Selahattin Ali Arik’in, Alevilik ve Tarihi (Dara Yayınları, Haziran 2019, İstanbul) başlıklı kitabı yayımlandı. Bu kitapla ilgili bazı düşüncelerimi belirtmek istiyorum.

Bu kitapta dile getirilen düşüncelere göre, Alevilik kavramının birçok anlamı vardır. Yazar Selahattin Ali Arik bunu şu şekilde belirtiyor. “ 19. yüzyılda adlandırılan Alevilik, derleme bir inançtır. Bütünsel olarak ele alındığında, tek bir özgün Alevi inanç, kültüründen bahsedemeyiz. İnanca sahip farklı etnik yapılar, aynı adı kullanmalarına rağmen, farklı kültür ve geleneklerden dolayı birkaç Alevilik vardır.

‘Kürd Aleviliği’ olarak görülen Rêya Heqîyê, kendine özgü bir inançtır.  ‘Arap Aleviliği’ olarak görülen Nusayrilik, keza farklı bir yapıdadır. ‘Anadolu/Rumeli Aleviliği’ bütünüyle Türk(men)lere mal edilmektedir” (s. 9)

“Alevilik, başat/egemen inancın dışında kalmış grup ve toplulukların gereksinimlerinin karşılmaya çalışan bir inanç sistemidir. Bu yapısıyla Alevilik, bütünüyle ele alındığında, tutmayan yamalardan müteşekkil yamalı bir bohça gibidir. (s. 302)

Burada belirtilmesi gereken esas ilişki şudur: Sünni İslam din adamları, Sünni İslam’ın dışında kalan bütün Müslümanları, Ali taraftarı anlamında, ‘Aliyyun’, ‘Eleviyyun’ kavramıyla ifade etmeye başladılar.  Bunlar genel olarak, Şia kavramıyla ifade edilmektedir. Bunları dört grup altında toplamak mümkündür. Zeydiler, Oniki İmamcılar, İsmaililer ve Nusayriler.

Zeydiler, Dördüncü İmam, Zeynelabidin’ın, İmam Bakır’dan 18 yaş küçük olan oğlu, Zeyd’i imam kabul edenlerdir. Zeydilikte, Ali, Hasan, Hüseyin, Zeynelabidin ve Zeyd olmak üzere beş imam vardır.

Oniki İmamcılar, Ali, Hasan, Hüseyin, Zeynelabidin, Muhammed Bakır, Cafer-i Sadık, Musa Kazım’dan sonra,  Ali Rıza, Muhammed Taki, Ali Muhammed Naki,  Hasan Ali Askeri ve Mehdi şeklinde Oniki imamı, İmam kabul edenlerdir.

İsmaililer, altıncı İmam, Cafer-i Sadık’ın büyük oğlu İsmail’i İmam kabul ederler. Bunlar da, Ali, Hasan, Hüseyin, Zeynelabidin, Muhammed Bakır, Cafer-i Sadık, İsmail şeklinde yedi İmam sayarlar.

Nusayriler, Onbirinci İmam, Hasan Ali Askeri’nin bir müridi olan Nusayr’in etrafında toplananlardır. Şiiliği temel ilkelerinden biri İmamed’dir. Ancak, Ali, Hasan, Hüseyin, Zeynelabidin soyundan gelenler İmam olabilir. Nusayr ise, örneğin,  Onbirinci İmam Hasan Ali Askeri’nin oğlu değil, mürididir. Bu bakımdan Nusayr, İmam kabul edilmemektedir.

Bunların hepsi, Sünni İslam din adamları tarafından, Ali taraftarı anlamında, ‘Aliyyun’’Aleviyyun’ şeklinde anlatılır.  Sünni İslam ve Şii İslam dışında kalan ve Hariciler şeklinde ifade edilen bir kategori daha vardır. Sünni İslam, bu kategorileri de  ‘Aliyyun’, ’Aleviyyun’ kavramlarıyla tanımlar.

