Ekim 1973 Savaşı’na ışık tutan Arap ve İsrail resmi belgeleri (1)

Günümüze kadar devam edegelen Arap-İsrail savaşlarının (1948, 1956, 1967, 1969-1970, 1973) arka planı hâlâ spekülatif, esrarengiz ve tartışmalıdır.

Perde arkasındaki birçok sır henüz açıklığa kavuşabilmiş değil. Savaşan devletlerin ilgili arşivlerinin henüz tamamı açılmadı.

Bilindiği gibi bu tür sırlar, resmi veya gayri resmi biçimde peyderpey açıklanmaktadır.

6 Ekim 1973 Savaşı’nı konu edinen “Kurşun Hâlâ Cebimde”, “Sessizlik Evlatları”, “Ulu Vefa”, “Sırayla”, “Ömrün Sonuna Kadar”, “Ömür Dediğin Bir Andır” gibi filmlerden bazı ipuçları elde edebilmekteyiz. 1

Bazen de Arap ve yabancı araştırmacıların, kişisel çabalarıyla ulaşabildikleri kaynaklardan hareketle yazdıkları bilgi-yorum ağırlıklı kitaplarda geçen kimi belgelere ulaşabiliyoruz.

Bunlardan biri, eski Mısır Başkanı Cemal Abdunnasır döneminde “Devlet gazetecisi” dolayısıyla “Reis’in sırdaşı” sayılan dünyaca ünlü araştırmacı-gazeteci Muhammed Hasaneyn Heykel’in, bu imtiyazlı konumu sayesinde gizli belgelere ulaşarak ve Mısırlı asker-sivil yetkililerin anlatımlarına dayanarak yazdığı, Melek Ulagay tarafından Türkçeye de çevrilen “1973 Arap-İsrail Savaşı ve Ortadoğu” başlıklı kitabıdır. (Üçüncü Dünya Yayınları, 1977-İstanbul.)

İkinci kitap ise The Sunday Times savaş muhabirlerinin savaş boyunca kaleme aldıkları gözlem, izlenim ve kulislerini bir araya getirdikleri “Ortadoğu Savaş Belgeseli: Yom Kippur 1973 Arap-İsrail Savaşı” isimli iki ciltlik eserdir. (Kastaş Yayınları, 1985-İstanbul.) 

Batıda bu savaş hakkında çıkan iki çalışmadan da bahsetmek gerek: Ann M. Lesch and Dan Tschirgi Dan, Origins and Development of the Arab-Israeli Conflict (Greenwood Press: West Port, Connecticut, 1998) ile Charles Smith, Palestine and the Arab Israeli Conflict: A History With Documents (Bedford/St. Martin’s: Boston-2004).

Savaşın iki tarafından biri olan İsrail‘de yayımlanan kitabın adı Milhemet Yom Hakipurim (İbranice:  מלחמת יום הכיפורים, Arapça: حرب أكتوبر , Türkçe Ramazan Savaşı veya Ekim Savaşı) olarak da biliniyor.

Karşı cephede yer alan Mısır‘da ise izlenim, kulis, gözlem, hatıra ve analiz kabilinden savaş hakkında yazmış olan ünlü isimler arasında şunları saymak mümkün:

– Eski Mısır Savaş Bakanı ve Devlet Başkanı Askeri Danışmanı Mareşal Muhammed Abdulgani El Cemsi;

Mısır ordusunun mimarı Orgeneral Muhammed Fevzi, Cemal Abdülnasır ile

– Eski Savunma Bakanı Orgeneral Muhammed Fevzi;

– İsrail’in Süveyş Kanalı’nın doğu yakasına kurduğu müstahkem Bar Lev Hattı’nı yerle bir etmesiyle ünlü eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Saadeddin El Şazli;

– Askeri istihbarat görevlisi Tümgeneral Usame El Mindawe;

– Araştırmacı gazetecilerden Muhammed Hasaneyn Heykel, Hüseyin El Eşa, Cemal Hammad, Ahmed Hüseyin;

– Suikast kurbanı Başkan Sedat’ın yakın dostu ve dönemin El Ehram gazetesi yayın yönetmeni olması sayesinde gizli resmi belgelere rahatça ulaşabilen Musa Sabri;

Mısırlı yazar Mursi Atallah, Kahire merkezli El Ehram gazetesinde yayımlanan 6 Ekim 2021 tarihli makalesinde Mısır yönetimi ve ordusunun 1967 bozgunu ile 1969 yıpratma savaşından gerekli dersleri çıkarıp 1973 Arap-İsrail Savaşı’na hazırlandığına işaret ederek konu hakkında şunları anlatıyor:

“Savaş meselesi, Başkan Enver Sedat, Savaş (Savunma) Bakanı Orgeneral Ahmed İsmail ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Saadeddin El Şazli arasında sır olarak kaldı. Bu doğrultuda adı ve sebebi açıklanmayan adımlar atıldı.

Mesela Orgeneral Ahmed İsmail, 28 Eylül 1973’te ‘eğitim amaçlı askeri tatbikat’ yaptırdı. Aynı tarihte, manevralara katılıp yöneten komuta kademesine savaş konusu hakkında planın bir kısmını izah etti ve başkalarına anlatmamaları yolunda kesin talimat verdi. O günden sonra da geri sayım başladı.

Savaş’ın kod adı Bedr idi. Bedr tatbikatı ve izleyen değişik askeri manevralar, İsrail’i yanıltmaya yönelikti. Ancak üst rütbeli subaylar, ‘manevra kapsamında ordu birliklerini İsrail cephe hattına sürdükten sonra geri çekme’ hususunda komuta kademesini soru yağmuruna tutunca sır sahibi iki Generalden de ses çıkmadı.

1973 Eylül ayının son haftasında, her iki komutan artık zamanı geldi diyerek üst düzey subaylarla sırrın yani savaş planının ilgili bölümünü paylaştılar.

5 Ekim’de Başkan Sedat, kuvvet komutanlarıyla bir toplantı yaparak ordunun ilgili birlik komutanlarının hepsine şunu söylemelerini emretti: 6 Ekim günü yaklaşık öğle vakti, savaş saldırısı başlayacak!

Malum, Mısır sır saklama ülkesi olmadığından, Sedat son gün ve saate kadar sırrını 3-5 askeri yetkili dışında kimseyle paylaşmadı. Bu nedenle savaş, İsrail için gerçek bir sürpriz oldu.

Kahire dâhil Ortadoğu başkentlerinde ciddi bir ajan şebekesi kurmakla iftihar eden İsrail istihbarat teşkilatı MOSSAD bu kez çuvalladı, olaydan geç haberdar oldu.” 2

Ekim Savaşı’nın bilinmeyen yanlardan biri olan Mısır ordusundaki muhabereler (iletişim/haberleşme) sırasında geleneksel şifre kodları yerine Nil vadisinin kadim yerli halkı olan Nubi dilinin esas alındığına dair bir yazıyı yaklaşık bir yıl önce ben kaleme almıştım. 3

İzleyebildiğim kadarıyla Ekim Savaşı konulu belgesellerden biri, İngiliz BBC kanalı tarafından gerçekleştirilmişti.

Diğeri ise savaşın 40. yılı münasebetiyle El Cezire televizyon kanalının 2013 yılında yayımladığı “Harbu Oktobr” (Ekim Savaşı) isimli üç bölümlük dizi oldu.

Dönemin siyaset erbabı, askeri çevreler, ilgili kesimler, uzmanlar ve savaş muhabirleriyle yüz yüze yapılan konuşmalara ek olarak resmi belgelere (yazışmalar, gizli raporlar, arşiv dokümanları vs) dayanarak hazırlanan bu film çok beğenilmişti.

Biz, savaşa dair gizli-saklı olayların perde arkasında Mısır ve Arap penceresinden bakmayı sürdürelim.

Savaş sırlarının birinci bölümünde Mısır’daki belge, arşiv, anlatım ve tanıklıklara yer vereceğim. İkinci bölümde ise İsrail arşivindeki belgelere atıfta bulunacağım.

Karanlıkta kalmış bazı noktaları ortaya çıkaran El Cezire belgeselinden şunları öğreniyoruz:

Dönemin Mısır Başkanı Enver Sedat, savaşın başlamasından 6 ay önce Suriye lideri Hafız Esat ile “ortak askeri plan” hususunda mutabık kalmıştı.

Buna göre Sina ve Golan cephelerindeki savaş planı, bazı özgünlük ve farklılıkları kapsayacaktı.

1967 yılında ağır bir hezimete uğrayan bu iki ülkenin onuru büyük oranda zedelenmişti.

O tarihte Savunma Bakanı olan Esat’ın hayali, alnına sürülmüş bu lekeyi silmekti. Hedefi işgal edilen Kunetra ve Golan tepelerini İsrail’den geri almaktı.

Oysa Sedat, daha değişik bir fikre sahipti.

Onun açısından savaş, işgal edilmiş olmasına rağmen unutulmaya yüz tutmuş Arap toprakları meselesini uluslararası camianın gündemine taşımak ve Mısır-İsrail barışını gerçekleştirmek için bir araçtı.

1967 Savaşı’ndan farklı olarak, 1973 Ekim Arap-İsrail Savaşı öncesinde Arap ülkelerinin askeri ve lojistik yardımları çok daha kapsamlıydı.

Üstelik de Irak, Ürdün, Cezayir ağır silahlar eşliğinde askeri birlikleri cepheye sürmek için seferber olmuşlardı.

Suudi Arabistan ile Kuveyt, daha çok petrol silahını kullanarak (petrol üretimini düşürmek) Filistin ve işgal edilmiş topraklar sorununu çözmek maksadıyla Batılı ülkeleri harekete geçmeye zorluyorlardı.

Bu arada İsrail kaynakları, her iki ülke askeri birimlerinin Suriye Cephesi’ndeki çatışmalara katıldıklarını tespit ettiklerini ileri sürmüşlerdi.

Fas Krallığının tavrı ise spekülasyon ve tartışmalara yol açtı. Kimi iddia ve kaynaklara göre dönemin Kralı II. Hasan; “1967 Savaşı süresince İsrail ile gizli temas halindeydi ve onun politikasına hizmet eden tavırlar sergiliyordu.” 

Ekim 1973’te ise Fas yönetimi bu kez farklı davrandı: Yüzlerce askerini Suriye’deki savaş cephesine gönderdi.

Faslı tarihçi Zeki Mubarek, bu hususta El Cezire belgeselinde şunları söylemişti:

Savaş hazırlıkları duyulunca Fas halkı pek heyecanlandı. Bütün şehirlerde kan bağışında bulunmak maksadıyla herkes seferber oldu.

1972 sonlarında dönemin Suriye Dışişleri Bakanı Abdulhalim Haddam, destek almak amacıyla Kuzey Afrika gezisine çıktı.

Aynı kapsamda Fas Kral II. Hasan ile görüşerek bölgedeki Arap ülkelerinden ekonomik yardım istedi.

Kral Hasan ise şu yanıtı verdi:

Ekonomik vaziyetimiz iyi değil. Ancak asker istersen veririz.

Böylece Kral, muhtemelen fazla dikkati çekmemek için 22 Ocak-14 Mayıs 1973 arasında bazı askeri birliklerini Golan Cephesi’ni takviye amacıyla göndermeyi planlamıştı.

İlk birlik, 9 Haziran’da Lazkiye’ye ulaştı. Bu yardım, Esat’ı hem şaşırtmış hem de sevindirmişti.

Yüzlerce asker evladını cephede kaybetmesine rağmen Fas halkı bundan ötürü gurur duymaktaydı.

Ancak bazı kaynaklar, “yeterince hava himayesi sağlayamayıp onların ölümüne sebep olduğu” gerekçesiyle Suriye liderini suçladılar.

Gerçekten de cephedeki Irak uçakları imdada yetişmeseydi, Fas birliğinin neredeyse tamamı imha olacaktı.

Benzer bir yardım için Mısır da başvuruda bulundu.

Nisan 1972’de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Saadeddin El Şazli, Kral II. Hasan ile görüşüp yardım isteyince, “Askerlerimiz emrinizdedir, işaretinizi bekliyor” cevabını aldı.

Mısır bir tank tugayı ile kara birlikleri talep etti. Bunun üzerine Kraliyet ordusu, Sina cephesine gitmek isteyen gönüllüleri toplamak için çağrı yaptı. Şehit aileleri için fitre ve zekât dâhil bağış toplandı.

Faslı askerlerin Mısır’dan iki talebi oldu: Mısır ordusunun Sina çölünde kullandığı kamuflaj üniformaları ile Sovyet silahlarının kullanımı konusunda eğitim almak.

Her iki talep karşılandıktan sonra çatışmaya bizzat katılan Fas birlikleri, Mısır askerleriyle birlikte aşılmaz/geçilmez denilen Bar Lev Hattı adıyla Süveyş kanalının İsrail tarafına inşa edilmiş olan müstahkem savunma mevzilerini aştılar; Sina mıntıkasında Fas bayrağını dalgalandırdılar.

General El Şazli, aynı talebi Cezayir Başkanı Huwari Bumedyen’e iletince şu yanıtı almıştı:

Tamam ama savaştan üç ay önce haber verin ki hazırlayıp asker gönderebilelim.

