Kürtler de millet olarak, dünyada, ulus devletlerin kuruluş sürecinin başlamasından sonra; Kasrı Şirin Antlaşmasıyla ikiye bölünen ülkesinin bağımsızlığını, birliğini sağlamak, devletin kurmak için mücadele etti. Bu mücadelesi, 200 yıldır devam ediyor.

Kürtler, 20 yüzyılın ortalarında, 1946 yılında, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, İran’ın büyük devletler tarafından işgal edildiği koşullarda devlet kurma imkânını elde etti. Ne yazık ki, Kürtlerin devletinin ömrü uzun olmadı. Sömürgeci yeni bir dalga ve saldırı sonucu Kürdistan Devleti yıkıldı. Yöneticileri idam edildi.

Kürtler 20 yüzyılın son çeyreğinde de, Güney parçasında, Araplarla birlikte yeni bir Otonom Devlet modeli içinde, iktidar olma, kendi ülkesini yönetme imkânını elde etti. Ne yazık ki bu devlet statüsü de 5 yıl sonra, Kürdistan’ı işgal ve ilhak eden sömürgeci dört devletin ittifakıyla Cezayir Antlaşması sonrasında yıkıldı.

Kürtler, 21 yüzyılın başlarında yine Güney parçasında, Baas diktatörlüğün yıkılması (2003) sonrasında, 20005 yılında yapılan referandumla Kürdistan Federe Devletini kurdu.

Kürdistan Federe Devletinin gelip dayandığı nokta, bağımsız devletin kurulması aşamasıdır. Bu süreç, bağımsızlık referandumu kararı ile başlamış durumdadır.

Bağımsızlık referandumu, sadece Kürdistan’ın Güney parçası için hayati, var olma ve yok olması sorunu değil; Kürdistan’ın bütün parçaları ve dünya Kürtleri için bir var olma yok olma sorundur.

Bundan dolayı da, Kürtlerin küçük bir kesiminin ikircikliliği ve karşıtlığının ötesinde, bütün dünya Kürtlerinin ve bütün parçalardaki Kürtlerin desteğini alan, heyecanla karşılanan referandumun; başarıya ulaşması, referandumdan sonra Kürdistan Devletinin kazasız ve belasız kurulması için, olağanüstü bir çaba, çalışma, titizlik gösterilmektedir. Tabi en fazla da bu konuda Kürdistan Başkanı, Kürdistan Hükümeti, Referandum kararı alan Kürdistan siyasi partileri olağanüstü bir çaba ve çalışma yürütüyorlar.

Bu nokta, Kürtler için tarihi bir dönemeç, Kürtlerin kaderinin tümden olumluya ya da olumsuzluğa evrimleşeceği bir aşama ve noktadır. Kürtlerin kaderinin değişmesi için de, oldukça olumlu koşullar var.

Referandum kararından dönüş yok

Kürdistan’ın Güneyinde, Kürdistan Başkanı ve Hükümetinin, siyasi partilerin çoğunluğunun bağımsızlık için referandum kararı almasından sonra; başta bölge sömürgeci devletleri olmak üzere, Irak’ın birliğinde çıkarı olan bölge ve dünya devletleri Kürtlerin bağımsızlık referandumundan vazgeçmesi konusunda uğraş gösterdiler. Bu uğraşları halen de devam ediyor..

Bağımsız Kürdistan Devletine karşı olan Kürtler de, Kürdistan Başkanı’nın referandumdan geri adam atacağı ve vazgeçeceği konusunda, iddialar ileri sürüyorlar.

Kürtlerin küçük bir kesimi de, Kürdistan Başkanı’nın, referandumu, siyasette egemenliğini sürdürmesi için taktik bir sorun olarak ele aldığını ileri sürmekten geri durmuyorlar. Bu kesim aynı zamanda, Kürdistan Başkanının, Kürdistan Devletinin kuruluşundan yana olmadığını ileri sürecek kadar da riyakâr bir tutum içindeler.