Selahattin Ali Arik’in, Alevilik ve Tarihi, kitabında sözü edilen Aleviler hep bu kategorideki Alevilerdir. Şiiler, Ali taraftarları, doğal olarak Müslümandırlar. Ali, Hasan, Hüseyin, Kerbela, Ehlibeyt, Fatıma ana, Oniki İmam, Evladı Resul, Seyidlik vs. gibi kavramlar, Şii İslam’ın kavramlarıdır. Bu kavramlar, Ali taraftarı denen Aleviler tarafından etkin bir şekilde kullanılmaktadır.

Alevilik ve Tarihi kitabında, bir de, Rêya Heqîyê inancında olanlar vardır. Kitapta bu kategoriden de söz edilmektedir. Ama, daha çok birinci kategorideki Aleviler anlatılmaktadır. İkinci kategori, Kürd Aleviliği Rêya Heqîyê İnancı şeklinde ifade edilmektedir. (s. 287-288) Bu Müslüman olmayan bir inançtır. Müslümanlıktan önceki bir inançtır. Mitra inancıdır. Mitra inancının geçmişi, MÖ. 2000’re kadar uzanmaktadır.

Selahattin Ali Arik,  Aryan İnançlar ve Rêya/Raa Heqîye,  Mitra Zervan, Zerdüşt Mani, Mazda, Yarasan, Ezdiyati ve Kürd Aleviliği (İBV, Nisan 2015, İstanbul) kitabında, Rêya Heqîyê inancından söz etmektedir.  Bu bakımdan Alevilik ve Tarihi kitabını, bu ikinci kitapla birlikte okumakta yara var.

Bunun dışında, Alevilik ve Tarihi kitabını okurken, Ahmet Önal’ın, Rêya Heqîyê İnancı Mîhtra inancıdır; Müslümanlık, Kızılbaşlık, Alevilik Değildir (nerinaazad.org;  kürdistan-post.eu 9 Ekim 2019)  yazısını da göz önünde bulundurmakta yarar var.  Bu yazı, yukarıda belirtilen sitelerde asılı durmaktadır.  Ayrıca, okuyucuya kolaylık olsun diye bu yazıya ek olarak da verilmektedir.

Yukarıda, Şii İslam’ın, Ali, Hasan, Hüseyin, Kerbela, Oniki İmam gibi kavramları verilmişti. Bu kavramların Anadolu’ daki Türkmen inançlarını, Rêya Heqîyê inancındaki Kürdleri nasıl etkilediği ne zaman etkilediği önemli bir sorudur. Selahattin Ali Arik’in, Alevilik ve Tarihi kitabında bu soruya cevap olabilecek önemli açıklamalar var.

Bu süreç Şah İsmail’in (1489-1524) ailesiyle yakından ilgilidir. Yazar Selahattin Ali Arik, ailenin etnik kökeniyle ilgili olarak şöyle söylüyor:  “Şeyh Safiyuddin (1252-1335) kendisini, Yedinci İmam Musa Kazım yoluyla Ali’ye bağlar.  Ancak, Profesör Faruk Sumer,  Safevilerin kökler hakkında sunları yazar: ‘Gerçekten, hanedanın seyidlik ile hiçbir ilgisi olmayıp Firuz Şah adlı  Sincarlı bir Kürd neslinden geldiği şüphe götürmez bir şekilde ortaya konmuştur.” (s. 56)

Faruk Sumer bu düşüncesinin, Safevi Devleti’nin Kuruluş ve Gelişmesinde, Anadolu Türkleri’nin Rolü, (Selçuklu Tarih ve Medeniyeti Enstitüsü Yayınları,  Ankara 1976) isimli çalışmasında dile getirmektedir. Murad Ciwan da aynı görüştedir. “ Şeyh Safiyeddin’in bilinen en eski atasının Firuz Şah Zerinkulahê Kurdî-yî Sincari olduğu, onun, Sincar’dan (bugünkü Musul’un bir bölgesi) Hazar denizi’nin Güneybatısındaki Erdebil’e göç ettiği, orada yerleşip tarım ve hayvancılıkla uğraştığı büyük sürülere sahip olduğunu belirtiyor.” (Çaldıran Savaşı’nda Osmanlılar, Safeviler ve Kürtler,  İlk Kürt Osmanlı İttifakı (1514), Avesta 2015, İstanbul, s.63)

Aile,  Şeyh Safiyuddin’in torunu Hoca Ali zamanına (1371-1429)  kadar, Sünni Şafi bir yapıya sahiptir. Şiileşme Hoca Ali zamanında başlar.

