Saatin İçindeki Sır, Salih Dündar’ın, PKK ve cezaevi anılarını topladığı bir kitap.

Salih Dündar, Saatin İçindeki Sır, Doz Yayınları, Mayıs 2021, 258 s

“Öcalan ve bizim ona yaklaşımımızı ‘şeyh’ ve ‘mürid’ ilişkisine benzettiğimde, biz ‘mürid’e uyuyorduk ama, o ‘şeyh’e sığmıyordu. Şeyhin bir üstü ve tarikat silsilesi vardı. Ama Öcalan hiçbir üst veya sınır tanımıyordu. Herkesi ‘aşmış’ göklere göz dikmişti. Hatta Özgür Yaşam Diyalogları adı altında kitaplaştırılan çözümlemelerinde,  ‘Lise dönemlerinde, büyük felsefi bunalım yaşadım. Tanrı ile savaş verdim. Bu savaştan başarı ile çıktıktan sonra yarı Tanrı oldum’ diyordu.”

Kitapta, Hüseyin Kaytan’ın değerli bir önsözü var. (s. 5-8). Kitaptaki birçok bölümü okurken, zaman zaman Hüseyin Kaytan’ın bu değerlendirmelerine de bakmak yararlı olabilir.

Salih Dündar, üniversitede Jeoloji tahsili yapmış. 1990’larda PKK sempatizanı. Daha sonra iyi bir PKK’li olmuş. PKK çevresinde yürüttüğü faaliyetlerden dolayı, Şubat 1993 sonlarında tutuklanmış ve Sağmalcılar Cezaevi’ne konulmuş. Sağmalcılar Cezaevi’nde PKK’lilerin bulunduğu koğuşta kalmış. Haziran 1994 başlarında,  dava arkadaşı Adnan Alp’le birlikte, Sağmalcılar Cezaevi’nden, Bursa Özel Tip Cezaevi’ne sevkedilmiş. Burada da,  yine PKK’li olarak, PKK’lilerin bulunduğu koğuşlarda kalmış.

Salih Dündar’da, Sağmalcılar Cezaevi’ndeyken,  Parti İçi Eğitim, (s.72), Parti Üslubu (s.76) konularında bazı kuşkular belirmeye başlar. Salih Dündar, Şam’daki Telefon (s. 15), Mele Muhyedin ( s.53), ‘Önderlik’ ve ‘Önderlik Kurumu’ (s.82 vd.) ‘Parti Önderliğinin Çarpıcı Özellikleri ‘ (s. 96 vd. ) ’PKK’de Yönetici Olmak’ (s. 98 vd. ) bölümlerinde yaptığı açıklamalarla örgütün işleyişi hakkındaki kuşkularının arttığını anlatmaya çalışır. Bursa Özel Tip Cezev’inde bu kuşkuları daha da artar. Sürekli olarak kendi kendisini sorgulamaya başlar.

Saatin İçindeki Sır kitabında sorgu süreci, (s. 38 vd.) mahkeme süreci ayrıntılarıyla anlatılıyor. Duruşmalar sonunda, Salih Dündar’a 12 yıl altı ay ceza veriliyor.

Bursa Özel Tip Cezaevi’nde, Bağımsızlar, denen bir koğuş vardı. Bu cezaevine, sevkedildiğim günlerde,  Halit Yalçın, Aytekin Yılmaz bu bölümde kalıyorlardı. Bursa Özel Tip Cezaevi’nde, ben de PKK’li arkadaşların kaldığı koğuşlarda kaldım. O günlerde Salih Dündar, henüz benim de kaldığım bölümdeydi. Bu bölümde sekiz koğuş vardı. Hepsinde de PKK mensupları kalıyordu. Koğuşlarda üçer kişi vardı. Bir süre sonra Salih Dündar bu bölümden ayrıldı. Bağımsızlar Koğuşu’na taşındı. Kısa bir süre sonra da Adnan Alp, bu bölümden ayrılarak Bağımsızlar Koğuşu’na taşındı. Bu süreçle ilgili tartışmalar, PKK yöneticileriyle görüşmeler, Saatin İçindeki Sır kitabında ayrıntılarıyla veriliyor.