Kürdistan Başkanı ve liderlik yaptığı Kürtler, bağımsızlık referandumundan geri atmadılar. Bu konuda geri adım atmayacaklarını çok açık ve sarih ifadelerle dile getiriyorlar..

Kürdistan Başkanı Mesut Barzani, en son Reuters’a yaptığı açıklamasında referandumdan geri dönülmeyeceğini, Kürdistan Devletinden yana olduğuna dair tartışmalara noktayı koyuyor. Referandumda da “evet” sonucunun çıkacağını ifade ediyor. Referandumdan sonra da Kürdistan Devletinin kurulacağını, bu devletin etnik açıdan çoğulcu olacağını açıkça belirtiyor. Ayrıca, devletin kuruluşunda izleyecekleri yolu şeffaf bir şekilde anlatıyor.  Ve şöyle diyor:

“Hem Bağdat’la hem de diğer bölgesel güçlerle barış içerisinde kalarak bağımsızlığımızı kazanmak istiyoruz. Savaşa bulaşmak istemiyoruz. Kerkük halkı hangi kararı verirse o karara razı olunması lazım. Önemli olan, halkın verdiği kararı diyalog ve barış yoluyla uygulamaya koymaktır.” “Bağdat ve bölge ülkeleriyle referandum sonuçlarının ardından referandum sonucunun uygulanması için görüşmelere başlanacaktır.

“Irak’la 14 yıldır hakiki ortak olmak için müzakere yürütüyoruz. Her zaman bize bağımsızlık için vakit uygun değil deniliyor. Peki ne zaman uygun? Bağdat hükümeti geçmişte halkımıza karşı işlediği suçları düzeltmeli. Bize bağımsızlık iyi bir şey değil diyorlar. Soru şu; bizim için iyi değil de sizin için niye iyi. Halkın meşruiyet, tüm siyasi güçlerin meşruiyetinden daha büyüktür.  Kürdistan halkının referandumda kararını vermesinin ardından bazı kişiler veya bir takım kesimler bu sürece karşı dururlarsa biz de onların önünde dururuz. Referandum yoluyla kaos olması engellenmiş olacak. Gelecekte de her zaman şiddet ve kan dökülmesini önlemek istiyoruz. Kürdistan Devleti, Hıristiyan, Şebek, Ezidî ve Kakeî gibi tüm dini oluşumların hukukunu gözetecek. Özellikle Peşmerge DAİŞ’le mücadelede halkı korumak için çok kurban verdi.”

Kürdistan Hükümeti Dış ilişkiler Sorumlusu Felah Mustafa’nın Hewlêr’da yapılan ABD Bağımsızlık Resepsiyonundaki konuşması da, referandumdan vazgeçilmeyeceğini ve Kürdistan Devletinin kuruluşundan kararlı olduklarını ortaya koyuyor.

Felah Mustafa şöyle diyor: “Kendi kaderini tayin etme hakkının, dünyadaki bütün hakların meşru ve doğal hakkı olduğunu vurgulayarak, “ABD, 1776 yılına kadar bağımsız bir ülke değildi ancak başka milletlerin kendi üzerinde karar vermesini ve başka milletlerin boyunduruğu altında yaşamayı kabul etmeyen ABD halkları, 4 Temmuz 1776 tarihinde özgürlüklerini yani bağımsızlıklarını ilan etti. Kürt halkının yıllardan beri yaşadığı zülüm ve ödediği bedellerden sonra bağımsız olma kararını her ne pahasına olursa olsun verdiğini ve özgür olmak yolunda adım atmaya başladığını, tıpkı bundan 241 yıl önce ABD halklarının bağımsızlık kararını verdiği gibi, Kürtlerin kendi ülkeleri olan Kürdistan’ın bağımsızlığını kutlamak olduklarını” söyledi.

