Güney’de Kürtler yenildi mi? Evet yenildi. En azından bir zaman dilimi için yenildiğini kabul etmek lazım. Kabul etmezsek bundan sonraki gelişmeleri anlamamız daha zor olacak. Bağdat yönetiminin “zaferinden” sonra anayasa ile belirlenen federe yapıyı yok sayan adımlar atması durumun vahametini ortaya koyuyor. Başbakan Neçirvan Barzani daha düşük bir seviyeden yeni bir başlangıç için kendilerini boğmaya çalışan komşularına çağrılar yapıyor. Bu komşuların Kürtlerin hak kazanımlarını yok etmelerini sağlamak için Bağdat’ı kışkırttığı ve desteklediği bilinmeyen bir olay değil. Irak ordusu ve İran kontrollü Haşdi Şabi güçlerinin ABD’nin silahı ve onayıyla Kürdistan’a saldırmasından sonra Kürt güçleri 2014 sınırlarına çekilmiş durumda. Ne var ki bu pozisyon Irak’ı ve destekçilerini tatmin etmiyor. Fırsat yakalamışken Kürdistan’ın federe yapısını bozmak, eyaletler şekline dönüştürmek için büyük çaba içinde. Çevre sömürgeci devletlerinin baskısı ve Kürt ihanet çevrelerinin Bağdat’tan şehir bazında muhatap alınma çağrıları Bağdat’ın baskısını artıracak gibi.

Oluşmuş son durumla ilgili değişik çevrelerden değişik yorumlar görmekteyiz. Kürtlerin içindeki Bağımsız Kürdistan karşıtları neredeyse bayram edecekler. Referandumun zamansızlığını dillerine dolayanalar “biz söylemiştik” lakırdısıyla üste çıkmaya çalışıyorlar. Bir milletin bağımsızlık isteme iradesi en üst değerdir, zaman zaman geriletilse bile. Yenilginin nedeni asla referandum değil. Referandum yapılmasaydı da İran ve yönettiği Irak güçleri Kürdistan’a saldıracaktı. Bundan herkes emin olsun. Elbette ki sonucu oluşmuş bir gelişmeyi değerlendirmek ve ondan dersler çıkarmak geleceği inşa etmek için olmazsa olmazdır. Bu bakımdan sağduyulu bir incelemeye ihtiyaç vardır. Cephedeki Kürt güçlerinin bir kesiminin ihanet edip düşmana yol vermesi yenilginin bir nedeni ama tamamı değil. Kürtler gereksiz bir kibre girdi, düşmanı küçümsedi. Neredeyse bütün Irak güçlerini önüne katıp Basra’ya kadar kovalayacak güçte olduğuna bizleri inandırdı. Kendi güçlerini haddinden fazla önemsedi. Bu gerçekliği kabul etmek zorundayız. İran kontrollü güçlerin ABD’ye ait savaş araçları kullanmaları geri çekilmelerinin bahanesi olarak kullanmak yeterli bir neden olmamalı. ABD’nin İran kontrollü güçlerin destekçisi olmaları beklenen bir olay değildi. Bu doğru. Ama bağımsızlığa hazırlanan bir güç her ihtimali göze almalı. Düşmanın saldırılarına birkaç saat bile dayanmayan boş bir kibrin kendi dışında nedenler araması beyhude. Güney’in en büyük hayal kırıklığı Türkiye ile ilgili. Türkiye gibi bir devletin bağımsızlığa gitmeye çalışan Kürdistan’ı destekleyeceğini sanmak saflığın ötesinde bir şey. Türk güçlerinin Başika’ya yerleştirilmesinin arkasında İran ve Haşdi Şabi saldırılarına karşı Kürdistan’ı koruyacağı inancı hakimdi. İzansız bir beklenti. Bundan daha büyük bir yanılgı olamaz. Umarız bu büyük bir ders olur. Büyük amaçlarla yola koyulan bir gücün yol haritasında risklere karşı alternatif planlarının olması gerekir. Kürtlerin A planının dışında bir planı olduğunun tarihte örneği yok maalesef. Oysa birinci adım atılmadan sonraki adımların hesabı yapılmalı.

Güney Kürdistan’ın zor bir döneme girdiğini kabul etmek lazım. Kürdistan’ın çevrelendiği coğrafya bazı olanları sineye çekmesini zorunlu kılıyor. Bunu anlamak mümkün ama olanlar bize önemli dersler vermiş olmalı.

Kürdistan’ın geleceğine bölgede olası gelişmeler yön verecek gibi. Zira bölge kaynıyor. Bir tarafta Suudi Arabistan’la ilişkilendirilen gelişmeler, öbür taraftan IŞİD’in bölgeden büyük oranda temizlenmesi sonrası İran yayılmacılığının önlenmesinin birinci sıraya yerleşmesi. Bir yanda Suriye yönetiminin IŞİD’in sonlanmasıyla yeniden devlet otoritesini sağlama isteği ve PYD’nin elde ettiği bölgeleri geri alma arzusu. Haşdi Şabi’nin Suriye’ye geçip Suriye güçleriyle birleşme hamlesi. Türkiye’nin Kürt kazanımlarını engellemek için Rusya, İran, Irak ve Suriye cephesinde yer alması, tüm bunlar bölgenin yeni gelişmelere gebe olmasının işaretleri.

