20 Ekim 2021 günü, İBV Mütevelli Heyeti Başkanı İbrahim Gürbüzle birlikte Bingöl’e gittik. Bingöl Havaalanı’nda bizi Rüştü Mütevellizade ve Dr. Fahri Özbay karşıladı.

Bingöl’de, Berti Otel’e yerleştik. Otel sahibi Hasan Batarayla  bir  süre sohbet ettikten sonra  Palu’ya hareket ettik. Bingöl-Palu arası 75 km. civarında. Bingöl-Elazığ Yolu’nda, Kovancılar’dan Palu’ya dönülüyor. Palu, 18 km. kadar içeride. Palu Köprüsü’ne gidiyoruz. Palu Köprüsü eski Palu’nun 3 km. ötesinde, Murad Nehri üzerine kurulmuş. 1925’de,  direnişin bastırılmasından, Şex Seid ve arkadaşlarının idamlarından sonra bu köprü üzerinde çok büyük katliamlar yaşanmış.

Palu Köprüsü Şehitlerini Anma

Direnişe katılsın veya katılmasın, Palu Köprüsü çevresindeki bütün köylerin ahalisi bu köprüye getirilmiş. Bu köprüde, deyneklerle, coplarla, demir çubuklarla vs. dövülerek katledilmişler. Cesetler Murad Nehri’ne düşüyormuş. Yaralı olarak Murad Nehri’ne düşerken korkuluklara, çevredeki ağaç dallarına tutunmaya çalışanların kurşunlanarak nehre düşmeleri sağlanmış. Bu süreçte köprüye, köprü civarına getirilenlerin daha çok, kadınlar, çocuklar, yaşlılar olduğu söyleniyor. Erkekler, direniş sırasında etkisiz bir hale getirilmişler veya firar halindeler… Murad Nehri günlerce kanlı akmış…  Bu süreçte katledilenlerin doğal olarak kaydı yok. O gün arkadaşlarla birlikte Palu Köprüsü’nde katledilen, kayıtları bile yapılmayan, büyük kitleler halinde katledilen bu Kürdleri andık. Küprüde bu olaya ilişkin konuşmalar yaptık.

Palu Köprüsü tarihi bir köprü. 193 m. Uzunluğunda 4.5 m. genişliğinde. Taş köprü… 2010 yılında   restore edilmiş. İnsan trafiğine açık. Otomobiller de geçiş yapabiliyor. Palu Köprüsü’nün yüz metre kadar ilerisinde  demiryolunun geçtiği bir köprü de yapılmış. Demiryolu köprüsü 1926 da yapılmış.

                                                           ***

Bingöl’e gelişimizin ikinci günü Bilal Güreş’in bahçesine gittik. Bahçe, Bingöl-Palu arasında, Bingöl’ün hemen çıkışında. Bahçenin kıyısında iki katlı şirin bir ev var. Bahçede domates, biber, patlıcan, salatalık,  fasulye, bamye, kabak gibi çeşitli ürünler yetiştiriliyor. Bahçe şehir suyu ile sulanıyor. Burada yapılan sohbetler sırasında, Bingöl eski belediye başkanlarından Feyzullah Karaaslan, Palu Köprüsü’nde  gerçekleşen katliamlarla ilgili olarak etraflı bilgi verdi.

Karakoçan’dan başlayarak Kığı, Adaklı, Yayladere, Yedisu, Pülümür’ü, Peri Vadisi’ni dolaşmayı çok istiyorduk. Ama zaman darlığından dolayı, Peri Vadisi ile ilgili isteğimizi gerçekleştiremedik.

Kovancılar, Bingöl, Elazığ,  Dersim, Muş arasında merkezi bir yerde duruyor. Havaalanı, üniversite gibi hizmetlerin bu merkezde örgütlenmesi daha yararlı olabilir. Kovancılar, bu dört ile de eşit mesafede, 70-80 km. mesafede  duruyor.