Suriyeli tarihçi Mustafa Nuvaysır, Cezayir’in maddi yardımı hakkında şunları söylüyordu:

Bumedyen, askerlerini Sina cephesine gönderirken, Sovyet yönetimine savaş sırasında Mısır ile Suriye’nin ihtiyaç duyduğu silahları hemen teslim etmek kaydıyla 100’er milyon dolarlık (toplam 200 milyon dolarlık) iki çek imzaladı.

Savaş başlar başlamaz Enver Sedat’a “hayırlı olsun” telefonu açan Bumedyen, “Cezayir, bütün olanaklarını bu uğurda seferber edecektir. Yeter ki ihtiyacınızı bildirin!” demişti.

Bu minval üzere Cezayir, 96 tank, 32 zırhlı araç, 12 sahra topu, 16 uçaksavar silahı, 50 kadar Sovyet yapımı uçak (Sohoy 17, Mig 21) ve yeterli sayıda silah gönderdi.

Sovyet yönetimi, savaş sürerken bir ara Mısır’a gelişmiş tank göndermeyi reddedince, Bumedyen hemen Moskova’ya giderek, silah alımı için orada banka hesabı açtı.

Suriye ile Mısır’a gerekli silahların acilen verilmesi için Kremlin’deki yetkilileri uyardı: “Silah göndermediğiniz takdirde, derhal yurduma dönerek kamuoyuna sizi teşhir eden bir açıklama yaparım” dedi.

Gerçekten de Sovyet tanklarının ilk sevkiyatı yola çıktıktan sonra Cezayir Başkanı yurduna döndü.

General El Şazli’ye göre Fransız sömürgesi olmaktan yeni kurtulan Cezayir yetkilileri, dayanışma ve yardım konusunda hem coşkulu hem de cömert davranıyorlardı.

Nitekim sevkiyat öncesi askerlere hitap eden Bumedyen, “En kutsal toprakları ve Mısır ile Filistin’in hakkını savunmak üzere gidiyorsunuz. Ölenlere ağlamayıp onları şehit olarak anacağız. Analar da evlatlarını tilili çekerek ruhlarını şad edecekler!” diyerek uğurlamıştı.

Cezayirli bir onbaşı anlatıyor:

Savaş uçaklarımız, bizi havadan himaye ederken savaş arabalarımız ve zırhlılarımız muhtemel bir İsrail saldırısına uğramasınlar diye mavi renge boyandılar.

Cezayirli bir pilot ise şunları söylüyordu:

Mısır uçaklarının rengine boyanan uçak filomuz, savaşın dördüncü gününde filli çatışmaya katılarak önce Süveyş kanalındaki İsrail Bar Lev Hattı’nı ardından İsrail askeri araçlarıyla füze bataryalarını bombaladı.

30 Nisan 1974’te ülkelerine dönen Faslı askerlere hem Mısır hem de Suriye tarafından madalyalar (Cumhuriyet Yıldızı ve Suriye Cumhuriyeti Kahramanları adıyla) takıldı. 4-5 

Afrika ile ilgili haber-yorumlar yapan Fransa merkezli Jeune Afrique dergisine yazan bir uzman, 1973 savaşının 40’ıncı yılı münasebetiyle kaleme aldığı makalesinde, “Fas ile Cezayir askerlerinin Golan ve Sina cephelerinde savaşmalarını, beklenmedik sıra dışı bir olay” olarak değerlendiriyordu. 6

Mısır’da savaşın başladığına ilişkin duyurunun oldukça ilginç bir hikâyesi var.

Özetini paylaşmak isterim:

Devletin resmi yayın organı olan Kahire Radyosu, 6 Ekim 1973 tarihinde “Burası Kahire… Silahlı kuvvetler genel komutanlığınca bize gönderilen 1 no’lu bildiriye göre…” ibaresiyle başlayan toplam 64 bildirinin en önemlisi sayılan 8 duyuruyu farklı saatlerde, değişik ifade ve söylemlerle halka açıklamıştı.

Ayrı haber bültenlerinde değişik duyurular yapılıyordu.

Birbiri arkasına, “Süveyş Kanalı çevresinde Mısır uçakları, doğu yakasındaki düşman mevzilerini bombalıyor”; “Uçaklarımız keşif ve bombardıman vazifelerini ifa ettikten sonra sağ salim üslerine döndüler”; “Uzun menzilli toplarımız Siyonist düşman mevzilerine bomba yağdırdı”; “Artık çatışmalar başladı ve kahraman askerlerimiz aşılmaz denilen Bar Lev hattını geçerek Süveyş’in doğu yakasındaki topraklarına şanlı bayrağımızı diktiler” benzeri haberler veriliyordu.

Aslında bunlar, kamuoyunu coşturup harekete geçirmek için yapılan genel seferberlik hazırlığının birer parçasıydı.

Hilmi El Bulk, Yahya Abdulâlim ve Sabri Selame: Davudi sesli bu üç ünlü spiker sürekli bildiri okuyorlardı.

Mısırlı savaş muhabiri Hamdi El Kıneysi, “Hamasi üslupla bu bildirileri okuyan üç spiker, radyo yoluyla aslında Mısır’ın yumuşak gücünü (soft power) gösterdiler” diyordu.

“Bomba duyuru” niteliğindeki gerçek sır, savaş bildirisini radyoya götürmekle görevli Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri General Hasan El Ceridli’nin elindeydi.

Kırmızı mumla mühürlü zarftaki bildiri, Genelkurmay’ın istediği saat, dakika ve saniyede okunmalıydı.

General, radyo müdürünün odasına girdi. Kapalı zarfın içinde ne yazıldığına dair bir tek kendisi bilgilendirilmişti.

Diğer üst düzey görevliler ile spikerler bundan habersizdiler ama General’in davranışlarından, olağanüstü bir durum yaşandığının da farkındaydılar.

“Burası Kahire Radyosu…” ibaresini izleyen ilk resmi bildiri 6 Ekim saat 14.10’da yayımlandı.

Fakat üstünde “gayet gizli: top secret” damgası bulunan asıl “bomba bildiri” henüz yayımlanmamıştı.

General, diken üstündeydi; bir türlü yerinde duramıyor, elinde saat, vaktin dolmasını bekliyordu.

220 Mısır uçağı İsrail mevzilerini tahrip edip Süveyş Kanalı’nın doğu yakasındaki Sina semalarında uçmaya başlar başlamaz, kapalı zarf radyonun yayın müdürüne teslim edildi.

Enformasyon Bakanı da telefonla gidişatı denetliyordu. Kamuoyuna bunu, ünlü spiker Sabri Selame’nin duyurması kararlaştırıldı. O sırada saat 16.00 idi. 7

Bu arada savaş söylentileri halk arasında yayılmasına rağmen Mısır siyasi yönetimi, başlama tarihi noktasında şaşırtıcı bilgiler sızdırmaya devam ediyordu.

Mesela sanatçı Semir Sabri, DMC TV kanalındaki söyleşisinde bu durumu şöyle anlatıyordu:

“Ekim Savaşı başlangıcında düşmanı yanıltacak söylentiler yayılmasına gayret ediliyordu. Maksat, sürekli alarm halinde ve seferber vaziyette bekleyecek olan İsrail’in asabını bozup çileden çıkarmaktı.

Böylece ruhsal ve fiziksel açıdan düşman taciz edilecekti. Nitekim diken üstünde duran İsrail, tam 7 kez üst seviyede teyakkuza geçmişti.

Savaşın başladığı 6 Ekim akşamı Mısırlı sanatçılar, ücret almadan gönüllü olarak solo veya koro halinde marşlar ve savaş türküleri söyleyip durdular.

Bu arada Semir Sabri, yakalanıp tutuklanan İsrail casusu Asaf Yaguri (אסף יגורי ) ile yüz yüze söyleşmek için Mısır ordusundan onay almıştı:

Mısırlı komedyen Semir Ganim’e İsrail askeri elbiselerini giydirerek ajanın yanına gidip dedim ki: ‘İsrailli bir ajan daha yakaladık. Konuşsan iyi olur.

Nitekim Yaguri itiraflarda bulundu. Kayda aldım lakin yayımlamadım. Biz gayet somurtkan ve ciddi bir roldeyiz. Ancak dördüncü soruda kendimizi tutamayıp gülmeye başladık. Böylece oyun bozuldu. Fakat savaşta üstünlük bizdeydi, sevinçten duramıyorduk.” 8

Gelgelelim iyi giden savaşın seyri, aniden değişti. Suriye’nin Golan Tepeleri’ni ilk aşamada geri alması üzerine İsrail, karşı taarruza geçerek Suriye ordusunu neredeyse Şam yakınlarına kadar püskürtünce, Sedat derhal harekete geçti:

Süveyş kanalındaki müstahkem Bar Lev Hattı’nın yıkılıp geçilmesi için komutanlarına olağanüstü baskı yaptı.

Maksat Suriye cephesindeki İsrail saldırısını hafifletmekti.

O sırada Irak kuvvetleri, 1000 kilometrelik mesafeyi rekor sürede kat ederek imdada yetiştiler. İsrail hücumunu durdurmak suretiyle dengeyi sağladılar.

Irak Üçüncü Kolordu komutanı Raad El Hamdani anlatıyor:

El Kuveta isimli mıntıkaya vardığımızda bizi sivil gözcüler karşıladılar. Vaziyeti sorduk. ‘Aman yetişin, yoksa şerefimiz elden gidiyor!’ dediler. Çok şaşırmıştık. Meğer vaziyet berbatmış. Oysa sanıyorduk ki Golan cephesinde durmadan galibiyet üstüne galibiyet alıyordu Suriyeli askerler.

Irak‘ın gönderdiği 60 bin neferlik silahlı kuvvet şunlardan ibaretti: Bir zırhlı tümen, bir mekanik piyade tugayı, bir özel alay, beş savaş ve bombardıman uçak filosu (toplam 60 uçak), nakliyat uçağı ve helikopterden oluşan bir filo, 700 tank, 12 sahra obüs topu, yüzlerce zırhlı ve nakil aracı (cemse türü).

Bu münasebetle belirmekte yarar var: Mısır’daki Irak’a ait 24 bombardıman uçağı, 200 Mısır uçağıyla aynı anda savaşın başlama vuruşunu yapmıştı.

Meğer Iraklı genç subaylar Mısır cephesine Hoco Hunter uçağı ve hava kuvvetlerinin gönderilme nedeninden habersizlermiş.

Bunu savaşa katıldıkları 6 Ekim 1973 sabahı öğrenebilmişler. Mısır’daki toplam Irak kaybı: 8 Hoco Hunter uçağı, 3 ölü ve 3 esir pilot idi.

Irak hava kuvvetlerinin sadece Suriye cephesindeki kaybı 15 pilot, 15 Sohoy 17, 5 Mig 21 uçağı imiş. Toplam 220 kez bombardıman için havalanmışlar.

Ürdün ordusu da savaşa bizzat katılmak için can atıyordu. Eski Kral Hüseyin’in özel danışmanı Adnan Abu Ode’ye göre; bu hareketlilik karşısında müşkül durumda kalan Kral, tereddüdünü bir türlü yenemiyordu.

İkilemde kalmıştı, çünkü geçmişte Mısır ile Suriye’den kendi topraklarına siyasi ve askeri saldırılar yapılmış; 1967 savaşına kerhen girdiğinde müttefiki olan bu iki ülke de toprak kaybına uğramış, bu arada Ürdün vesayetindeki Kudüs ile Batı Şeria toprakları İsrail tarafından işgal edilmişti.

Ürdünlü üst düzey komutanlar, savaşa girmek için Kral’ı sıkıştırıyorlardı. Tüm tereddüt ve ikilemlere rağmen nihayet emir çıktı. Ürdün ordu birlikleri, Suriye cephesine yardıma koştular.

15 Ekim 1973’te Kuveyt, Mısır ile Suriye’ye eşit sayıda olmak üzere toplam 6000 asker (tank, piyade, topçu, komando, hava savunma birimleri) ile sınırlı sayıda uçak göndermiş; Sudan ise coğrafi yakınlığından ötürü bazı kara birlikleriyle gönüllü taburlar yollamıştı Mısır’a.

Petro-dolar zengini Suudi Arabistan, Mısır’a 200 milyon dolarlık nakit para havale ederken; çeşitli sınıflardan (tankçı, topçu, istihkâmcı, zırhlı birlikler gibi) 20 bin askeri silahlarıyla birlikte bilhassa Suriye cephesine havadan nakletmişti. 9

Kimine göre en somut ve ciddi yardımı Cezayir ile Irak yapmıştı; Ürdün ile Körfez ülkelerinin yardımları ise dostlar alışverişte görsün kabilinden göstermelikmiş!

Oysa bunun tersini kanıtlayan veriler de yayımlanmıştır.

Mısır Parlamentosu Milli Savunma ve Güvenlik Kurulu üyesi emekli General Hamdi Bahit, Ekim 1973 Savaşı’nda İsrail’e karşı başarılı olmanın sırrını, 2020 yılı anma ve kutlaması münasebetiyle şöyle dile getiriyordu:

Kâbus gibi ruhumuzu karartan o karanlık günlerde, vatansever irademize dayanarak milli mutabakat ve bilinçle bir araya geldik. Arap ülkeleriyle yekvücut olduk. Bu moralle üstün bir savaş motivasyonuyla hareket ettik. 10 

Mısır-İsrail savaşının perde arkasını, istihbarat başkanı birinci yardımcısı Usame El Mindawe, Mısır resmi televizyon kanalında “Vatan Hazinesi” (كنوز الوطن) programında anlattı:

“Mısır ordusu, savaş planını hazırladığında silahlı kuvvetlerin Süveyş Kanalı’nın doğu yakasından İsrail savunma mevzilerini yıkıp geçeceğinden gayet emindi. Kod adı ‘Lutfi Operasyonu’ idi.