IŞİD bölgede büyük oranda silindi ama ABD bölgede sıkışmış gözüküyor. ABD’nin bölgedeki müttefikleri İsrail, Kürtler ve başta Suudi olmak üzere bazı küçük Arap devletleri. Karşıt cephe görünürde daha atak ve güçlü.  Bazı farklı yaklaşımları olsa da ortak hedefleri İsrail ve Kürdistan’ı etkisiz kılmak. Rusya, İran, Irak, Suriye, ve Türkiye’den oluşan cephe bölgenin güçleri ve dolayıyla önemli bir avantaja sahip. ABD’nin cephesinde İsrail ve Suudi Arabistan kavganın aktif unsurları değil henüz. Sahaya aktif çıkarlar mı? Cevabı zor bir soru. Tek aktif müttefik güç Kürtler ve onu da Irak’ta saldırganların önüne attı Amerika. Bunun iki anlamı olabilir, ABD ya Kürtlerden vaz geçti ya da Güney Kürdistan’da Kürtleri yem olarak kullandı. ABD’nin Kürtlerden vazgeçmesi çok zor, zira Ortadoğu’da sahada olan tek müttefiki Kürtler. Kürtlerin yenilgisi ABD’yi Ortadoğu’da geriletir. Diğer açıdan ABD’nin bölgede kaybetmesi Kürtlerin de kaybetmesine yol açar. Bu bakımdan ABD’nin yerine yeni müttefikler aramak doğru bir tutum değil. Tüm bu olanlara rağmen ABD’nin alternatifi Rusya olamaz. Kürdistan sömürgecilerinin oluşturduğu ABD karşıtı gurubun liderliğini yapan Rusya’nın gönül okşayan açıklamaları siyasetteki ustalığının işareti.

Yem olayı şöyle: IŞİD sonrası ABD’nin diğer Batı devletlerinin de tepki gösterebileceği bölgede yeni bir düşmana ihtiyacı var. İran zaten ABD’nin hedefinde duruyor ama kolay lokma olmadığını ABD de biliyor. Ayrıca Batı devletlerinin henüz ABD gibi İran’a bir karşıtlıkları büyük değil. ABD Kürtleri IŞİD’e karşı kullandı, bu açık. Kürtlerin başka şansı yoktu. ABD gibi bir dünya gücünün müttefiki olmak Kürtlerin geleceklerini inşa etmeleri için büyük bir fırsattı, hayaldi. Ancak okuma yazmayı bilen herkes biliyor ki ABD’nin dostu olmaz, çıkarı olur. Bu gerçekliği bilerek yolumuza devam etmek zorundayız. ABD’nin şu haliyle çıkarı Kürtleri kendi amaçları için bir süre daha kullanmaktır. Kürtlerin hamle yaptığı Bağımsız bir Kürdistan ABD’nin istediği boyutta İran güçlerine karşı savaşmayabilirdi. Sayın Mesut Barzan’nin “Kürtler asla mezhep savaşının tarafı olmayacak” sözü bazılarınca kayda geçirilmişti muhakkak. IŞİD sonrası Kürdistan’ı tehdit eden bir güç yaratılmalı ve Kürtler de buna karşı ölümüne savaştırılmalıydı. ABD’nin hesabı bu. Yoksa bütün bölgeyi tehdit eden İran yayılmacılığını teşvik etmek ve silahlarını bu amacın hizmetine sunmanın başka izah imkanı yok. ABD baş düşman kabul ettiği İran’ı anlaşılmasında zorluk çekilen bir şekilde kendi modern savaş silahlarını kullanmasına engel olmadan bölgenin mutlak hakimi durumuna getirdi. ABD’nin yıllardır korumaya aldığı Irak artık İran’ın yeni bir eyaleti gibi. ABD’nin kendi adamı kabul ettiği İbadi’nin direncinin bir anlamı kalmadı. Kürdistan’a karşı şahin davranarak tutunmaya çalışsa da İran tarafından çevrelenmiş durumda.

İran kontrolündeki Haşdi Şahbi Kürdistan’ın geniş bir alanını işgal etmiş durumda ve buradan Suriye’ye geçerek uzun zamandır İran’ın planı olduğu söylenen Şii hilalini gerçekleştirmeye bir adım daha yakın. İran savunma bakanı Hüseyin Dehkan “Irak, Fars İmparatorluğunun bir ülkesi artık. Eskisi gibi büyük bir güç olacağız. Bölgenin en büyük gücü olduğumuzu bilmeniz gerekiyor. Irak, Afganistan, Bahrey, Suriye ve Yemen yakında kucağımıza geri dönecek” diyebiliyor.(Basnews) Aynı şekilde İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in üst düzey danışmanı Ali Ekber Vilayeti “direniş hattı Tahran’dan başlıyor, Bağdat’tan, Şamdan, Beyrut’tan geçerek Filistin’e uzanıyor. Yakında doğu Suriye’nin temizlendiğini göreceğiz, sonra da batıdaki İdlib temizlenecek” diyor.

İran’ın meydana çıkmış egemenlik alanı Kürtleri olduğu gibi belki de en çok İsrail’i tehdit etmekte. İsrail’in yanında ABD bile olsa tek başına savaş alanına girmesi beklenemez. Bölgede başka güçlü devletlerin de sahaya inmesi gerekiyor. Bu başkaları Suudi liderliğinde bölgedeki Sünni Arap devletleri olabilir. Bunun için onlara da yönelik açık tehdit pozisyonlarının ortaya çıkması görünür hale gelmeli. Suriye ve Batı Kürdistan süreci de sona doğru gelmekte. Bir bütün olarak bölgede hesaplaşma günü yaklaşıyor. Bu savaşın kazananı olur mu bilinmez ama sıkıntılı günler başlayacak gibi. Bu bakımdan Kürtler olarak hepimiz tehdit altındayız. Ya övündüğümüz nüfusumuzla 50 milyon tek parça olacağız veya parça parça ona buna yem olacağız. 09.11.2017