trumpTrump, Cumhuriyetçi Parti başkan adaylarının seçimleri sırasında; Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olmasından sonra başkanlık seçim kampanyaları sırasında hakkında söylenenlerle, şeytanlaştırılan biri oldu.

İnsan televizyonları izlediği ve hakkında yazılanları okuduğu zaman, “lumpen proleter” bir kişilik sahibiymiş gibi bir kanaat sahip olabiliyordu.

Bu nedenle de, seçilmesi en uzak bir ihtimal olarak değerlendiriliyordu. Özellikle de Cumhuriyetçi Parti’den birçok ünlü ve tanınmış siyasetçinin, senatörün, hatta valilerin karşı çıkmasından dolayı, başkanlık şansı hiç verilmiyordu. Oysa 8 Kasım’da bütün ölçüleri alt üst ederek ABD’ya başkan oldu.

Bir insanın iyi mi ya da kötü mü, olumlu mu ya da olumsuz mu, yararlı mı ya da yarasız mı işler yapacağı, kişisel özelliklerine bakılarak tahmin edilebilir. Söylediklerine güven duyup duyulmayacağı saptanır. Yapmaya söz verdiği projeleri ve politikalarını gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği de bu ölçü ile tespit edilir.

Kişinin karakterine ve kişisel özelliklerine bakarak maharet ve meziyetlerini görmek bilinen bir ölçüdür.

Bu prensipsel yaklaşım, Devlet Başkanları, Başbakanlar, Bakanlar ve hatta Krallar için bile geçerlidir.

Bu ölçü, ABD Başkanı olarak seçilen Trump için de geçerlidir. Eğer Trump bir “lumpen proleter” ise, başkanlığından yapacaklarını, projelerini, politikalarını bu kişisel karakteri belirler. Eğer sağlıklı, nitelikli bir kişiliğe sahipse politikalarını, yapacaklarını bu nitelikli kişisel yapısı belirler.

Bu nedenle kısaca TRUMP’un hayatına bakarak, kişisel özelliklerine görmek gerekir. Gerçi onun bütün engelleri aşarak, statükonun direncini kırarak, alışılmışın dışında bir davranış göstererek başkan seçilmesi, onun karakterini, becerisini anlatıyor olsa gerek.

Ama yine de onun hayatı ile ilgili kısa bir özet, TRUMP’ın ABD sosyal yaşamında, ekonomisinde, politikasından değişiklik yapıp yapmayacağını anlamamıza yardımcı olur. Onun politikalarının, Ortadoğu’daki küresel ve bölgesel güçler dengesini değiştirip değiştirmeyeceğini, Kürt Millet meselesinde nasıl bir pozisyon takınacağını belirler. Bu da biz Kürtlerin pozisyonu için alternatifler sunar.

Trump kimdir? Profesyonel bir siyasetçi mi?

“Donald John Trump, 14 Haziran 1946 tarihinde iş adamı Frederick ve Mary MacLeod Trump’ın beş çocuğundan ikincisi olarak New York’un Queens ilçesinde doğdu. Donald Trump’ın baba tarafı Alman asıllıdır. Büyükannesiyle büyükbabası Almanya’dan ABD’ye göç etmişlerdir. Annesi ise İskoç kökenlidir. Annesi Mary Trump (kızlık soyadı MacLeod, 1912-2000), İskoçya’da, Tong, Lewis’de doğdu. Dedelerinin hepsi Avrupa’da doğmuştur. Babası Fred Trump (1905-1999),Kallstadt’dan göç eden ebeveynleri ile New York’un Queens semtin’de dünya’ya geldi. Baba Fred Trump emlâkçılık yapıyordu ve Almanya ve New York’ta en büyük gayrimenkul geliştiricilerinden biri haline geldi. Babası Fred ve Annesi Mary, 1936 yılında evlendiler.

Donald Trump’ın ailesinin ve atalarının soy ismi olan Drumpf, 17. yüzyılda Otuz Yıl Savaşları sırasında Trump olarak değişti. Trump, Alman kökeninden gurur duyduğunu belirtti; New York’ta, 1999 Alman-Amerikan Steuben geçit töreninde büyük mareşal olarak görev yaptı.

Donald Trump 1960’lı yılların başında liseyi kötü hal ve gidişi yüzünden, terk etmek zorunda kaldı. Ardından askeri akademide okudu ve 1968’den sonra Pennsylvania’daki Wharton Institute’de işletme bilimleri eğitimi gördü. Tek ve iki ailelik evlerin yapımında uzmanlaşan babasının şirketinde ayak işlerine baktı.

(….)