1402’de, Yıldırım Beyazıt ile Timur arasında gerçekleşen Ankara Savaşı sonunda, Timur 30 bin Osmanlı askerini esir almıştı. Timur, İran’a 30 bin esirle döndü. Timur’un Safevi tarikatı ile arası çok iyi idi. Timur Safevi Tarikatı’na hamilik yapıyordu. Hoca Ali Timurla yaptığı bir görüşmede, ondan esirleri serbest bırak-masını istedi. Timur esirleri serbest bıraktı. Serbest bırakılanların önemli bir kısmı Anadolu’ya döndü. Bunlar Anadolu’da Safevi Tarikatı’nın propagandasını yapmaya başladılar. Hoca Ali’yle birlikte Safevi Tarikatı Şiileşmeye başlamıştı. (s. 56-57)

Daha sonra, Şeyh Cüneyd (ölümü 1460), Şeyh Haydar (ölümü 1488) ve Şah İsmail dönemlerinde bu etki daha da büyümüştür. Şah İsmaille birlikte, İran’da Şiilik kurumlaşmış,  devlet dini olmuştur. Bu süreç içinde, Hoca Ali, Şeyh Cüneyd, Şeyh Haydar, Şah İsmail, Anadolu’da Türkmenlerin yaşadıkları alanlara kendi halifelerini göndermiş, Türkmen kitleler arasında Şiiliğin yaygınlaştırılması sağlanmıştır.

Şiilik değerlerinin, Türkmen kirleler arasında yaygınlaşmasında, Yedi Ulu Ozan’ın şiirlerinin büyük rol oynadığı da bilinmektedir. Şah Hatayi’nin, Pir Sultan Abdal’ın, Kul Himmet’in  bu yoldaki şiirleri önemlidir

Şah Hatayi (1489-1524) Ali’yi tanrılaştırarak ve gökyüzünün ve yeryüzünün yaratıcısı olarak görür.

Şah Hatayim eydür, derd ile ahı

Dine Vird etti ol Ganî Şahı

Lamekan ilinin hem padişahı

Müminlere Yezan olan Ali’dir. (s.77)

  1. yüzyılda Sivas yöresinde yaşayan Pir Sultan Abdal, Xızır’ın Ali olduğunu söylemektedir.

Binbir adı vardır, bir adı Hızır

Her nerde çağırsan orada hazır

Ali padişahtır, Muhammed vezir

Bu fermanı yazan Ali değil mi?  (s. 259)

“Allah-Muhammed-Ali’nin birbirine dönüştürülmesi, üçün ‘bir’ olarak görülmesi, ve sonra da bir tek Ali’ye indirgenmesi, Pir Sultan’da olduğu gibi Kul Himmet’ ( 16. yüzyıl) de de görülür.”

Ali ismi dört kitapda okunur

La ilahe illa Ali yazılı

Zikr edenler ezazilden sakınır

La ilahe illa Ali yazılı  (s. 79)

***

Yarsan (Ehl-i hak) inancında Ebu’l Wefaî Kurdî (1026-1107) önemli kişidir.  Tac’ül Arîfin Ebu’l Wefaî Kurdî de denilmektedir. Selahattin Ali Arik, Alevilik ve Tarihi kitabında, Ebu’l Wefaî Kurdî’nin Sünni İslam alimleri tarafından sorguya alındığından söz etmektedir. (s.147-148) Ondan sonra da, Yarsanlığı ve Ezidiliği, İslamiyete adapte etmeye çalışan, Yarsan ve Ezidi inançlılar tarafından oluşturulan bir  ekolün kurulduğunu dile getirmektedir. (s. 150)

