Bu makale, esas olarak Haymana köylerinde yoğunlaşmış olan ve Sorani lehçesini kullanan Şêxbızıni aşireti hakkındadır. Meselenin iyi anlaşılması açısından bir ön açıklamaya ihtiyaç duyuyoruz:

Arapça kökenli kabile (قبيلة) kelimesi, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “boy” anlamıyla geçer. Arap dilindeki karşılığı ise daha kapsamlıdır. Genelde aynı kökene mensup akraba, soy ve aşiretlerden oluşan bir üst topluluk amaçlanır.

Kabile, esas olarak ya dip ata yahut kurucu babanın adını alır. Onun çatısı altında toplananlar, çoğu zaman aynı mekânı veya birbirlerine komşu toprakları yurt edinirler.

Kendilerine has lehçe, şive ve ağızları vardır; kültürleri benzeşik ve uyumludur. Dışarıya (dost veya düşman topluluklara) karşı dayanışma ve birlik içindedirler.

Bu yanıyla bakılınca dünyanın çeşitli bölgelerinde bu tür kabile topluluklarına ve kavimlere rastlamak mümkündür. Mesela Arap dünyasında Bedeviler ve özellikle de Şamar gibi kabileler; Kürdistan coğrafyasında Şikakî, Celalî, Şadî/Şadîyan, Hesenî, Heyderî, Ertuşî, Mıllî, Caf, Mukrî, Kelhorî, Zengene, Lek, Bradost, Barzanî, Zebarî, Surçî adıyla bilinenler; Anadolu’da Avşar ve benzeri Türkmen oymaklarından oluşan kavimler; Avrupa’da Germenler (Cermen), Kuzey ve Güney Amerika’daki Kızılderililer, Aztekler, İnkalar vb.

Kubbealtı Lügatı’na göre kabile, aynı soydan gelen ve bir reisin yönetiminde yaşayan göçebe topluluk veya “boy”dur.

Aşiret (عشیرة) kelimesi ise Arapça olup dil ve kültür yönünden büyük bir türdeşlik gösteren, birçok sülaleden oluşan, yapısındaki aileler arasında köken, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk ve oymaklar bütünüdür.

İran, Afganistan, Pakistan ve hemen bütün Arap ülkelerinde yaşayan on binlerce aşiretten söz edilebilir. Kürdistan coğrafyasının farklı bölgelerindeki (İran, Irak, Türkiye ve Suriye) aşiretler, dağılma ve azalma eğilimi gösteriyor.

Buna rağmen aşiret sistemi bazı yörelerde varlığını sürdürebiliyor.

Bir reis ve yardımcılarından oluşan aşiret, başka nedenlere ek olarak çoğu zaman diğer aşiretlere karşı kendi bölgelerini koruma adına oluşmuştur.

Günümüz Türkiye’sinde aşiretler genellikle ülkenin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde varlıklarını sürdürmektedir.

Hızlı ve çarpık kentleşme, köy boşaltmaları ve çatışmalar yüzünden kalıcı bir gerçeğe dönüşen kitlesel göçler, aşiret yapısını bozmuştur-bozmaktadır.

Aşiret bireyleri ve kümeleri, başta büyük şehirler olmak üzere Türkiye’nin batı ve güney bölgelerinde ikamet etmeye başlamışlardır.

Irak‘ta yaşayan Şêxbızıni aşireti mensubu olan Prof. Yusuf El Bızeyni, kabile ile aşiret arasında şöyle bir ayrım yapıyor:

Kabile, aynı soydan ve türdeş olmayan aşiretler bütünüdür ve çok sayıda aşireti çatısı altına alabilen kapsamlı bir topluluktur. Aşiret ise aile, klan, sülale, oymak temelinde kan bağına dayanır. Türdeş ve ortak sosyokültürel bir yapıdır. Mensupları aynı topraklar ve coğrafyada yerleşik yahut göçebe olarak yaşarlar. Federal bir niteliği olan kabilenin temelini aşiret veya aşiret toplulukları oluşturur.

Şêxbızın aşireti tarihine buradan giriş yaparak esas konumuza ismiyle başlayalım:

Şeyhbızın, Şeyhbızıni, Şeyhbizin, Şeyhbizinli, Şeyhbozanlı, Şeyhbuzuni, Şıhbızın, Şeyhbazani, Şeyhbizeyni, Şahbaz, Şeyhan, Şeyhbuzunî, Şeyhbuzunlu, Murathanoğulları (Kurmanci: Şêxbızın, Bizinî; Soranice: Shex Bizeni. Şêxbezenî… İngiliz belgelerinde Shaykh Beseini. Aşirete komşu diğer Kürt toplulukların telaffuzuyla Şêxbezenî, Şêxzîniya, Şaxzuniya.

“Kurdên Şêxbızınî” başlığıyla bir makale yazan Mahmûd Lewendî, gerçek adın “Şah Basnî” olduğunu ileri sürüyor.

Şerefhan’ın Şerefname adlı eserinde “Şêx Bizini”/Şêx Bizeyni” olarak yazılmıştır. Luri Kürtlerden Feyliler, “Şêx Bizenî” diyorlar ki,  genelde İranlı Kürtler arasında en fazla tercih edilen isim budur. 1

Haymanalı Şêxbizinî bir kadın

Bazı Türk veya Türkleştirilmiş araştırmacılar, bu aşiretin adını kendilerince şöyle açıklarlar:

Adından da anlayacağımız üzere Şeyh-Bızın! Şeyhlik Arap toplumuna ait bir unvandır. Şeyhlik, esasen Peygamber soyundan yani Ehli-Beyt ailesinden olan kimseler için kullanılır. Yani Şeyh-Bızın anlamı itibari ile Keçi-Şeyhi demek. Eski takva sahibi birçok Şeyhin de nefis terbiyesi için çobanlık yaptığını unutmamak gerek!

Tabii ki, gerçekle ve tarihle ilgisi olmayan yanlış bir açıklamadır bu. Makul olanı, Haymana yöresindeki Şeyhbızıni yerleşim yeri Yenice (Sındırın-Gözgöz-Gozgoz) nahiyesinden üç araştırmacının (Enver Yurtdaş, Hamdi Çeker, Faik Coşkun) ortak çalışması olan “Dünden Bugüne Yenice ve Şeyhbızınlar” isimli kitapta buluyoruz.