Donald Trump 2012 ABD başkanlık seçimlerinde aday olmayacağını açıkladı. 2016 ABD başkanlık seçimleri için ise Cumhuriyetçi Parti adayının belirleneceği parti içindeki yarışa katılacağını açıkladı. Seçim kampanyaları için haftada 2 milyon dolar harcayacağını söyledi.  Donald Trump seçim sloganı olarak Make America Great Again sloganını kullanmıştır. Aynı sloganı 1980 yılında eski başkan Ronald Reagan da seçim kampanyalarında kullanmıştır.

(….)

Alman asıllı Amerikalı iş adamı Frederick Trump’ın torunudur. Amerikalı iş adamı Fred Trump’ın 5 çocuğundan biridir. Maryanne, Frederick Jr., Elizabeth, Robert adında 4 kardeşi vardır. Donald Trump 3 evlilik yapmıştır bu evliliklerden 3 erkek 2 kız olmak üzere 5 çocuğu vardır. (VİKİPEDİ)

Trump’ın hayatına bakıldığı zaman, profesyonel bir siyasetçi olmadığı hemen anlaşılır.

Ama lanse edildiği gibi, sıradan bir insan olmadığı da bir gerçektir.

ABD’deki yerleşik/statükocu siyaset sınıfı tarafından dışlanmak istendiği açıktır.

ABD’de de bir vali ve senatör olmamıştır. Ama bir işverendir. İş hayatında ve iş adamlığında da alabildiğince sıra dışı ve oldukça becerikli ve yetenekli bir insandır.

İş adamlığı özelliğinden dolayı, söylediklerini yapmak, yaptıklarından sonuç almadığı zaman onları hızla değiştirmek özelliğini taşıyan bir insan olması kaçınılmaz.

O lanse edildiği gibi eğitimsiz bir insan değil. O aynı zaman da bir yazar. Birçok kitaba atmış bir insan.

Göçmen olduğu için, göçmenleri daha iyi anlayacak bir olması verisini sunmaktadır. Bu bağlamda, Müslümanlara kapıyı kapatması, süper devlet iddiası taşıyan bir devlet başkanı için hiç de yerinde bir tutum değildir.

Yerleşik siyaset sınıfının bir aktörü olmadığı için, kendi partisinde birçok insan tarafından desteklenmedi. Cumhuriyetçi Parti’de başkan adaylığı sırasında kaybetmesi için büyük gayret gösterilmiştir. Ama bütün engelleri aşarak Cumhuriyetçi Partiden başkan adayı olmuştur. Seçimle aday olmasına rağmen, başkanlıktan çekilmesi için partisinden ve yerleşik, statükocu siyaset sınıfından baskılar gelmiştir. Buna rağmen başkan adaylığından çekilmemiş. Cesretle hareket etmiştir.

Tek başına seçim kampanyasını yürüterek başkanlığa oturmuştur.

Başkan adaylığı sırasında, ABD’de o güne kadar olmayan farklı, sıra dışı bir seçim kampanyası yürüttü. Sınırları zorlayan bir seçim kampanyasında, Demokrat Parti’nin Adayı Hillary Clinton ve hatta kendi partisinden birçok insanla karşı karşıya gelmiştir.

Bütün basın, sivil toplum örgütleri, düşünce kuruluşları, stratejik merkezlerin çoğu ona karşı mücadele etmiştir. Eski ABD Başkanı ve Cumhuriyetçi Bush ve eşi bile ona oy vermediklerini açıkladı.

Onun seçim siyaseti sırasında söyledikleri de statükocu siyaset sınıfını, ABD yöneticilerini sarstı.

ABD’nin üçüncü dünya ülkeleri düzeyinde bir geri kalmışlık içinde olduğunu ileri sürdü.

ABD’nin süper devlet ve dünyayı yöneten bir devletten uzaklaştığını ifade etti.

ABD’de ekonomik ve sosyal ve teknik gerilikten bahsetti.

ABD’yi yeniden yapılandıracağını ifade ettiği zaman, hem içerde ve hem dışarıda herkesi şaşkına çevirdi.

Trump’un bu görüş ve hareketleri, çılgınlık ve delilik olarak tanımlandı.

8 Kasım’a kadar yani seçim gününe kadar kimse onun başkan olacağına inanmadı. Anket şirketlerinin hepsi Trump’un seçimi kaybedeceğini saptadı. Ama buna rağmen, o başkan seçilerek herkesi şaşırttı ve bütün yerleşik parametreleri alt üst etti.

Bütün bu şartlar içinde başkan seçilmesi de, onun sıra dışı biri olduğunu gösterdi.

Başkan seçilmesinden sonra organize edilen protesto eylemleri de, yerleşik ve statükocu kesimler tarafından korkulan bir insan olduğunu gösterdi.