Ahmet Önal, 10 Eylül 2019 günü bana gönderdiği bir notta,  ilişkilerin farklı bir yönüne işaret etmektedir.  Ahmet Önal, Ebu’l Wefaî Kurdî’nin, Bağdad’da İslam alimleri tarafından sorguya çekildiğini, o sorgudan sonra büyük bir kırılmanın yaşandığını vurgulamaktadır.  O sorgudan sonra, Ebu’l Wefaî Kurdî’nin öncülüğünde Yarsan ve Ezidi inançlılar tarafından bir tarikatın kurulduğunu, bu tarikatın, Yarsanlığı  ve Ezidilği İslamiyete yakınlaştırmaya çalıştığını  anlatmaktadır. Bu tarikatı oluşturanların hepsinin, Ezidi ve yarsan inançlılar olduğu da belirtilmektedir. Ondan sonra Ebu’l Wefaî Kurdî’nin ‘akşam Kürd olarak yattım, sabah Arap olarak doğdum’ dediğine işaret etmektedir. Ahmet Önal, bunu opurtunist bir tutum olduğunu, bundan dolayı Yarsan inancında büyük bir kırılmanın yaşandığını söylemektedir.

Baba İlyas, (ölümü 1240) Baba İshak, Dede Garhın, Hüsameddin Çelebi gibi tarihsel ve toplumsal kişiliklerin Ebu’l Wefaî Kurdî’nin tarikatın bağlı olduğu da vurgulanmaktadır.  Hüsameddin Çelebi’nin, Mevlana Celaleddin Rumi’ye  (1207-1273) çok yakın bir kişi olduğu da söylenmektedir.

Bugün, gerek Alevi, gerek Müslüman ailelerde, ‘biz Seyidiz’ diyenler vardır. Ayrıca Müslüman Kürdler arasında, ‘biz Abbasiyiz, Abbasilerden geliyoruz diyenler vardır. Gerek Seyidlik, gerek Abbasilik, Araplıkla ilgilidir. Kürdlükle bir ilgisi yoktur. Kürdleriin bu söylemi sık sık dile getirmeleri, Kürtlükten kaçıştır. Bu söylem, Kürdlükten kaçışın bir gerekçesi olarak dile getirilmektedir.  Öte yandan, bu söylemi dile getiren Kürdlerin, devletle yoğun bir ilişki içinde oldukları da söylenmelidir. Devletin, Kürdlere karşı geliştirdiği tırmandırdığı baskı zulüm politikaları, genel olarak bu kesimler tarafından desteklenmektedir. Bu desteğe rağmen, zaman zaman bu kesimlerin de sürgünlerden kurtulamadığı bir gerçekliktir.

EK

Ahmet Önal: Rêya Heqîyê inancı Mîhtra inancıdır; Müslümanlık, Kızılbaşlık, Alevilik değildir.

Rêya Heqîyê inancını “Alevi” diye tamamlayıp, islamiyete yamalamak, asimilasyoncu bir projeye aracılık yapmaktır.

Ahmet Önal

08.09.2019, Paz | 11:20

Çünku, Mihtra, Zerdüşt, Zerevan, Mazda, Mani, inancı ile Müslümanlığı “benzer” göstermek, hatta onun içinde ele almak, tarihi bilmemek, farkındalığı algılamamak olur..

Neden mi?

Sadece bir kaç farkı göstermek, dogru bir algı edinmek ve sorgulamaya başlamak için yararlı olur sanırım.

1- Rêya Heqîyê inancı, yayılmacı değildir. İslamiyet yayılmacıdir.

2- Rüya Heqîyê inancı kimseyi kendi inancına çağırmaz, kendini yaşar ve doğrusunu söyler. İslamiyet ise, zor yoluyla ya da inandırarak başka dinden insanları “yola getirmek” için savaşır.

3- Rêya Heqîyê inancı, başkasının malına, varlığına el uzatmaz, nefsine yenilip, eline sahip olmazsa “düşkün” addedilir. İslamiyette; “Müslüman olmayanın malına el koymak, ganimettir. Günah sayılmaz!” hatta zaruri görür!

