Yaşadıkları, İran, Irak, Türkiye, Suriye gibi ülkelerde özgürlük mücadelesi içinde olan Kürdler, mücadelenin belirli bir aşamasında ülkeyi terketmek durumunda kalmaktadırlar. Ülkelerini terkeden Kürdler daha çok, Avrupa’ya, Avrupa’nın demokratik ülkelerine göç etmektedirler. Bu durumdaki Kürdler genel olarak, Diaspora Kürdleri olarak anılmaktadır. Diaspora Kürdlerinin örgütlenmeye çalışmaları, zaman zaman bir araya gelerek bir konferans, seminer, panel çerçevesinde çeşitli sorunları tartışmaları, birbirlerinden, ülkelerinden, ülkedeki süreçlerden haberdar olmaları önemlidir. Kanımca, Diaspora Kürdleri etkinliğini düzenleyen Encûmena Hemahengi de böyle örgüttür.

Encûmena Hemahengi adına bu etkinliği düzenleyenler Hüseyin Bexşi’ ve Hurşid Alevi’ddir. 27 Nisan’da, Köln’de bizi, havaalanında, Hüseyin Bexşi karşıladı ve kendi evine götürdü. İlk gece Hüseyin Bexşi’nin evinde kaldık. Hüseyin Bexşi ve eşi Peri bizimle çok yakın ilgilendi. Bize karşı davranışları çok sıcaktı. Ertesi sabah Hüseyin Bexşi, bizi kendi arabasıyla Hamminkeln’e, Akademie Klausenof’a götürdü.  Arabada Hüseyin Bexşi’nin eşi Peri de vardı.

Bizleri bu etkinliğe davetinden dolayı kendi adıma ve Vakfımız, İBV adına Encûmena Hemahengi’ye, Hurşid Alevi ve Hüseyin Bahşi’ye teşekkür ediyorum.

Köln’de İbrahim’in kayınbiraderi Cengiz’le de karşılaştık. Cengiz’le bir akşam yemeğinde beraber olduk. Uzun uzun sohbetimiz oldu. Köln’de Kara Ali ve eşi Doroty ile de karşılaştık. Kara Ali ve Doroty biz evlerine götürdü. Köln’ün biraz dışında, bahçe içinde iki-üç katlı hoş bir villa. Bahçede domates, biber maydanoz, sovan gibi sebzeler de yetiştiriliyor. Bir akşam da Murat Satık ve Rıza Dinç’le beraber olduk. İBV ile ilgili gelişmeleri ayrıntılı bir şekilde konuştuk. Fahriye Satık, rahatsızlığı nedeniyle bu toplantıya katılamadı.

***

28-30 Nisan 2023 arasında Köln’ün, Hamminkeln kentinde diaspora Kürdlerinin düzenlediği bir seminer böyle bir seminerdir.  Seminer, Hamminkeln’de, Akadamie Klausenhof’da gerçekleşti.

Hamminkeln, Koln’ün kuzeybatısında Hollanda sınırına yakın bir şehir.

Akademie Klausenhof çok geniş bahçeler, ağaçlar içinde kurulmuş bir merkez. Ağaların, yeşilliklerin, çiçeklerin bolluğu hemen dikkat çekiyor. Hem Hamminkeln, hem Akademie Klausenof, seminer, panel, konferans gibi etkinlikler için çok iyi bir merkez.

Bu seminer, Encûmena Hemahengî tarafından düzenlenmiştir. Bunun aynı zamanda Encûmena Hemahengî tarafından düzenlene ilk seminer olduğu belirtiliyor. Encûmena Hemahengî’nin oluşturulmasında Rojhilat’tan gelen Kürdlerin büyük rolü var. Hüseyin Bexşi de Rojhilat’tan gelen bir arkadaş …

Seminere, İBV Başkanı ibrahim Gürbüz’le, İBV olarak biz de katıldık.

Bu seminerin açılışında Hüseyin Bexşi de bir konuşma yaptı.

Seminerin ilk gününde, 28 Nisan’da, ben de bir konuşma yaptım. Konuşmada şunları belirtmeye çalıştım:

Kürd/Kürdistan konusunda temel sorun, Kürdlerin, Kürdistan’ın, bölünmesi, parçalanması. paylaşılmasıdır. Bu, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da, Kuzey Mezopotamya’da oluşturulmuş en önemli süreçtir.

Nisan 1916’da, dönemin emperyal güçleri Büyük Britanya ve Fransa arasında, gizli Sykes-Picot antlaşması yapılmıştır. Bu gizli antlaşmaya daha sonra Çarlık Rusya’sı da katılmıştır. Bu gizli antlaşma, 1917’de, Ekim Devrimi’nde Troçky tarafından deşifre edilmiştir. Daha sonra, Bolşevikler bu gizli antlaşmadan çekilmişlerdir. Buna rağmen İngiltere ve Fransa, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, bu gizli antlaşmayı yaşama geçirmeye gayret etmişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuzey Mezopotamya’daki ve Ortadoğu’daki toprakları Büyük Britanya ve Fransa arasında paylaşılmıştır. Büyük Britanya’ya bağlı olarak Irak, Ürdün, Filistin manda yönetimleri kurulmuştur. Fransa’ya bağlı olarak Suriye, Lübnan manda yönetimleri kurulmuştur. Manda’yı sömürge olarak anlamak, değerlendirmek mümkündür.