Normalde 9 gün içinde hayata geçirilecekti. Fakat Suriye cephesindeki sorunlar nedeniyle 6 ay boyunca askıda kaldı. Dolayısıyla planda değişiklikler yapıldı.

Operasyonun ilk aşamasında ben, bir onbaşı ve Sina’nın kuzeyinden Şeyh Hesabullah isimli bir köylü, İsrail mevzilerinin arka bölgelerinde keşif yapıp istihbarat toplamakla görevlendirildik. İstihbarat bilgilerini aktardık.

Dönemin Milli Güvenlik Kurulu Müsteşarlığında görevli (Ahmed Ebu’l Gayt (sonradan eski Mısır Dışişleri Bakanı ve Arap Birliği Genel Sekreteri) ile dönemin askeri istihbarat sorumlusu Korgeneral Muhammed Hafız İsmail, bu istihbaratı nasıl ve nereden temin ettiğime dair ayrıntılı sorular sormuşlardı.

Dışişleri Bakanı Ahmed Ebu’l Gayt’ın önerisi üzerine savaş sırasında istihbarat bilgilerini içeren ‘Düşman Cephe Gerisinde’ (خلف خطوط العدو) isimli kitabı kaleme aldım.

Kitabı okuyan Ebu’l Gayt, ‘Gayet doyurucu ve tatmin edici’ demişti. Eski Başbakan Mühendis İbrahim Mahleb ise gönderdiği mektupta, ‘kitabı tekraren okuduğunu’ yazmıştı.” 11 

Ekim Savaşı’nın arka planına dair haber-yorum tarzındaki bir iddia da Londra merkezli dünyaca ünlü BBC News‘in Arapça sitesinde yayımlandı:

“İngiltere arşivlerinde açıklanan yeni belgelere göre; ‘İsrail’e karşı savaşın tarihi olan 6 Ekim 1973, Sovyetler Birliği döneminde yetkili bir general tarafından belirlenip Mısır Başkanı Enver Sedat’a nasihat kabilinden iletilmiş.

Zira bu tarih, İsrail halkının kutsal (Büyük Bağışlama) günü sayılan Yom Hakipurim anmasına denk düşüyormuş.

Cumartesi günü gerçekleşen bu anma merasimleri sırasında genel bir tatil ilan ediliyor ve adeta hayat tümüyle duruyor. Bu yüzden savaş, İsrail genelinde büyük şaşkınlık yaratan acı bir sürpriz oluverdi.

NATO teşkilatı da Ekim Savaşı’nı mercek altına alarak gerekli dersleri çıkarmak suretiyle hasım organizasyon olan VARŞOVA Paktı üyesi devletlerin bu türden sürprizler yapma ihtimaline karşı hazırlık yapmaya başladılar.” 12

Mısır ordusunda Manevi Meseleler Dairesi eski direktörü ve Ekim 1973 (Arap-İsrail Savaşı-Yom Kippur) Savaşı liderlerinden Tümgeneral Samir Ferec, “Merkez 10” denen bölümde harekât subayı idi.

Ekim Savaşı’na katılmıştı. Cephede yaşananlara tanık olan bir komutan sıfatıyla BBC‘de yayımlanan iddia ve yorumları, şu sözleriyle yalanlamaktaydı:

“48 yıl sonra bile el altından piyasaya sürülen bu iddialar,  tamamen yanlıştır;  propagandadan ibarettir… Mısır’ın İsrail ordusunu bozguna uğratacak çapta askerî gücü olduğunu sorgulamayı ve o dönemde dünyayı sarsan zaferin etkisini azaltmayı amaçlamaktadır…

Silahlı kuvvetler operasyon otoritesi planlama şubesinin müdürü olan Salah Fehmi Nahla’nın, El Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi ve Mısır Meteoroloji Dairesi’nin yanı sıra Mısır Genel İstihbaratı’nın raporundaki bilgiler/tahminler doğrultusunda savaş tarihi 6 Ekim 1973 olarak belirlendi.

Savaşa ilişkin planlar ve aldatmacalar, Mısırlı yetkililerin kendi fikirleriydiler…

Çalışmanın sonuçlarına bakan Sovyet siyasi/askeri karar vericileri de Mısırlı liderlerin aldatma planının kusursuz bir şekilde uygulanmasında etkili bir rol oynadılar.

Mısır askerinin Ekim Savaşı’ndaki başarısı İsrail’i şaşırtmıştır. Esasen İsrailli liderler,  1973’te karşı karşıya geldikleri Mısır ordusunun 1956 ve 1967’deki ordu ile aynı olmadığını itiraf ettiler. Mısır ordusu, Ekim Savaşı’nı vatanseverlik ruhuyla gerçekleştirip kazandı.” 13

Eski Başkan Enver Sedat’ın kardeşi Zeyn’in, El Vatan gazetesinde yayımlanan özel söyleşisindeki samimi ifadeleriyle bu bahsi noktalayalım:

Babamızın vasiyeti üzerine hepimiz köylü örf ve âdetlerimize göre yaşayıp hareket ettik. Dolayısıyla Enver Sedat, 1967 hezimetinin rövanşını almak istiyordu. Ekim savaşı kararını alma cesaretini gösterdi. Aslında böyle bir karar çok zordur; daha zoru ise barış kararı almaktır. 14

Nitekim 6 Ekim, Mısır’da milli zafer günü olarak kutlanmaktadır. Ekim savaşı konusu ise, okullardaki ders müfredatına kadar girmiştir.

İkinci bölümle devam edeceğiz.

kaynak: https://www.indyturk.com/node/443701/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/ekim-1973-sava%C5%9F%C4%B1na-%C4%B1%C5%9F%C4%B1k-tutan-arap-ve-i%CC%87srail-resmi-belgeleri-1

Kaynakça:
1.  في الذكرى الـ 48… ماذا تبقى من نصر أكتوبر 1973؟, independent Arabia, 6 Ekim 2021. 

  1. [email protected], https://gate.ahram.org.eg/daily/News/203898/11/825517/ 6 Ekim 2021. 
  2. Faik Bulut, https://www.indyturk.com/node/259016/, türki̇yeden-sesler/ekim-1973teki-mısır-i̇srail-savaşının-bilinmeyen-ayrıntıları, 18 Ekim 2020 tarihli makale, independent Türkçe. 

4-5. https://doc.aljazeera.net/,حرب-أكتوبر-يومَ-اتحد-العرب-ضد-إسرائيل, 15 Ekim 2019. http://www.umayya.org/articles/umayya_articles/20209, 19 Mart 2020.
https://www.masrawy.com/news/news_publicaffairs/details/2019/10/6/1647107/

  1.  https://www.jeuneafrique.com/167404/politique/guerre-du-kippour-quand-le-maroc-et-l-alg-rie-se-battaient-c-te-c-te
  2. https://www.raialyoum.com/,, – 22 Ekim 2021.
    محمد عبدالرحمن عريف: كواليس بيان حرب أكتوبر: “هنا القاهرة.. جاءنا البيان التالي”
  3. https://www.elwatannews.com/news/details/4999203?t=push
  4. https://www.masrawy.com/news/news_publicaffairs/details/2019/10/6/1647107/, Mısrawi sitesi, 6 Ekim 2019. 
  5. https://www.elwatannews.com/news/details/4999133, 9 Ekim 2020.
  6. https://www.elbalad.news/4852748, El Beled sitesi, 14 Haziran 2021.
  7. https://www.bbc.com/arabic/middleeast-58778739, 6 Ekim 2021.
    https://pressn.net/article/12107470?news, 6 Ekim 2021.
    حرب أكتوبر: اختيار يوم الغفران لبدء مصر وسوريا الهجوم على إسرائيل “كان نصيحة جنرال روسي” – صحافة الجديد
  8. https://turkish.aawsat.com/home/article/3234231/, mısır-ordusu-6-ekim-savaşı-vatanseverlikle-gerçekleştirildi, 8 Ekim 2021.
    https://arabicpost.net/, تحليلات/2021/10/06/حرب-أكتوبر
  9. https://www.elwatannews.com/news/details/4998894
    Ayrıca bakınız: 
  • https://arabic.rt.com/world/1280434- Russian Today sitesi Arapça bülteni, 6 Ekim 2021. 
  • الأرشيف الإسرائيلي ينشر بروتوكولات ووثائق تكشف النقاب عما جرى وراء الكواليس في حرب أكتوبر 1973. 
  • https://www.elwatannews.com/news/details/4999688?t=push, 10 Ekim 2020.
  •  جرحت كبرياء إسرائيل”.. ماذا قيل عن حرب أكتوبر؟
  • https://www.masrawy.com/news/news_publicaffairs/, 10 Haziran 2019
  • 2019/10/6/1647107/في-ذكرى-النصر-5-جيوش-عربية-شاركت-في-حرب-أكتوبر
  • https://tr.wikipedia.org/wiki/

* * *

Ekim 1973 Savaşı’na ışık tutan Arap ve İsrail resmi belgeleri (2)

 

https://www.indyturk.com/node/444046/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/ekim-1973-sava%C5%9F%C4%B1na-%C4%B1%C5%9F%C4%B1k-tutan-arap-ve-i%CC%87srail-resmi-belgeleri-2

Bir önceki bölümde savaşın Mısır cephesinde yaşananları yazdık. Peki, o sırada İsrail’in askeri ve siyasi cephelerinde neler oluyordu?

1973 Ekim Savaşı hakkında İsrail arşivlerinde bulunan tutanak, belge ve raporlar arasında kamuoyuna açılan evraklar, aslında her şeyin en iyisini bilen, en iyi istihbarat teşkilatına sahip olmasından ötürü “asla yanılmaz ve yenilmez (namağlup) İsrail” efsanesinin gerçek olmadığını ortaya koymaktadır.

Başbakan Naftali Benett’e bağlı Arşiv Dairesi’nin 6 Ekim 2021’de yayımladığı “gizli belgelere” göre, Mısır’ın tarihi lideri Cemal Abdülnasır’ın damadı ve ardılı Enver Sedat’ın müsteşarı Eşref Mervan, 1973 Ekim Savaşı’nın başlamasından 10 ay önce, bu konuda İsrail dış istihbarat teşkilatı MOSSAD’ı bilgilendirip uyarmış; Mısır’ın savaşma ihtimalinden bahsetmiştir.

Yayımlanan belgelerden 14’ü, İsrail hükümetinin savaş yönetimine, 21 adedi hassas diplomatik ve güvenlik istişarelerine ve 26’sı ise Başbakanlık divanının (özel kalem) yazışmalarına aittir. Toplam 61 belge ve 1292 sayfadan oluşan açıklamalardaki en dikkat çeken konulardan biri de, devşirilmiş ajan Eşref Mervan’ın savaşın başlayacağına dair uyarısı üzerine İsrail kabinesinin özel bir gündemle toplanmış olmasıdır. Toplantıya ilgili emniyet ve siyasi yetkililer de katılmışlar.

10 ay önce gerçekleşen bu toplantı sırasında Mısır’ın savaş açma konusundaki niyeti, hazırlığı ve kudreti tartışılmıştır. Katılanlar arasında farklı değerlendirmeler yapılmış; görüş ayrılıkları ve tartışmalar çıkmıştır.

Mesela dönemin MOSSAD şefi Zvi Zamir (İbranice  צבי זמי  ) “Enver Sedat, savaşma hususunda büyük baskı altındadır. Dolayısıyla savaşıp savaşmama konusunda aklından nelerin geçtiğini, planının ne olduğunu bilemiyoruz” derken, Savunma Bakanı Moşe Dayan da şu görüşü savunmuştur:

Mısır’ın kapsamlı bir savaş başlatacağını sanmıyorum, olsa olsa 1969-70 arasında yaptığı gibi yıpratma savaşı türünden çatışmaya girer. 1

Dönemin MOSSAD Şefi Zvi Zamir, savaşın başlamasından 14 saat önce Başbakanlık özel kalemine çektiği uyarı telgrafında şunları yazmıştır:

Mısır ve Suriye orduları, İsrail’e karşı savaşı başlatmak üzereler. Muhtemel tarih 6 Ekim 1973 ikindi vakti olacaktır. 2

Bu telgraf vesilesiyle acilen toplanan İsrail kabinesi, Milli Güvenlik Kurulu üyelerini de oturuma çağırdı. Zvi Zamir, başlangıç konuşmasını yaptı:

Ajanımızdan (Eşref Mevran), işaret bekliyoruz. Savaş işaretini bildirmişti zaten. Bizzat onunla görüşüp konuşmam şart. Bu arada, kendisiyle ilk buluşmamın notlarıyla kişisel izlenimimi de aktarmış olayım

“Hükümetten derhal Londra’ya git ve ajanla buluş” emri alan Zvi, konuşması biter bitmez havaalanının yolunu tutmuş.
Döndüğünde kabine toplantısına yolculuk ve ajan ile görüşme macerasını ayrıntısıyla anlatıyor MOSSAD şefi:

“Baktım, İsrail havayolu El-AL uçağının Londra’ya başka seferi yok. İstihbarat şefi olduğumdan başka havayoluyla uçmak güvenliğim açısından tehlikeliydi. Buna rağmen havaalanından hareket edecek ilk uçağa binmeye karar verdim.