Ertesi gün Tatvan’a doğru hareket ettik. Tatvan’da bizi araştırmacı-Yazar Halid Yalçın karşılayacak. Tatvan’dan Van’a gideceğiz. Otomobilde İbrahim Gürbüz ve benden başka, dostumuz Rüştü Mütevellizade ve  Sadık Bozgan var. Otomobili Sadık Bozgan sürüyor. Sadık Bozgan Rüştü dostumuzun damadı…

Bingöl-Muş arasında, yolun sol tarafında, daha doğrusu Bingöl-Solhan yolunun 4.5 km. ilerisinde, Yüzen Adalar adı verilen bir tabiat harikası var. Bu tabiat harikası Solhan ilçesi Hazarşah Köyü’nde,  Aksakal Göl Mezrası’nda bulunuyor. Yüzen Adalar hakkında Rüştü Mütevellizade açıklamalarda bulundu. Oraya gitmek için Solhan yol ayrımından sonra epeyce yükseliyoruz. Ondan sonra sert bir inişle göl alanına varıyoruz. Alanda 3-4 göl ver. Göller 300 metrekare civarında. Göllerin derinliği 50 m. civarında. Göllerin içinde adalar oluşmuş. Uzunca kalın bir sopanın dürtüklemesiyle göllerin içinde oluşmuş adalar yüzebiliyor…  Bu göl alanında güneşin doğumunun ve batışının çok hoş manzaralar oluşturduğu dile getiriliyor.

Bingöl’den Muş’a vardık. Oradan da Tatvan’a doğru ilerledik. Dostumuz Halid Yalçın bizi Tatvan’a varmadan Norşin’de karşıladı. Rüştü Mütevellizade ve Halid Yalçın felefonla birbirleriyle tanışmışlardı. Norşin’de de yüzyüze tanışmış oldular. Bir süre, bir kafenin önünde sohbet ettik. Daha sonra onlar Muş üzerinden Bingöl’e döndüler. Biz, Ahlat, Adilcevaz, Erciş üzerinden Van’a gideceğiz.

Önce, Nemrut Krater Gölü’nü görmek için Nemrut Dağı yoluna girdik. Dağa ulaştığımızda, buhar çıkan mağarayı görmek için  bir  süre yürüdük. Taşlık, patika bir yol. Hava çok güzel. Güneşli. Nemrut  Krater Gölü’nü görmek için gelen-giden de çok… 1960’llarda göçebe Alikan Aşireti yaz aylarında buralarda konaklarlardı. Halid’e ve İbrahim’e o günlere ilişkin bazı anılarımı anlattım. O günlerle günümüz arasındaki en önemli fark, dağa ulaşan yolların, krater gölü etrafındaki yolların çok iyi yapılmış olması. Yollar asfalt. İyi düzenlenmiş. O günler, çevrede ayılar daha çoktu. Günümüzde azalmış. Artık korunuyorlar.

Daha sonra sıcak suyun olduğu alana gittik. Bu kesime gelen insanlar daha çoktu. Aileler çocuklarını da getirmişlerdi. Gölün çeşitli mekanlarında fotoğraf çekenler, çektirenler çoktu.

Nemrut Dağı’ndan ayrılarak Ahlat’a doğru yöneldik. Ahlat, Adilcevaz istikametinde gidiyoruz. Ahlat’ta, Van Gölü kıyısında yapımı devam eden Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü göremedik. Köşk, Tatvan’dan Ahlat’a giriş alanında yer alıyor. Biz dağ yolundan Ahlat’a girdik. Köşk arkada kalıyor. Ama bulunduğumuz yerde ufukta seçilebiliyor.

Zilan Deresi, Erciş’in Kuzeydoğu tarafında, Erciş, Patnos ve Tendürek Dağları arasında bir yerdedir. Bu gezide orayı da ziyaret etmeyi planlıyoruz.

Akşam saat sekiz civarında Van’a varabildik. Halid’in, Van Gölü’nün hemen kıyısındaki evinde  kalıyoruz. Karşıda, sis içinde Süphan Dağı ve Nemrut Dağı seçilebiliyor. Evde bizi Halid’in eşi, çocukları, Nubihar, Nujin ve Dildar Azad karşıladı. Bir süre sonra, Halid’ın kayınbiraderleri Kadir ve Mehmet de geldiler. Hoş bir sohbet oldu.

Halid Yalçın

Halid, araştırmacı-yazar. Kürdçe, Türkçe kitapları, yazıları var. Peyvent Yayınları’nı da yönetiyor. Peyvent, Kürdlerle ilgili kitaplar yayımlayan bir yayınevi. Halid Yalçın’ın elinde 50 civarında el yazmalı divan var. Bu divanlar, adı günümüzde fazla bilinmeyen Kürd şairlere ait. Bunları birer birer Peyvent Yayınları yayımlayacak. Peyvent Yayınlar Artuklu Üniversitesi’nde, Kürdçe bölümünde savunulmuş ve kabul edilmiş tezleri de yayımlıyor.