CHP eski milletvekili ve Deniz Baykal döneminde başkan yardımcısı olan hem siyasetçi hem de üst düzey bürokrat Eşref Erdem’in yardımıyla kendilerine ulaştığım ve edindiğim kitapta aşağıdaki açıklamaya rastlıyoruz:

“Şeyhbızınilerin ilk yurtları Kuzey Irak’ın Süleymaniye şehrinin Bâzân ilçesi ve çevresidir. (Şemseddin Sami’nin yazıp 1889-1898 arasında yayımlanan altı ciltlik eseri) Kamus’ul Alam‘daki bilgilere bakalım:

Bâzân, Musul ilinin Süleymaniye sancağında ve Süleymaniye sancağının 30 km kuzeybatısında bir kasaba olup Dicle’nin bir kolu olan bir küçük ırmağın (Zap suyu)  kıyısında ve Süleymaniye’den Altunköprü’ye giden yolun üzerinde yer alır. 3 bin kadar nüfusu vardır.

Bâzân Süleymaniye’nin kuzeyinde olup, İran sınırına yakın olan Sewke nahiyesiyle birlikte 159 köy ve 7 aşiretten oluşur. Toplam 10 bin kadar nüfusu vardır. Hepsi Müslüman ve Kürt’tür. Dağlık ve taşlık olan toprağı az ürünlüdür.

Rivayete göre, Hz. Muhammed döneminde Yemen valisi olan Bâzân, aslen Şeyhbızıni’dir. Bâzân, Hz. Muhammed‘in çağrısı üzerine aşiretiyle birlikte ilk Müslüman olanlardandır.

Emeviler zamanında Yemen’den sürülenler arasında Bâzân ve aşireti de vardı. O dönemde bu aşirete ‘Ebnâlar’ (melez evlatlar) denilmekteydi. Bâzân ve aşireti, gelip ilk yurtları olan Kuzey Irak’ın Bâzân bölgesine yerleştiler.”

Bir ekleme yapalım: Bâzân, muhtemelen İranlı Sasaniler devrinde Yemen’in önemli şehri sayılan San’a valisiydi; Peygamber çağrısıyla Müslüman olduktan sonra da bu görevini sürdürdü.

Şimdi de Şeyhbızıni sözcüğünün anlamına bakabiliriz:

‘Şeyhbızın’ kelimesinin, Şeyh Bâzân’dan gelme ihtimali çok yüksektir. Zamanla Şeyhbazın ve Şeyhbızın olarak birçok yerde kullanılmıştır. Kürtçede ‘bazın’ bilezik, ‘bızın’ keçi anlamındadır.

Bir aşiretin isminin bunlardan gelme ya da bunlardan türeme olasılığı düşüktür. Yine de aşiretin geçimini keçi besleyerek sağladığı ve hayvancılıkla uğraştığı düşünüldüğünde ‘Şêxbızın’ adını buradan aldığı da düşünülebilir.

Ancak Bâzân’ın Hz. Muhammed döneminde vali olması, Müslümanlığı kabul etmesi, aşiretin adının da Şeyhbâzân’dan gelme olasılığını yükseltir.

1998 yılında 95 yaşında vefat eden Daroğun köyü sakinlerinden Hacaliyé Erebé Nofel (Hacı Ali Devebakan); köklerinin Hz. Muhammed dönemine dayandığını ve dedelerinin şêx (şeyh) olduğunu defalarca belirtmiştir.” 

Biz, Türkçe telaffuza uygunluğu açısından aşiret için Şeyhbızıni adını kullanacağız.

Şeybızıni topluluğu, ikili bir toplumsal yapıya sahiptir. Bir yanıyla çok sayıda aşireti ve soyu bünyesinde barındırdığı için kabile olarak nitelendirilebilir.

Reşvend (Rişvan), Xevend, Merdasi (Mirdasi), Badıli (Badıllı), Canbegi (Cihanbeyli), Xelikî ve Lek (Lek-vanik) gibi aşiretlerin bazı kollarını kapsadığı iddia edilmektedir.

Bunlar arasında Türk, Kürt ve Arap asıllı oymakların mevcut olduğu da varsayılmaktadır. Hal böyleyse, Şeyhbızınilerin federal bir kabile yapısına sahip oldukları söylenebilir.

Diğer yanıyla birbiriyle (akrabalık ve kan bağı nedeniyle) türdeş bir oymaklar topluluğunun çatısı olduğu için tipik bir aşiret sayılır.

Profesör Yusuf El Bızeyni’nin konuya ilişkin görüşü ise şöyle özetlenebilir:

“Şeyhbızıni aşiret ve kollarının eski tarihleri hakkındaki malumat fazla olmadığı gibi tatmin edici de değildir. Kimi Arap tarihçileri, bunların ‘Abbasi halifelerinin soyundan’ geldiklerini iddia ederek, soyağaçlarını İslam peygamberinin amcası Abbas’a kadar uzatırlar.

Oysa bu iddia asla doğru değildir. Tam tersine, birçok araştırmacı, Şeyhbızıni aşiretinin en eski Kürt kavim ve kabileleri arasında olduğu konusunda hemfikirdir.

Ancak bu geniş ve kalabalık aşiretin, farklı coğrafyalara yayılmış olması sonucunda Türk, Acem, Arap, Avrupa kökenli kavimlerle karışmasından ötürü, Şeyhbızıni adını nereden ve hangi dilden aldığı konusu henüz belirgin değildir.

Bazı âlimler, bu aşiretin hayli kalabalık olduğundan ve içinden çok sayıda evliya, ermiş, din bilgini (şeyh) çıktığından bahsederler.

Bunlar arasında İslam düşünürü ve şair Dr. Muhsin Abdulhamid, Şeyh Abdulkadir El Kawi (el Koyi), Katar devleti hükümdarının müsteşarı Ruşdi Mahdid ve ABD’de uluslararası ilişkiler konusunda en kapsamlı kitabın yazarı Omar İncik gibi önemli şahsiyetler de bulunmaktadır.” 3

Bu tespite ilişkin okuyucu yorumlarından şu tür bilgileri de ilk elden öğrenebiliyoruz:

Bizler Musul ve Telafer yöresinde yaşıyoruz ve kendimizi Şeyhbızınilerin amcaoğulları sayıyoruz. Onlarla gurur duyuyoruz-Muhammed Baqır.

Kuşkusuz ki Şeyhbızıniler Arap değil, Kürt soyludurlar. Saddam Hüseyin döneminde yalan yere onları Arap kimliğini yapıştırdılar-Mamoste Swara Şêxbzenie.