Bundan dolayı Kürdistan başkanı, Kürdistan yönetimi, siyasi partileri bağımsızlık referandumu için yoğun bir diplomatik çalışma yürütüyor…

Kürdistan’da bağımsız devlet için referandum kararı alındıktan sonra, Kürdistan’ın konjoktürel durumu ve Orta Doğu’daki gelişmeler, dünyada bu sorunu gündeme taşımaya hızla olanak sağladı. Ayrıca Kürdistan silahlı güçlerinin DAEŞ’e karşı mücadelesinin, Batı dünyası tarafından dünyadaki tüm insanlık için bir mücadele olarak, kabul edilmesi, tanımlanması, bağımsızlık referandumunu daha görünür ve üzerinde durulur stratejik bir konu haline getirdi.

Bağımsızlık referandumundan önce de Kürdistan Başkanı’nı ve Kürdistan Başbakanı’nın; dünyadaki devlet başkanları, cumhurbaşkanları, başbakanlar, elçiler ve konsoloslar, insan hakları savunucu örgüt temsilcileriyle yaptığı görüşmelerde bu konuda stratejik bağlamda söyledikleri de, sorunu hemen dünya sorunu haline getirdi.

Kürdistan Başkanı, Kürdistan Yönetimi ve Siyasi Partilerinin çalışmaları hız kazanarak devam ediyor.

Kürdistan Başkanı Mesut Barzani, Filistin, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Sudan, Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan’ın Kürdistan’daki konsolos ve başkonsoloslarını kısa bir süre önce kabul etti.

Kürdistan Başkanı Mesut Barzani, bu ülkenin temsilcileriyle yaptığı görüşmede, Kürt halkının bağımsızlık talebinin meşru ve doğal olduğunu belirtti. Her kesimin, her devletin de buna saygı duyması gerektiğinin altını çizdi.

Ayrıca, “Kürt halkının, diyalog ve barışçıl yolları kullanarak haklarını güvence altına almak ve bir daha Kürt halkının başına kanlı olayların yaşatılmasını engellemek için adım atmaya başladığı bu yoldan geri dönüş olmayacağını” kesin bir tarzda ifade etti.

Kürdistan Başkanı’nın görüşme yaptığı temsilcilerin devletleri, daha önceki tarihlerde Kürtlerin meşru taleplerini desteklediklerini açıklamışlardı. Bu ismi geçen devletlerin temsilcileri bu görüşmede de, “Kürdistan’ın meşru taleplerinin sonuna kadar arkasında olduklarını” dile getirdiler.

Dünya ne diyor?

Bundan dolayı Kürdistan’daki bağımsızlık referandumu, sıcak gündem olarak yerini korumaya devam ediyor.

Bugüne kadar da ve hatta aylar öncesinden de, bağımsızlık referandumu kararı alınmadan önce de, İsrail Devlet başta olmak üzere birçok Batı Avrupa Devleti, Birçok Arap Devleti ve başta da Suudi Arabistan, Kürtlerin bağımsızlık referandumu kararını almasının ve Kürdistan Devleti’nin kuruluşunun, Kürt milletinin hakkı olduğu açıklamışlardı.

En son İngiltere Parlamentosunda bu konuya ilişkin yapılan oturum ve dile getirilen görüşler dikkate değer görüşlerdir. Bir bağlamda Batı kamuoyunun da nabzını tutan görüşlerdir. Ayrıca Kürdistan’ın bölünmesinde ve sömürgeleştirilmesinde önemli ve belirleyici rolü olan, bir zamanlar  “Güneşin Batmadığı” İmparatorluğun Meclisinde,  Kürdistan Devletinin kuruluşuna destek çıkılmasının da tarihi bir önemi de var. Oturumda konuşan İngiltere Parlamentosu Kürt vekili ve Dış İlişkiler Komisyonu’nun Kürdistan Grubu Sorumlusu Nedim Zehawi: Kürdistan halkının iradesine saygı gösterilmesi gerektiğini ve referandumun Kürtlerin hakkı olduğunu; Kürdistan’ın bağımsızlığının bölge güvenliği açısından da gerekli olduğunu; İngiltere’nin Kürdistan’ın bağımsızlığını desteklemesi gerektiğini” ifade etti.