Bağımsızlar bölümünü ziyaret etmek mümkündü. Ben de bu arkadaşları birkaç defa ziyaret etmiştim.  Bu ziyaretlerde, Halit Yalçın, Aytekin Yılmaz, Salih Dündar, Adnan Alp gibi arkadaşlar, koğuşların birinde toplanırlar, sohbet ederdik. Bu bölüm aslında tek kişilik hücrelerdi. O günlerde hücrelerin kapıları her zaman açık olurdu. Arkadaşlar birbirlerini ziyaret eder, havalandırmaya birlikte çıkabilirlerdi. Birkaç defa, Salih Dündar’ın ziyaretçileriyle ben de görüşmüştüm. Babasını, Muş’daki medresesini, daha öncelerden ben de biliyordum.

Kitapta, ‘Sol Bir Örgüt mü, Dini Bir Tarikat mı?’ başlıklı bir bölüm var. Bu bölümün başına Salih Dündar, Bernard Shaw’ın bir sözünü koymuş. Bernard Shaw’ın (1856-1950 ) bu sözü şöyle:  ‘Vahşi insanlar, taş ve tahtadan, medeni insanlar ise, etten ve kemikten mamul ilahlara tapar.’ (s.157)

Salih Dündar’ın bu konulardaki değerlendirmeleri şöyle:

“Bilindiği gibi, ideolojik örgütlere katılım, bilgi ve gözlemden ziyade, inanç ve önyargı temelindedir.  Hatta bu katılımların, çoğunun altı ancak, zamanla ve pratik içinde doldurulur. Bu geçen süre zarfında da, kişide, örgütlere karşı duygusal, maddi, manevi hatta bazılarında, karaktere dönüşecek bağımlılıklar gelişir.“

“Örgütlerden ayrılmak, öyle kolay veya birdenbire oluşabilecek bir durum değil. İdeolojik veya dini örgütlere katılmak, onlara iman etmek kolay olsa da, ayrılmak zordur ve sancılı bir süreç işidir. Çünkü iman etmek için fazla gerekçeye ihtiyaç yoktur ama imansız olmak için (ayrılmak için) çokça gerekçe olmalıdır.”(arka kapak)

Bu bölümde, tarikat ve örgütler çerçevesinde söylenenler şunlardır:

“Bir mürid için şeyhe bağlılık, hakka, dine ve Allah’a bağlılıktır. Şeyh, bir nevi, Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi, mürid ile Allah arasındaki köprüdür. Mürid şeyhini ne kadar yüceltirse, o kadar Allah’ı yücelttiğini ve Allah’a yaklaştığını düşünür. Tarikat Allah’a giden yol, şeyh ise Allah ile kul arasında tek aracıdır. Tarikata karşı çıkmak yoldan çıkmak olduğu gibi şeyhe karşı çıkmak da aracıya, dolayısıyla Allah’a karşı çıkmak olur.“

“Bu mantığı alıp bizim ortama (PKK ortamına) uyarladığımda her şey birbirine uyuyordu. Bir militan için de lidere bağlılık, davaya ve halka bağlılık demekti. Çünkü dava ve halk, Önderlikte temsil ediliyordu.  Dolayısıyla, Önderliğe sadakat,  partiye, halka ve davaya sadakat idi.  Yine, Önderliğe karşı çıkmak,  partiye, halka ve davaya karşı çıkmaktı.  “

“Kısaca, bir mürid için tarikat ve şeyh ne ise, bir militan için de Önderlik o idi. Ama biz onları gerici ve yobaz,  kendimizi ise, çağdaş ve ilerici (!) görüyorduk. ( s. 89-90)”

“Öcalan ve bizim ona yaklaşımımızı ‘şeyh’ ve ‘mürid’ ilişkisine benzettiğimde, biz ‘mürid’e uyuyorduk ama, o ‘şeyh’e sığmıyordu. Şeyhin bir üstü ve tarikat silsilesi vardı. Ama Öcalan hiçbir üst veya sınır tanımıyordu. Herkesi ‘aşmış’ göklere göz dikmişti. Hatta Özgür Yaşam Diyalogları adı altında kitaplaştırılan çözümlemelerinde,  ‘Lise dönemlerinde, büyük felsefi bunalım yaşadım. Tanrı ile savaş verdim. Bu savaştan başarı ile çıktıktan sonra yarı Tanrı oldum’ diyordu.” (s.161)

PKK’de bütün kurumların eşbaşkanı var. Ama, Abdulah Öcalan’ın eşbaşkanı yok…

Salih Dündar, bu çalışmasında, PKK’de geçerli olan bazı kavramlar üzerinde de durmaktadır. Salih Dündar, PKK’de özeleştiri, kendinde kusur arama, kendini suçlu görme,  kendini kötüleyip hiçleştirme, Öcalan’ı yüceltme üzerine kuruluydu, demektedir. (s. 87)