Halid Yalçın aynı zamanda, Van sanayi bölgesinde orman ürünleri pazarlayan bir iş yerine sahip. Bu iş yerinde, başta kereste olmak üzere çeşitli orman ürünleri alınıyor, satılıyor. Bu, yazarlık için, Peyvent Yayınları için,  önemli bir maddi dayanak.

Halid Yalçın’nın kütüphanesinde, Türkçe, Kürdçe, Arapça, Farsça gibi dillerle basılmış pek çok kitap var. Bu kitapların çok büyük bir kısmı Kürdlerle ilgili. Kütüphanenin büyük bir kısmı iş yerinde yer alıyor. Peyvent Yayınlarında da birkaç oda kitap raflarıyla dolu. Kütüphanenin bir kısmı da evde… Halid’ın kitaplığı bir derya. Halid bu deryadan birer damla da İbrahim’ve bana verdi.

Halit Yalçın’ın cezaevi hayatıyla ilgili çok önemli günlükleri ve mektupları var. Bunların hepsi de el yazısı yazılmış. Binlerce sahife… Bunlar da yayımlanmak için bekliyor.

                                                          ***

Van’da ertesi sabah, kahvaltıda, Van Gölü kıyısındaki bir kafede, dostumuz Mesut Öztürkle ve Van’dan birkaç arkadaşla beraberdik. Daha sonra, Orman Ürünleri iş yerini, Peyvent Yayınları bürosunu ziyaret ettik. Bu arada, Sîtav Yayınları yönetmeni Qahir Bateyî’de, yayınevinin bürosunda  ziyaret ettik. Sîtav yayınları üzerinde ve öbür Kürd yayınevlerinin yayınları üzerinde sohbet ettik.

Daha sonra Erek Dağı’na yönlendik. Saidê Kurdî’nin ( 1876-1960)  Erek Dağı’ndaki çilehanesini ziyaret edeceğiz. Dağın dibine kadar arabayla gittik. Ondan sonrası dik bir yokuş. Yol iki üç metre eninde. Yola taş düşenmiş. Bazı yerlerde taşın üzerine toprak serpilmiş… Çilehane karlı zirvelerin biraz aşağısında. Arkadaşlar dağın belirli bir noktasından itibaren 800 metre kadar yükseldiğimizi söylüyorlar. Saidê Kurdî’nin çilehanesi harabe bir yer. Arkadaşlar hep harabe olarak gördüklerini  söylüyorlar. Van’da bir kafede bu konuda sohbet ederken, bir arkadaş 1964’de de böyle harabe, yıkık – döküktü, dedi.

Kanımca, Saidê Kurdî’nin  çilehanesi, 1960’da, 27 Mayıs’tan sonra yıkılmış harabe haline getirilmiştir. Saidê Kurdî’ 1960’da, Urfa’da vefat etti.  Cesedi, Balıklı Göl tarafında bir yere gömüldü. Ondan sonra devlet, cesedi mezardan çıkararak kaçırdı. Sonrası belirsiz. Çilehane, kanımca o tarihlerde yıkılmış, harabe haline getirilmiştir.

Biz çilehaneye doğru tırmanırken bir ailenin de çocuklarıyla birlikte, çilehaneden indiğini gördük. Biz inerken bir aile de çocuklarıyla birlikte çilehaneye doğru tırmanıyordu.

Bu çilehanenin çok eski tarihlerde bölgede yaşayan Hristiyanlar tarafından kullanıldığı da söyleniyor.

Akşam eve Mesut Öztürk, İhsan Colemêrgî ve Ziya Avcı geldiler. Evde de geç saatlere kadar sohbet gerçekleşti.

Müküs

Gezimizin önemli bir durağı Müküs’tü. Yeni adı Bahçesaray. Müküs’e gitmek için sabah erkenden yola çıktık. Gürpınar-Hoşap-Başkale yolunda Müküs’e doğru yönleniyoruz. Yol durmadan yükseliyor. Gorandest ve Darinîs yörelerinden geçerek 3000 rakımlı Krapet zirvesine ulaşıyoruz. Dağların zirveleri kar altında. Dağlar çok iri, çok yüksek. Dağlar birbiri içinde, birbiri arkasında birbiri yanında sıralanmış. Çok vahşi bir coğrafya. Böyle vahşi bir coğrafyayı, bir de Çukurca/ Hakkari, taraflarında görmüştüm.