Haymana yöresinin tanınmış bazı aşiret mensupları şöyle sıralanabilir:

İşadamı Ahmet Turgut (1990’larda Süleyman Demirel dâhil, farklı partilerden çok sayıda politikacıyla yakın ilişkisi olan namlı Kürt Ahmet), gazeteci Selahattin Duman, İlahiyatçı Prof. Dr. Orhan Çeker, siyasetçi Orhan Sakarya, eski Bursa milletvekili Abdülmecit Alp, AKP Ankara milletvekili ve AKP Genel Sekreteri Haluk İpek, eski HDP Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, eski siyasetçi ve aydın Hatice Yaşar, eski Altındağ Belediye Başkanı Muzaffer Atılgan, pek çok şampiyonluk madalyasının sahibi boksör Galip Korkmaz, dalında birçok şampiyonluk kazanmış olan güreşçi Mustafa Tekin ve sanatçı Gökhan Kandemir.

Eski İçişleri Bakanlığı Başhekimi Dr. Derviş Tansu. Namlı babalardan Kürt Cemali Coşan ve Yusuf Koç. Eski asker ve Başbakan Bülent Ulusu’nun da bu aşiretten olduğu söylenir.

Şexbızınilerin kim olduğunu araştırmaya gerek bile duymadan haklarında yazı yazmaya soyunan bazı akademisyenlere ve yayınlara da rastlayabiliyoruz.

Bunlardan biri olan Erzurum Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Rafet Özkan şunları yazabiliyor:

“Şıhbızınlıların hikâyesi uzak bir ülkeden, Hindistan’dan başlıyor… Trakya yöresinde ‘Roman’, Sivas’ta ‘Poşa’, İç Anadolu’da ‘Elekçi’, Ankara’da ‘Teber’, Van’da ‘Mıtrıf’, Erzurum yöresinde ise ‘Şıhbızınlı’ ismiyle anılan topluluk, Anadolu topraklarına XIV. yüzyılda yapılan göçler sonunda geliyor.

Türkiye genelinde ‘Çingene’ olarak bilinen topluluk, zaman içinde asimile olup, Müslümanlaşıyor. Çanakkale’den Balıkesir’e, Konya’dan Çankırı’ya kadar pek çok bölgede yaşayan Şıhbızınlılar, Erzurum’da Merkez ilçe Oltu ve kısmen de Şenkaya’yı seçiyorlar.

Erzurum merkezde Gölbaşı Semti, Oltu’nun Kısıkdere Mahallesi, Olur’un Norpet Köyü ile Şenkaya’nın Gosor Kazası’ndaki Şıhbızınlıların toplam nüfusunun 7 bin olduğu tahmin ediliyor. Bunun yanında Oltu’nun Böcüklü Köyü’nde ise 10 şıhbızınlı aile yaşıyor.” 4

Adı geçen profesör, 2015 yılında Haymanalı Şeyhbızıni aşiret mensuplarından çok sayıda tepki alıyor.

Bu türden yanlış bir tespit ise şöyle:

Şıhbızın bir Zaza aşiretidir. ‘Bızın’ sözü keçi manasınadır. Oltu civarında önemli Şıhbızınlı kolları bulunur. Mezhep olarak Sünni Hanefidirler. Erzurum’da bitirim yerlerinde faaliyetleri olmuştur ve olmaktadır. 5

Daha da kötüsü, Gülenci çevre ile AKP arasında yükselen gerginlik sürecinde FETÖ’cü kesim, dönemin AKP Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Efkan Ala ile Milletvekili Muhyettin Aksak’ın cemaati eleştirmeleri üzerine sosyal medya üzerinden her ikisi için “Şıhbızınlı” benzetmesi yaparak sözüm ona hakaret etmekten kaçınmadılar. 6

Aslen Şeyhbızınli olup, kimliğine sahip çıkmak yerine, “Yavuz Sultan Selim’in askeriyim” diyecek kadar benliğini yitirmiş kimilerinin mezhepçi yorumlarına da rastladım bazı sitelerde.

Yeri gelmişken belirteyim: ANAP listesinden eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Bedrettin Dalan (194-Bayburt doğumlu), birçok yerde Seybızıni olduğunu sıkça tekrarlar, ancak kökeninin Türk olduğunu ileri sürerdi.

Şöyle ki:

Şeyhbızın aşiretine mensup olan Dalan, Türk olduklarını şu cümlelerle ifade etmiştir:

Kürt’ün de altına girdiğim zaman Türkmen çıkıyorum. Bizim aşiretin kontrolünü yaptık, Türkmenistan’da köylerimiz çıktı. 7

Aslında kimseye “şu veya bu milletten ol”, denilemez.

Bu tür dayatmalar doğru olamaz. Kim, kendini nasıl hissediyorsa, öyle kabul edilmelidir. Mekân olarak Dalan’ın dip atalarının Türkmenistan kökenli olmaları, muhtemeldir. Yanlış olmayabilir.

Gelgelelim Dalan’ın ya bilmediği yahut görmezden geldiği şöyle bir gerçek de vardır:

Şeyhbızıni aşiret federasyonu, Lekî ve Horasani (İran Horasan bölgesi ve Türkmenistan) şeklinde iki ana kavimden-bölükten oluşmaktadır.

Bir zamanlar yerleşik oldukları İran-Irak mıntıkalarında yaşayanların Lekî boyundan olanları, bir şekilde Lek yöresinde (Luristan eyaleti) kalmışlar.

Diğerleri ise İran Horasan eyaletine göçmüş, muhtemelen oradan da Türkmenistan’a intikal etmişlerdir. Süreç içinde Sünni Türkmenler arasında kalıp Türkmenleşmiş olabilirler. Ne var ki, bu tür bir asimilasyon, onun dip atalarının biyolojik açıdan Kürt oldukları gerçeğinin üstünü örtemez.

Dalan’ın öteden beri dünya görüşü kamuoyunca bilinir; “milliyetçi-mukaddesatçı-liberal muhafazakâr” diye tanımlanabilir. 1998 yılı olmalıydı.

Bir gazeteci meslektaşım aracılığıyla beni, sahibi olduğu Yeditepe Üniversitesi’ne davet etti. Gittim. Anlaşılan bir Kürt ailesinin evladı olduğuma dair bilgi edinmiş olmalı ki, görüşmenin ilk dakikasında şöyle demez mi?

“Bir profesöre araştırma yaptırdım. Kürtçe diye bir dil yoktur, bu dilin asıl kaynağı Farsçadır!”

Hemen yanıtladım:

Boşuna gayret etmişsiniz. Bu iddianız yeni değil. 12 Mart 1971 döneminde Diyarbakır’daki savcılar, o zamanın Kürt gençlerini yargılarken, buna benzer iddialarla dolu iddianameler hazırlamıştılar. Araştırmayı yapan profesör, indirgemeci düz bir mantık yürütmüş. Zira Med İmparatorluğu’nun kurucularının, şimdiki Kürtlerin atalarından oldukları, tarihçiler arasında bir varsayım olarak ciddi biçimde tartışılmaktadır.  

