Ruşen Arslan’ın DDKO hakkında yazdığı kitaptan başından beri haberdarım. Kitap yayınladıktan sonra sosyal medya üzerinden kendisini kutladım. Bunun yeterli olmayacağı ortadaydı. Çünkü bu kadar büyük emekten sonra biraz daha kapsamlı kutlamak ve yazılanları değerlendirmek gerekirdi.  Ayrıca dışarıdan da, “bu konuda bir şey yazmayacak mısın?” Diye soruluyordu. Dostlar bu sorularında da haklıydılar. Çünkü DDKO hakkında bu kadar kapsamlı bir kitap yazılmışken, sağ olan DDKO kurucu, yönetici, üyelerinin mutlaka bir şeyler de demeleri gerekirdi. Ben bunun bir vazife olarak da kabul ediyorum. Ayrıca birçok dostum yazacaklarımı da merakla beklediklerini söylüyorlardı ve beni baskı altına da alıyorlardı. Ama başka yoğun işlerim, yazımlarım, kitabı geç okumama ve kitap hakkında geç yazmama sebep oldu. Kitabı derinlikli okuduğumu da söyleyemem. Onun için kitap hakkında geç yazdığım için de, başta Ruşen Arslan, dostlar ve arkadaşlar beni bağışlasınlar.

Öncelikle belirteyim herkesin ddko hakkında yazmaya hakkı var. Ruşen Arslan’ın haydi-haydi hakkı var. Ayrıca Ruşen Arslan bir DDKO kurucusu ve üyesi gibi muamele görmeyi hak etmiş bir insan.

Bir kesim dost ve arkadaşlarda, “Ruşen Arslan DDKO kurucusu ve üyesi değildir. Bundan dolayı DDKO hakkında yazmamalıdır” düşüncesine sahipler. Bu düşünce kökten sakat ve yanlıştır. Herkesin her konuda yazmaya hakkı var. Bu doğru sadece DDKO hakkında değil, diğer konularla ilgili de geçerlidir. DDKO konusunu sadece Kürtler de yazma hakkına sahip değiller. Başka milletlerden yazarların, araştırmacıların da yazmaya hakları var. Üstelik DDKO konusunda yazan Türkler ve diğer milletlerden yazarlar ve araştırmacılar da var.

Farz edelim ki DDKO hakkında 50 yıl sonra kitap yazılmak istense, o zaman DDKO kurucuları ve yöneticileri ortada olmayacaklar.

Ayrıca altını çizerek belirteyim, Ruşen Arslan DDKO kurucusu, yöneticisi, üyesi olmamasına rağmen, 12 Mart 1971 Darbesi Döneminde DDKO hakkında yaptıkları, Onun DDKO kuruculuğu ve üyeliği muamelesi görmesini bize anlatıyor. Benim şahitliğim ve birçok Kürt yurtseveri insanın da şahitliği bunun böyle ifade edilmesini doğruluyor.

Daha önemlisi: Komal-Rizgarî-Ala Rizgarî Hareketi kendisini, siyasi bir örgütlenme ve hareket olma bağlamında bir anlamda DDKO’nun yeni bir tarzda, yeni bir düzeyde ve kapsamda devamı olarak görür. Ruşen Arslan da Komal-Rizgari hareketinin kurucularından biridir. Bu bağlamda da DDKO’lu olmayı hak ediyor.

Kitap büyük zahmetlerle yazılmış. Ruşen’in eline ve yüreğine sağlık diyorum. Onun zahmetina katlanan değerli ablamız gülseren’e de saygılarımı iletiyorum.

Ruşen Arslan, kitabın “sunuş” yazısında kitabın nasıl hazırlandığını ve ne kadar sürede hazırlandığını anlatıyor. Kitap 4 yılda hazırlanıp kamuoyuna sunuluyor. Bu süre çok bilinen bir konuda uzun bir süre kabul edilebilir.Ama biz Kürtlerin koşullarında bu süre uzun sayılmaz. Çünkü çok bilinen konu ile ilgili olarak belgeleri bulmamız bile olanaklı değil. Bu Ruşen Arslan’ın DDKO kitabı için de haydi-haydi geçerli.

Bilindiği gibi bizim belgelerimiz, arşivlerimiz, kütüphanelerimiz hem askeri darbeler döneminde ve hem de ara dönemlerde sürekli bir şekilde, hem de bir de birkaç kere kıyıma uğramaktadırlar. Ruşen Arslan “sunum yazısında” DDKO’ya ilişkin kapsamlı dosya ve belgeleri ne kadar zorlukla ve ne kadar maddi bir yükle elde ettiğini yazıyor. Ruşen Arslan’ı bundan dolayı da kutluyorum.

