Bundan önceki yazıda, devletin asimilasyon politikasından ve Kürdçe yasaklarından söz etmiştim. Devlet Kürdçe’yi yasaklamaya neden gerek duymaktadır? Kürdçe yasakları, devletin, dil, ulus, devlet konusunda çok yüksek bir bilince sahip olduğunu göstermektedir. Devlet, Kürdçe’ye yasaklar getirerek, Kürdlerin uluslaşmasının engellemeye çalışmaktadır. Türklerin ulusal bilincini yükseltmek için ise çok yoğun bir çaba söz konusudur. Türk Tarih Kurumu’nun, Türk Dil Kurumu’nun kurulması bu noktada gerçekleştirilmiştir.  Kürdlerin ise, bu konularda, dil, ulus devlet kategorilerin birbirleriyle ilişkileri konusunda ciddi bir bilince sahip oldukları söylenemez.

1960’larda gelişmeye başlayan Kürd muhalefet hareketlerini düşünelim. Kürd sol hareketlerinin söylemi genel olarak şudur: ‘Sosyalizmi kuralım, her şey yoluna girer. Bu arada Kürdçe de yoluna girer.’  Halbuki, Kürdçe sosyalizmle gelecek bir kategori değildir. Zaten vardır. Doğumla birlikte varolan bir kategoridir. İnsanı insan yapan kategorilerin başında gelmektedir. Ama insanı insan yapan bu temel kategori, devlet tarafından gasbedilmiştir. O zaman gasbedilen bu temel kategorinin yeniden kazanılması gerekir.  Bunu, sosyalizme ertelemek doğru değildir. Bu konuların bilincine ulaşanlar, dili tekrar kazanımın mücadelesine başlarlar. Ama 1960’lar ve sonrasında, bu bilincin Kürdlerde özellikle sol anlayışlı Kürdlerde çok cılız olduğunu vurgulamak gerekiyor.

Bu konuda PKK’nun tutumuysa çok olumsuzdur. Hatırlayalım, 1985 ve daha sonraki yıllarda, gerillaya katılanlar için dağda Türkçe kursları açılıyordu. Herkese Türkçe öğretiliyordu. Kürtçe’ye önem verilmiyordu. Bu, gerillanın Kürdlük değerlerinden ne kadar uzak, savaştığı devletin değerlerine ne kadar yakın olduğunu gösteriyordu. Bu tutumun, devletin asimilasyon politikasına hizmet olduğu açıktır.

PKK’nin bu tutumu, 1990’lardan sonra kurulan, HEP (Halkın Emek Partisi), DEP (Demokrasi Partisi) ÖZDEP (Özgürlük ve Demokrasi Partisi), HADEP (Halkın Demokrasi Partisi)  HDP (Halkların Demokratik Partisi) gibi siyasal partilere aynen yansımıştır. Bu partilerden milletvekili seçilenlerin Kürdlerin, kaçı,  Kürdçe konuşabilmektedir, yazabilmektedir, Kürdçe bir yazıyı okuyabilmektedir?

Bundan çok daha önemli bir soru: Bu Kürd milletvekillerin çocuklarının kaçı Kürdçe konuşabilmektedir, yazabilmektedir, Kürdçe bir metni okuyabilmektedir? Bu sayıların çok çok olumsuz olduğunu yakından biliyoruz.

Bugün PKK/KCK TV yayınlarında, Kürdçe’ye dada ağırlık veriyor. Bu şüphesiz iyi bir gelişme. Ama bu, başlangıçta, yapılan yanlışları konuşmaya, eleştirmeye engel olmamalıdır. Çünkü bu tutumun etkileri çok yıkıcı olmuştur.

* * *

Bu konuda, devlet bilincini Atatürk, şu şekilde ortaya koymaktadır: “Biz Balkanları neden kaybettik, biliyor musunuz? Bunun tek bir sebebi vardır. Bu da İslav araştırma cemiyetlerinin kurduğu Dil Kurumlarıdır. Bizim içimizdeki insanların milli şuurlarını uyandırdığı zaman, biz Balkanlarda, Trakya hudutlarına çekildik.” (söz eden,  Enver Behnan Şapolyo, 1951 Olağanüstü Türk Dil Kurultayı, s. 54, Türk Dil Kurumu Yayını, Ankara 1954. Bu olağanüstü kurultaya, sadece, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu üyelerinin katıldığını da vurgulamak gerekir. (Bütün bu bilgiler için bk. Utkan Kocatürk,  Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri,  Turhan Kitabevi,  Ankara 1984 s. 149

Burada dil kurumları ve milli şuur kavramlarına, birbirleri arasındaki arasındaki ilişkiye dikkat etmek gerekir. Atatürk’ün bu sözlerinin Türkler ve Kürdler bakımından anlamı şudur; Türklerin milli şuuara, milli bilince ulaşması için her türlü kurumlaşmalarının önünü açalım. Kürdlerin milli şuuara, milli bilince ulaşmamaları için Küdçe’yi yasaklayalım, kurumlaşmalarının önünü keselim… Bu zihniyetin bilincine varmak, karşı durmak, eleştirmek elbette önemliydi. Bunun yolu da her şeyden önce Kürdçeyi yaşamaktı…

Bir önceki yazıda, Kürd Dil Hareketi’ (Hereketa Zimanê Kurdî)’den başka, Kürd Dil Platformu’ndan ve Bêjan Hînî Kurmancîyê Dîbe (Bejan Kürtçe  (Kurmanci) Öğreniyor Projesi’nden de söz etmiştim.. Bu üç kurumun, birlikte ve organize bir şekilde  ve birbirleriyle koordineli bir şeklide çalışmaları Kürçe’nin yaşanmasında  gelişmesinde ve  geliştirilmesinde büyük rol oynayacaktır.

Bu üç kurumdan üçüncüsü üzerinde biraz daha ayrıntılı bir şekilde durmak gerekir kanısındayım. Bêjan Hînî Kurmancîyê Dîbe (Bejan Kürtçe (Kurmanci) Öğreniyor Projesi’ çocukların Kürdçe öğrenmeleri ve Kürd diliyle eğitimiyle ilgilidir. Bu bakımdan, ‘Kürd Dil Hareketi’ (Hereketa Zimanê Kurdî) ve Kürd Dil Platformu’nun, bu projeye verecekleri destek, projenin başarıya ulaşması yolunda önemli olacaktır.

Not: Kürçe yasaklarıyla ilgili olarak, Prof. Dr. Baskın Oran’dan bir ileti aldım. Baskın Oran hoca, Dr. Tarık Ziya Ekinci’nin anlatımına dayanarak, 1930’larda pazara gelen köylülerden,  konuştukları kelime kadar değil, her konuşmaları için ayrı ayrı ceza kesildiğini belirtiyor. Baskın Oran hoca, bunu, birkaç ay önce yayımlanan bir yazıdan sonra da hatırlatmıştı. Baskın Oran hocaya ve Tarık Ziya Ekinci hocaya teşekkür…