Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler Haziran 2023’te yapılacak. Önümüzde 8 aylık bir zaman kalmış durumda. Daha resmi seçim süreci başlamış değil. Buna rağmen devlet ve sistem partilerinin seçim kampanyaları çoktan başlamış ve hızla sürdürülüyor. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı hem birlikler olarak, hem de tüm siyasi partiler kendi başlarına seçimi kazanmak için, etik kuralları gözetmeyerek bir kampanya yürütüyorlar.

Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı, tek-tek tüm siyasi partiler cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri kazanmak için olağanüstü çabalar gösteriyorlar. Halkın desteğini kazanmak istiyorlar. Kürtlerin desteğini kazanmak için de özel bir çaba gösteriyorlar. Çünkü 1946’da çok partili rejime geçişe karar verildikten sonra Kürtlerin oyları seçimleri kazanmakta anahtar ve belirleyici bir rol oynadı. Anlaşıyor ki Haziran 2023’te yapılan cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde de bu öneme sahip ve anahtar rolünü devam ettirecek.

Türk Devleti, onların partileri Kürtlerin oylarını alırken kendi temel çıkarlarını korumak, devleti ayakta tutmak için hareket ediyorlar. Kürtlerin sisteme olan entegrasyonunu güçlendirmek, devletin Kürtlere ilişkin inkâr politikasını, milli haklarının gaspını devem ettirmek, Kürdistan’da işgal ve ilhakı, klasik sömürge altı sistemi devam ettirmek için kullandığı tartışmasızdır.

Kürtler de buna karşılık,  bir taraftan kendi özgün milli siyasetlerini ve kendileri için siyaset yapmayı kendi siyasi partileri ve kurumlarıyla sürdürürken, Türk devlet ve siyasi partilerine altlık olmamaları gerekir; verili koşularda devletin kuruluşundan sonra yürütülen devlet politikalarıyla Kürtlerin 1946’dan sonra çok partili rejime geçişle birlikte Türk devlet ve siyasi partilerine oy vermelerini sağlamış olmalarından dolayı, hem bu durumu değiştirmek ve hem de Türk devlet ve sistem partilerine karşı kendi talep ve isteklerini açıkça ifade etmeleri gerekir.

Bu bağlamda son günlerde Türk devlet ve sistem partilerine karşı hangi görüşlerin ileri sürülmesi ve onlardan neler talep edilmesi konularında görüşler ifade ettim. O görüş ve taleplerimden biri, “Kürtlerin inkârının Anayasal olarak ortadan kalkmasıdır. Kürtlerin varlığının resmi devlet politikası ve hukuksal olarak kabul edilmesi”dir.

Bütünlüklü ve bir paket olarak devlet ve siyasi partilerden yapılacak taleplerin başından gelen bu talebe, itiraz eden, bu talebi küçümseyen, bu sorunun çoktan aşıldığını ifade eden, daha önemli taleplerle ilgilenmek gerektiğini ileri süren görüşler söz konusu.

Bu gelen itiraz ve görüşlerden sonra bu konuyu açmanın gerekli ve önemli olduğuna karar verdim.

Kürtlerin İnkârı ve Kürtlerin Türk Olduğu Görüşü Türk Kemalist Devletin Kuruluş Felsefesinin Ana Unsurlarından Biridir…

Kemalistler, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra kendi devletlerini kurmak isterken, Kürtlerin desteğini kazanmak için varlığını millet olarak ret etmediler. Etmeleri de olanaklı değildi. Çünkü Kürtler Osmanlı İmparatorluğu’nda kendi ulus ve ülke kimlikleriyle yaşıyorlar, milli haklarına sahipler, kendi kendilerini yarı otonom şekilde yönetiyorlardı.

Kemalistler, devlet kurma sürecinde Kürtlerin bir bölümünün desteğini aldılar. Kürtlerin önemli ve nasyonalist bağımsızlıkçı kesimi, yeni devletin tehlikeli olduğuna ilişkin görüşleri ifade etmeye ve Kemalistlere karşı tutum belirlediler. Bunun sonucu daha 1919 yılında Dr. Nuri Dersimi ve arkadaşlarının öncülüğünde Koçgiri’de milli ayaklanma organize edildi. Koçgiri Kürt Milli Direniş Hareketi’nin liderleri ve destekleyicilerinin söyledikleri doğru çıktı. Kemalistler devlete sahip olunca, Kürtleri millet olarak ret ettiler. Kürtlerin Türk olduğu ırkçı teorisini, milli görüş-devlet görüşü haline getirdiler. Koçgiri Kürt Milli Direnişi’ni kanla bastırdılar. Kürtlerin milli haklarını gasp ettiler. Kürdistan’ı işgal ve ilhak ettiler. Klasik sömürgeci sistemden daha olumsuz ve geri bir sistem yarattılar. Kemalistler, aslında sivil ve askeri bürokrasiye dayanan bir devletti. Türk milletine dayanmayı kendi elit çıkarlarını korumak, tek parti (CHP), tek lider (Atatürk), tek resmi devlet ideolojisi Kemalizm diktatörlüğünü yapılandırmak için kullandılar. Kürtlerin hiçbir tarzda milli hak taleplerini olumlu karşılamadılar. Bundan dolayı ortaya çıkan Kürd milli direniş hareketlerini kanla ve katliamlarla bastırdı.