Bu belgelerin hepsinin dijital dünyada tüm Kürtlere sunulması da ayrıca değerli ve büyük bir öneme sahiptir. Ruşen’in bu hareketi ve çalışması DDKO’yu bence kalın hatlarla toplumsallaştırmış ve tarihsel kılmıştır. Bundan dolayı da bir DDKO kurucusu, yöneticisi olarak ona teşekkürlerimi ve minnetarlığımı ifade etmeyi bir görev kabul ediyorum. Onun büyük zahmetlerine her dönem katlanan Gülseren Ablamıza da saygılarımı iletiyorum.

DDKO kitabının hazırlanmasında birçok insana başvurması ve onların görüşlerini kısmi de olsa kitaba aktarması, tanıklıklıkları, kitaba farklılık ve renklilik katmış…

Ruşen Arslan’ın DDKO kitabı incelendiği zaman, görülecektir ki sadece belgelere; DDKO’yı inceleyen, tanımlayan kitaplara, yazılara da başvurmuyor. Aynı zamanda kendi tanıklıklarını da kitaba katıyor. Onun ötesine geçerek DDKO kurucusu, yöneticisi, üyesi kişilere başvuruyor; Onların görüşlerini de bir ölçü de kitabına aktarıyor. Bunun yanında DDKO kurucusu, yöneticisi olmayan, DDKO destekleyicisi ve taraftarı Kürtlerin de görüşlerini alıyor.

Benim de görüşlerimi yazılı ve telefonda sözlü aldı. Ben de yazılı ve sözlü görüşlerimi belirtirken sınırsız bir yaklaşım içinde oldum. Bildiklerimi olduğu gibi aktardım.

Bu DDKO kurucularının yöneticilerinin, üyelerinin görüşlerinin; dışarıdan kişilerin görüşlerinin aktarılması, farklı görüşleri anlattığı gibi, kitaba bir renk de katmış. Kendi tanıklıklarını da aktarmış olması ayrıca kitaba değer kazandırmış.

Ruşen Arslan ddko kitabını hazırlarken objektif olmaya çalışmış…

Ruşen Arslan’ın DDKO kitabının eksiklikleri de olsa, farklı ve katılmadığımız yorum ve tespitler de olsa, Ruşen Arslan’ın kitabı hazırlarken objektiflik kriterine uygun hareket ettiğini söyleyebilirim. Bunu önemsiyor ve bu yaklaşıma değer veriyorum. Bu objektif yaklaşım, yanlı olmamayı ortaya koymuş. Farklı yorum ve tespitlerin olduğu gibi kitaba aktarılmasını sağlamış. Bu başlı başına bir olumluluktur.

Verili duruma göre DDKO’nın tanımlanmasından yola çıkarak ortaya çıkan kitabın ismi oldukça isabetli…

Ruşen Arslan, DDKO’yu “Ömrü Kısa Etkisi Büyük Kürt Örgütlenmesi” olarak tanımlıyor. Kitap incelendiği zaman, bu tanım aynı zamanda kitaba isim olacak bir tanım. Bana göre de oldukça isabetli bir tanım.

DDKO’nın bu tanımı hak etmesinin nedeni ve Ruşen Aslan’ın da kitabına uygun gördüğün isim: DDKO’nın kuruluşunda Türk ve Kürt kamuoyunda yarattığı bomba etkisidir.

DDKO’nın amacının realist ve Kürt milletinin haklarını savunmayı benimsemesidir.

Resmi devlet ideolojisi, devletin kurumsallığı çerçevesinde yok sayılan Kürt milletinin varlığını ve haklarını gündeme taşımasıdır.

En önemlisi de, her fikirden Kürdün örgütü olmasıdır. Başka ifadeyle her ideolojik görüşte olan kürdün kendisini DDKO’da ifade edebilmesi ve rahat görmesidir.

Yaptığı çalışmalar ve özellikle komando operasyonlarına ve zulmüne karşı yürüttüğü anti-militarist çalışmalarıdır.

Kısa sürede Kürtlerin gönüllerinde taht kurması ve desteğinin kazanmasıdır.

DDKO’nun ortak milli değer ve örgüt olmasıdır.

12 Mart 1971 Askeri Darbesinden sonra cezaevinde ve mahkemede verdiği hukuki ve siyasi mücadeledir.

Mahkemede yaptığı siyasi savunmalardır.