Bunun üzerine askeri istihbarat (AMAN) komutanı General Eli Zeira beni yolda arayıp bu girişimin çok riskli olduğunu söyledi. Cevabım şu oldu: ‘Ne yapalım, bu da bir savaştır!’

5 Ekim sabahı Londra’ya varıp ajanımıza haber saldım. Mısırlı ajan, gece saat 24.00’te buluşmaya geldi. Şafak vaktine kadar ayrıntılı görüştük. ‘Savaş, 6 Ekim günü öğle veya akşam üzere olacak’ dedi. Kendisi de (Mısır tarafından başlatılan-F.B.) savaş alanına gidecekmiş. Önemli ayrıntılar verdi. Bu kez, kendisiyle telefon hattıyla konuşma kararımı bildirdim.

Kabine toplantısında ajanın (Eşref Mervan’ın) kod adı ‘dost Tsevika’ (veya Zevika) şeklinde zikredildi. Ajanın verdiği bilgiye göre; İsrail’in sivilleri bombalama ihtimaline karşı Mısır yönetimi ve ordusu,  SCUD füze bataryalarını misilleme kabilinden İsrail’in sivil hedeflerini vuracak şekilde kurmuştu. Ayrıca Tsevika, önümüzde iki yol olduğunu da vurguladı: Ya Mısır ordusu imha edilir yahut hiç olmazsa Enver Sedat bitmiş olur!”

Bu iki seçeneğin nüshasına bakan Golda Meir, alaycı bir ses tonuyla “her iki yol da gerçekleşmeyecek” dedi. 3

Bu zaman zarfında çatışmalar uzadıkça diğer Arap ülkelerinden de peyderpey askeri birlikler Suriye ve Mısır cepheye ulaştılar. Sonuçta savaşın ilk dört gününde İsrail birlikleri onulmaz mağlubiyetler aldı.

17 Ekim’de petrol ihraç eden Körfez Arap yetkilileri, üretimlerini düşürme kararı olarak Mısır-Suriye için dayanışma kararı aldılar.

Vaziyetin vahametini gören dönemin kadın Başbakanı Golda Meir,acil kabine toplantısında şöyle konuştu:

Bu durumda (Amerika’dan) bol sayıda Fantom uçak ile gelişkin tank talep etmek lazım. Bunun için mutlaka ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile görüşmeliyim. S.O.S (acil yardım) için gönderilecek şifreli telgrafta şu ibareler yer almalıdır:  Genel olarak Yahudiler (Arap dünyasında) pek sevilmezler. Ancak zayıf düşen Yahudiler ise daha az sevilirler. Bizleri yakaladıklarında itlerin önüne atarlar.

Nitekim İsrail Başbakanı, savaş cephesinde işler ters giderken acil yardım için ABD’ye gitmeyi kararlaştırdı.

Savaş öncesi durumu bir de İsrail parlamentosu tutanaklarından okuyalım:

1948’de İsrail tarafından işgal edilen topraklarında kalmış olan Filistinlilere hitap eden “Arab48.com” sitesi, 1973 Savaşı’nın 45. yıldönümünde yayımlanan İsrail parlamentosu (Knesset) Dış İlişkiler Komisyonu tutanaklarına dayanarak önemli ayrıntıları yayımladı:

“Başbakanlık askeri sekreteri Yizrael Lior, Ekim Savaşı’nın başlayacağı günün sabahı Golda Meir’e ulaşarak MOSSAD şefinin telgrafından bahsetti. Haberi veren kaynağı da açıkladı: ‘Mısır’daki üst makamda bulunan bir ajanımız!’

Bunun üzerine Başbakan Meir, hemen makamına gitti. ‘5.10.73 Görüşmesi bilgi notları’ başlıklı ‘5 sayfalık telgraf metnini okudu. Şifre kodunun anlamı şuydu: Eşref Mervan ile Zvi Zamir’in Londra’da buluşmasından sonra Mısır’ın savaş başlatacağı hakkında malumat edinilebilmişti.

Savaş planı hakkındaki istihbarata sadece bir gün önce ulaşılması, MOSSAD adına başarısızlıktı. Şube sorumlusu da, 5 Ekim’de toplanan İsrail ordusu kurmay heyetinin raporunu aktardı. Buna göre ordu, ‘Savaş ihtimalinin çok az olduğu’ kanaatine varmıştı.” 4

Biz, aynı arşiv belgelerine (siyasi ve güvenlik tutanaklarını) yakından izleyelim: Çünkü bunlar, bir anlamda İsrail cephesinde yaşananların, kabine üyeleriyle komutanlar tarafından nasıl görülüp karar alındıklarına dair “savaş günlüğü” şeklinde tanımlanabilir. 5

Öte yandan MOSSAD teşkilatının 12 Ekim (savaştan altı gün sonra) bulabildiği bir istihbarat raporu, Mısır savaş planının ikinci aşaması hakkındaydı. Ancak rapor, Londra’da yaşayan o bilinen ajanın istihbaratıyla örtüşen başka bir Mısırlı ajan tarafından iletilmişti.

Buna göre; “Mısır ordusu, paraşüt ve zırhlı birliklerini devreye sokarak Sina Yarımadası’ndaki İsrail’in kilit mevzilerini ele geçirecekti.”

Golda Meir haberi alır almaz, bilgiden emin olduktan sonra görüşünü açıkladı:

Planı anladık; o halde ne yapacağımı biliyorum. Mısır birliklerini,  tümen ve tugaylarla önleyip geri püskürttükten sonra Süveyş Kanalı’nın karşı tarafına geçeceğiz.

Genelkurmay Başkanı David Elazar de aklından geçeni yaverine anlattı:

Bu durumda havadaki Mısır paraşütlerini ateş saçan balonlarla karşılayıp onlara dramatik bir darbe vurmuş olacağız.

İsrail arşivlerinin ayrıntılarını inceleyen Araştırmacı Uri (Yuri) Polyakov’a göre;

Savaşa öncesi iyi hazırlanmak yolunda uyarı almış olan İsrail ordusu, daha sonra  tank meydan muharebesi yoluyla Mısır kuvvetlerine şiddetli bir darbe vurmuş oldu. Savaşın seyri Mısır aleyhine döndü.

Bunu gören MOSSAD şefi Zvi, “Mısırlı adamımız, İsrail’i, utanç verici bir hezimetten kurtarmış oldu” dedi. 6

Belge ve tutanaklarının birtakım bölümleri, İsrailli yetkililerin “Mısır’ın SCUD füzeleri ve kimyasal silahlar aracılığıyla farklı hedefleri vurma ihtimalinden endişelenip korktuklarını” gösteriyor.

Bazı İsrailli uzmanların iddialarına bakılırsa, bu silahları kullanma hususunda Sovyet uzmanları Mısır askerlerine “yardımcı ve teşvik edici” olacaklardı.

Gerekçeleri şuydu: “Her iki tür silahı denemekle sonuçlarından hem biz (Ruslar) yararlanıp öğreneceğiz hem de Mısır ordu komutanları!” 

Diğer yandan kullanılmaları durumunda Kremlin yönetimine yönelik suçlamalar karşısında şöyle bir gerekçe ileri sürülecekti:

Evet, bu füzeler ile kimyasal silahları biz sattık. Ne var ki onlar artık bize değil, Mısırlılara aittirler.

Nitekim savaşı gidişatı içinde Mısır Başkanı Sedat açıkça gözdağı vermişti. “İsrail sivillerimizi bombalarsa, SCUD füzeleriyle saldıracağız!”

Bunun üzerine İsrail Savunma Bakanı Dayan, ihtimal hesabını açıkladı:

Doğrudur, bizimkiler bazen sivilleri hedef aldılar. Sedat, geleceğinden endişeleniyor. Mısır’ın elinde 400 kadar füze bulunuyor. Sovyet yönetimine baskı yapıp füze fırlatma izni koparırsa ne olabilir?

Bakan Yigael Alon ise, “Bir kere füzeleri ortaya çıkarıp alana sürdükten sonra sırf intikam olsun diye bize fırlatırlar!” demişti.

Bağlı olarak İsrail komutanları, yerli yapım olan Ibri (İbrani) isimli füzelerinin kullanılmasını tartışmışlar. Genelkurmay Başkanı da, “Bir yıllık ömrü olan 25 adet karadan karaya füzemizi ilk elde Şam’a fırlatırsak, başarılı sonuç alırız” yanıtını vermişti.

Bir tutanaktaki kayda bakılırsa, İsrail’in elindeki nükleer tersanesini hazır hale getirip icabında Şam ve çevresini tümüyle nükleer silahla yerle bir etme konusunda yukarıdan (siyasi ve askeri yönetimden) gizli talimat da gönderilmişti.

Tabi, bu arada muhtemel bir kimyasal silah kullanımında, İsrail’in elinde ordu birliklerine, “yetkililere ve sivil halka dağıtılması düşünülen gaz maskelerinin yeterli olup olmadığını” sorulunca, “yetersizdir” yanıtı alınmıştı.

Belgelerin farklı bir bölümünde şu ihtimal de kayda geçmişti:

Müttefikleri Mısır ve Suriye’nin yenildiğini hesap eden Kremlin yönetimi, her ihtimale hazırlanmıştı. Sovyetler Birliği’ne savaşa dâhil olması halinde üçüncü bir dünya savaşının yaklaşması endişesi İsrailli yetkililerin beyinlerini hayli meşgul etmişti. Kabine toplantıları sırasında, Sovyet müdahalesi karşısında alınacak tutum tartışılmıştı. Başbakan Golda Meir ise, Amerika’dan neler talep edildiğini; Kissinger’in devreye girip Sovyet yetkililerine ne dediğini ve onlara nasıl gözdağı verdiğini’ sormuştu.

Kabine toplantısında dönemin Maliye Bakanı Pinhas Sapir’in (İngilizce Pinchas Sapir, İbranice פנחס ספיר ), savaş masrafları için bağış toplama hususunda ayrıntılı bilgilendirme yapması dikkati çekiyor:

“Sadece diasporadaki büyük zenginleri değil, ulaşabildiğim hali vakti yerinde her Yahudiye ulaştım. En özel olanını anlatayım: Londra’nın en zengin ailesi sayılan (Yahudi meşrepli) James Rothschild’in eşi Lady Dorothy’e ulaşıp derdimi anlattım. Bana 2 milyon sterlin bağışta bulanacağını vadederek evine davet etti.

Meğer belirlenen gün ve saatte, evine bazı kalburüstü şahsiyetleri (aslında milyonerleri-F.B.) çağırmıştı. Ben, havaalanından iner inmez ve duş almadan davet yerine gittim. Oradaki şahsiyetlerle tanıştım. Her biri, hatırı sayılır miktarda bağış yapma sözü verdi. Daha sonra Dorothy ile baş başa kalınca, savaşın gidişatı ve cephedeki vaziyeti sordu.

Ben hemen Başbakan Golda Meir’in özel kalemine telefon açtım ama zar zor kendisine ulaşabildim. Önce Başbakan Meir’i bilgilendirdim. Ardından Lady Dorothy’i kendisiyle konuşturdum. Hanımefendi mest oldu; ellerini başının üstüne koyarak tebessüm etti. Başbakan ile konuştuğuna inanamıyordu.

Ardından adamlarını gönderip bana 2 milyon sterlini (çek mi, nakit mi?-F.B.) verdiler. Ancak bunun ikimiz arasında bir sır olarak kalmasını söyledi. Hem kendisi hem de davetli misafirler cephedeki vaziyetin ciddiyetini anlamış oldular; biz de fırsattan istifade bağış toplamış olduk.

Bununla yetinmedim; başka zengin Yahudilere de ulaştım. Sözgelimi Charles Clore ile tanıştım. Onu bir odaya alarak kapıyı arkadan kapattım; ‘Sen kıymetli ve zengin Yahudi’sin’ diyerek elimle bedenini sarstım.
Ayrıca biz, Holocaust (Yahudi soykırımı) münasebetlerini kullanmak suretiyle de çok bağış topladık. Bağışçılara hep söylerdim: ‘Sizler, bugün bize sahip çıktığınız ölçüde 1939’da Nazi zamanındakileri sahiplenmiş olsaydınız, Auschwitz ölüm kampına 1 milyon Yahudi eksik gitmiş olurdu.”

Başka bir belgede İsrailli generaller arasındaki çekişmeler kaydedilmiş. Mesela Savunma Bakanı Moşe Dayan, (gaddarlığı, zalimliği ve pervasızlığıyla ün salmış) General Ariel Şaron hakkında şöyle konuşmuş:

Çenesi düşüğün biridir fakat iyi komutandır. Süper Napolyon olsa bile şimdilik onu cepheden uzak tutun ve inisiyatif vermeyin. Bir müddet sonra salarız cepheye. Biz çenesinden çok çekeriz ama Sedat’ın onun elinden çekeceği var!

Güney Cephesi Komutanı Şımoyel Gonim ise Şaron için şu sözleri sarf etmiş:

O, kendi kafasına göre takılıyor. İşine geleni yapıyor. Çünkü aklı başında değil; kendisinden geçmiş biri.

Genelkurmay Başkanı Elazar’ın vekâleten aktardığı bu sözlere Başbakan Meir’in yanıtı da şöyle:

Onun yüzüne konuşacak cesareti yok komutanın!

