İnsanlık, saf ve sıfatsız bir varlık değildir. Ortaya çıktığı günden itibaren, farklı toplulukları, ortak yaşamı, ihtiyaçların karşılanması için organik bir şekilde olgunlaştırmış, yapılandırmış ve ortaya çıkarmıştır.

İnsanlığın ortaya çıkardığı tarihsel topluluklardan biri de, millettir.

Millet, insanlığın belirli tarihsel bir döneminde, daha özgün özelliklerle oluşan bir topluluktur.

Milletlerin tarih yapma özelliği, daha güçlüdür. Milletin oluştuğu ve ortaya çıktığı tarihten itibaren de, tarih yapma misyonunu elinde tuttu.

İnsanlığın oluşturduğu her topluluğun, kendi özellikler uygun kurumlaşması, yapılanması, da vardır. Beylikler, imparatorluklar, feodal egemenlikler gibi.

Millet denilen tarihsel oluşumun da, topluluk olarak kendisi için oluşturduğu en uygun kurum ve yönetim mekanizması; “ulusal devlettir.”

1789 Fransız Devriminden sonra da milletlerin, “ulus devlet” kurması dönemi başlamıştır.

Bu dönemde, imparatorlukların yaşamı son bulmuş, imparatorluklar parçalanmış, tarih sahnesinden silinmiş,  milletler kendi devletlerini kurmuşlardır.

Millet denilen tarihsel oluşum, içinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda da bu özelliği elinde tutuyor ve tutmaya da devam ediyor. İçinde olduğumuz yüzyılda, Kürt milletinden başka bağımsız devlet sahibi olmayan millet kalmamıştır.

Kürt milleti de, kendi ulus devletini kurmak için 200 yıldır mücadele ediyor. Bu mücadele, Şeyh Ubeydullah Nehri’nin milli ve toplumsal ayaklanması ile başladı. Bugüne dek de devam ediyor.

Ne yazık ki, Kürtlerin mücadelesi kendi bağımsız devletlerini kurma sonucunu doğurmadı.

Sadece İkinci Dünya Paylaşım Savaşından sonra, Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti Devleti kuruldu (1946). Ne yazık ki ömrü uzun olmadı, İran rejiminin barbar saldırısı sonucu yıkıldı.

11 Mart 1970 yılında Kürdistan’ın Güneyinde devlet kapsamında otonomi kuruldu.  Kerkük nedeniyle, 1974’te başlayan savaşın sonucunda yıkıldı. (1975).

Birinci Körfez Savaşından sonra Kürdistan’ın Güneyinde De Facto federe devlet kuruldu. Bu federe devlet, 2003 yılında Baas Rejiminin yıkılması sonrası yapılan ve 2005 yılında referandumla kabul edilen anayasa ile onaylandı. Ulusal ve uluslararası hukuk açısından meşruiyet kazandı.

İçinde yaşadığımız an itibariyle, Kürdistan’ın Güneyinde bağımsız devletin kurulması günceldir ve gündemdedir.

Bağımsız devlet aşamasına nasıl gelindi?

ABD ve müttefikleri, 2003 yılında, Irak’ta Baas ve Saddam Rejimini yıkmaya karar verdikleri zaman Kürdistan:

Federe ve demokratik bir yapıya sahipti.

Seçimler yapan, hükümetlerini demokratik seçimlerle değiştiren bir konumdaydı.

Güçlü bir silahlı pêşmerge gücüne sahipti. Silahlı güçleriyle ABD ve müttefiklerine somutça destek olacak konumdaydı.

Irak’ta demokratik yapılanmaya da örnek teşkil etmekteydi.

Aynı zamanda da Irak içindeki en güvenlikli bölgeydi.

Muhalif Arapların ve sermayedarlarının da sığındığı bir yerdi.

Bu nedenle, ABD ve müttefiklerinin saldırıya uğramayacağı, ABD ve Müttefiklerinin uğraşmayacağı bir alan konumundaydı.

ABD ve müttefikleri Irak’ta rejimi yıktıkları zaman, sömürgeci faşist devlet aparatını da parçaladılar.

Baas’ın silahlı güçleri dağıtıldı.