1974’den sonra Kürdistan’ın Kuzeyinde milli hareketinde yenibaharında, birçok örgütün kurulmasını etkilemesidir.

Yaygın milli ve toplumsal bir ruh ve bilincin yayılmasını sağlamasıdır.

İyi ki Ruşen Arslan kitabına  bu kadar isabetli bir isim seçmiş ve DDKO’ya yeni bir tanım daha getirmiş.

DDKO verili durumun ötesine uzatılır ve askeri darbe tarafından önü kesilmeseydi hem “ömrü” uzun ve hem de kendisi “büyük” olur ve daha farklı tanımlanırdı…

DDKO’ların Türk metropol merkezleri olan Ankara ve İstanbul’da kuruluşundan kısa bir süre sonra, Kürdistan’ın birçok il ve ilçesinden DDKO’ların kuruluşu talepleri geldi.

Bu talepler, durumun netleşmesini beklemek, gelecek tehlikeleri Ankara ve İstanbul DDKO’lar bağlamında görmek amacıyla bekletildi. 1970 yılının ortalarından itibaren kuruluşu için genel bir uzlaşma sağlandı. Ondan sonra da 5-6 aylık süre içinde Ergani, Silvan, Kozluk, Diyarbakır, Batman’da DDKO kuruldu.

DDKO’lar 12 Mart Askeri Darbesiyle önü kesilmeseydi ve kapatılmasaydılar, Kürdistan’ın birçok başka il ve ilçelerinde kurulacaklar ve daha büyük bir kitle desteği kazanacaktı.

DDKO hakkında birçok yazı yazılmasına ve araştırma yapılmasına, en önemlisi Komal’ın DDKO dava dosyası olmasına rağmen, Ruşen Arslan’ın kitabı, DDKO hakkında başvurulacak en derli-toplu kitaptır…  

Bilindiği ve sabit olduğu gibi, DDKO’nun kuruluşundan ve 1974 yılından sonra yoğunlaşmak üzere birçok yazı, araştırma ve belge yayınladı.

Komal Yayınevi’nin yayınladığı “DDKO Dava Dosyası” en kapsamlısıdır.

Bunun dışında kendisini DDKO’ya dayandırdığı ve diğer Kürt birikimlerini de önemsediği ve içine aldığı için Komal-Rizgarî-Ala Rizgarî, kurucuları ve üyeleri DDKO’yu sürekli güncel olarak ele aldılar. Bu konuda sürekli yazılar yazıldı.

DDKO konusunda birçok makale ve araştırma yapıldı. Ben de bu konuda yüzlerce sayfayı bulan yazılar makaleler yazdım. Özgür Üniversitenin “Resmi Tarih Tartışmaları-6. kitabında, Tarihte Kürtler” Faslında 43. sayfalık yazım ve Bîr’in sorularına verdiğim 50 sayfadan fazla yazılarım var. Bu yazılarımdaki kurguyla, Ruşen Arslan’ın DDKO kitabındaki kurgu arasında bir paralellik ve ortaklık var. Bunu da doğal karşılıyorum. Çünkü Ruşen Arslan’la DDKO’yu birlikte yaşadık, birlikte yıllarca örgütsel ve siyasi çalışmalar yaptık. Karşılıklı görüş alış-verişlerimiz oldu. Rizgarî Yazı Kurulu’nda birlikte çalıştık. Türkiye’nin ve Kürdistan’ın çok temel stratejik konularında, diğer kurul üyeleriyle (Mümtaz Kotan, Orhan Kotan, İsmail Beşikçi, Mehmed Uzun, Hatice Yaşar, Ali Yılmaz Balkaş, İkram Delen) birlikte dosyalar oluşturduk, kamuoyuna sunduk. Bu oluşturduğumuz dosyalardaki görüşler, Kürt kamuoyunu çok etkileyen, Kürt zihin dünyasından değişimlere yol açan, halen de Kürdistan’ın Kuzeyindeki düşünce dünyasında etkileri süren dosyalardır. Bütün bunlardan dolayı, karşılıklı etkilenmelerimiz kadar doğal ve normal bir şey olamaz.

DDKO konusunda makale ve yazı yazanların bir kesimi de Kürt menşeli olamayan yazar ve araştırmacılardır.

Yakın tarihte BÎR Dergisi, DDKO konusunda iki kitaplık dosya oluşturdu.

Ruşen Arslan’ın DDKO kitabı bütün bunları aşan, kapsamlı, önemli ve ulaşılması zor belgeleri içeren, DDKO bağlamında arayıp da içine çoğu şeyi bulabileceğimiz, bugüne kadar yazılanların toplamı diyebileceğim bir kitaptır.

