(Sebestî, sayı: 186, 26 Kanûn-î Evvel 1918):

Barışın kuvvete değil, hakka istinat ile tesis edileceği insanın kaderine hakim olan siyasiler tarafından beyan ve ilan edildi.

Demek ki insaniyet çehresi yeni şeklini, ilahi ve ebedi hak ve hakikatten alacak ve bu feyizli nur kaynağı artık dünya üstünde kara kuvvete beka imkanı bırakmayacaktır.

Kan ve demir düşüncesi icra yolunda bir devam değildir. Biz bu kanaatlere, bu samimi kanaatlere iman ve itikat ettiğimiz için şu satırları yazıyoruz. Evvelki gün birinci nüshası yayımlanan “İstiklal” gazetesi Paris’te yayın yapan “Jurnal”den naklen “dünya haritası ne şekle giriyor” unvanı altında garip bir haritayı okurlarının dikkatine sunuyor. Haritanın şimdilik bir kısmını alıyoruz. Bu kısım Ermenistan unvanı altında Kurdistan’ı içine katmaktadır. Haritanın altındaki şu satırlar da şayanı dikkattir:

“Bütün milletler mûkadderatlarını tayin edecek barış kongresinin başlamasını heyecanla bekliyorlar. Fakat kongrenin toplanmasını beklerken çalışmaktan ve fikirleri kazanmaktan da boş kalmıyorlar. Şüphesiz itilaf devletleri kabinlerinde her milletin mûkadderatı hakkında o milletin bugünkü vaziyetini “Wilson Prensipleri”nin verdiği selahiyetle uygun bir zihniyet hasıl olmuştur. Binaen aleyh gerçeğe yakınlığından ziyade Avrupa’da her milletin mûkadderatı hakkında hükümran olan görüşe delalet etmek itibariyle “Jurnal” gazetesinin yukarıda dercettiğimiz harita dikkate şayandır. Bilhasa bu haritada verilen hüküm pek gadarca ve pek haksızcadır. Fakat bu hükmün verilmesine sebep olan etken, fikrimizce bizim böyle bir hükme layık olduğumuzdan ziyade, kendi hakkımızı müdafaa için az çalışmamızdan doğmaktadır. Binaen aleyh yukarıdaki haritayı barışa hazırlanmak üzere ne kadar çalışmak ve hakkımızı müdafaa için ne derece uğraşmak mecburiyetinde bulunduğumuzu göstermek maksadıyla yayımlıyorum.

Biz “Serbestî”de yayımlanan pek çok makalemizde bu lüzumu unutmak veya ihmal edilmeyecek bir gereklilik olduğunu izah etmiş ve tekrarlamıştık.

Kurdistan’ı, Kürdlerin mevcudiyetini müdafaa ve muhafaza etmek hususunda maalesef aydınlarımız hala en ufak bir tepkiyi bile esirgiyorlar.

Şark vilayetleri tabiri kabul edilmez izahlar altında vukubulmuş bazı hafif yayınları nazarı dikkate almıyorum.

Milliyet asrındayız deniliyor. “Milliyet asrı”, kani olmalıyız ki bu boş bir tabir değildir.

“Din” bir mukadderat bağ olmakla beraber, bugün milletlerin siyasi kaderini tayin hususunda önemli bir mevki işgal etmemektedir.

Bununla birlikte aydınlarımızın vazifesi ki bu görev Avrupalılarca görülüp tespiti yapılmıştır. Kurdistan şark vilayetleri İslamlık esaslarıyla değil, Kurdistan’da, o beş vilayette yaşayan milletin nüfusunu, tarihi mevcudiyetini muhafaza ve müdafaa etmek, ilmi usuller dâhilinde muhafaza ve müdafaa etmektir. Kürd millet ve milliyetini beyan ve ilan etmektir. Kürdün ve Türkün selameti bu noktada ancak bu noktadadır.

Fakat maalesef bu mühim ve canlı nokta şu anda ihmal ediliyor.

Ermeni milletinin kürdün en derin muhabbetiyle bağlı bulunduğu bu aziz milletin hukuku nazar-ı dikkate alınmaması arzusunu besleyen bir tek Kürd yoktur. Ancak kürdün de hukukunu muhafaza etmeye dikkat ve itina olunması, bu mukkader hukukun ihmal edilmesine müsaade edilmemesi zaruridir. Hakkın hak olma itibariyle muhterem ve nüfus sahibi olması kabulünden sonra hakka karşı yapılacak yegane hareket, kabul ve tayindir.

Türkiye Kurdistanı’nı vücuda getiren Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbekir, Mamurul-Aziz(Elazığ) vilayetleri hakkında mevcut gerçekleri, değişik Avrupa milletlerine mensup düşünürler ve uzmanlar ilmen beyan ve izah etmişlerdir.

Kürdistan’a verilecek şekil, idarenin bu tarihi ve ilmi esaslardan, nüfusun çokluğundan asla ayrılmayacağı ümidindeyiz.

Şimdilik bu hususta Rus meşhur yazar ve siyasetçilerinden Mösyü Oçtrik ermeni sorununa, şu mesele hakkında Rusya hükümeti tarafından takip edilmesi lazım gelen yol hakkında bundan sekiz sene evel “Newveye Wermiya” gazetesinde neşrettiği üzerinde ciddi durulması gereken bir makalenin bazı kısımlarını alıyorum.

Bugün siyasi kabinlerde ve Ermeniler arasında Türkiye hakkında bu kadar telaşla meşgul edilmesinin sebepleri apaçıktır. Ergeç Hıristiyan kavimlerin Türkiye’nin hâkimiyeti altından çıkacağı muhakkaktır. Osmanlı hükümeti Asya hükümeti olmak üzeredir.

İşte bu münasebetledir ki Ermeni meselesi gayet mühim bir mahiyet kesbediyor.

Bugün bu mesele bir Ermeni muhtariyeti kisvesi altında tecelli etmektedir. Fakat Ermenilerle meskun vilayetlerden Türkiye ile Rusya arasında bir hükümet teşekkül edebileceğine inanmak kadar hata olmaz.

Bugün bazı yerlerde söylenilen ve güya Londra Elçiler Meclisinde teklif edileceği tahmin edilen şu fikri tamamıyla bir tarafa atmalıdır.

Hatta Ermeniler kendileri bile şu muhtariyetin taraftarı değildir.

Zaman endişeliği, ihtiyatkarlığı malum olan Ermeni düşünürünün bir çoğuyla bu yolda görüştüm. Onların fikirleri şu şekilde kısaca açıklayabilirim: Ermeni muhtariyeti denildiği zaman akla üç vilayet geliyor: Van, Bitlis ve Erzurum. Şu üç vilayet Ermenistan’ın tarihen esasını teşkil eder.

Halbuki şu üç vilayette bile Ermeni ahali genel ahalinin hata yarısını bile teşkil edemiyor. Mezkur vilayetlerde ikamet eden Ermeni ahalinin nüfus miktarı hakkında doğru bilgi mevcut değilse de İngiliz uzmanı Linc’in tetkikatınca, Ermenilerin sayısı %37’yi geçmemektedir.

Rus askeri kabinlerinin malumatına göre bu oran %39’a kadar varıyormuş. Halbuki Taşnakiyan Fırkası’na mensup yazar Ardof’un malumatınca Ermenilerin sayısı %20 oranında imiş.

Ahalinin çoğunluk kısmını Kürdler teşkil ediyor. Ermenistan muhtariyetinin Kürd muhtariyetinden başka şey olmayacağı kesindir.

Devamı var…