Kürdistan’daki yapı diri kaldı ve Kürdistan’daki silahlı güçler ayakta kaldı.

Kerkük’ de fiilen Kürdistan Federe Devleti’nin yönetimine geçti.

Irak merkezi yönetiminin Kürtlerle savaşma gücü denilebilir ki sıfır noktadaydı.

Bu durumda Kürtlerin Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan etmesi an meselesiydi ve bunun için bütün koşullar olgunlaşmıştı.

Ama Kürtler, emri vaki yapmadılar. Kerkük’ü bile terk ederek, Araplarla yeni bir devleti ve yaşamı nasıl birlikte kuracaklarını tartışmaya başladılar.

Çetin ve karmaşık tartışmalardan sonra, Irak’ın Federal Devlet olması konusunda uzlaşma sağlandı.

Bunun için yeni bir anayasa yapıldı. Bu yeni anayasa yeni devlet yapısını, rejimi, haklar ve özgürlükleri netçe tanımlandı.

Yeni anayasa 2005 yılında referandumla yüksek bir oy oranıyla kabul edildi.

Yeni Anayasa’da Kerkük’ün Kürdistan Federe Bölgesine mi, Merkezi Federal Yönetime mi bağlanacağı konusunun da 2007 yılında yapılacak referandumla tespit edileceği belirlendi.

Ama ne yazık ki, Baas Rejiminin yıkılmasının üzerinden 14 yıl geçmiş olmasına rağmen, demokratik federal bir sistem oluşturulamadı.

Parlamenter sistem federal yapıya göre işletilmedi.

Milletlerin temsili, federal yapıya göre sağlanmadı.

Kürtlerin, Suni Arapların ve diğer etnik grupların hakları sürekli tırpanlandı.

Otoriter, üniter ulus devlet parametrelerine göre hareket edildi.

Kürtler Kürdistan’da sınırlı bir şekilde egemenlik sahibi olmalarına rağmen, Suni Araplar temsilden uzaklaştırıldılar.

Suni Araplar ve Güney’de Şii Araplar talep etmelerine rağmen, federe yapılanmalarına izin verilmedi.

Kerkük’te referandumun yapılması engellendi.

Irak merkezi yönetimi tam anlamıyla otoriter, faşizan bir yapı kazanmaya başladı.

Buna karşılık Kürtler, Irak’ın gerçek anlamda federal bir devlet olması için demokratik değerler çerçevesinde arayışlarını sürdürdü. Ama ne yazık ki, son aşamada mevcut federal yapının ihtiyaçlara cevap vermediğini, bu nedenle “bağımsız devlet” ve “Konfederal Devlet” yapılanması önermesi içinde oldular. Bu önermeyi de demokrasi değerleri içinde yaptılar.

Bu önermeye göre, bağımsız Kürt ve Arap Devletleri kurulacak. Bu iki devlet, konfederal bir devlet olarak yapılanacak.

Suni Araplar ise, şiddet yoluyla sistemi değiştirmeye çalıştılar.

Maliki yönetimi,  federal sisteme ve demokrasiye uygun olmayan uygulamaları, Irak’ı bölünme aşamasına getirdi.

Suni Araplar bile kendi devletlerini kurmak için harekete geçmiş durumdalar. Hem de bunu demokrasiyle, insan hak ve özgürlükleriyle alakası olmayan, kan dökücü, terörist ve yıkıcı bir yapı, IŞİD ile gerçekleştirmeye çalışıyorlar.

Suni Araplarla Şii Arapları bile bir devlet içinde yaşayamayacaklarına karar vermiş durumdalar.

Bu durumda Kürtlerin kendi kaderlerini bağımsız devlet kurma doğrultusunda tayin etmeleri hem bir hak ve hem de bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

Demokratik Kürdistan Yönetiminin faşist yapılarla birlikte olması da, insanlık ve Kürtler ve bölgedeki demokrasi açısından büyük bir kayıp olacaktır.

Kürtlerin, kendi bağımsız devletlerini ilan etmelerinin zamanıdır. Kürtler, insanlık, demokrasi için de hem gerekli ve hem de bir zorunludur.