Bundan dolayı da Ruşen Arslan’ın eline ve yüreğine sağlık diyorum.

DDKO kitabının fazla ilgi gördüğünü gözlemliyorum. Bu da DDKO ve Ruşen Arslan’ın çalışması hakkında bazı kriterleri ve ölçüleri tarif ediyor. Bizi bazı sonuçlara götürüyor. Olumlu bir durumdur.

Ruşen Arslan DDKO kitabının yayınlanmasından sonra sosyal medya ve dergilerde yazılanlara, konuşulanlara,  kritiklere baktığım zaman kitabın çok ilgi gördüğünü gözlemliyorum.

Bu kitabın, Ruşen Arslan’ın diğer kitaplarından, birçok Kürt yazarın kitaplarından daha fazla ilgi gördüğünü gözlemliyorum.

Bu ilginin, Ruşen Arslan’ın kapsamlı ve uzun zaman alan çalışmasına olduğu kadar; DDKO’dan ileri geldiğini saptamak zor değildir. Bu ilgi DDKO’nun hala yaşayan ve Kürtlerin hayal edip de ulaşamadıkları bir örgüt olduğunu gösteriyor. DDKO’nın bütün Kürtlerin ortak örgütü ve malı olduğunu ortaya koyuyor. Hayli değer taşıdığını ifade ediyor. Herkesi, her Kürdü şu ya da bu ölçüde etkilediğini gösteriyor.

Bundan dolayı da Ruşen Arslan’ın DDKO kitabına ilgiyi gözlemliyorum. İyi ki ilgi var.

Bu ilgi aynı zamanda Kürtlerin kendi milli ortak değerlerine sahip çıktığını göstermesi bakımında da sevindiricidir.

Ruşen Aslan buna vesile olduğu için de kutluyorum.

Kitapta eksik bulduğum tespitler katılmadığım yorum-görüşler var. Bunu da doğal ve olması gereken olarak tarif ediyorum. Bundan dolayı o konuların hepsine girmeyi de gerekli ve doğru bulmuyorum.

Kitabın göze batan bazı zaaflarının olduğunu tespit ediyorum. Kısaca bunlar üzerinde durmak istiyorum.

BİRİNCİ ZAAF: Ruşen Arslan DDKO kitabında, DDKO bağlamında üzerinde atlanmayacak bir konuya ilişkin başlık açıyor. O başlık da, “DDKO Sorgu ve savunmalarıdır.”

Bu konu, Askeri Cezaevinde de DDKO kurucuları ve yöneticiler arasındaki ayrılıklarda ve tartışmalarda temel ayrıştırıcı bir konudur.

Kürdistan’da 1974 sonrası Kürt sosyalistleri arasındaki saflaşmayı ve ayrışmaya temel olan önemli bir konudur. Bu konuyla ilgili benim, başka arkadaşların, yabancı araştırmacıların yazdığı çok kapsamlı yazılar ve incelemeler var.

Aramızda ortak savunma yapıp yapmamakta önemli ve temel bir neden; DDKO Komünü dışındaki arkadaşların sadece ortak savunmayı değil, siyasi savunmayı riskli ve tehlikeli bulmalarıydı. Siyasi savunmanın toplu ya da tek başına, büyük cezalara yol açacağı, gelecek endişesiydi ve korkusuydu.

İkinci neden, Kürdistan’da bağımsız örgütlenmeden yana olup olmamakla, Kürdistan milli kurtuluşunu savunmak ve savunmamakla ilgiliydi. Kürdistan’da milli kurtuluşu savunmayan, Türkiyeci düşünen, bağımsız örgütlenmeye karşı olanlar, tek tek kişilerin savunmalarına da, ortak savunmaya da karşıydılar.

Peki ne oldu da daha sonra bizim dışımızda bir grup insan ortak savunma yaptı? Bunun nedeni, cezaevindeki iç ideolojik mücadele sonucunda tutuklu kitle ve dışarıdakiler karşısında itibarsız görülmeleri oldu. Bundan dolayı onlar da ortak savunma yapmak zorunda kaldılar.

Kitapta, ortak savunmam yapılmamasında Dr. Tarık Ziya Ekinci’nin başını çektiği Türkiyeci  “Doğulular Grubu”nun negatif rolüne dokunulmaması da anlaşılır bir şey değildir. Biz öncelikle ortak savunma önerisini Dr. Tarik Ziya Ekinci’ye götürdük. O, ortak savunmayı büyük bir tehlike, herkesi kriminalize edecek bir olay olarak nitelendirdi. Ortak savunmaya karşı kampanya başlattı.

