(Kurdistan; No: 3 Birinci sene, 25 Şubat 1335 (25 Şubat 1919)

Kürd gençliği “Jîn” mecmuasının bir kardeşini yayın sahasına koymak suretiyle milli tezahüratın yeni bir şeklini izhar etti (gösterdi). Zaman-ı nezaket siyasetine karşı bu iki mecmuanın yalnız ilim sahasında fikirleri dolaştırmak, itiraf ederim ki ilk başta büyük bir fayda temin edemez. Fakat ben bu kanaatteyim ki her hangi bir millette bir siyasi inkılabı, içtimai (toplumsal) bir inkılap hazırlamazsa o milletin, siyaset sahasında her gün yeni ve korkunç vartalara (uçurumlara) duçar olacağı doğaldır. Vakaalar ve hadiseler şu son seneler zarfında bu cihetin bize en acı derslerini gösterdi ve öğretti.

Kürd milleti ma’şeri (ortaklaşa) bir vicdanın tesirinden henüz tamamen kurtulamadığından, onda hemen şimdiden fevkalade (olağan üstü) bir milli vicdanı aramak elbette doğru değildir.

Fakat asrımızın bugünkü toplumsal zihniyetine tamamen tevafuk (uygun) olacak bir millet aranılırsa, diyebilirim ki bu millet, belki birinci örnek olarak gösterilebilir.

Kürdlerde bir vahdet-i milliye (milli birliğin) temini kabil ve sehildir (kolaydır). Elverir ki evlatlarında her türlü ihtirastan ve şahsi menfaatlerden azade olarak büyük bir aşk ve imanla milli maksatlar uğrunda bin türlü sıkıntı ve müşkilata karşı gelmeyi kendilerince en kutsi bir vazife bilmiş olsunlar, bu zavallı milletin öz evlatları hiçbir zaman kendisine sahip olmamış, garip olanı şurası ki daima bir yabancı ve hatta bir düşman gibi davranmışlardır.

Sebepleri pek uzun olduğu için burada açıklama ve saymayı pek lüzum görmüyorum. Yalnız mühim bir noktayı kayıt ve işaret etmek isterim: O da maalesef milletler arası tesirlerdir. İşte bu yüzdendir ki bu gün Kürd milleti ta iki asır evvelden beri başlayan milliyet cereyanına (hareketine) ancak Amerikalı bir siyasi hekimin ortaya koyduğu milli kurallardan fikirler çıkarabilmiş, ne yazıklar ki hala pek sıcak ve samimi bir faaliyet ve milli mücadeleye teşebbüs etmemiştir.

Bedbaht memleketin mukadderatı (yazgısı) ne olursa olsun evlatlarına düşen vazife, topraklarını karış karış gezip dolaşmak, gösterdiği herhangi bir kasabada –velev ki en aciz bir çocuk bile olsa milli düşünceyi telkin etmek ve bu suretle bir milli vicdanı uyandırmak, bu fedakarlık ve bu faaliyet devam ettiği takdirde Kürd milletinin asri (çağdaş) bir şekle girebilmesi için yine la akal (en az) iki asırlık bir mesafeyi göze aldırmak lazım gelir. Kürd ve gençliği bu vaziyet karşısında uhdesine düşen vazifenin önem derecesini elbette takdir eder. Bugünkü felaket ve cehaletimizin sebep ve etkilerini nasıl ki dünküleri ihmal ve lakaydısında arıyorsak, bizim de unutkanlık ve gevşekliğimizden dolayı yarın bir parça daha uryan (çıplak) ve perişan kalacak olan evladımızın da mezar taşlarımıza tel’in (lanet etme) yazısını kazıyacaklarına emin olmalıyız.

Zenginlerimizin mürüvvet (cömertlik) kesesinden ziyade mütefekkirlerimizin irfan hazinesine müracaat etmeyi en doğru yol bilmeliyiz. Maksada ulaşmak için aç kalmayı, açlıktan sefaletten ölmeyi göze aldırmak gerektir. Kürd gençliği uhdesine düşen vazifelerin en mühimi olan telkinatı ihmal etmemelidir. Telkinler (öğretmeler) geri kalmış milletler için yegane bir milli devadır (ilaçtır). Hiç uzaklara gitmeyelim işte Bulgarlar.

Milli felaketlerin inlemelerini yakıcı bir dille ağlayan şairler, milletlerin vicdani derinliklerinde bir yankı uyandırmazlarsa, döktükleri gözyaşları ancak kendi kalplerine akıp gider. Millet kendi benliğine sahip olmadıktan sonra şairlerin feryatlarından, mütefekkirlerin (düşünürlerin) vaveylalarından (çığlıklarından) bir netice hasıl olmaz.

Hristo But’un milli mersiyelerinden Bulgarlar milli heyecanlarını duymayacak kadar gafil olsalardı şu otuz beş sene zarfında içtimai bir yeniliğe mazhar olabilirler (ulaşabilirler) miydi?

Bizde Nali’nin Divanı’nı -avam olanı bir tarafa bırakıyorum- acaba kaç Kürd genci anlayabiliriz. Dolayısıyla bugün Kürd gençliği için Kürd irfanının tedvin ve tenmiye (kitap haline getirme ve artırma) uğrunda her türlü müşkülata sarılmaktan başka çare yoktur. Ve illa kendimizi pek mazlum (karanlık) bir geleceğin ümitsiz, sarp bir uçurumunda görmekten gayrı bir nasibimiz olmayacaktır.