Bu belgelerin sansür kurulu tarafından tekrar gözden geçirildikten sonra halka açık hale getirildiğini belirtelim. Mesela şu tutanakta iki kelime silinip, yerine yenileri ilave edilmiş:

(sonradan başbakanlık yapacak olan muhalefet partisi Likud Lideri) Menahim Begin, Savunma Bakanı Dayan’a şöyle bir öneride bulunmuş: Avustralya’ya gitmelisin. Belki oradaki Mirage uçaklarından alırsın. Bunu duyan Başbakan Meir, ‘Avustralya uçak vermez. Belki Güney Afrika’ya gidip isteriz!’ diyerek öneriyi reddetmiştir.”

Bir belgede ise Dayan ile Meir arasında bir şakadan söz ediliyor. Dayan, “Bu geceyi karargâhta mı geçirmeyi düşünüyorsan Golda hatun!”. Meir; yanıtlamış:

Doğrusu bu gece diskoya gidecektim, hadi neyse burada kalayım! 7

Öte yandan İsrail silahlı kuvvetlerinin (IDF) Sözcülük Birimi’nin Arapça medya bölümü sözcüsü Yarbay Avichay Adraeee, kendi adına açılmış facebook hesabında, “Mısır ile Suriye’nin başlattığı 1973 Savaşı’nı İsrail’e yönelik hainlik” olarak niteleyerek şöyle yazdı:

Her cephedeki saldırılarının ilk aşamasında bazı ilerlemeler kaydedilmesine rağmen ordumuz toparlanıp inisiyatifi alarak karşı taarruzda bulunmak suretiyle savaşın gidişatına lehimize değiştirmiş oldu.

Sol yelpazede yayın yapan Haaretz gazetesinde değerlendirme yapan Bar Jozef (Joseph) ise, eleştirilerini sıraladı:

“Hava kuvvetlerimiz görece başarısız kaldı. Çünkü çatışmayı yönetme sırasında bir dizi hata yaşandı. Dönemin hava kuvvetleri komutanı Beni Peled, son derece kararlı olmasına rağmen tecrübesizdi. Emrindeki subayların farklı görüş, eleştirilerini kulak ardı etti. 1967 Savaşı’nda olduğu gibi, Arap ordularına ait hava kuvvetlerini imha etmeye kafayı takmıştı. Her akşam düzenlenen günlük değerlendirmelere eleştirilere aldırmayıp, konuşanları susturdu. Kimse de çıkıp açıkça bu hatalarını dillendiremedi.

Savaşın ilk iki gününde düşmanın kara-hava füzelerinin isabet oranı yüksek olunca, pilotlar korkuya kapıldılar. Her zaman hava üstünlüğüne güvenen komutanlar, bu kez İsrail kara birliklerini koruyamadılar. Panik içinde Mısır ile Suriye hava üslerine ani baskınlar yapmaya gayret ettilerse de, alınan karşı tedbirler yüzünden umulan netice elde edilemedi.

Oysa o sırada Mısır hava üslerini bombalamaya ağırlık verilmesi şart değildi. Zira Arap uçakları, esas olarak İsrail’in derinliklerini hedef alma konusunda zayıftılar. Geniş bir coğrafya olan Sina çölünü aşmak zaman alıyordu. Hava taarruzlarından haberdar olan İsrail, karşı savunma tedbirlerini alma fırsatına sahipti.

Diğer taraftan Mısır savaş uçakları, İsrail hava kuvvetleri için birinci tehdit ve tehlike teşkil etmiyorlardı.
Dönemin Genelkurmay Başkanı David Elazar, Arap mevzilerindeki kara-hava füzelerini imha etmesi yolunda emir verdi ancak umulan gerçekleşmedi.

Sonuç olarak en büyük sorun, İsrail hava ve kara kuvvetleri arasında eşgüdümün olmamasıydı. Bu yüzden İsrail, 600 askerini kaybetmişti. Bu da ordunun moralini asgariye indirmişti. ” 8

Yukarıdaki değerlendirmeden de anlaşıldığı üzere İşin şakası yoktu; İsrail yönetimi panikteydi ve ne yapacağını şaşırmış haldeydi.

1973 Arap-İsrail Savaşı’nın 37. yYılı münasebetiyle Ekim 2010 tarihinde resmi arşivinden “top secret” (gayet gizli) olarak nitelenen 8 İsrail belgesi, Mısır-Suriye ortak saldırısı karşısında İsrail’in halkının tümünü, bilhassa dönemin asker-sivil yetkililerin paniğe kapıldıklarının delilidir.

Kaos ve karmaşa ülkeyi boydan boya kaplamıştı. Moralleri çökme noktasına kadar düşmüştü.

Dönemin “muzaffer ve efsanevi” Savunma Bakanı Moşe Dayan, Arap ordularının üstün savaş yeteneği kazandıklarına dair rapor sunmuştu. Bu raporda Arapların İsrail’in varlığını (bekasını) tehdit edecek ölçüde güçlendikleri belirtilmişti.

Bir resmi tutanakta ise Dayan, aynen yazıyor;

Mevcut savaş, İsrail topraklarının (aslında İsrail’in 1967’de işgal ettiği Arap topraklarında-F.B.) her yanında sürmektedir. Süveyş Kanalı’nda denetimi kaybettik: Ürdün, artık bize karşı savaşa katılacaktır.

Dayan o kadar paniklemişti ki, “cephede yaralanan askerleri yüzüstü bırakıp ricat (geri çekilme) gereğinden” bahsediyor.

Kendisince, “Mısır ve Suriye ateşi altında daha fazla can zayiatı olmadan, onları diğer acil ve tehlikeli görevleri yerine getirmek üzere başka yerlere sevk etmeyi” öneriyor.

İsrail kayıpları 2600 ölü ve 9 bin yaralı olarak kayda girmişti. Buna karşılık her iki Arap cephesindeki kayıp sayısı 10 bin askeri buluyordu.

İsrail belgeleri, şu gerçeği de gizlemeden ülke yetkililerin itiraf ettiklerine dair kısmında önemli bir tespit yapıyor:

1967 bozgunu ardından uzun hazırlıklardan sonra İsrail lehine kaybedilen topraklarını geri almak için Mısır ile Suriye’nin biricik seçeneği, savaşmaktır. 6 yıl buna hazırlandılar ve 6 Ekim 1973’te taarruz başlatabilirler. 

Sonradan İsrail Başbakanı olacak zalimliği, gaddarlığı ve acımasızlığıyla bilinen General Ariel Şaron, İsrail işgali altındaki Sina topraklarına ayak basıp ilerleyen Mısırlı kara birliklerinin karşısında şaşkınlıktan apışıp kalan alt rütbeli bir subayın sözünü aktarmış:

Çölün güneyine yöneldik. Kaos ve karmaşa içindeydi cephemiz. Bir subay, ‘bu inanılmaz bir durum komutanım; onları (Mısır askerlerini) durduramıyoruz, durduramıyoruz!’ diye bağırıyordu. Nitekim benim tümeninden 300 neferi kaybetti ve 1000 yaralımız var. O gece, en berbat gecemizdi.

Sonuçta Şaron, kendince gerçek bir tespitte bulunmaktadır:

Bu savaş, eskiden yaşananlara benzemiyor. Çok çetin bir savaş içindeyiz. Tank ve uçak çarpışmaları acımaz, kanlı ve ölümüne sürüyor. İfade etmekte zorlandığımız amansız bir harbin ortasındayız.” 9

İsrail savaş muhabirlerinin ortaklaşa yayımladıkları El Mecdel (المجدل)ve El Taqsir (-التقصيرKusur) isimli iki kitaptaki şu ibare önemlidir:

Mısır’ın yoğun bombardımanı neticesinde düşen müstahkem mevzilerimizde sağ kalanların çoğu histeri nöbetlerine tutuldular. Askerler hava kuvvetleri, tank ve toplarından medet umuyorlardı.

Derken ABD, bilhassa Yahudi kökenli meşhur Dışişleri Bakanı Henry Kissinger İsrail’i mutlak bir mağlubiyetten kurtarmak için devreye girdi.

Çatışmalarda tahrip edilen savaş araçlarının (tank, füze, savaş uçakları vs) telafi edecek miktarda silah ve cephane, nakliyat uçaklarıyla İsrail’e gönderildi.

Örneğin ABD yapımı 90 fantom uçağı ile 22 ton ağırlığında yeni geliştirilmiş silah Tel Aviv’e ulaştırıldı. Bu silah nakliyatı, tam 13 bin saat sürmüştü. Sovyetler Birliği ise Suriye ile Mısır’a 50 gemi dolusu modern tank ve SAM füzesine ilaveten 296 uçak ulaştırmıştı.

“Ölüm-kalım” (beka) hesabı yapan İsrail kurmayları, Suriye ordusunu Şam’ın 35. Km uzağına kadar sürdüler. Yeni bir karşı hamleyle Mısır denetimindeki Süveyş Kanalı’nın batı yakasını işgal ettiler.

Siyasi kurnazlığı, sinsiliği ve entrikacılığı yüzünden “20. Yüzyılın Meternich’i” diye ünlenen Kissinger şantaj, tehdit ve mükâfat yani havuç-sopa içerikli “adım adım çözüm” planı uyarınca başlattığı Mekik Diplomasisi sayesinde savaşan taraflar arasında geçici ateşkes sağladı.

Savaş Bakanlığı, Devlet Başkanı Askeri danışmanlığı, Başbakan Yardımcılığı ve daha birçok yüksek makamda görev almış olan Mareşal Muhammed Abdulgani El Cemsi, aynı zamanda Mısır-İsrail arasındaki mütareke-müzakere görüşmelerine Mısır Heyeti Başkanı sıfatıyla katılmıştı.

İlk karşılaşma sırasında İsrailli heyet başkanı generalin elini sıkmadan ve merhaba demeden karşı masaya oturmasıyla da anılmaktadır Mareşal El Cemsi.

Mareşal, savaş sırlarını kendisine saklayıp dururken ülkesi yazarlarından Hilmi Selam, kendisine açık mektup ve çağrı yapmıştı:

Sayın Mareşal, ‘söz gümüşse sükût altındır’ diye meşhur özdeyiş vardır. Fakat söz konusu milletin çıkarı ve  geçmişten alınacak derslerin gelecek nesillere aktarılması olunca, sükût altın olmaktan çıkar. Bunun yerine konulacak daha değerli altın ise konuşmak ve yazmaktır. Siz ki kaç savaş görüp geçirdiniz. 1973 Ekim Savaşı’nın askeri mimarı, karargâhtaki planlayıcısı ve baş müzakerecisi olduğunuza göre, tecrübelerinizi kamuoyuyla paylaşmalısınız!

Bu çağrı üzerine Ekim Savaşı’ndan 15 yıl sonra yani 1988’de حرب أكتوبر 1973 (Harbu Oktobr 1973; Ekim Savaşı 1973) isimli savaş anılarını kaleme almaya karar veren Mareşal El Cemsi, savaş ve ateşkes görüşmeleri hakkında şunları yazdı:

“1948-1956-1967 Arap-İsrail savaşlarına baktığımızda şunu görürüz: İsrail, her üç savaşa da askeri, siyasi ve moral bakımından gayet iyi hazırlanmıştı. Biz Araplar ise, büyük imkânlarımızı ve gücümüzü dağıtmakla meşguldük. Boğucu siyasi değerlendirmelerimiz de gayret ve olanaklarımızı sınırlıyordu. Netice olarak İsrail topraklarımızı (Sina, Batı Şeria ve Golan Tepeleri) işgal etti.

Her üç savaşın ulusal, bölgesel ve uluslar arası şartları iki süper devletin (ABD ve Sovyetler Birliği) çizdiği çerçevede belirleniyordu.

1973 Ekim Savaşı, önceki üç savaştan farklıydı. Oysa savaş meydanları ile savaşı yöneten komutanlar neredeyse aynıydılar. Bu arada Ekim Savaşı, 1967’dekinden daha zor şartlar altında verildi. Çünkü 1967’de moral üstünlük, özgüven ve hatta inisiyatif Arapların elinde olmasını rağmen hezimete uğradık. Ekim Savaşı, bu bozguncu ruh hali nedeniyle özgüvenden yoksundu, İsrail ise savaş gücü ve inisiyatifi eline geçirmişti.

Bu iki olumsuz tutuma rağmen 1973’te zafere ulaştık. Topraklarımızı geri aldık derken devreye ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger girerek, ‘adım adım uzlaşma’ siyasetiyle İsrail’i kurtarmış oldu.”

Bu arada vurgulamak lazım: Kissinger’in “geçici ateşkes-mütareke” müzakerelerini fırsat bilen İsrail komutanı General Ariel Şaron, Mısır cephesinde bir açık-gedik bularak Süveyş Kanalı’nın karşı tarafına geçmişti.

Bunu fark eden Genelkurmay Başkanı Saadeddin El Şazli, güçlerini doğu yakasından çekip Mısır denetimindeki batı yakasına mevzilendirdi. Bu plan sayesinde maceracı Şaron ve birlikleri mağlup edilecekken, Mısır siyaseti (aslında Enver Sedat) ile komutanlar arasında ihtilaf çıktı. El Şazli istifa ediverince, Kissinger de, muradına ererek İsrail tarafını mağlubiyetten kurtarmış oldu. 10

İki İngiliz gazetesinden dönemin savaşına ilişkin değerlendirme örneği şöyleydi:

The Daily Telegraph: “Ekim Savaşı, Mısır birlikleri Bar Lev savunma hattını aşarak bölge tarihinin seyrini değiştirdi.”