Bu anlayışın sonucudur ki, daha az ceza almak için olmadık şeyler yapıldı.

Yoksa kitapta belirtildiği gibi sorun soyut bir ortak savunma sorunu değildi. Ruşen Arslan’ın bildiği bütün bu gerçekleri açıklamamasına şaşırdım.

DDKO Komünü dışında ortak siyasi savunma yapan arkadaşların, bizim avukatlarımızı (Ruşen Arslan da içinde olmak üzere), canı-dişine takan, biz tutuklalar gibi savunmalar yapan avukatlarımızı avukatlıktan azletmeleri de bunun içindi. Diğer bazı avukat arkadaşlar da bizim avukatların kurbanları oldular. Onlar da ismi geçen arkadaşlar tarafından ret edildiler.

İkinci: zaaf: 1974 yılından sonra Kürdistan’ın kuzeyinde milli hareketin örgütlenmesi açısından yeni bir dönem açıldı. Ben buna Kürdistan’daki milli hareketin 3. baharı dönemi diyorum. Bu dönem, DDKO’nın bütün süreçlerinden derinden etkilenen bir dönem. Bu dönemde kurulan yeni örgütlerin (TKSP-KAWA-BİR ANLAMIYLA KİP) kurucu ve yönetici üyelerinin önemli bir bölümü DDKO kurucu üyelerinden oluşuyor. Ama bu örgütlerin DDKO’ya sahip çıkmadıkları görülüyor. Bu konu, kitapta bir başlık altında genel hatlarıyla incelemeye tabi tutulmalı ve nedenleri açığa çıkarılmalıydı diye düşünüyorum.

Üçüncü zaaf: Dr. Tarık Ziya Ekinci’ninin başını çektiği Türkiyeci grubun DDKO’lara yaklaşımlarındaki ikircikli yapıya, onların Kürt milletinin haklarının savunulmasından öteye ant-faşist mücadelede DDKO’yu koç başı olsun diye desteklediklerini de inceleme dışı tutmuş.

Bu konuda yazılmış yine yığınla yazılar var. Dr. Tarık Ziya Ekinci’nin kendi yazdıkları ve yaklaşımı var. Benim Dr. Tarık Ziya Ekinci ile konuyla ilgili polemiklerim var.

DDKO’ların Kürdistan’da geç ve Diyarbakır’da en son kurulmasının nedeni, TİP içindeki ve Dr. Tarık Ziya Ekinci’nin liderliğini yaptığı Doğulular Grubu oldu. Onlar Diyarbakır’da DDKO’nun kuruluşunu, TİP’in gelişmesinin önüne geçeceğini, TİP’i etkisiz hale getireceğini düşünerek, DDKO kuruluşuna karşı çıktılar.

Ne zaman ki, sivil faşist hareketi TİP ile engelleyemez oldular, o zaman DDKO’nun kuruluşunu desteklediler. Bunu da Dr. Tarık Ziya Ekinci Ankara Ulucanlar Kapalı cezaevine gelerek bana iletti.

Ben de, “Amacımız farklı olmakla birlikte, DDKO’nun kuruluşunda birleşmiş olmamız olumludur” dedim.

Bu konuyu birkaç sefer yazdım.

Kitapta bu konuda gerekli aktarımlar ve analizler yok.

Dördüncü zaaf: Komal-Rizgarî-Ala Rızgarî siyasi hareketleri, DDKO-Komünü’nde temellenerek, geçmişte başka Kürt örgütlerinde çalışan ve bağımsız  Kürt yurtseverleriyle birleşerek oluştu. Dolayısıyla DDKO’yu her zaman ve şimdilerde savunmaya devam ediyorlar.

DDKO kitabında bu konuda bir başlık açılmaması büyük bir eksikliktir diye düşünüyorum.

Temel sorunlu bir yaklaşım: Kitapta Kürt hareketinin iki damarından bahsediliyor. Bu damarlardan birinin de TİP içindeki “Doğulular Grubu” olduğu belirtiliyor. Bu doğru olmayan bir tespittir. Doğulular Grubu, Türkiyeci, Kürdistan’ın bağımsızlığına, Kürtlerin bağımsız örgütlenmesine karşı olan bir gruptur. Bu nedenle bu konu çok tartışma götürecek bir konudur.

Diyarbekîr,  17 Kasım 2020

(ibrahimguclu@[email protected])