Perslerin de Medlerin yeğenleri oldukları, daha sonra bu imparatorluğu yıkıp yerine bir Pers İmparatorluğu kurdukları bilinen olgudur. Bu durumda daha önce konuşulmuş olan Med dili, neden Pers dilinin (günümüz Farsçanın öncülü ) kaynağı olmuyor da, Fars dili Kürtçenin asıl kökeni olabiliyor?

Günümüzün ileri gelen uzmanları, Farsça ve Kürtçenin, Ari dil ailesinden geldiklerini kanıtlamış durumdalar. Bilimsel temelde bakılırsa ancak bu iki dilin benzeşikliği, denkliği ve kardeşliği kabul edilebilir.

Biraz mantıklı olmakta her zaman yarar vardır. Şöyle bir soru, belki bizi doğru bir akıl yürütmeye yöneltebilir: Suriye, Irak ve İran’ın değişik bölgeleriyle İç Anadolu’nun farklı yörelerinde yoğunlaşmış olan Şeyhbızıniler Kürt olduklarını ısrarla belirtip kendi anadillerinde konuşurken, nasıl oluyor da kendilerini Türk sayan aynı aşiret mensupları Kürt etnik kümesinden sayılmayabiliyorlar?

Bunun tek yanıtı var: Ya bulundukları egemen kültür ve politikası sonucunda asimile olmuşlardır yahut siyaseten beyinleri yıkanmıştır.

Yukarıda Şemseddin Sami’nin Kamus’ul Alam kitabından bu aşiretin Kürt olduğuna dair bir alıntı yapmıştık. Şimdiyse daha güncel bir araştırmaya göz atalım.

İngiliz yazar, diplomat, asker ve gezgin Sir Mark Sykes, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki aşiretlerle ilgili 1 Temmuz 1908’de yayınladığı eserinde Kuzey Irak’ta Şeyhbızıni aşireti mensuplarıyla tanıştığını, onların Kürt olduklarını belirttikten sonra şunları yazmıştır:

Şeyhbızıni 4 bin aileden oluşan, şamatacı, azgın, savaşkan ve soygunculuğuyla tanınan büyük bir aşirettir. İyi at binicisi ve çok zekidirler. Martini benzeri tüfeklerini kendileri imal ederler. Kışı köylerinde geçirir, ilkbaharda köy civarında konaklarlar ve Haziran’da ise yaylaya çıkarlar. 8

Benzer biçimde, Haymana aşiretleri hakkında gözlem yapıp, onların Kürt olduklarını vurgulayan iki Avrupalıdan biri Fransız George Perrot, diğeri de İskoç W. Mitchell Ramsay’dir.

Prof. Dr. Cevdet Türkay, “Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler” isimli kitabının 358. sayfasında, “Cemaatler” başlığı altında şu ibareye yer verir:

Hivedanlı, Huvedanlu, Hayvadanlu, Hayvadanlı: Ankara Sancağı, Hivedanlu (Hayvadanlı) cemaatinden Şeyhbuzunlu aşireti, İmam M. el Bakır ve Zeynelabidin ve Şeyh Selahaddin sülalesinden olup Ankara sancağında iskân ettirilmiştir.

Kitabın 596. sayfasında ise soy kütüğü aynı şekilde tekrar edilmiştir. Ancak bu defa, Rakka, Diyarbakır, Mardin, Erzurum, Palu, Şam, Çankırı, İskilip, Geyve, İznik, Çerkez kazasındaki Şeyhbizini göçerlerinden bahsedilmiştir. Her iki sayfada da, bu aşiret ve kollarının Kürt (Ekrad taifesi yani Kürt etnik topluluğu) olduğu belirtilmiştir.

Seyhbızıni aşiret mensupları Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde Soranice konuşmaktalar.

Türkiye’de olanlar ise Soraniceye benzeyen ancak bu lehçenin İç Anadolu bölgelerinde zamanla değişikliğe uğramasıyla ortaya çıkmış bir şivesi olan “Şeyhbızeynice”yi kullanıyorlar.

Şeyhbızıni alt lehçesi, Kelhor lehçesine yüzde seksen oranında benziyor. Şeyhbızınice ile Hewremani, Dımılî, Feyli, Kelhori ve Lek lehçeleri arasında şive farkı bulunuyor.

Bu arada Lek topluluğunun Suriye tarafındaki Kürt bölgelerinden İran’a göçtüğünü belirtmekte de yarar var.

  1. Yurtdaş, H. Çeker ve F. Coşkun’un ortaklaşa hazırladıkları yukarıda bahsedilen kitabın önsözünde belirtildiği üzere, son yıllara kadar özünü fazla kaybetmeden örf, âdet, gelenek ve göreneklerini sürdüren Şeyhbızıni topluluğu, kendilerine has bir karaktere sahipler:

Şakacı, kurnaz, hazırcevap, zekidirler. Mizah anlayışları ve yarenlikleri tüm çevre halkının dilindedir. Özellikle ilk yerleşim birimi sayılan Yenice beldesinde, bunun canlı örneklerine rastlanmaktadır.

Farklı sosyokültürel anlayış ve aykırı sayılan davranışlarından ötürü Şeybızıniler, Haymana ve çevresindeki diğer Kürtler tarafından da küçümsenmişlerdir. Mesela onlar için şu sözler sarf edilebilmiştir:

Kengî kusi bû mîr/ behr bû şir/ Şêxbızınan jî bû eşir.

(Ne zaman kaplumbağa bey-prens olur/ deniz hepten süt olur/ O zaman Şeyhbızıniler de aşiret olurlar.) 

İskoçyalı arkeolog William Mitchell Ramsay, 1897’de kaleme aldığı çalışmasında Haymana Kürtleri hakkında şunları yazar:

Haymana yüksek tepelerin bulunduğu Ankara’nın güneyinde, göçebe ve bağımsız hayat sürdüren birçok Kürt aşiretinin yaşam sürdüğü bir bölgedir. Bana göre, Türk ve Türkmenlerden daha az misafirperver, daha çok cimri ve açgözlüdürler… Haymana Kürtleri, bağımsız ve tehlikelidir. Özgür olduklarında ve para ödemek zorunda kalmadıkları zaman barışçıdırlar. 9

Belirtip vurgulamakta yarar var: Alman Moltke ile Hermann Wenzel, Fransız George Perrot, İskoç Ramsay gibi Batılı gezginci veya gözlemciler, yöresel tekil karakter ve  davranıştan yola çıkarak genelleme yaparlar. Bu yanıyla gözlemleri hem eksik hem de kusurludur.