Kürtler, Kürdistan’ın Güneyinde bu fırsatı kesinlikle kaçırmamalıdır.

Bu karar, ahlaki olarak da sorgulanacak bir karar değildir.

Müttefiklerini yalnız bırakma, terk etme anlamına da gelmez.

Asıl olarak Kürtlerin müttefikleri, Kürtlerle birlikte olmamak için demokrasi ve hukuk dışı yolu seçmişlerdir.

Bunun bedelini de kendileri ödemek zorundadırlar.

Ortadoğu’da üçüncü büyük millet olarak, devlet olma, en fazla Kürtlerin hakkıdır.

Kürtler dışındaki tüm milletler, Farslar, Türkler ve Araplar devlet sahibidirler. Üstelik Türkler ve Araplar birden fazla devlete sahiptirler.

Kürtler bugüne dek tarihi bir haksızlık ve dayatma, sömürge altı uygulamalarla karşı karşıyaydılar.

Bu durumun değişmesinin koşulları en azından Kürdistan’ın Güney’inde olgunlaşmış durumdadır.

Kürtler, Kürdistan’ın Güneyinde bu koşuları iyi değerlendirmeli, dünya da Kürtler destek olmalıdır.

Kürtler bu çabalarında demokratik değerleri, hak ve özgürlükleri terk etmemeliler. Hukuk dışı uygulamalara kaymamalılar.

PKK’nın, Kürdistan’ın Güneyindeki güçlerle birlikte savaşma isteğine, bağımsız devletin kuruluşuna olumlu bakılmamalı. Bu istek, sömürgeci devletlerin isteğidir. PKK de o devletlere vekâleten Kürdistan Bağımsız Devletine Düşmanlık etmektedir.

Son günlerde PKK, Güney Kürdistan’a savaş ilan etmiştir. Bütün alanlara saldıracağına dair Rıza Altun’un ağzından açıklamalar yapmıştır.

Bütün parçalardaki Kürtlerin ve dünyadaki Kürtlerin bu ihanete ve tehlikeye karşı mücadele etmesi milli bir görevdir.

Kürdistan’ın Güney’inde bağımsız devletin olgunlaşan koşullarını bertaraf etmemek için bu konuda mücadele etmek kesin bir görev olarak Kürtlerin önünde durmaktadır.

Bağımsız Kürdistan için, Kürdistan Başkanı’nın, KDP ve YNK’nin kararlılığı, GORAN dışındaki diğer Kürdistan partilerinin bağımsız Kürdistan Devleti için teferandum ve devletin kuruluşu konusundaki karalılığına kesinlikle destek verilmelidir.

Kürdistann Başkanı Mesut Barzani de, Kürdistan’ın bağımsızlığının zamanı geldiğini dünyaya açıkladı ve bu konuda güncel anlamda Fransa’nın yeni cumhurbaşkanının, tüm AB Devletlerinin, dünyanın, ABD’nınin ve Birleşmiş milletlerin Kürtlerin bağımsızlığını desteklemelerini istedi ve talep etti.

Kürdistan Başkanı, Fransa’nın etkin ve önemli gazetelerinden Le Figaro’ya verdiği röportajda “Kürtlerin bağımsızlıklarını ilan etmesinin zamanı geldi. Ancak Irak’tan barışçıl bir şekilde, diyalog ve müzakere yoluyla ayrılmak istiyoruz.” dedi.

Yaklaşık bir asırdır Irak’ın birliğini korumak için çalıştıklarını belirten Kürdistan Başkanı Barzani, “Bunun karşılığında ne oldu? 4 bin 500 köy yıkıldı, kimyasal saldırıya uğradık, sadece benim ailemden 10 bin kişi şehit edildi.” ifadesini kullandı.

Başkan Barzani, “Kürdistan’ın bağımsızlığı, yeni sorunlar çıkarmak bir yana, aksine sorunların çözümüne yardımcı olacaktır. Bağımsızlık sorunları çözüme kavuşturacaktır. Kürdistan’ın bağımsızlığının vakti gelmiştir” şeklinde konuştu.

Kürdistan Başkanı’nın bu sözleri de dile getirdiğim görüşleri kesinlikle doğrular niteliktedir.