The Daily Mail: “Bu savaş. Arap dünyasındaki utanç lekesini sildi, İsrail kibirlenmesinde derin yara açtı.”

Son ve önemli bir değerlendirme de Mısırlı bir yorumcudan:

Mısırlı emekli Mühendis Ahmed Abdulazim, gözden kaçan önemli bir noktaya işaret ediyor:

Ekim savaşı öncesi ve sonrasında, toplumda iki büyük tehlike baş gösterdi.

Birincisi, Arap dünyasının İsrail’e bakışı değişti; kimisi iyi diyor bu devlet için, kimisi de şeytanlaştırıyor. Bu yüzden de Arap yöneticileri ve toplum kendi aralarında kavgalılar.

İkincisi ise bu savaşın İslamileştirilmesidir. Bilhassa orta yaşlılar ile genç kuşaklar bu savaşın Yahudilik ile İslam arasında geçtiğine inanıyorlar. 15 yaşındaki bir işportacı, ‘İsrail devleti, İslam dini ve Müslümanların düşmanıdır’ diyebiliyor.

Hâsılı kelam: Tarihin yazdığını şimdiki zaman silemez, gelecek zaman ise değiştiremez.

 

Kaynakça: 

1-) https://www.makan.org.il/item/?itemId=114211, Avraham Cohen, 6 Ekim 2021.
نشر بروتوكولات تكشف النقاب عما جرى وراء الكواليس قبل حرب يوم الغفران
https://arabicpost.me/, 6 Ekim 2021.
أشرف مروان أمدّ الموساد بمعلومات قبل الهجوم بـ10 أشهر”! إسرائيل تكشف مستندات
https://pressn.net/article/12109245?news
2-)  https://www.arab48.com/, 17 Eylül 2018
رئيس الموساد بحرب 73: نشر خطة الحرب سيمنع نشوبها
3-) https://alghad.com/ internet gazetesi, 6 Ekim 2021.
وثائق جديدة من يوم الغفران – جريدة الغد

İsrail gazetesi Haaretz’den aktaran https://www.alquds.co.uk/, 6 Ekim 2021
وثائق من “الأرشيف الإسرائيلي”: الضابط المصري أنقذ دولتنا من هزيمة حرب 6 أكتوب
4-)  عرب 48 sitesi 6 Ekim 2021
5-) https://www.elwatannews.com/news/details/4999688, 10 Ekim 2021
6-) https://alghad.com/ internet gazetesi, 6 Ekim 2021.
وثائق جديدة من يوم الغفران – جريدة الغد

İsrail gazetesi Haaretz’den aktaran https://www.alquds.co.uk/, 6 Ekim 2021
وثائق من “الأرشيف الإسرائيلي”: الضابط المصري أنقذ دولتنا من هزيمة حرب 6 أكتوبر
7-) https://alghad.com/ internet gazetesi, 6 Ekim 2021.
وثائق جديدة من يوم الغفران – جريدة الغد
😎 Haaretz, 10 Ekim 2021.
9-) Extra News kanalı haberi; https://www.elwatannews.com/news/details/4999688,, “جرحت كبرياء إسرائيل”.. ماذا قيل عن حرب أكتوبر؟, 10 Ekim 2022
10-) https://www.aljazeera.com/indepth/features/2017/10/arab-israeli-war-of-1973-what-happened-171005105247349.html
https://www.raialyoum.com/1405897-2/, 6 Ekim 2021.
بمُناسبة الذّكرى 48 لحرب أكتوبر: ما هي المعلومات الخطيرة التي كشَفتها وثائق جديدة عن هذه الحرب؟

home


3 Ekim 2021.موسى العدوان: في الذكرى الثامنة والأربعين لحرب أكتوبر: المشير الجمسي..

Ayrıca şu üç kaynağa daha bakılabilir: 

a-) https://www.lefigaro.fr/histoire/archives/2018/10/05/26010-20181005ARTFIG00249, Véronique Laroche-Signorile, 5 Ekim 2018.
b-) https://www.britannica.com/event/Yom-Kippur-War
c-) “Yom Kippur War”, From Wikipedia the free encyclopedia 

* * *

1973 Ekim Savaşı’nın kaderini değiştiren ajan Eşref Mervan muamması (3)

Kaynak: https://www.indyturk.com/node/445296/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/1973-ekim-sava%C5%9F%C4%B1n%C4%B1n-kaderini-de%C4%9Fi%C5%9Ftiren-ajan-e%C5%9Fref-mervan-muammas%C4%B1-3

Eşref Mervan; kolaj

Ekim 1973 Arap-İsrail Savaşı’nın perde arkasına ilişkin ilk iki bölümden sonra, bu kez de savaşın gidişatında hayati bir rol oynamış olan Mısırlı üst düzey politikacı ve milyarder işadamı Eşref Mervan‘dan söz edeceğiz.

Ekim Savaşı boyunca MOSSAD’a haber taşıyan Mervan’ın aslında kimin lehine ajanlık-casusluk yaptığı konusu, günümüzde bile tartışmalıdır.

Biz iki örnekle yetinelim:

Gazeteci ve araştırmacı yazar İsmail Saymaz, 10 Mart 2019 tarihli Twitter hesabında şunu paylaşmış:

The Angel filmini izledim. Mısır’ın kudretli başkanları Cemal Abdülnasır’ın damadı ve Enver Sedat’ın danışmanı olan Eşref Mervan’ın MOSSAD ajanı olmasının hikâyesi anlatılıyor. Hain mi, kahraman mı, orası muamma!

İslami kesimlerce iyi tanınan gazeteci ve yazar Mustafa Özcan, “Eşref Mervan, içinden çıkamadığım meselelerden biriydi. Mısır basını, Nasır’ın damadı Mervan’ın Robert Maxwell olayında olduğu gibi MOSSAD tarafından ortadan kaldırıldığı tezine ağırlık vermişti…” ibaresiyle başladığı yazısını şöyle sonlandırmış:

Eşref Mervan’a dönecek olursak; o kim vurduya gitmiştir… Burada Nasır’ın kızı (ve Mervan’ın eşi) kendilerini aklamak için ideolojik ayrılıktan medet umarak MOSSAD’a işaret ediyor. Kazın ayağı öyle de olmayabilir. Belki de çıkar çarklarının içindeki çapraz ilişkilerin kurbanı olmuştur. Kim

Yeni araştırma ve belgesel filmlerin ışığında, biz de bu tartışmalı meseleyi çok yönlü olarak irdeleyeceğiz.

İşadamı ve siyasetçi olarak bilinen (Ömer) Eşref Mervan, Mısırlı bir subayın oğludur.

1944 doğumlu Mervan, 1965’te bilim-teknoloji dalında master yapıp diplomasını aldı. Mısır ordusunun işlettiği merkezi fabrikalarda çalıştı.

Daha sonra dönemin Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır’a yardım etmekle görevlendirildi. 1971’de Enver Sedat’ın siyasi ve güvenlik müsteşarı oldu.

1974’te Londra Üniversitesinden doktora aldı. 1974-1979 yılları arasında Arap Ülkeleri Sanayi Kurulu başkanlığına atandı.

Hepsinden önemlisi ise şuydu: Mervan, Arap dünyasının efsanevi lideri ve Mısır eski Devlet Başkanı Abdülnasır’ın kızı Muna ile evlenmişti; bir anlamda “milli damat” sayılıyordu.

Kayınpederi Abdülnasır’a “sadıkmış” gibi görünen damat, ardılı Enver Sedat’ın başkan olmasıyla birlikte bu kez ona biat ederek “Başkan’ın enformasyondan sorumlu özel kalemi” tayin edildi.

Makamından istifade eden Mervan, Sedat’ın politikalarına karşı çıkan Nasırcı siyasi ve askeri ekibin tasfiyesinde önemli rol oynadı.

Kraldan daha çok kralcı olması yüzünden Abdülnasır’ın eşi Tehiye Kazım (Mervan’ın kayınvalidesi) ve kızı Hude ile eşi Hatem Sadık (baldız ile bacanak) kendisini boykot edip, aileden dışladılar.

Abdülnasır ailesine aniden sırt çevirmesinin bir nedeni de muhtemelen geçmişe dayanıyordu. Arap dünyasında hayranlık uyandıran Muna’nın Mervan ile evlenmesine ilk başta karşı çıkan baba Abdülnasır’a göre: Bu bir aşk evliliği değildi; damat, devlet kademesinde yükselmek niyetindeydi.

Başkan Abdülnasır, Mervan’ı işe almasına rağmen kendisine basit bir görev vermişti. Mevki makam atlayıp yükselme konusunda umduğunu bulamayan damat, içine attığı hıncını Abdülnasır’ın ölümünden sonra dışa vurmuş oldu.

Nasırcı muhaliflerini tasfiye ederek başkanlığını sağlama alan Sedat, Eşref Mervan’ı, Mısır ve Libya Silah Sanayini Geliştirme Komisyonu başkanlığına atadı.

Mervan, 1973’te nükleer enerji alanındaki Tıbbi Projeler Yüksek Kurulu üyesi oluverdi. Bir yıl sonra da Sedat’ın dış ilişkiler iletişim sekreterliği makamına terfi etti; ayrıca Mısır savaş sanayinde görev aldı.

1987’de Londra’ya büyükelçi tayin edildi. Bu tarihten sonra yatırımcı sıfatıyla bazı ticari faaliyetlerde bulundu ve Londra’daki Mısırlılar camiasının başkanı oldu.

Bu hızlı yükseliş, dedikodu ve söylentileri de beraberinde getirdi. Örneğin Suudi Arabistan kökenli milyoner Kemal Edhem ile ticari ilişkisi dikkati çekerek sorgulanmasına yol açtı.

Sedat’ın has adamı sayılan ünlü gazeteci Musa Sabri, “Efsane ve Gerçek” isimli kitabında şöyle yazıyordu:

Hakkında onca şayia (olumsuz söylenti) olmasına rağmen Eşref Mervan’ı sahiplenip himayenize almanızın sırrı nedir Sayın Başkan?

Sedat bu soruyu şöyle yanıtladı: Aslında hiçbir Arap yöneticiye para için el açmak istemiyorum ancak mali durumumuz kötü, tehlikeli bir açmaz içindeyim. Eşref, işte bu görevi (silah satışı dâhil diğer ticari faaliyetler yoluyla para kazanmayı-FB) ifa ediyor.

Bilhassa silah konusunda üstün hizmetler sunmuştu. Kişisel gayretleri sayesinde Fransız silah imalat fabrikalarına ulaşabildi. Özellikle de 1973 Savaşı sırasındaki önümüze çıkarılan engelleri aşıp zor zamanlarımızda bize yardımcı oldu.

Ekim 1973 Savaşı dönemindeki başarısından ötürü Enver Sedat’ın elinden üstün hizmet madalyası alan Eşref Mervan, izleyen yıllarda iş dünyasına yönelerek başta Londra olmak üzere birçok başkentte ticari faaliyete ağırlık verdi. Savaş sanayi ürünlerinin (hemen her çeşit silah) alım-satımıyla iştigal etti.

Mervan’ın Suudi Arabistanlı silah tüccarı Kemal Edhem ile işbirliği sayesinde işleri tıkırındaydı. Namı da her tarafa yayılmıştı. 2

Gelgelelim İsrail devletinin Filistinlilere zulüm yapmasını protesto ederek Londra’ya gidip yerleşen Yahudi kökenli tarihçi Aharon Bregman’ın 2003 yılında “İsrail Tarihi” isimli bir kitap yayımlamasından sonra işler tersine döndü.

Zira yazarın sohbet ettiği dönemin MOSSAD şefi, adını vermeden Mervan’ın İsrail istihbaratı için çalışmasının serüvenini anlatmıştı.

Bregman da kitabında “isim” belirtmemiş; sadece şu ayrıntıları vermekle yetinmişti:

“MOSSAD lehine casusluk yapan biri, 1968’de Londra’daki İsrail Büyükelçiliği’ne giderek ‘İstihbarat teşkilatına hizmet sunmak istediğini; Mısır Cumhurbaşkanlığı sarayında görevli ve Abdülnasır ailesinden biri olması sıfatıyla MOSSAD için fayda sağlayacağını’ söylemişti.

Böyle bir şahsiyetin teklifi karşısında şaşkına dönen İsrailli yetkililer, öneriyi hemen kabul ederek her görüşme başına 100 bin sterlin ödemeye razı oldular. O andan itibaren ajan için çeşitli kod isimleri kullanıldı: Damat, Güvey, Babil Kuryesi. Ajanın sunduğu raporları sadece Başbakan Golda Meir, Savunma Bakanı Moşe Dayan gibi üst düzey yetkililer okuyabiliyordu.

Eşref Mervan, Başkan (Reis) Abdülnasır’ın Kremlin’deki Sovyet yetkilileriyle yaptığı 22 Ocak 1970 tarihli görüşme tutanaklarının bir nüshasını MOSSAD’a iletti. Bu görüşme sırasında uzun erimli bombalama uçakları talep edilmişti.

Keza Mervan, Başkan Enver Sedat’ın dönemin Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Leonid Brejnev’e gönderdiği 30 Ağustos 1972 tarihli mektubun bir kopyasını İsrail istihbaratına göndermişti. Mektupta, ‘Uzun mesafeli SCUD füzeleri olmadan işgal altındaki Sina Yarımadası kurtarılamaz!’ denilerek Sovyet yapımı bu silah talep ediliyordu.