Böylece sömürgeci Kemalist Türk Devleti, Kürtlere karşı, Kürtlerin varlığını inkâr eden ve düşmanlık eden bir devlet oldu. Kürtlerin inkârı, devletin kuruluş ve siyaset felsefesi haline geldi.

Bundan dolayı, Kürtlerin varlığının anayasada kabul edilmesi oldukça önemli, devleti sarsan, devleti radikal değişikliklerle karşı karşıya bırakacak bir konudur.

Kürtlerin Varlığı İçin Mücadele, Kürt Varlığının Anayasal Olarak Kabul Edilmesi Talebi, Hem Kürtler ve Hem de Türkler İçinde Önemli Etkiler Yaptı, Farklı Bir Bilincin Ortaya Çıkmasına Neden Oldu…

1960’lardan sonra Kürtlerin varlık mücadelesi, Kürtlerin varlığının devlet tarafından anayasal olarak tanınması çalışmaları; Kürtlerin sosyolojik ve siyasi anlamda kabul edilmesi mücadelesi önemli bir süreç oldu. Bu mücadele, 1965 yılında Kürdistan Demokrat Partisi’nin (TKDP) ve 1969 yılında Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın (DDKO) kuruluşuyla yasal anlamda Kürtler ve Türkler içinde yaygın hale geldi. Kürtlerin millet olarak varlık mücadelesi, Kürt milletinin dil, kültür, diğer milli değerleri etrafındaki yasal ve açık çalışma, 12 Mart 1971 Askeri Darbesi’nin yapılmasına da gerekçe oldu.

Bu mücadele ve bu konudaki çalışmalar darbe ile son bulmadı ve bastırılamadı, devam etti. Özellikle de Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkı Yönetim Komutanlığı Askeri Cezaevi’nde ve mahkemesinde kapsamlı devam etti.

Bu konuda aşınmanın ve yeni kabullerin olması halinde sömürgeci Kemalist Türk Devleti’nde deprem olacağı, devletin değişimine kaçınılmaz olarak yol açacağı; Türk Devletinin eski haliyle devam etmesinin olanaklı olmayacağının bilincinde olan devlet kurmayı, devletin gerçek yöneticileri askerler; hazırladıkları DDKO iddianamesinde Kürtlerin millet olarak var olmadığını ispat etmek için kendilerince yüzlerce sayfalık, sözde Kürtlerle ilgili yerli ve yabancı araştırtmalara dayanarak, Kürtlerin var olmadığı, Kürtlerin Türk olduğu tezini ispat etmek için olağanüstü çaba gösterdiler.

DDDO’lu tutuklular, devletin ve askeri kurmayların bu saçma, ırkçı, sömürgeci tezlerine karşı, Kürtlerin varlığını göstermek için, “Ey Askeri Savcı Kürt Halkı vardır. Güneş balçıkla sıvanmaz” tezleriyle Kürtçe ve Türkçe, Kürt dili, tarihi, kültürü, yazım edebiyatı, tüm Kürt milli değerleri etrafından geliştirdikleri tezler ve mücadelelerle, Kürdistan’ın parçalı halinin ve konumlarıyla bu ırkçı tezi yalanladılar.

Bu varlık mücadelesi, 1974’ten sonra gelişen, sosyolojik ve siyasi anlamda ortaya çıkan Kürdistan’ın kuzeyindeki milli hareketin temel taşlarını döşedi.

Kürtlerin Varlığının Anayasal Olarak Kabulü, Devletin Değişmesine, Adem-İ Merkeziyetçi ve Federal İdari Yapıya,  Demokrasiye ve Bütünlüklü Olarak Kürt Milli Haklarının Gündeme Gelmesine Yol Açar…

Kürtlerin millet olarak varlığının hukuki ve anayasal olarak kabulü çok temel ve hayati sonuçlara yol açar. Bu sonuçlar özetle nelerdir, bakalım.

1- Kürtlerin millet olarak anayasal olarak kabulü, devletin resmi ideolojisinin, kuruluş felsefesinin çökmesine yol açacaktır.

2- Kürtlerin olmadığı ırkçı tezinin bütün toplum tarafından savunulmasını olanaksız kılacaktır.

3- “Devletin, sadece Türk Devleti olması gerekir” tezini boşa çıkaracaktır. O saatten sonra devletin farklı milletler bağlamında yeniden tanımlanması ve yapılandırılması kaçınılmaz olarak herkesin ve özellikle Türklerin önüne çıkacaktır.

4- Demokratikleşmeye yol açacaktır.

5- Devletin eski tarz tekçi otoriter, totaliter, ırkçı, sömürgeci tarzda yönetilmesi olanaksız hale gelecektir. Devletin adem-i merkeziyetçi ve federal tarzda yapılandırılması gündeme girecektir.  

6- Kürtlerle Türkler, Kürtlerle yeni kurulacak adem-i merkeziyetçi ve federal devlet arasında barışın taşlarını döşeyecektir.

7- Sömürgeci sistemi, Kürdistan’daki işgal ve ilhakı aşındıracak, tartışma ve değiştirilmesi gerektiğini gündeme sokar.

Diyarbekir, 1 Kasım 2022