Trump, ABD’de önemli politika ve hem de şaşırtıcı politika değişiklikleri yapacak. ABD’nin yeniden yapılanmasına imza atacak…

Trump, her alanda yeniden yapılandırma yoluna gidecek. Bunu yaparken yerleşik demokratik düzeni değiştirmeden, düzeni derinleştirerek ve genişleterek yapılanma yoluna gidecek.

ABD’de statükoyu sarsacak birçok karar ve politikaya imza atacak.

ABD’de alt yapının geliştirilmesi yoluna gidecek. ABD’nin geri kalmışlığını ortadan kaldıracak. Okullar, hastaneler yapacak. Evsizlerin ev sahibi olması için yapılar oluşturacak.

ABD’nin ekonomisinin geliştirilmesi için önemli atılımlar yapması kaçınılmaz görülüyor.

İdari, siyasi, askeri kurumlarda önemli değişikleri sağlayabilir.

Bu kapsamda;

  • Öncelikle pentagon, CIA’da önemli değişiklikler yapacak.
  • ABD’nin müttefiklik siyasetini gözden geçirecek. ABD’nin vekâlet savaşları kapsamında, devletler ve hükümetle dışı güç odaklarıyla oluşturduğu ittifakları yeniden gözden geçirecek.
  • İsrail ile ilgili var olan mevcut siyaseti değiştirecek. Bilindiği gibi, Obama döneminde ABD İsrail ilişkilerinin olumlu olmadığı bilinmektedir.
  • İran ilgili siyaseti gözden geçirecek. Bu kapsamda İran’la yapılmış nükleer antlaşmayı gözden geçirecek. Bu antlaşmayı ortadan kaldırmayı düşünecek. Bu nedenle, Ortadoğu’da İran’la ilgili önemli değişiklikler olacak. Bu durum da bölge dengelerinin değişmesini kaçınılmaz gündeme getirecek.
  • NATO’nun yapısını yeniden gözden geçirerek daha etkin ve teknik bir örgüt haline getirmeyi düşüne bilir. Vekâlet savaşları yerine, NATO’yu ve ABD silahlı kuvvetlerini devreye sokabilir.
  • Rusya’ya olumlu baktığını seçim kampanyası döneminde açıkça ifade etti. Putin’in liderliğini övdü. Rusya da, AB üyesi devletlerin olumsuz yaklaşımlarına rağmen Trump’a hep olumlu baktı ve destekledi. Bu nedenle, ABD ve Rusya ilişkilerinde politika değişikliklerini gündeme getirebilir.
  • Türkiye ve müttefiki devletlerle ilişkilerini yeniden gözden geçirebilir.
  • ABD’nin Ortadoğu genel politikasını gözden geçirebilir. Irak, Afganistan, Suriye politikalarından değişikliğe gidebilir.
  • Küba ile ilgili yeni siyaset gündeme gelebilir. Bilindiği gibi bir dönem öce ABD, Küba’nın üzerindeki ambargoyu kaldırmıştı ve Küba’yı ziyaret etmişti. Trup, Castro’nun ölümünden sonra, en korkunç diktatör tanımını yaptı. Bu da gelecekte bazı şeylerin değişeceğinin önemli işaretidir.
  • Kürt meselesinde politika değişikliğini gündeme getirebilir.

Bu politika değişikliği ve reformlar, Ortadoğu’da ve dünyada yeni dengelerin oluşacağının güçlü ipuçlarını veriyor.

Trump zamanında ABD’nin Kürt Politikası İleriye Doğru Evrimleşerek; Kürdistan’ın Güneyinin Devletleşmesi Konusunda Somut Bir Politikaya Ulaşması gerekir…

Trump’un Kürt politikası önemli olacak ve buna karşılık Kürtlerin pozisyonu da önemli olacak…

ABD, süper bir devlet olarak, devletler ve milletlerin hareketleriyle kendi devlet/ulusal çıkarları çerçevesinde ilişki kurar. Bu her devlet için geçerlidir.

Bundan dolayı, ABD’nin de Kürtlerle ilişkisi ve Kürt milli hareketiyle bağı ve oluşturduğu politika da, devlet/ulusal çıkarlar çerçevesinde oldu.

ABD, Kürtler meselesinde Wilson Prensiplerine göre hareket etmedi.

İkinci Dünya Savaşından sonra, Kürdistan Mahabad Cumhuriyeti/Devletinin oluşumu sırasında, Kürtlerden yana değil, Kürtlere karşı bir pozisyonda,  İran’dan yanaydı.