Krapet zirvesinden sonra iniş başlıyor.  Yol döne döne vadi tabanına doğru iniyor. Yol asfalt. Lêman Köyü’nden geçerek Müküs Çayı kaynağına ulaşıyoruz. Burası aynı zamanda Dicle Nehri’nin de kaynağı oluyor. Mağaradan gümbür gümbür çıkan sular ak köpükler halinde Müküs Çayı’na dökülüyor.

Vadi tabanında bir süre daha devam ediyoruz. Bir müddet sonra Müküs’e varıyoruz. Bizi, eski belediye başkanlarından Naci Orhan ve arkadaşları karşılıyor. Bir kafenin önünde biraz sohbet ediyoruz. Müküs’ün nüfusu, köyleriyle birlikte 15 bin civarında. İlçe merkezinin nüfusu 4 bin kadar. 1915’den önce buralarda daha çok Ermenilerin yaşadığı dile getiriliyor.

Kafe önündeki sohbetten sonra Naci Bey bizi evine götürüyor. Evin önünde kurulu masalar etrafında biraz oturduktan sonra içeri giriyoruz. Mükellef bir sofra. Daha sonra balkona çıkıyoruz. Müküs tam  anlamıyla ayaklar altında. Evler bahçeler içinde. Daha çok iki katlı. Evlerin arasındaki mesafeler büyük. Arkadaşlar burada çok fotoğraf çektiler…

Naci Orhan, Şêx Seyid Mehmed Şefik Arvasi’nin yakın akrabalarından biri oluyor. Şêx Seyid Mehemd Şefik Arvasi 1919-1920’lerde, Kürdistan Dergisi’nin sorumlularından biridir. Öbür sorumlu Muhammed Mihri Hilav… Kürdistan Dergisi, Kürdistan Teali Cemiyeti’nin üç yayın organından biriydi. Öbür iki yayın organından biri, Müküslü Hamza’nın ve Memduh Selim’in sorumlu müdür görevini yürüttüğü Jin Dergisi’dir.  Kürdistan Teali Cemiyeti’nin üçüncü yayın organı ise Serbesti Gazetesi’dir. Serbesti Gazetesi’ni Mevlanzade Rifat yönetiyordu. Celal Temel hoca, İBV tarafından yayımlanan kitaplarında bu konular hakkında etraflı bilgiler veriyor.

Van’a geldiğimiz yoldan değil, başka bir yoldan döneceğiz. Mezra Şeyhan’da bir süre İbrahim Sungur’un  iki katlı şirin evinde soluklanıyoruz. Evin önünde bir çeşme var. Gürül gürül sular akıyor.

Mezra Şeyhan’dan Verezoz’a doğru gidiyoruz. Orada Feqiyê Teyran’ı  (1561-1644) ziyaret edeceğiz. Yol patika. Arabanın içinde sallana sallana gidiyoruz. Bazan yokuşlara tırmanıyoruz, bazan yokuşlardan iniyoruz. Dağlar çok yüksek. Arabadan inip kafamızı kaldırdığımız zaman, dağları zirvesini göremiyoruz.

Feqiyê Teyran’ın mezarı anıtmezar. Kabristan’a girdiğimiz zaman, sağ tarafta birbiri arkasına sıralana tabelalar görüyoruz. Bu tabelalar beyaz. Tabelalar üzerinde siyah renkle Feqiyê Teyran’ın beyitleri yer alıyor. Her tabelada bir beyit. Beyitler Kürdçe. Türkçe’ye de çevrilmiş. Halk arasında, Feqiyê Teyran’ın, kuşların  dilinden anladığı, kuşlarla konuştuğu da söyleniyor.

Feqiyê Teyran (kuşların öğrencisi ) çok iri, yüksek yabani aluç ağaçlarını altıda, kuş cıvıltıları içinde yatıyor.

Verezos’tan sonra, Ozim, Bêdar ve Şandiz köylerinden geçtik. Bu köylerde, üzüm, nar, incir, ceviz, elma, armut gibi meyveler bol miktarda yetiştiriliyor. Buralar Pervari köyleri oluyor. Üzümden, pekmez yanında çok çeşitli ürünler elde ediliyor. Bu ürünle sadece tüketim için değil, pazar içim de üretiliyor.