Aynı şekilde, muhtemelen lehçe farkları ve kendilerine has toplumsal davranışlarından ötürü, Koy Sancaklı Kürt şair ve edebiyatçı Hacı Kadir Koyi (Heci Qadirê Koyî 1817-1897) , Şeyhbızınilerin Kürtlere benzemediklerini ileri sürerek şunları söylemiştir:

Şêx Bizeynî qisey weku Caf e
Xo keramet nîye emîş laf e
Ew weku ême nîn be idrak in
Sahîbî nuxsey gelê çak in.

Şeyhbızınların dilleri Caf’a (aşireti) benzer
Kendisinde keramet yoktur, bu da laftır
Onlar bizleri (Kürtleri) anlayamıyorlar
Nuxse? Sahibi, iyi bir halktır.

Yukarıdaki beyitte şair Koyî, Şeyhbızınilerin dillerinin Kürtçeye benzemediğinden ve onları anlayamadıklarından yakınıyor. Kuşkusuz ki bu durum, Kürt aşiretleri arasında sıkça görülen olumsuz ve geri bir tutumdan kaynaklanmaktadır.

Haymana Kürtleri konusunda tez çalışması yapan Mehmet Figen’in, aşiretler arasındaki mesafe ve yaklaşımlar noktasında isabetli bir tespit yapmıştır:

Fakat diğer yandan Haymanalı Kürtlerin önemli bir kısmı için, politik süreçlerde ortaya çıkan kültürel farklar, kimliğin önemli bileşenlerini oluşturmaktadırlar.

Farklı kimliklerle irtibat kurmadaki eksikliğin temel nedenleri, ‘güven’ duygusu ve ‘tanımama’ olmuştur…
Yine de ‘özdeş kimliği taşıma’ duygusu, Haymanalı Kürtlerin diğer Kürtlerle ilişkilerde sınırları yumuşatmalarına imkân tanımıştır.
Gençlerin diğer Kürtlerle ilişki kurma konusunda daha istekli olduklarını ifade etmek mümkündür. Bu kesim içerisinde etnik kimliğe vurgunun güçlenmesi ve sürekli karşılaşma alanlarında (okul, iş vs.) olmaları, diğer Kürtlerle iletişim kurmalarını kolaylaştırmıştır… 10

Mezhepsel açıdan Şeyhbızınilerin çoğu Şafiî, az bir kısmı ise Hanefidir. Padişahların aşiret ileri gelenleri hakkında verdikleri fermanlarda, sıkça “Seyyid” unvanı kullanılmakta ve bunların soyca 12 İmamlardan Muhammed Baqır ile Zeynelabidin üzerinden Hz. Muhammed’in ailesine ulaştıkları belirtilmektedir.

Bu da bize şunu gösterir: Muhtemelen Şeyhbızıniler, aşiret ve etnik açıdan akrabaları sayılan Lek ve Lurların toprakları (İran) ile Hanekin, Kelar ve Kerkük (Irak) civarında yaşamaktaydılar ve Hemevendlerin komşusu idiler.

Dolayısıyla Irak’taki Şeyhbızıniler Lur ve Feyli toplulukların hem lehçelerinden hem de mezhebinden etkilenerek başlangıçta belli bir dönem için Şiiliği benimsediler.

Daha sonrasında ise aralarında veya civarlarında yaşadıkları farklı Kürt topluluklarının mezhebi olan Sünniliği benimsemek zorunda kaldılar.
Irak Kürdistan toplumunun belli kesimlerinde kanaat haline gelmiş ama belgelenmemiş bir rivayete göre; Emevi devletinin zulmünden kaçan kimi Ehlibeyt mensupları, Kürdistan dağlarına çıkıp oradaki aşiretler arasına karışmış; yöredeki Kürt kızlarıyla evlenmişler: Bu yüzden Şexbızınîler dâhil bazı aşiretler Ehlibeyt yolundan gitmişler.

Öte yandan “Osmanlı Tahrir Defteri-1539” başlıklı belgeye göre;  Kastamonu’dan Otlu (Oltu?) mıntıkasına kadar olan yerlerde yaşayan Şeybızıni topluluğu arasında Ezdîlikten miras kalan gelenek ve görenlere de rastlanmıştır.

Not: Bir sonraki yazımızda Şeyhbızıni aşiretinin Anadolu’ya gelirken yaşadığı siyasi ve toplumsal serüvenini ele alacağız. 

Kaynakça: 

  1. Mahmûd Lewendî,  “Kurdên Şêxbizinî” (PDF). Bîrnebûn (Kürtçe dergi). Sayı 3: 78-98, yıl 1997. 
  2. Dünden Bugüne Yenice ve Şeyhbızınlar. Ayrıca bakınız,  http://www.irfangazetesi.com/kose-yazisi/518/siverek-seyhbizinileri.html
  3. دراسة موضوعية تأريخية حول عشيرة الشيخ بزيني…  الجزء الاول- şexbizini(4)%20Facebook.mht.
  4. http://www.erzurumajans.com/flas-dunya-onlari-konusuyor…
  5. Erzurum araştırmaları web sitesi
  6. Erzurum Ajans: “Dünya konuşuyor, kim bu Şıhbızınlılar” başlıklı haber, 3 Şubat. 
  7. Sözcü gazetesi, 11 Mart 2015. 
  8. Mark Sykes, The Kurdish Tribes of the Ottoman Empire, The Journal of the Royal Anthropological Institute of Great Britain and Ireland, Royal Anthropological Institute of Great Britain and Ireland, 38, ss. 451–486, doi:10.2307/2843309, JSTOR 2843309.
  9. William Mitchell Ramsay,’ Impressions of Turkey: During Twelve Years’ Wanderings. London: Hodder and Stoughton. 1897. Aynı konuda bakınız; George Perrot, Les Kurdes de L’Haimaneh, Revu de deux Monde, cilt 5. 1865. 
  10. Mehmet Figen, “Etnik Sınırlarda Gezinmek: Haymanalı Kürtlerin Kimliklenme ve Kültürlerarası İletişim Pratikleri” başlıklı tez, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı, 2017, Ankara. 