Buradaki önemli soru kanımca şu olmalıdır: Neden Kürdistan kurulmamıştır? Kaldı ki, o dönemde, Kürdistan’ın güneyinde Şeyh Mahmud Berzenci İngilizlere şöyle diyordu.: ‘Ben Kürdistan kralıyım. Beni Kürdistan Kralı olarak tanıyın’ Emperyal güçler ise, değil bağımsız bir Kürdistan, sömürge Kürdistan bile tasarlamadılar. Kürdler, Kürdistan, emperyal güçler Büyük Britanya ve Fransa ve Ortadoğu’nun iki köklü devletinin, Türk, Arap ve Fars yönetimlerinin işbirliği ve güçbirliğiyle bölündü, parçalandı, paylaşıldı. Bu süreçte elbette, Kürdlerin zaaflarını da dikkatlerden uzak tutmamak gerekir.

Kürdlerle ve Kürdistan’la ilgili bu sürec, düşünsel planda ve fiili olarak, Ulusların Kendi Geleceklerini Belirleme ilkesinin, savunulduğu, yaşama geçmesi için çaba harcandığı bir dönemde gerçekleşmiştir. Sovyetler Birliği’nde, Lenin, Stalin, Trocky’nin, ABD’de Başkan Wilsoon’un, Ulusların Kendi Geleceklerini Belirleme ilkesini yoğun bir şekilde savundukları bilinmektedir. Ama bu dönemde Sovyetler Birliği hiçbir zaman Kürdlerin yanında yer almamıştır. Her zaman Kürdleri, Kürdistan’ı bölenlerin, parçalayanların, paylaşanların politikalarına destek vermiştir. Bu Ulusların Kendi Geleceklerini Belirleme Temel İlkesi’nin ta, o zamanlarda sakatlandığı anlamına gelmektedir.

Kürd/Kürdistan sorununu temelinde bu süreç vardır. Bu süreç Lozan Antlaşması’yla, uluslararası bir antlaşmanın garantisi altına alınmıştır.

Bu anti-Kürd süreç Milletler Cemiyeti döneminde gerçekleştirilmişti. Milletler Cemiyeti’nin en büyük haksızlığı Kürdlere/Kürdistan’a yaptığı söylenebilir. Bundan sonra, Kürdistan’ın Başur, Bakur, Rojhilat, Rojava, alanlarında yer yer isyanlar, ayaklanmalar gerçekleşmiştir. Bunların hepsi bölge devletlerinin kendi aralarında yaptıkları işbirliği ve güçbirliğiyle, emperyal güçlerin Kürdlere karşı, sözü edilen bölge devletlerine yaptıkları, askeri, siyasi ekonomik yardımlarla bastırılmıştır.

Milletler Cemiyeti Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, uluslararası barışı kurmak ve güçlendirmek için kurulmuştu. Milletler Cemiyeti bunu başaramadı, İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasını engel olamadı. Ama, uluslararası barışı kurma çabaları, İkinci Dünya Savaşı süresince de devam etti.

Bu çabalar sonrasında 1945’de Birleşmiş Milletler kuruldu.  Birleşmiş Milletler’in kurulması sonrasında dünyanın siyasal çehresinde çok büyük değişiklikler oldu. Fakat, Kürdlerin, Kürdistan’ın durumunda hiçbir değişiklik olmadı. Kürdlerin, Kürdistan’ın, bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmış hali aynen devam etti.

***

2003’de ABD Irak’a silahlı müdahalede bulundu.  Bu müdahale sonrasında 2005’de yeni bir anayasa yapıldı. 2005 tarihli Irak Anayasası’na göre Kürdistan Bölgesel Yönetimi kuruldu. Kürdistan Bölgesel Yönetimi elbette bir statüdür. Ama bu statü, Kürdlerin, Birleşmiş Milletler, İslam Konferansı gibi uluslararası örgütlerde temsili için yeterli olmamaktadır. Bu tür kurumlarda ancak devletlerin temsil edildiği yakından bilinmektedir.

***

Devlet kötüdür. Kürdlere devlet gerekmez’ görüşü, Kürdlerin değil, devletin görüşüdür.  Devletin bu kendi görüşünü Kürdlere söyletmesi, devletin çok büyük bir başarısı ve kazancıdır. Eğer devletinin yoksa hiçbir şeyin, hiçbir siyasi iradenin, hiçbir kurumun sahibi olamazsınız. Müze bile kuramazsınız, mezarlıklarınızı bile koruyamazsınız. Kürdistan’nın güneyinde, Kürdler’in bu kurumlara, bu niteliklere, ancak, Kürdistan Bölgesel Yönetimi döneminde yani özerk yönetim döneminde sahip olabildikleri bilinmektedir.