Ajan Mervan’ın MOSSAD’a ulaştırdığı istihbarat notları arasında şu husus da yer alıyordu: Emin El Hındi komutasındaki Filistinli örgüt birimi, İsrail’in Libya havayollarına ait bir sivil uçağı düşürmesine misilleme olarak EL AL uçağını Roma havaalanında patlatmaya hazırlanıyor.

Aynı ajan bu kez de ‘Babil’ kod adıyla 4 Ekim 1973’te MOSSAD şefi Zvi Zamir ile acilen görüşmesi gerektiğini bildirince, Zamir 5 Ekim’de bir Avrupa başkentinde kendisiyle buluşmaya gitti.

Görüşme sırasında Mervan, ‘İsrail, niçin benim uyarılarımı görmezlikten gelip yaklaşan savaş tehlikesini önlemek için bir şey yapmıyor?’ diyerek kızgınlığını dile getirdi.

Aynı gece çekilen şifreli mesajla, ‘Mısır ile Suriye’nin 6 Ekim 1973 günü akşam saatlerinde savaş saldırısını başlatacakları’ bildirildi.” 3

İsminin bu şekilde karalama ve spekülasyonlara maruz kalması karşısında milyarder iş adamı Eşref Mervan, kitabın yazarı Aharon Bregman ile Londra’da buluşarak kendisini aklamaya yönelik açıklamalar yaptı.

Bregman ise ters bir soru sordu ona:

Madem öyle, niçin 1973 Ekim Savaşı’nın başlama saatini 14.00 değil de akşam diye bildirdin MOSSAD’a?

Mervan verdiği cevabıyla nam saldı:

Aramızda birkaç saatlik farkın lafı mı olur? 4

Eşref Mervan, 27 Haziran 2007’de başkent Londra’daki evinin balkonundan şaibeli bir şekilde düşerek anında can verdi. Böylece tehlikeli serüveninin sonuna gelmiş oldu.

Lüks evinin dört bir yanı kameralarla donatılmış olmasına rağmen olay öncesinde kameraların çalışmaz hale getirildiği anlaşılıyordu.

İngiliz polis teşkilatı Scotland Yard, olay yeri incelemesinde “henüz bir sonucu varılamadığını” duyurdu.

Adli Tıp Dairesi ise, “tahkikat sonuçlanmadığından nihai raporun yazılamadığını” açıkladı.

Temmuz 2007’de İngiliz Mahkemesi, “Mervan’ın suikast veya cinayet sonucunda ölmediğine, intihar ettiğine” karar verdi.

Oysa Temmuz 2010 tarihli kararını açıklayan İngiltere Açık Tahkikat Mahkemesi, “bilinmeyen nedenlerle öldüğüne” hükmetmişti.

Bu tür duyuru, açıklama ve yargısal kararlara rağmen birçok çevre kuşkularını dile getirmeyi, şaibeli hadisenin arka planını sorgulamayı sürdürmekteydi. Her şeyden önce olayın kahramanı sıradan bir siyasetçi değildi.

Siyasi makamların kilit mevkilerinde ömrünü geçirmiş üst düzey bir şahsiyetti. İlaveten ülkesi lehine çalışan tek taraflı ajan mı yoksa hem Mısır hem de İsrail’e istihbarat sunan çift taraflı “köstebek” mi olduğu yolunda iddialar söz konusuydu.

Mervan sıradan bir işadamı da değildi; son derece riskli bir alan olan silah ticaretiyle iştigal ediyordu. Zaten bu mesleği seçmekle “kefenini sırtında taşımış” oluyordu.

Casusluk ise idam ipinin boynuna dolanması demekti.

Mervan’ın ölüm haberi duyulur duyulmaz bilhassa İsrail basını, onun için “köstebek” tanımını kullanmaya başlamıştı.

Mesela Yediot Ahronot (Son Havadisler) isimli gazete şöyle bir yorum yapıyordu:

İntihar hadisesi, biraz müphem ve muğlak görünüyor. Zira Mervan, aynı anda Mısır ile İsrail lehine çalışan bir köstebek idi. 2003 yılında İsrail istihbarat şefi, kendisinin MOSSAD (Dış İstihbarat Teşkilatı) için çalışan bir ajan olduğunu açıklayınca, Mervan paniklemişti.

1973 Ekim Savaşı sırasında İsrail Askeri İstihbarat (AMAN) şube komutanı olan Eli Zeira’ya göre; MOSSAD ile ŞABAK (İsrail İç İstihbarat Kurumu, İbranice adıyla Şin-Beyt) yetkilileri, Mervan’ın çift taraflı çalıştığını varsaydılar.

Bu durum, prestiji yüksek MOSSAD’ın itibarının düşmesine yol açtı. Diğer taraftan, ‘bu varsayımın temelsiz olduğunu’ ve hatta tersini iddia edenler de mevcuttur.

İsrail merkezli Maariv gazetesi ise olayı şöyle yorumluyordu:

Köstebek Mervan, Ekim Savaşı’nın (ilk aşamasının) İsrail aleyhine gelişmesinin baş müsebbibidir. Dolayısıyla ölümünün arka planında her ne varsa, İsrail casusluk tarihine kara bir lekeyi miras bırakmıştır. Aldatıcı bilgiler sunmak suretiyle İsrail istihbarat teşkilatını gülünç bir duruma düşürmüştür. Ayrıca henüz o hayattayken kendisinin ajan olduğunun açıklanması da büyük hatadır.

Nitekim 1973 Savaşı’nın gerçekleşmesi konusunda yanlış bir kanaate varan AMAN şefi General Eli Zeira, görevinden azledildi.

O da 1993 yılında konuya ilişkin şunları söylüyordu:

İsrail’in savaş kurbanı olması, yanıltıcı bilgiler sunan o ‘Köstebek’in marifetindendir.

Zeira, konuşmasında isim zikretmemişti, lakin İsrail medyası, “Mervan” demekle bunu somutlaştırmış oldu.

İngiliz The Times gazetesine bakılırsa Mervan, İsrail istihbaratıyla irtibatı ve haberleşmesi süresince “Babil” kod adıyla kayda geçmişti.

1969 yılından (bir rivayete göre de 1968’den) itibaren İsrail’e Mısır ile Arap dünyası hakkında düzenli istihbarat raporları gönderiyordu. Bu raporlar, İsrail yetkilileri tarafından “paha biçilmez” olarak değerlendiriliyordu. 5

Doğal olarak şu sorulabilir:

Ajan Mervan, “Babil” kod adıyla Ekim Savaşı’nın başlama anının 6 Ekim akşam saatleri (akşamüzeri) olacağını bildirmesine rağmen, niçin Mısır ile Suriye eşgüdümlü biçimde 6 Ekim saat 14.00’da saldırıya geçtiler?

Bu sorunun bilgi babından açıklaması şöyleydi:

Aslında Başkan Sedat ile Savunma Bakanı Ahmed İsmail, akşam saatlerinde hücuma geçmenin Mısır’ın iklimi ve topografyası (Sina Çölü gibi geniş bir alanda ilerlemek) açısından daha münasip olduğunu kararlaştırmışlardı.

O sırada Müsteşar sıfatıyla Sedat’ın görevlisi olarak Saray’da bulunan Mervan bir şekilde bu karardan haberdar olunca, derhal karşı tarafa İsrail istihbaratı MOSSAD’a iletmişti.

Gelgelelim Suriye Başkanı Hafız Esat ile Savunma Bakanı Mustafa Tlass, kararlaştırılan saatin kendi askeri pozisyonlarına, kuzeydeki hava durumuna ve yüksek tepelerden oluşan coğrafi yapıya uygun olmadığını belirttiler.

Onlara göre sabahın erken saatlerinde başlatılacak bir taarruz çok daha uygundu. Zira sabah güneşinin ışığı, İsrail askerlerinin gözlerini kamaştıracaktı.

Mısırlı Bakan Ahmed İsmail, Suriye’yi ziyareti sırasında Esat ve mevkidaşı Orgeneral Tlass ile görüşüp bu hususu tartıştı.

Bulunan orta yol şuydu: Hücum, saat 14.00’da başlatılmalıydı. O sırada Eşref Mervan, Libya’ya gidip savaş için destek istemek maksadıyla görevlendirilmişti. Dolayısıyla hücum saatinin değiştiğinden haberi yoktu. 6

İsrail’in hücumun ilk günlerinde niçin bozgun halinde gerileyip can ve silah kaybı verdiğini soruşturmak amacıyla kurulan Agranat Komisyonu, dönemin askeri istihbarat (AMAN) şefi Tümgeneral Eli Zeira’nın ifadesine de başvurmuştu.

İfadesine bakılırsa durum şuydu:

“Aslında Mervan, güvenimizi kazanmak için gayet ayrıntılı ve doğru bilgiler göndermişti. Ancak Mısırlı yetkililer, onun vasıtasıyla bizi yanıltmayı başardılar. Sözgelimi Mısırlılar Mervan’ın tarafımıza gönderdiği Sedat’ın Brejnev’e yazdığı mektubun nüshasındaki ibarelerden şu çıkarsamayı yapmamızı sağlamıştı: Sanki Sedat SCUD füzelerini temin edemezse, bize karşı savaş açamayacakmış gibi bir izlenim edinmiştik bu mektuptan!

Bu tür yanıltıcı bilgilerle, istihbarat dünyasında meşhur ‘kara varsayımlar’ teorisine güvenerek bir rapor hazırlamıştık: ‘Suriye’nin onayını almadıkça, modern silahları (uçak, füze, tank vs) temin etmedikçe ve böylece Mısır’ın silah üstünlüğünden emin olmadıkça, Sedat savaş açamayacaktır!’

Öte yandan aklımın ermediği bir nokta daha var: Babil kod adlı ajanımız (Eşref Mervan-FB) Londra’daki büyükelçilik binamıza gündüz gözüyle ve uluorta gitmişti. Oysa büyükelçilik binamız, dünyanın birçok ülkesi ajanlarınca gece-gündüz bir şekilde gözlenmektedir. Böylesine ünlü bir şahsın bunu bilmemesi imkânsızdır. O halde ziyaretinin sebebi neydi?

Bize (MOSSAD ile AMAN sorumlularına) göre; Babil takma ismiyle bilinen ajan, aslında Mısır istihbaratı tarafından maksatlı olarak içimize sızdırılmış bir köstebektir. Bu taktik, tipik Rus (Sovyet dönemi istihbaratı ünlü KGB’nin çalışma tarzı-FB) taktiğiydi. Bu yöntem uyarınca köstebek, kendisine seçilip sunulan kontrollü bilgilerin yüzde 95’ini doğru verir. Ancak hassas/kritik bir dönemde verdiği istihbarat raporları hep yanıltıcıdır.”

Bu tespite katılmayan kimi MOSSAD sorumlularının temel gerekçesini de özetleyelim:

Başta Başkan Sedat olmak üzere hiçbir Mısırlı yetkili, dört yıldan fazla bir zaman süresince Babil kod adlı ajanın İsrail istihbaratına sürekli bilgi sızdırmasının sorumluluğunu taşıyamaz. 7

Derken, İsrail kamuoyundaki (politikacı, istihbaratçı, gazeteci, araştırmacı vs) tartışmalar, Babil takma isimli casusun “güvenilir ve inandırıcı olup olmadığı” noktasında yoğunlaşmaya başladı.

İsrail’in farklı istihbarat birimleri de, resmi araştırmalardan sonra şöyle bir neticeye vardılar:

Bahsedilen zat (MOSSAD) casusu olup, Mısır istihbaratının teşkilata sızdırdığı bir ajan değildir.

Başta Askeri İstihbarat (AMAN) şefi Eli Zeira olmak üzere bu sonuca ve görüşe karşı çıkan muhalif istihbarat elemanlarına göreyse; Babil veya Mervan isimli ajana güvenmek, İsrail ordusunu 1973 Savaşı’ndaki bozguna götürmüştü.

AMAN’ın eski başkan yardımcısı General Aharon Libran, ‘Mervan’ın verdiği bilgiler sayesinde Suriye cephesine binlerce asker sevk etmeyi başardık’ derken; savaşın 40. yılı münasebetiyle bir belgesel hazırlayan İsrail televizyonunu izleyen MOSSAD’a bağlı Araştırma Bölümü sorumlusu Uri Neuman ise görüşünü şöyle dile getirmişti:

Aslında Mervan meselesi fazlasıyla abartılıyor. Verdiği bilgiler, onun parlak bir ajan olduğunu göstermez. Elimizde ondan daha büyük yıldız ajanlar vardı zaten. 

Tartışmaların kızıştığı bir sırada Mısır merkezli bir TV kanalı, 2004 yılında düzenlenen Ekim Savaşı yıldönümü töreninde Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ile Mervan’ın tokalaşma görüntüsünü yayımladı.

Bunu izleyip videoya kaydeden İsrailli ilgili istihbarat birim sorumlusu, tokalaşan şahsın Eşref Mervan olduğunu kesinleştirdikten sonra, bu belgeyi/kaydı üst makamlara iletti.

Yediot Ahronot isimli İsrail gazetesi, güvenlik ve stratejik meselelerden sorumlu muhabiri aracılığıyla Mayıs 2005 yılında bu videoya istinaden varılan kanaati şu cümlelerle yayımladı:

Tek taraflı ajan mı yoksa köstebek mi olduğu hakkında 32 yıldır süren tartışmalar bu video sayesinde sona ermiştir. Eşref Mervan, Mısır’ın ‘milli kahramanı’ idi.