4- Rêya Heqîyê inancı, kendisinden bir kişinin, birden fazla kişi ile evliliğini reddeder. Beline sahip olur. Birden fazla insan ile evleneni “düşkün” olarak addeder. Yapanı, toplumda teşhir eder, diştalar, sofrasına, cemaatine kabul etmez. Yüz kızartıcı bir suç işlemiş gibi cezalandırır. Tüm İslâm sahabeleri, Ehli Beytler dedikleri peygamber soyundan ileri gelenleri başta olmak üzere, meşhur islam savunucuları, birden fazla evlilik yapmıştır. Örnek; Muhammed, Ömer, Ali, Osman vs.

5- Rêya Heqîyê inancı, doğayı ve üzerinde yaşadığı coğrafyayı kutsar, başkasının yaşadığı yerlerde de gözü yoktur, paylaşimcidir, hak gaspi ve hak ihlali yoktur. Rêya Heqîyê inançlilar, güneşi en çok gören alanları ziyaret sayıp taparlar. Rêya Heqîyê inançlılarınin yaşadığı Dersim bölgesi kutsal bilinir. Düzgün Bava, Silbus, Zêl, Mercan Munzur, Mazgêr, Sava, Pilvang, Pêrtak, Seyqasim, Şeytan, Korboğ, Karêr, Eser, Qertalix, Şerfedin, Koyê Sipî, Koyê Çolig, Sıncar, Hewreman dağ, taş, dere ve suları kutsaldır! İslamiyet için böyle kuttsallıklar yoktur. Yaşadığı yerlere mülk olarak bakar.

6- Rêya Heqîyê inancında, kişiye değer vardır, ancak kişiye tapınmak yoktur. Hatası görülen, hata yapan herkes eleştirilir. İslamiyette, peygamber, halife, imam, din mensubu eleştirilemez, bilakis hataları ya meşru ya da inkar edilmek üzere, fermaanlar, sunnetler, ayetler ile gerekçeler uydurulur. Kişiler, dini liderler, temsilciler Allahin yerine konularak teslim olunur. Zira İslamiyet, kavram olarak da teslimiyet ile özdeş olarak algılanır. Allaha, peygambere, halifeye, imama ve onların temsilcilerine teslim olmadan cennete gitmek, günahlardan arınmak güçtür…

7- Rêya Heqîyê inancında, insan kutsaldır, diğer canlılara eza, işkence vs. etmek suçtur. İslamiyet’te hizmet etmek, alan kapmak, insan kazanmak için her tür şiddet, savaş ve ganimet kapmak, insan değilse hayvanları kurban etmek kural ve vacip görülmüştür.

8- Rêya Heqîyê inancında, insan doğanın bir parçasıdır, ilah değildir ve doğaya bağlıdır. İktidara bağlı olmadığı gibi, dini de iktidarın bir aracı yapmaz. İktidara bağlılık yoktur. İnanca uygun etik davranışlar esastır. Utanma, ayıp, düşkün olma korkusu vardır. Korku üzerine inancı inşaa etmez. İslamiyet’te inanç, Allah korkusu ile başlar.

9- Reya Heqîyê inancında, yakarış doğaya olur. Bu nedenle, eller en büyük ritüel olan sıcaklık ve aydınlık veren güneşe açılarak dualar edilir, muratlar istenir. Yağışin besi-bereketi ile su ve onun yarattığı tabiiataki yeşilliği kutsar. Tabiata ferahlık veren rüzgarı kutsar. Toprak ürün verdiği için minettarlik duyarak kutsar. İnsan gücü büyük kudrettir, o güç ve emek olmadan üretmek mümkün olmadığı için kutsaldır.