Anadolu’daki Soraniler: Şêxbızın aşireti (2)

Şeyhbızıni ailesi göçe hazırlanıyor-Kürdistan bölgesi

Bu bölümde Şeyhbızınilerin ilk anayurtları ile sonradan göç edip (50-100 yıllık bir zaman diliminde) konakladıkları ve Anadolu’ya gelerek yurt kurdukları bölgeler üzerinde duracak, konuya ilişkin farklı kaynaklardan örneklerle başlayacağız.

Öncelikle, eski diplomat ve uluslararası ticari ilişkiler uzmanı Erhan Akbel’in Erbil’de görevliyken kendi aşireti Şeyhbızıni’nin tarihi konusunda yaptığı araştırma ve incelemeler sonucundaki tespitlerini aktarmalıyım. Akbel şunları söylüyor:

“Bizim aşiret, kadim zamanlarda esas olarak Elam, Luristan, Kirmanşah, Hevreman (İran) bölgelerini yurt tutmuştur. Aşiret o zamanlarda Hevreman, Lek ve Lur kavimleriyle bağlantılıydı ve Gorani topluluklardan sayılıyordu. Sonraki devirlerde Irak Kürdistan bölgesindeki Mandeli, Kelar, Hanekin, Koy Sancak, Süleymaniye, Bâzân/Bâzyan ve Kerkük bölgelerine yerleşti. Bölgedeki Sorani topluluklarla kaynaştı.

Geçmişte Goranicenin bir alt lehçesini kullanırken, o tarihten sonra Soraniceyi konuşmaya başladı. Aslında Goranice ile Soraniceyi harmanlayarak deyim yerindeyse Gor-Sorani denilen alt lehçeyi kullandı. Anadolu’ya göçüp Haymana’ya yerleşmesiyle birlikte kendine has ‘Şeyhbızınice’ şivesi ortaya çıktı.” Şeyhbızınicede toplam 34 ses bulunmaktadır.

Şimdilik tespit edilebilen yaklaşık tarih şöyledir: Şeyhbızıniler, 1450 dolaylarında siyasi nedenlerle İran Kürdistan bölgesindeki Kirmanşah taraflarına göçmüş, uzunca bir süre orada kalmıştır. Yüz yıl kadar sonra Kerkük, Süleymaniye ve Hanekin’e dönmüşler. Günümüzde ise İran Luristan eyaletinin başkenti Hurremabad ve Kürdistan eyaletindeki Siqaz (Saqiz) şehri çevresinde, ayrıca Irak Kürdistan coğrafyasının İran sınırına yakın şehirleri ve başkent Bağdat’ta (Feyli toplulukları arasında) yaşıyorlar. (1)

Akbel,  Irak Kürdistan bölgesi ahalisiyle konuşmalarına dayanarak, “Konfederal bir yapısı olan Şeyhbızıni aşiretinin iki ana koldan oluştuğunu” varsaymaktadır. Bu tespit bir yere kadar doğrudur ama yine de etnik temelden ziyade oturdukları mıntıkalara göre yapılan bir tasniftir. Çünkü aynı aşiretin Luristan’da kalanlarına Lekî, İran Horasan eyaletine göçüp gidenlerine ise Horasanî denilmiştir.

Ülkesinin tarihini bilimsel anlamda ilk araştıran Iraklı tarihçi, edebiyatçı ve avukat Abdullah El Azzawi (1890-1971) Arapça, Farsça ve Türkçe bilmesi sayesinde belgelere dayanarak dört ciltten oluşan  (موسوعة عشائر العراق ) “Irak Aşiretleri Ansiklopedisi”nin ilk cildini 1937’de yazıp dördüncüsünü 1956’da tamamlamıştır. Sonuncu cilt, hemen tümüyle Suriye ve Irak’taki Kürt aşiretlerine ayrılır. Şeyhbızini aşiretine ilişkin bu ciltte geçen bilgiler özetle şöyledir:

“Bu kabilenin kadim tarihine dair bir değini bulamadım. Ancak Şerefhan’ın ‘Şerefname’ isimli eserinde bu konudan bahsedilmiştir. Buna göre Şeyhbızıniler, Cezire (Cizre-Botan-Bahdinan-FB) aşiretlerinden sayılmıştır. Bununla birlikte aşiretin asıl yurdunun Kerkük, Erbil, Amur olması ihtimali vardır. Aşiret irade dışı mücbir sebeplerden ötürü yer yurt değiştirmiş de olabilir.

Biraz abartılı da olsa aşiret mensuplarının Şuvan ile Kerkük dolaylarında 130 köyde ikamet ettikleri varsayılıyor.  O devirdeki reisleri arasında Ömer Ağa oğlu Kerim Ağa, Tevfik Ağa oğlu Ali idiler. Şeyhbızıniler, Lek topluluğunu kendilerinden sayarlar ancak bu tam doğru değildir. Koysancak civarındaki reisleri Şerif Ağa’dır. Bunların bir bölüğü Kerkük’e bağlı Çemçemal ve Taqtaq bölgesinden yaşarlar. Akra şehrindeki yedi büyük aşiretten biri olarak bilinir Şêxbızıniler.

Aşiret iki ana kola ayrılmaktadır: Hecî Hemze, Mala Ebbasi.

Görünen o ki aşiretin vilayetteki oluşumu yenidir veya o bölgeye sonradan gelip yerleşmiştir. Bunların büyük kavimlerden olan Leklere mensup olmaları uzak bir ihtimal değildir. Zira Leklerin iki ana kolu bulunuyor: Rozbehanî ve Şeyhbızıni. Muhtemelen bu sonuncusu, Lek kabile federasyonuna daha yakın bir konumdadır. Dolayısıyla Şeyhbızınilerin Cezire aşiretlerine mensubiyetleri imkânsız değilse bile coğrafi açıdan hayli zordur. Köylerinin çoğu Kerkük ve Erbil vilayetleri çevresindedir. Bu köylerdeki Şeyhbızıniler arasında Lek toplulukları varsa da, sonradan kendilerine katılmışlardır. Zira Lekler, kavim olarak onlardan değillerdir.

Başka bir iddiaya bakılırsa, Şeyhbızıniler, Şehwan/Şahwan isimli bir Arap kabilesine ait imişler. Bazıları da bu ismin aslında (Kürtçe) çoban manasına gelen ‘Şivan’ olduğunu söylerler. Geçmişleri ne olursa olsun hem Şivan hem de Şeyhbızıni kabilesi Kürt olup, mensupları toplam 72 köyde oturmaktadır. Zaten nahiyenin ismi de Şivan’dır ki, Kerkük-Koysancak güzergâhında olup ikincisine daha yakındır. Aynı Şivan Koşk adıyla bir aşiret daha var ki, reisi Ramazan oğlu Receb’dir. Eskiden Kadiri meşrepli iken şimdi Nakşibendî tarikatını benimsiyorlar. Şeyhleri de Abdulkerim Şode’dir.