Bize de bu unvanıyla kontrollü bilgiler sızdırmıştı. Mısır Başkanı Mübarek, bir vatan haininin elini sıkıp övgüler düzemeyeceğine göre; onun Mısırlı bir kahraman olduğu hususundaki şüpheler ortadan kalkmıştır.

Bu tespiti teyit eden Londralı tarihçi Aharon Bregman’ın saptaması da bu yöndedir:

1973 Ekim Savaşı’ndan itibaren Eşref Mervan, ülkesinin en muteber şahsiyetlerinden oldu. İşleri canlandı ve güvenli biçimde Mısır’a girip çıktı. Bu da onun Başkan Sedat ile diğer üst düzey sorumluların bilgisi çerçevesinde faaliyet gösterip İsrail’e (kontrollü ve bazen doğru, bazen de yanıltıcı-FB) bilgi sızdıran bir köstebek olduğunun kanıtıdır. 9

Sol yelpazede görülen Haaretz (Toprak/Yurt) gazetesi, Hayfa Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Uri Bar Joseph’in “Melek Eşref Mervan: MOSSAD ve Yom Kippur Sürprizi” başlıklı kitabının önemli kısımlarını dizi halinde yayımladı.

Uri, Mervan için şöyle diyordu:

Angel (Melek) kod adıyla Ekim Savaşı öncesi ve sonrasında MOSSAD’a bilgiler sızdırmıştı. Sadece İsrail istihbaratına raporlar sunmuyordu; esas olarak Mısır istihbaratıyla çalışan bir köstebekti o. Evet, MOSSAD’a ilettiği bilgiler doğru ve güvenilirdi. Ancak daha önceden Mısır yetkililerinin çizdikleri çerçevede gerçekleştirilen faaliyetlerdi bunlar.

Maksat, Mervan’ın MOSSAD nezdinde güvenilir ve sözüne inanılır olmasını sağlamaktı. Tam da bu yüzden, savaştan iki gün önce, 4 Ekim 1973 tarihli şifreli bir mesajla Mısır’ın savaş için taarruz başlatmaya hazırlandığını bildirmişti.

Lakin özel bir gün ve saat belirtmemişti. Eğer MOSSAD, Başbakan Golda Meir ve Savunma Bakanı Moşe Dayan, bu bilgiyi hakkıyla değerlendirmiş olsaydılar, söz konusu savaşın gidişatı tümüyle değişmiş olacaktı. 10 

Mısır cenahında olup bitenleri ise şöyle sıralamak mümkün:

Mervan’ın dul eşi Muna (Abdülnasır’ın kızı), olaydan sonra şu demeci vermişti:

İngiliz Mahkeme kararı kabulümdür. Zira en azından hadisenin intihar olmadığına dolaylı biçimde hükmetmiştir. Eşim, ölümünden önce sürekli olarak hayatının tehlikede olduğunu ve olaydan 9 gün önce de bir suikast timinin kendisini takip ettiğini söylemişti.

Bu ekip, MOSSAD tarafından görevlendirilmişti. İlaveten, eşimin kaleme aldığı anılarını içeren kitap çalışması, suikasttan sonra raftan alınmıştı. Zira yayımlanması halinde Ortadoğu’daki çok sayıda istihbarat teşkilatının sırları deşifre edilmiş olacaktı. 11

Cinayetten hemen sonra “Milli kahraman” sıfatıyla Londra’dan getirilen Mervan’ın naaşı için resmi cenaze töreni düzenlendi.

Kahire’deki ünlü Omar Mukerrem (diğer adıyla Şeyh Muhammed El Abit) camisindeki cenaze merasimine Başkan Mübarek’in oğlu Cemal, dönemin bakanları ve devlet ricali katıldı.

Cenaze namazını El Ezher İlahiyat Üniversitesi baş imamı Muhammed Seyyid Tantawi kıldırdı.

Hüsnü Mübarek, Mervan hakkında şunları söyledi:

O, sadık ve değerli vatanseverdi, şerefli hizmetleri oldu. Hiçbir taraf (yabancı devlet) için ajanlık yapmamıştı. Ekim Savaşı’nın başlama tarihini İsrail’e önceden haber verme iddiası da asılsızdır…

Devrik Mısır Başkanı Hüsnü Mübarek, Mervan için “sadık bir vatansever” tanımını kullanırken, ülke yetkililerinin İsrail iddialarına verdikleri yanıtlar ise yeterince açık değildi.

Örneğin Mübarek’in yıllarca özel kalem görevlisi olarak çalışan politikacı Mustafa El Feqi, bir televizyon söyleşisinde şöyle diyordu:

Başkan Mübarek ‘ses kayıt cihazı sürekli cebindedir, dikkatli ol’ diyerek beni Mervan konusunda uyarmıştı. Ölümünden sadece bir ay önce, Mervan kaleme alıp bitirdiği hatıra kitabına önsöz yazmamı istedi.

Ben de anılarının bir nüshasını gönderirsen okuduktan sonra yazarım yanıtını verdim. O da, ben bir ara gelince sana beraberimde getirir, teslim ederim demişti. Mervan’ın bizzat Sedat tarafından İsrail hakkında istihbarat toplamak maksadıyla görevlendirildiğine inanıyorum. Galiba Mervan, MOSSAD’a sunulmuş bir ‘yem’ niteliğindeydi.

Evet, karşı tarafa Ekim Savaşı’nın olacağını bildirmişti ancak belli bir gün ve saat vermemişti. 12

Eski Mısır Dışişleri Bakanı Amru Musa, kızının bu “milli kahraman”ın oğluyla evlenmesine izin vermişti. Malum, bakan olması nedeniyle onun devletin gizli bilgilerini inceleme yetkisi vardı.

Bir İsrailli istihbarat yetkilisi, bu evliliği, Mervan’ın “ajan görünümlü bir köstebek” olduğuna dair kanıt olarak göstermişti.

Mısır eski İstihbarat Komutanı ve Savunma Bakanı Amin Huveydi ise bir televizyon konuşmasında şöyle diyordu:

Bu mevzu, her ihtimale açıktır. Tek taraflı ajan mı yoksa köstebek mi olduğunu teyit etmem imkânsız. Kanımca bu gibi meselelerde önemli bir kural vardır: Kesin bir dille inkâr edemiyorsanız, o husus gerçekmiş gibi davranırsınız.

Arap Birliği Genel Sekreteri ve eski Mısır Dışişleri Bakanı diplomat Ahmed Ebu Gayt, Mervan’ın MOSSAD ajanı olduğu yolundaki iddiayı, “İsrail’in klasik ve ucuz propagandası” şeklinde yorumluyordu. 13

Mervan’ın kendisine gelince… O, “Mübarek ve Dönemi” ( مبارك وزمانه ) isimli kitabın yazarı meşhur gazeteci Muhammed Hasaneyn Heykel ile bu hususu bizzat konuşup, kendisine yönelik itham ve karalamaları kesin bir dille yalanlamıştı.

Heykel, bu söyleşiyi Mervan’ın ikamet yeri olan Londra’da ve ölümünden bir ay önce gerçekleştirip adı geçen çalışmasında yayımlamıştı. Röportajın girişinde Mervan sormuştu:

Sayın Heykel, sen ki Cemal Abdülnasır’ın en yakın dostuydun. Benim İsrail casusu olduğuma inanıyor musun?

Heykel’in cevabı şöyleydi:

Ne Abdülnasır’ın damadı olman, ne de ondan sonraki Başkan Sedat’ın senin davranışlarına kefil olması, masum biri olduğunu garantilemez. Sayın Mervan şu anda biz, ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Bu hususta beni gerçekten casus olmadığınıza ikna etmelisiniz.

Heykel, kitabındaki ifadeleriyle şöyle bir öneride bulunmaktaydı:

Gerek ülkenin haysiyeti gerekse Mervan’ın kişiliğinin ehemmiyeti, şunu gerektirmektedir: Kurulacak olan üst düzey bir komisyon aracılığıyla bu hususun açıklık kazanabilmesi için resmi bir tahkikat başlatılmalıdır. Komisyon üst düzey yargıçlar, parlamenterler ve istihbarat görevlilerinden oluşmalıdır ki, aranan hakikat bulunabilsin. Başka türlüsü, gerçek sonucu vermez. 14

Mısırlı gazeteci ve haber spikeri Amru El Leysi’nin, televizyon belgeseli yapmak üzere görüşüp dinlediği kişilerden biri de Mervan’ın dul eşi Muna (Abdülnasır’ın kızı) idi. Söylediklerini birlikte okuyalım:

Yazmakta olduğu anılarının bedelini canıyla ödediğini sanıyorum. Eşref, yaptıklarını ve yaşayıp gördüklerinin bazı bölümlerini arada bir bana okurdu. O hatıraların içeriği herkese anlatılacak türden olaylar değildi. Tersine, tam bir hayat dersi niteliğindeydi. Yine de o,  İsrail istihbaratına karşı, Mısır istihbarat teşkilatındaki rolüne ilişkin tek kelime etmedi… Bu manada gayet ketumdu.

El Leysi, intihar anını gören bir tanığın anlatımına da yer vermişti:

Bedeninin balkondan yere düşmesi iki saniyeyi aldı. Hadiseden iki dakika sonra balkonda iki kişi görünerek aşağıya baktı. İkinci kez gördüklerimi düşününce, olayı pek tuhaf buldum. Balkondan izleyenler belki de onun aile fertleriydiler! Düşüşten sonra mekânı kontrol ettiklerini düşündüm.

“Eşref Mervan’ın hayatı Londra’da nasıl sona erdi?” sorusuna cevap arayan El Cezire araştırma ekibi, resmi gizli-saklı belge, tutanak ve yazışmaları dünya âleme duyuran Wikileaks’in yayımladığı bazı evraklara da ulaştı.

Bunlara göre: Londra’daki İngiliz Emniyet teşkilatındaki genel kanı, Mervan’ın öldürüldüğü yönünde olmakla birlikte kimse çıkıp bunu alenen söyleyemiyordu.

Araştırma ekibinin elde ettiği belgeler Kasım 2017’de yayımlandı. Sonuçta Mevran tledilmişti, ama katil/katiller kimdi/kimlerdi? Bilinmiyordu!

 

 

Kaynakça:

  1. https://www.dunyabulteni.net/esref-mervani-kim-oldurdu-makale,20210.html
    22 Mayıs 2015.
    2. صدى البلد – وكيل المخابرات العامة سابقا : اشرف مروان هو من أبلغ إسرائيل بموعد حرب أكتوبر , 28 Eylül 2019 tarihli nüsha. Ayrıca Wayback Machine sitesinde de kayıtlıdır. Ayrıca .akınız,..-
    أشرف مروان – ويكيبيديا, son güncelleme tarihi 7 Ekim 2021.
    3. Aharon Bregman, History of Israel, Palgrave. Macmillan Yayınevi, 2003.
    4. Ahmet Faruk Aras, “İki Düşman Ülke, Bir Ortak Ajan: Ashraf Marwan’ın bilinmeyen hikâyesi”, Kudüs Araştırmaları sayı 14, 27 Haziran 2019.
    5. أشرف مروان – ويكيبيديا, son güncelleme tarihi 7 Ekim 2021.
    6-7. Wikipedia Arapça ve İngilizce “Harbu Oktobr” ile “Yom Kippur War 1973” maddeleri.
    8. https://www.alquds.co.uk/, جنرال إسرائيلي: المعلومات التي أرسلها أشرف مروان فجر اليوم , 12 Şubat 2014.
    9. Wikipedia Arapça, “Eşref Mervan” maddesi.
    10. https://www.aljazeera.net/news/arts/2019/4/24/
    https://www.aljazeera.net/news/politics/2020/1/25/
    11. https://www.aljazeera.net/news/politics/2021/6/28/,
    https://www.aljazeera.net/news/arabic/2018/9/21/
    12. aynı kaynak.
    13. https://turkish.aawsat.com/home/article/1561726/ebu-gayt-gizemli-casus-
    14. https://www.aljazeera.net/news/politics/2021/6/28/, 

Ayrıca bakınız; 

  • Uri Bar Joseph, “How An Egyptian Spy Stopped The Deadliest Terror Plot On Israel In History”, NOEMA sitesi, The World Post, 31 Ağustos 2016. 
  • Yael Friedman, https://www.haaretz.com/life/books/.premium-what-prompted-a-high-ranking-egyptian-to-spy-for-israel-1.5434502. 
  • Sada El Balad English (See Egy), “The Spay Who Felle to Earth” Exonerates “Marwan” from Ezpionage, 2 Mayı 2019. 
  • https://archive.aawsat.com/details.asp?issueno=11700&article=587258, 18 Eylül 2010.
  • Hindistan gazetesi Rojgar Samachar, “A new novel…Asraf Marwan is better than spying for Israel”, 25 Ocak 2020.
  • https://www.jpost.com/Middle-East/Mubarak-Ashraf-Marwan-was-a-double-agent-and-was-hanged-in-Israel-589962
  • https://medyascope.tv/2020/01/17/emekli-mossad-ajani-netflixdeki-melek-the-angel-filmini-tekzip-ediyor-nasirin-damadi-mervan-cift-tarafli-ajan-degildi-sadece-bize-calisiyordu/