Yolda Halid, bahçesine giden, bahçesinden dönen kadınlara sık sık yol sordu. Kadınlar çok rahat bir şekilde yol tarifi yapıyorlardı. Halid  bir kere de, yoldan hayvanlarıyla ve çocuklarıyla geçen, 22-23 yaşlarında bir delikanlıya yol sordu. Delikanlı, yolu tarif ettikten sonra, birkaç defa,  ‘bu gece misafirimiz olun’ dedi. Teşekkür edip yolla devam ettik.

Biz, Saidê Kurdî’nin  küyüne Nurs Köyüne de gitmek istiyorduk. Hava kararmaya başladığı için Nurs’a gidemedik.

Yollar iyi değildi. Bazan vadi tabanında, bazan dağlara doğru yükselirken, bazan da yokuş aşağı inerken arabanın içinde sarsıla sarsıla ilerliyorduk. Ama hiçbir zaman,  ‘arabada bir arıza olursa, bir kaza yaşarsak, bu vahşi coğrafyadan nasıl çıkarız, kim bizi kurtarır…’ şeklinde bir endişemiz olmadı. Arabayı Halid sürüyordu. Yorulduğunda İbrahim de arabayı kullandı.

O gün Van’a akşam geç vakitte Hizan, Tatvan, Reşadiye, Gevaş üzerinden döndük. Yollar Hizan yoluna, Gayda’ya ulaşınca düzeldi.

                                                                  ***

25 Ekim günü akşam saatlerinde Ankara’ya döndük. Kafamızda, baharda, yeni geziler planlayarak döndük. Ama, gezimiz o gün de sürdü. O gün bize Ziya Avcı da katıldı. Sabah, kahvaltıdan sonra Muradiye’ye doğru yola çıktık. Muradiye’de ve Muradiye Şelalesi önünde,  bir süre dolaştık. Muradiye Şelalesi doğal bir şelale. Daha sonra  Zilan Deresi’ne yönlendik.

Zilan Deresi Şehitlerini Anma

Zilan Deresi, Erciş’in Kuzeydoğu tarafında, Erciş, Patnos ve Tendürek Dağları arasında bir yerdedir, Adilcevaz’a daha yakın. Zilan Deresi Van Gölü kıyılarından başlıyor, Tendürek Dağı’na kadar ulaşıyor. Bu derede, 1930’larda,  çok büyük katliamlar yapılmış. Kürdler, kadın-erkek, çoluk-çocuk, genç ihtiyar Zilan Deresi’de toplanıp kurşuna dizilip yakılıyorlarmış.

Katliam şöyle gerçekleştiriliyor:  Derede toplanmış insanları yakın mesafeden kurşuna dizecek bir tim var. İnsanlar feryat-figan içinde.  Bu feryat-figandan çocuk çığlıklarından etkilenen, insanları kurşuna dizmede ikirciklenen askerler olabilir. Bu bakımdan bu timin arkasına rütbeli subaylardan ikinci bir tim daha yerleştiriliyor. Eğer birinci tim, ateş etmede kurşunlamada ikircikli kalırsa ikinci tim hem onları kurşunlayacak, hem  de  derede toplanan halkı kurşunlayacak. Her ihtimale karşı, ikinci timin arkasına  çok daha yüksek rütbeli komutanlardan, üçüncü bir tim daha yerleştiriliyor. Bu şekilde çok yoğun bir katliam gerçekleştiriliyor.

Zilan Deresi katliamı Kürdler için, insanlık için çok büyük bir acıdır. Bugün Zilan Deresi adı Altındere olarak değiştirilmiş. O yörede Devlet Üretme Çiftliği de kurulmuş.

O gün, Zilan Deresi’nin belirli bir yerinde, kendi aramızda, o dönemde yaşanan olayları anlatan konuşmalar yaptık. Kayıtları bile olmayan bu Kürd şehitlerin andık…

Zilan Deresi olayları için şu iki kitap önemli ve değerli iki kaynaktır.

İkram İşler,  Zilan Dosyası 1 Sîtav Yayınları,  Mayıs 2015, 653 s.

İkram İşler, Zilan Dosyası 2 Sîtav Yayınları, Mayıs 2015, 786.

M. Nuri Güneş, Kürdün Zemyan Yarası, Grafist Yayınları, Şubat 2018, 520 s.

A. Sırrı Özbek, Söyle Zilan, İletişim Yayınları, 2019, İstanbul, 252 s.