Zehawi, “Kürtlerin kendi geleceklerine kendilerinin karar vermesi gerekir.” dedi.

Oturumda konuşan İngiliz parlamenterlerden Fabylon Hamilton ise yaptığı konuşmada: Pêşmergenin terörle mücadelede büyük bedeller ödeyerek büyük tecrübeler kazanmış bir güç olduğunu vurgulayarak, Kürdistan’nın yüz yıldır geciken bağımsızlığına kavuşması gerektiğini; Başkan Barzani, Kürdistan’ın bağımsızlığının ilan edileceğini tüm dünyaya iletmiştir. Bağımsız bir Kürdistan, bölgedeki sorunların çözümünün de yolunu açacaktır” dedi.

ABD’nin Bağımsızlık Gününde, ABD’nin Kurucu George Waşington’un ailesi de: Kürdistan’ın bağımsızlığına destek verdi. Bu ünlü aile bütün insanlığa da çağrı yaparak, Kürt Milletinin bağımsız devlet isteğinin gerçekleşmesi için destek olmalarını istedi.

Kürdistan referandumunun hukuki ve meşru olmadığını söyleyen Kürtler büyük gaflet içindeler. Dünya deneylerine bakmaları gerekir. Kürt milletinin kendi kaderini tayin etmesi, teknik bir hukuk ve emperyal/sömürgeci izin sorunu değildir…

Kürdistan’da bazı aydınlar, hukukçular, siyasi çevre ve partiler, alınan bağımsızlık referandumunun meşru ve hukuki olmadığını ileri sürüyorlar. Buna gerekçe de, Irak Meclisi’nin ve Arap tarafının bu konuda kararı onaylamamalarını; Anayasada federe bölgelerin ayrılacağına dair hükmün olmamasına bağlıyorlar.

Öncelikle temel bir konunun altını hukuken ve siyaseten çizmeliyim ki: Federal devletin kendisi,  özgürce bir uzlaşma ve birlikte yeni bir uluslar, ideolojiler, dinler ve sınıflar üstü devletdir. Bu irade ve devletin yapısal karakteri aynı zamanda, milletlerin özgürce ayrılmasına da izin veren bir devlet yapılanmasıdır.

Irak Federal Devleti de, ortak, Kürtlerin, Arapların ve diğer etnik grupların özgür iradesi ile kurulan bir devlettir. Dolayısıyla Kürtler istedikleri de zaman da, bu devletten ayrılma hakkına sahiptir.

Kürdistan bağımsızlık referandumunun da meşruiyeti bir nitelikten kaynaklanmaktadır. Ayrıca 2005 yılkında Kürdistan’ın bağımsızlık referandumu için de sandıklara “evet” oyu atıldı. Halkımızın %98’i de “evet” oyu vermişti. Kimse de karşı çıkmamıştı.

Çek ve Slovakya, İsveç ve Norveç’in ayrılıp bağımsız devlet olmaları dışında merkezi hükümetin, egemen ve ezen milletin iradesi ile referandumunu gerçekleştirip devlet olan milletler yoktur.

Sovyetler birliği ve Yugoslavya’nın dağılmasından sonra kurulan devletlerin hiç biri de egemen ulusların onaylarıyla devlet olmadılar. Kendi kaderlerini kendi iradeleriyle tayin ettiler ve devletlerini kurdular. Bunun referansı da, Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’daki federal devletti.

Kosova’nın ve Karadağ’ın federe devlet olmasına BM tarafından karar verilmiş olmasına rağmen, bir milyondan daha az ve bir milyondan biraz fazla nüfusa sahip olan Kosova ve Karadağ referandumla, BM’nin kararına karşı çıkarak kendi kararıyla devlet oldu.

İspanya, otonom ve özerk bölgelerden oluşan demokratik bir devlettir. Aynı zamanda çok demokrat bilinen Avrupa Birliği’nin de üyesidir. İspanya merkezi hükümeti ve Yüksek Mahkemesi bile Katalonların bağımsızlık referandumlarını onaylamalarını bırakalım bir tarafa, şiddetle karşı durmaktadırlar.

