden toparlanmak ve düşmanlıklarını sürdürmek için kullanmışlardır. Gerçek bir anlaşmaya en yakın olunan zaman Abdurrahman Bazzaz’ın başbakan olduğu Haziran 1966 oldu ve ardından gelen hükümetler her ne kadar aynı politikayı desteklediklerini ilan etseler de bu anlaşmayı tersine getirmemeye yönelik kaçamak tavırları yüzünden bir sonuç alınamadı. Irak hükümetleri ordularını düşmanca saldırılarına tekrar başlamak üzere hazırlamak için, tekrar çareyi sessiz kalmakta buldular. Sonunda bugünkü aşırı uç hükümet 3 Ocak 1969’da Kürt nüfusuna yönelik ayırım gözetmeksizin en barbarca saldırılarını havadan ve karadan başlattı. Bu operasyonlara ait önceki raporlara bakıldığında, bu defaki masum nüfusun can ve mal kayıpları diğer tüm operasyonları geride bırakacak boyutlarda olduğu görülüyor.

Kısaca bu, bilinen tarih boyunca orada yaşamış ve hayatları dahil her türlü dünyevi varlıktan mahrum bırakılmış ve bu uygulamaya sadece Irak’taki diğer uluslarla eşit bir biçimde demokratik bir rejim altında yaşama isteğine sahip oldukları için maruz kalmış çaresiz Irak Kürtlerinin acı öyküsüdür.

Bu nazik dönemde, Bağdat’ın diktatoryal, askeri yöneticilerinin insanlık dışı uygulamalarını siz ekselanslarının adalet duygusunun huzuruna getiriyoruz. Umuyoruz ki ekselansları masum ve savunmasız sivil insanların can ve mal kayıplarına bir son vermek için elinden gelen tüm önlemleri alacaktır.

Son olarak, siz ekselanslarının bu içinde bulunduğumuz vahşi dünyaya adilane bir düzen getireceğini ve Kürtlerin yok olmaya terk edilmeyeceklerini umuyoruz.

Ekselansları, lütfen en derin saygılarımı kabul edin.

Mir Kamuran A. Bedirxan 

Komuta Elçisi

Irak Kürdistanı’ndaki Kürt Devrimi Konseyi

May 16, 1969

IV

BARZANI DE GAULLLE’A YAZIYOR

“Kürt Halkı sizin için Vietnamlılardan daha mı az önemli?” Bu mesaj kuşkusuz dünyanın en yaşlı direniş savaşçısından geliyor.

Fransa’da, mağdur Kürdistan halkına yardım komitesi Irak’a verilecek silahların Kürtlere karşı kullanılmayacağının resmi olarak denetlenmesi için başvuruda bulundu.

Bu umutladır ki General Mustafa Barzani aşağıdaki mesajı General De Gaulle’a gönderdi.

General,

Gençliğinden beri halkının saygınlığı ve özgürlüğü için savaşmış yaşlı bir adamın bu içten ricasını iletmesine izin verin. Siz Avrupa’daki en büyük direniş liderisiniz ve ülkenizi kurtardınız; bundan ötürü Kürtlerin dağlı insanlarının altı yıldır verdikleri neredeyse umutsuz mücadeleyi anlamamanız mümkün değil. Dahası siz Fransa’nın, dünyaya siyasi özgürlük, tüm insanların kendi kaderini tayin hakkı düşüncesini vermiş ulusun başkanısınız.

Nihayet siz, Fransa’nın deniz aşırı ülkelerini özgürleştiren, her türden baskıya karşı çıkan ve özgürlük için savaşan herkesin gerçek dostu olan General De Gaulle’sunuz.

General, siz Vietnam savaşını kınamakta haksız değildiniz. Eminim ki Kürt halkının kaderi sizin için Vietnam savaşından daha az değerli değildir; eminim ki Kürtlerin kaderi sizin için Vietnamlılarınkinden daha az değerli değildir. Bizler ulusal varlığımızı koruma savaşımızda tamamen yalnızız. Birleşmiş Milletler bizi görmezden geliyor ve belli bazı büyük güçler, ülkemizin yıkımı için kullanılan modern silahları Irak’a temin etme konusunda yarışıyorlar. De Gaulle’un Fransa’sı bu yüzden bizim için tek umut olarak kalmıştır.

Iraklılar Fransa’dan silah talep ediyorlar. Bu silahların teslim edilmesi sadece ülkemizin daha çok tahrip edilmesine ve kadın ve çocuklarımızın katliamına yol açacaktır.

Kurân der ki: “Gökyüzünde her insan için dönüp dua edebileceği küçük bir cennet vardır.” Bizim gökyüzümüzdeki cennet siz ve Fransa’sınız.

Mustafa Barzani

İng. Çeviren: Bawer UÇAMAN