10- Xızır, güç ve kuvet veren, rüzgarın, suyun, aydınlığın ve yağışın içindeki güçtür, zor günde imdata yetişen olarak inanılır. Xizir, hak ve haklının hakemi olarak, tabiatı dengeleyendir. Sevginin sırrıdır. Haksız üzerindeki gözetleyici ve cezalandırıcıdır, caydırıcıdır. Iyi olan insan, Xizirdan korkmaz, kötü olan Xizir ile problemli olur. İnsanlar kendi işlerini kendileri ayarlamayı bilmeli, Xizir’ı gereksiz çağırıp, meşgul etmemeli diye inanılır. Böyle bir ritüel, İslamiyette yoktur.

11- Doğadan alınan şey, bir şahısa ve hatta sadece en çok emek verip üreten insana da ait değildir. Çevrede yaşayan, aç, çocuk, yakın ve her ihtiyaç duyanın hakkı vardır.

İslamiyeyte böyle bir algı, kural ve kaide yoktur.

Ancak, milattan önce 2000 yıllarında ilk tek tanrılı din olarak varolagelen Mihtra inancı’nîn rituellerini taşıyan; Rêya Heqîyê, Yaresanlik/Kakailik, Enel Hak, Ezdilik gibi inançlardaki etkilerini, kendinden sonraki Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık gibi diğer dinlerde görmek mümkündür. Ancak, kendilerinin, Mihttra inancını yok sayarak, tarihi kendinden başlatmaları yalandır.

Zira, zamanla inançları, siyasetin bir malzemesi ve iktidar inşasında bir harç olarak kullanmak adetleştikçe, mitoloji tarihini de siyasal tarihin bir parçası haline soktukları görülür. Çünkü, din artık siyasetin bir ünitesi olarak işlenmiştir.

Ben burada, sadece belli başlı bir kaç farkı belirtim. Bunu daha da çok sayıda maddelerle farklılık olarak sıralamak mümkündür.

Benim buradaki amacım, inançları çekiştirmek ve birinin propagandasını etmek değildir. Bilakis, geçmiş pek çok inançta doğru şeyler bulmak mümkün olduğu gibi, genel olarak bilimsel çalışmalarda, tutucu, tabuucu, geri ve ilkel duruşları ağırlıktadır. Mitoloji bilimini doğru algılamak, dinin siyasetin nuvesi haline getirildikçe daha çok kendi rayından çıkarılarak, kirletildiğini, şiddetin aracı haline sokulduğunu görmek açısından önemlidir.

Onun için;

Rêya Heqîyê inanclilar kendilerini, Müslüman bilir, ancak Müslüman değil.

Rêya Heqîyê inanclilar kendilerini, Kızılbaş bilir, ancak Kızılbaş değil.

Rêya Heqîyê inanclilar kendilerini, Alevi bilir, ancak Alevi değil.

Çünkü; Rüya Heqîyê inancı, 4000 yıllık bir tarihi geçmişe sahiptir. Muslumanlik, 1400 yıllık bir tarihe sahiptir. Kızılbaslik, 500 yıllık bir tarihe sahiptir. Alevilik ise, 140 yıllık bir tarihe sahiptir.

4000 yıllık tarihi geçmişi ve köklü ve temel özgün rituelleri olan Rêya Heqîyê inancını getirip, kendine özgü rituellerden yoksun ve bir asimilasyon modunda sürdürülen Alevilik söylemi üzerinden asimilasyona tabii tutmak zuldur, bilgisizliktir ve cehalettir.

Bu hussusta, şu kaynaklar önemli bilgiler içerir.

1- Alevilik ve Tarihi, Selahattin Ali Arık, Dara Yayınları

2- Rêya /Raa Heqîyê, Selahattin Ali Arık, IBV yayınları

3- Kürtlerin Tarihi, Bahoz Şavata, Cilt,I., II, IBV Yayınları,

4- Munzur Çem, Gezi notları

5- Murad Ciwan, Çaldıran Savaşı’nda, Osmanlılar, Safeviler ve Kürtler İlk Kürt-Osmanlı İttifakı (1514)

6- Şîî İslam Tarihi, Farhad Daftary, Alfa Yayınları,

7- İsmaililer, Farhad Daftary, Alfa Yayınları,

6- İsmail Beşikçi’nîn kitap ve makalelerine başvurulabilinir.