Katalonya, İspanya’nın otonom ve özerk bir bölgesidir. Katalonya, merkezi hükümetin kararına rağmen, bağımsızlık referandumu kararı aldı. Bu karar da uluslararası hukuk açısından meşrudur.

Katalonya’da bu konuya ilişkin yakın dönem gelişmesine bakmak; gaflet içindeki Kürtler açısından önemli olacaktır.

Katalonya özerk yönetiminde azınlık hükümeti olarak iktidarda bulunan  Evet İçin Birlik İttifakı (Junts pel Si) ve ona dışarıdan destek veren radikal  sol görüşlü Halk Birliği Adaylığı Partisi (CUP), uzun süredir üzerinde  çalıştıkları “Katalonya Kendi Geleceğine Karar Verme Referandum Yasası” tasarısını kamuoyuna açıkladı.

İspanya Krallığı’na bağlı özerk bölge Katalonya’da hükümet, bu yılın Ekim ayında bağımsızlık referandumuna gideceğini açıklamıştı.

Katalan parlamentosunda bugün sadece sunumu yapılan yasa tasarısında  en fazla öne çıkan madde, 1 Ekim’de bağımsızlık referandumunun yapılması ve  sonunda “evet”in kazanması halinde 48 saat içinde bağımsızlık ilan edilmesini  öngören madde oldu. Referandumdan “hayır” çıkması durumunda ise erken seçime  gidilme kararı alınacağı belirtildi.

Referandumun, Lahey Adalet Divanı ve Kanada Yüksek Mahkemesi himayesi altında olacağı öne sürülen tasarıda, “Referandum Yasası, İspanya’daki her türlü kuralın üstünde olacaktır.” ifadesi kullanıldı. Tasarıda ayrıca, referandumun geçerli sayılabilmesi için katılım oranında herhangi bir alt sınırın  belirtilmemesi dikkati çekti.

Ayrıca Kürdistan’da bağımsızlık referandumuna karşı olan Kürt aydınları ve siyasetçilerinin: Türkiye’deki bazı eski ve mevcut milletvekillerinin, Fuat Uğur, Mahmut Övür, Etyem Mahçupyan gibi gazeteci ve televizyon program yapımcılarından alması gereken dersler vardır.

AK Parti milletvekili Galip Ensarioğlu, Tahir Atalay, eski dışişleri bakanı Yaşar Yakış görüşlerini incelemeleri gerekir. Onlar bile, Kürdistan’daki bağımsızlık referandumunu ve Kürdistan devletini savunurken teknik hukuki kriterler ve emperyal/sömürgeci resmi izinlere ihtiyaç duymuyorlar.

AK Parti’den ihraç edilen eski Dışişleri Bakanı Yakış, “bölgede bir Kürt devleti realitesinin göz ardı edilemeyeceğini, 35-40 milyon olduğu söylenen büyük bir halkın devlet olma hakkından mahrum edilemeyeceği kanaatindeyim” diyor.

AK Parti Milletvekili Orhan Atalay’a göre: Kürdistan’da gerçekleşecek olan referandum orada yaşayan insanların kendi tercihlerini ve kaderlerini tayin edecekleri temel bir haktır. O haklarını esas itibariyle istedikleri gibi kullanırlar ve bu haklarını kullanırken kendi komşularıyla bir görüş ve fikir alışverişinde bulunurlar ama kimseden müsaade istemek zorunda değiller. Bu Allah’ın insanlara verdiği bir hak olarak görülmelidir, dedi. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu coğrafyanın kaderinin Sykes-Picot ile tayin edildiğini ifade eden Atalay, bu coğrafi sınırların esas itibariyle tabii olarak teşekkül etmiş sınırlar olmadığını, sınırlar çizilirken ise coğrafya ile birlikte inanç, etnik köken ve sosyolojik özelliğinin esas alınmadığını da dile getiriyor.

Amed, 9 Temmuz 2017

([email protected])