11 Mart 1970 Kürdistan’da Otonominin kuruluşu döneminde, tutumsuzdu. Bu konuda somut bir politika sahibi değildi.

1974’de Kürdistan Otonomi Yönetimi ile Irak Baas Sömürgeci Diktatörlüğü arasında savaş başladığı zaman, İran vasıtasıyla dolaylı destek oldu.

Kürdistan Otonomisinin hayatına son veren, Cezayir Antlaşmasına karşı sesiz kaldı. Kürdistan Otonomisinin yıkılmasına göz yumdu. İran Şah Diktatörlüğünün, Irak’tan toprak kazanma politikasına ve hırsına evet dedi. İran’ın politikalarına altlık oldu.

Kuveyt (Körfez) Savaşı döneminde, Özal’la birlikte Kürdistan’ın bir kesiminin “özgür alan” ilan edilmesine olanak sağladı. O bölgeyi uçuşa yasak bölge haline getirdi. Kürtler de (KDP ve YNK), bu olanaktan yararlanarak, Kürdistan yönetimini halk meclisi ve hükümetle yapılandırdılar. Irak’ın federal bir devlet olmasına tek taraflı karar verdiler.

ABD, 2003 yılında Saddam Diktatörlüğünü yıkmaya karar verdiği zaman, Kürdistan’da orta ölçekte istikrarlı bir federe devlet yapısı, olgunlaşmaya başlayan bir demokrasi vardı.

ABD, Irak’ta, Saddam’a karşı savaş açtığından kendisinin en yakın müttefiki Kürtlerdi.

Saddam Diktatörlüğünün yıkılmasıyla birlikte Irak Devleti parçalandı ve tasfiye oldu. Devletin yeniden yapılanması gündeme girdi. Ayakta olan ve silahlı güçlere sahip olanlar sadece Kürtler ve Kürdistan Federe Devleti idi.

ABD, yeni devlet yapılanması konusunda somut bir projeye sahip değildi. Irak’ın 18 eyaletten oluşması fikrine sahipti. Bu görüşlerini bir anlaşma ile Celal Talabani’ye de kabul ettirmişti.

Şimdiki Kürdistan Başkanı’nın ve Kürtlerin genelinin itirazı üzerine, Araplarla federal devlet yapılanması üzerinde uzlaşma sağlandı.

Irak Federal Devleti, 2005 yılında, federal devlet yapısına göre hazırlanan anayasanın referanduma sunulmasıyla: Kürtler, Araplar, diğer tüm ulusal topluklar, suniler ve Şiilerin iradesiyle federal devlet onaylandı.

2007 yılında da yapılacak bir referandumla Kerkük’ün Kürdistan yönetimine mi, yoksa merkeze mi bağlanacağı anayasada kabul edildi. Ne yazık ki bu referandum günümüze kadar yapılamadı. DAEŞ’le savaş fiilen Kerkük’ün Kürdistan yönetimine bağlanmasıyla “fiili bir durum” yaratılarak çözüme doğru evrimleşti.

Anayasa’nın kabulünden sonra, Irak federal bir devlet yapısına göre hiçbir zaman yapılanmadı. Araplar hiçbir zaman federe bir bölgeye sahip olmadılar. Irak’ın tümüne sahipmiş gibi bir konumda oldular.

Zamanla ve özellikle Maliki Hükümeti döneminde, federal devletin yürümeyeceği görüldü. Bunun için, Kürdistan Başkanı Mesut Barzani, Bağımsız Kürt Devletini ve konfederal devleti projelendirerek Irak kamuoyuna, dünyaya ve Kürtlere sundu.

Ne yazık ki, ABD’nin tutumu Bağımsız Kürdistan Devleti konusunda hiç zaman netlik kazanmadı. Özellikle Obama’nın ikinci döneminde, ABD askerlerinin Irak’tan çekilmeye başlamasıyla, Kürtlere, “kendi başınızın çaresine bakın” der gibi bir pozisyonda oldular.

Trup danışmanlarının yaptığı açıklamalardan anlaşılıyor ki, Trump, Kürt meselesiyle ilgili politikasını geliştirecek. Kendisine danışman olacakların açıklamalarından, Kürdistan’da bağımsız devletin kuruluşunu destekleyeceklerine ilişkin veriler var.

Bu durumda Kürtler, Trupla ilişkiye geliştirmeye çalışmalılar. Kürdistan’ın Güneyinde devlet kuruluşunu, stratejik anlamda ilişkilerin merkezine koymalılar.

ABD ile ilişkilerini ve çıkar ilişkilerini bu stratejik hedefte aşamalı olarak geliştirmeliler.

Amed, Kasım 2016. İbrahim GÜÇLÜ

([email protected])