Bunların alt kümeleri de Celilî, İsmailî, Necexanî, İbrahim Ağa-beyî’dir. İkinci kolu ise Şivan Ser kümesi olup, İbrahim Ağa-beyî ve Celilî gibi kollara ayrılmaktadır. Geçimleri hayvancılık ve tarım üzerinedir.”

Şerefname kitabının yazarı (16. yy) olan Bitlis hükümdarı (Mîr) Şerefhan, Cezire (Cizre) beylerini anlatırken 14 kaleden bahseder ve buralarda oturan aşiretler hakkında şunları yazar:

‘Cizre yakınlarında Dar olarak bilinen, o zamanlarda Cizre’ye bağlı Tınza yöresinde bir köy olarak mevcuttur. Harabe halindedir. Tinza veya Tanzeh bölge merkezi, şimdiki Eruh’a bağlı bir köy olup güzel ve tarihi bir yerdir. Buralarda oturanların bir kısmı Arap ve Ermeni kökenlidir. Sonradan Nukî, Mahmudî, Reşikî Mix, Nehran, Peykan, Belan, Siroyan isimli aşiretler mıntıkaya yerleştiler. Cezire beyliğinin dağılmasıyla beraber Şexbızınilerin bir bölümü, Bahdinan bölgesindeki Akra yöresine göçmüştür.”

Bu bilgiye bakılırsa Şexbızınilerin yurt edindikleri yer Cizre bölgesindeki Tinza (Tanzeh) Kalesi yöresindeki köyler ile Dirde Kalesi çevresi olabilir.

Şerefname’nin yazdığına bakılırsa,  Şexbızıniler Boti (Botani, Botan bölgesi insanı) sayılırlar. Oysa Iraklı tarihçi Abbas El Azzawi bu aşireti Bahdidanlara (İmadiye Beyliği), Şerefhan ise Cizre beylerine bağlamaktadır.

Günümüzde Hurremabad (Luristan eyaletinin başkenti) ile Şiraz bölgelerinde kalabalık bir nüfusu bulunan Şexbızınilerin Erbil çevresinde yaşayanları, kendilerini Lek (Kürtlerin İran’daki bir kolu) kavmine bağlı sayarlar. Lek kavminin ise Behdinan ve Suriye Kürt bölgesinden İran’a göç ettiği bilinmektedir. Erbil civarında bulunan Şexbızın köyleri şunlardır: Kaşika, Xorxor, Darmanafa (Jor), Darmanafa (Jêr), Kaniya Sileyman, Berdêspî, Bengane, Minare, Cedide, Binci Abbas.

Ortaçağ İslam tarihçi, coğrafyacı, seyyah ve diğer bilginleri de (İbn Kesir, İbn Xelikan gibi) Şehybızınilerden bir şekilde bahsetmişlerdir.

Daha önce hakkında makale yazdığım (bkz. 24 Mayıs 2020, independent türkçe gazetesi) Mısır’da yaşamış olan Kürt aydını Dr. Muhammed Ali Avni Suwerikî ile diğer bazı tarihçilere göre;  yakın tarihte Şam, Halep, Filistin gibi ülkelerde de Şeyhbızınilere kabile, malbat (geniş ve büyük aile), mal (hane) düzeyinde rastlandığı rivayet edilmektedir.  Mısır sultanları Memluklar devrinde Halep dolaylarında Şeyhan aşiret milisleriyle birlikte hudut bekçileri oldukları da söylenir. Meşhur Kürt komutan Selahaddin Eyyubi zamanında Şeyhbızınilerin, Reiyan, İzolan ve diğer aşiretlerle birlikte bu mıntıkaya yerleştirilmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir.

Eskiden bir nahiye merkezi olan Haymana/Yenice çevresinde yoğunlaşan Şeyhbızınilerin Orta Anadolu ve özellikle Haymana yöresine yerleşim tarihi çok eskilere, Yavuz Sultan Selim dönemine kadar götürülmektedir. Dr. Mikaîlî’nin Başbakanlık arşivinde Şeyhbızınilerin varlığına ait bulduğu iki belgeden biri 1567 (İzmir yöresi, Kınık), diğeri 1573 (Kayseri Kösteriye köyü) tarihlidir. Aşiretin Haymana’daki kolları şöyle sıralanabilir: Palanî, Jerdekanî (Jırkî), Lerî, Şahlu, Kelarî, Quseyî (Kûse), Kerkukî (Kerkukî-Lek), Xewend, Çel, Sileni/Nofelî. (2)

Mahmûd Lewendî’nin sıralaması biraz farklıdır: Heseni, Sileni (Haymana), Xorasani, Hevedanî (Hemadanî?), Herfodanî, Jirdikiyan (Jirâyan?), Leran, Nosalanî. (3)

Başka bir sıralamaya göre, Şeyhbızıni aşiret konfederasyonunun Türkiye’deki kabileleri şunlardan oluşmaktadır:  Reşvend, Xevend, Merdasi, Badıli, Canbegi, Xelikani ve Lekî. Kanımca bu görüş, fazlaca benimsemiş değildir. Kaldı ki Rişvan ve benzeri köklü kabileler, önceleri Şeyhbızinileri aşiretten bile saymayıp küçümseyici bir tutum sergilemişlerdir.

Araştırmacı Ruhavî,  kesin bir tarih belirlemekten kaçınarak şöyle demektedir:

“Bu bölgeye göç uzak bir tarihte değildir, 1700’lü yıllara rastlar. Genelde bu aşiretin 1780-1800 yılları arasındaki bir tarihte göç ettikleri makbul bir görüştür. Neredeyse 30’un üzerindeki vilayette aşiret kolları ve topluluklarına rastlanmaktadır: Tokat, Amasya, Çorum, Samsun, Kastamonu, Karabük, Konya, Kütahya, Adapazarı, Düzce ilçe ve köyleri vb gibi.  (4)

Yukarıdaki tespite yorumuyla katkıda bulunan Kazım Şêxbızıni’nin ise şöyle demektedir:

“Şexbızınilerin Orta Anadolu’ya gelişleri konusunda araştırma yapan, şu anda hangisi olduğunu hatırlayamadığım bir sitede,  Yavuz Sultan Selim tarafından kendilerine verilen 1514 tarihli bir fermandan söz ediliyor.  Bu fermana istinaden reisleri (Gazi/Qazi) Hüseyin öncülüğünde Haymana tarafına gelir Şêxbızıni aşireti. Haymana’nın Balkcıkhisar bölgesinde bulunan Tekyada mezarlarına dair yaptığım araştırmada, burada Hüseyin Qazi şeyhimizin yattığını büyüklerimiz teyit ettiler. Şimdi orada birkaç mezar var. Konuyla ilgili olarak rahmetli (Kürt) araştırmacı Abdullah Varlı, ‘Osmanlı arşivlerinde araştırma yaparken Şêxbızınilerle ilgili belgeler gördüğünü söylemiş; bir incelemesi sırasında Şêxbızıni hozuna (aşiretine/köyüne) yazılmış belgeyi bulup getirmişti. Burada Şêxbızınilerin dışında Etmani (Atman/Atmanlı), Miakili ve Canbegi isimli Kürt aşiretlerinden söz edilmişti.