Kürdistan’ın Güneyi ve Batısı ortak devlet olur mu?

Kürdistan’ın Güneyinde bağımsız devletin kuruluşunun gündemde olduğu koşullarda, sorulan önemli bir soru “Kürdistan’ın Güneyi ve Batısı birlikte bir bağımsız bir devlet olabilir mi?” sorusu sorulmaktadır.

Bu sorunun, açıkça ve netçe, duygusallıktan uzak ve romantizme kaymadan cevaplandırılması gerekir.

Bir konunun altını çizmek gerekir: Kürdistan’ın her parçasının koşulları farklıdır.

Kürdistan milli mücadelesi, her parçada farklı bir straktür çerçevesinde yürüdü ve yürüyor.

Kürdistan’ın her parçasından da çözümler aşamalı olarak farklılıklar gösterecektir ve gösteriyor.

Bu genel tespit ışığında iki parçadaki duruma bakarsak:

Kürdistan’ın güneyinde, federal bir devlet var. Bağımsız devlet aşamasına gelmiş durumdadır. Kürdistan devleti için çalışmalar güncel durumdadır.

Kürdistan’ın Batısında ikili bir strateji var.

Birinci strateji, BAAS/PYD diktatörlüğü tarafından sürdürülmektedir. Bu diktatörlük, federasyona ve Bağımsız Kürdistan Devleti’ne karşıdır. Kürdistan’ı Suriye’nin bir bölgesi “Kuzey Suriye”  olarak tanımlamakta ve kabul etmektedir.

Bu strateji de etkin ve egemendir.

İkinci strateji, ENKS’nin sürdürdüğü stratejidir. Bu strateji Suriye’nin federal bir devlet olması, Kürdistan’ın federe bir devlet olarak konumlanmasıdır. Bu strateji de daha hayat bulmuş değil ve uygulama alanında değil.

Bu okumamdan yola çıkılırsa, bağımsız devlet kurmak için çalışma yapan Kürdistan Federe Devletinin; Kürdistan’ın Batısında federasyona, Kürt devletine karşı olan egemen güç PKK/PYD ile birlik yapması olanaklı değildir.

PKK/PYD, Kürdistan Federe Devletini, Kürdistan Başkanlığını, Kürdistan Hükümetini, Kürdistan Partilerini, Kürdistan liderlerini meşru görmüyor; Kürdistan’ın Güneyindeki bütün değerlere karşı olduğunu, mücadele içinde olduğunu açıkça ifade ediyor.

PKK/PYD, Kürdistan Federe Devletin de birçok köyü ve Şengal’i işgal altında tutmakla, Kürdistan Federe Devleti ile birlikten yana olmadığını, tersine Kürdistan Federe Devletini tasfiyeden yana olduğunu ortaya koyuyor. Kerkük ve Kürdistan’ın diğer şehirlerini Kürdistan’dan koparılmasını ve Irak Merkezi Hükümetine yani Araplara bağlanmasını, bağımlı kalmasını istiyor.

PKK/PYD, Kürdistan’ın diğer parçalarında ve Kürdistan’ın Güneyindeki halkımıza onların temsilcisi siyasi parti ve kurumlara kardeşlik duygusu beslemiyor düşmanlık duygusu besliyor. Kürdistan parçaları arasındaki kardeşçe, özgürce birleşmesini değil; Kürdistan bütün parçalarında hakim ve egemen olmak istiyor. Bunun içinde, Kürt milletinin diğer parçalardaki temsilcisi parti ve kurumları tasfiye etmek ve ortadan kaldırmak istiyor.

PKK/PYD’nin son günlerde Güney Kürdistan’daki tüm hükümete, siyasi partilere, tüm kurum ve kuruluşlara savaş inat emesi de bunun en somut örneğidir.

Daha başka önemli bir neden de: Bulunduğumuz Ortadoğu konjoktüründe, Kürtlerin konumlanmasında, Kürdistanlı güçlerin farklı statü arayışlarının var olmasından dolayı: Kürdistan’ın genelinin ya da iki parçanın ya da üç parçanın kendisi arasında birlik oluşturması koşulları yoktur.

Amed, 14 Mayıs 2017