İlkel milliyetçilik kavramı da PKK çevresinde, sık sık kullanılan bir kavramdır. Bu eleştiri, çoğu zaman da suçlama olarak gündeme getirilir. 1960’larda, daha çok ‘Doğu sorunu’ kavramı kullanılırdı. 1960’ların sonlarında,  ‘Kürd sorunu’ kavramı kullanılmaya başlandı. İşte, devlet, devlete daha yakın yazarlar, basındaki köşe yazarları vs. bu süreçte, ‘Kürdler’ ‘Kürt sorunu’, ‘Kürd dili’, ‘Kürd tarihi’ gibi kavramları kullananlar için, ‘ilkel milliyetçi’ ‘ilkel milliyetçilik’ gibi kavramları kullanmaya başladı. PKK’nin de bu kavramı kullanması sağlıklı bir durum değildir. Bugün PKK kendisini tarif ederken ulusal kurtuluşçu bir örgüt olduğunu da söylemektedir. Ulusal kurtuluşçu bir örgüt olduğunu söylüyor ama ulusal değerlere bağlılığı da ilkellik ve gericilik olarak görüyor. (s. 81)

Saatin İçindeki Sır kitabında, ‘Kürtçe’ye Yaklaşım ve Kürtçe Dil Dersi’ başlıklı bir bölüm var. (s. 153 vd.) PKK’de, Salih Dündar, Adnan Alp, gibi arkadaşların öncülüğüyle Kürtçe Dil Dersleri başlar. Bu ders öbür dersler gibi mecburi bir ders değildir. Bu derse isteyenler katılır. Gönüllü bir katılım vardır. Ama kısa bir süre sonra,  ‘dil önceliğimiz değil,  önceliğimiz militanlaşmak,  partileşmektir’ denerek Kürtçe Dil Dersleri sonlandırılır.(s. 156)

Yazının başında, Hüseyin Kaytan’ın, Saatin İçindeki Sır kitabına yazdığı Önsöz’den söz etmiştim. Hüseyin Kaytan’ın PKK değerlendirmesi şöyle: “Tarih öncesinden beri, ‘insanlığın beşiği’ anılan topraklarında binlerce yıl kültür ve geleneklerini korumayı başarmış bir halk, kültürel olarak yokoluşun eşiğine getirildi.”

“Tarihte, başka bir örneği olmayacak biçimde, ‘ait olduğu ulusun bağımsız bir devlet olmamasını sağlamak amacıyla’ kendi ulusuyla savaşan bir örgüt oluşturuldu.”

***

Yazar Salih Dündar, bu çalışmasında bir bölümün başına da Halil Cibran’ın (1883-1931) bir sözünü koymuş.  Halil Cibran’ın bu sözü şöyle: ‘Gerçeği arayıp da onu insanlara açıklayan herkes acı çekmeye mahkumdur’. Kürdler, Kürd hakları konusunda yazan çizen herkes, bu sözün anlamını yakından bilmektedir. Süreci bizzat yaşamaktadır.

***

Saatin İçindeki Sır kitabında, okurların merak ettiği önemli bir konu, muhtemelen bu sırdır. Bu sır nedir? Yazar, bu sorunun cevabını s. 63 de veriyor.

Saatin İçindeki Sır kitabı, çok rahat okunabilen anlaşılabilen bir kitap. Merak ettiğim önemli konu şu: Yazar Salih Dündar, bu anlattıklarını Kürdçede yazabilir mi? Kürdçede de böyle rahat bir anlatım ortaya koyabilir mi? Kitabın Kürdçeye çevirisinden  çok, Kürdçe yeniden yazımından söz  ediyorum.

Bu bir anlamda, elbette çeviri çabasıdır, ama, olguları, olgusal ilişkileri Kürd diliyle anlatma süreci sonunda farklı bir eser de ortaya çıkabilir.

***

Salih Dündar, dile getirdiği olgularla, tartıştığı, yaptığı bu değerlendirmelerle Saatin İçindeki Sır önemli bir çalışmadır. Böyle bir kitabı yazdığı, yazabildiği için Salih Dündar’ı kutluyorum. Bu değerli çalışmayı bastığı için Doz Yayınları’nı da kutluyorum.