Bölgede Kerküklü (Kerkukî) diye anılan bu aşiretin, Osmanlı saflarında Şah İsmail ordusuna karşı savaştığından bahsedilmektedir. Bunun üzerine Osmanlı hükümdarlarının verdikleri ferman ve şecere (soyağacı) doğrultusunda Erzurum, Van, Elazığ, Diyarbakır, Adıyaman, Kahta, Urfa, Siverek, Ahlat, Erciş, Muş, Maraş, Çukurova, Antep, Rakka’da iskân edilmişler. İlk yerleşim yerinin Dereköy denen yörede olduğu kayda geçmiştir. Sırasıyla Karaömerli (Mandıra), Sarıgöl, Durutlar, Erif ve Polatlı’nın Kayabaşı köylerini yurt edinmişler. (5)

Padişah Yavuz Selim,  I. Abdülhamit  (1780),  II. Mahmut (1815), Ağustos 1841) ve I. Abdülmecit tarafından verilmiş fermanların özeti şöyledir:

“Şeyhbizinilerin ileri atalarından Seyyid Kubad, Seyyid Abdi, Heci ve Seyyid Mehmed, Seyyid Osman, Seyyid Mustafa, Seyyid İbrahim, Seyyid Ali, Seyyid Mehmed, (diğer) Seyyid Mehmed, (diğer) Seyyid İbrahim, Seyyid Yusuf, (diğer) Seyyid Yusuf, Seyyid Abdullah, Seyyid Süleyman, Seyyid Emin, Seyyid Musa, Seyyid Kemal gibi göçebe taifesi (aşiret) zatlarının soyları, İmam Bakır ile İmam Zeynelabidin üzerinden İslam peygamberi Hz. Muhammed’e dayanmaktadır. Bu soy kütüğü ilgili makam (Nakbül Eşraf) tarafından belgelenmiştir: Göçebe olmaları hasebiyle herhangi bir mülkleri, arazileri yoktur. Dolayısıyla hem kendilerine arazi verilmesi hem de vergiden muaf tutulmaları emredilmiştir.” (6)

Fransız coğrafyacısı George Perrot, 1850’lerde Haymanalılarla mülakat yaptığında, 70-80 yaş arası yöre insanları, “Birkaç kuşaktır mevcut mekânlarında bulunduklarını” ifade etmişler. Demek göçün başlama tarihi yaklaşık 1700’lerde başlayıp öyle devam etmiştir.

  1. yüzyılın sonlarına doğru, Kürt aşiretlerinin Haymana yöresindeki dağlarda ortaya çıktıkları görülmektedir. Reşvan, Cihanbeyli ve Şehybızıni aşiret federasyonlarına mensup Kürtler, Osmanlı yetkililerinin saldırıları karşısında, Batı’ya göç etmek zorunda kalmışlar, diğer yandan yayılarak sürülerine otlayacak yer aramışlardır. (7)

Şeyhbızıni aşiretinin Yavuz Sultan Selim döneminde Horasan, Kirmanşah (İran), Hanekin, Kelar, Bazeyan, Koy ve Kerkük bölgelerinden Anadolu’ya göç ettiğine dair rivayet, en yaygın olanıdır. Bu tarih, Osmanlı ve Safevi devletleri arasında çekişme ve çatışma dönemine denk düşer. Şii Şah İsmail ile Sünni Yavuz Selim çatışmasına dini meşruiyet sağlayan mezhepçi siyasetler şu şekilde uygulanmıştır: Her devlet, düşman topraklardaki mezhepdaşlarını ikna edip yanına çekmek, olmadığı takdirde ise karşı mezhep mensuplarını kendi topraklarından sürmek durumundaydı.

Mesela Osmanlı yönetiminin Kızılbaş kitlelere yönelik katliam, zulüm ve baskıları sonucunda çok sayıda Türkmen ve Kürt Kızılbaş aşireti Acem diyarına göçmüştü. Buna karşılık Şah İsmail’in hükmü altındaki topraklarda Sünni Türkmenler ile Kürtlere uygulanan şiddet sonucunda Sünni Kürt beyleriyle aşiretleri Osmanlıya sığınmıştılar. Yavuz Sultan Selim, bu beyleri yanına alarak Şah İsmail’e karşı 1514 ve bilhassa 1516 yılında savaştırmış; Kızılbaş orduları büyük bir mağlubiyet almışlardı.

O devirde Sünniliği (Şafii mezhebini) iyiden iyiye benimsemiş olan Şeyhbızıni aşireti de, Acem diyarındaki bu baskılardan nasibini almış ve Anadolu’ya göç etmişti. Yavuz Selim, aşiretin kendisine gösterdiği sadakat ve yakınlıktan memnun olmuş; bunun üzerine aşiret reislerine danışarak gelenleriyle istişare ederek, onları Anadolu’ya davet etmiştir. İlk elde Murathanoğlu aşiretinden 450 hane Anadolu’ya göç etmiştir. Ancak Osmanlı yönetimi, aşiretin bütün kollarını aynı yörede iskân ettirmemiş, her bölüğü veya topluluğu farklı yörelere dağıtarak yerleşmelerine özen göstermiştir.

Önceleri Sultan Selim tarafından, Botan bölgesine yerleştirildikleri rivayet edilir. Bir süre sonra devlete isyan etmeleri sebebiyle Gaziantep ve Diyarbakır havalisine,  bilhassa Ankara-Haymana bölgesine sürgün edilirler. Maharetli savaşçılar olup, kolayca itaat etmeyen aşiretin diğer Kürt aşiretlerine uyarak isyan etmelerini önlemek maksadıyla sıkı denetim altında tutulabilecek yerlere adeta serpiştirilerek birbirlerinden kısmen kopuk halde yaşayacak bir sistem kurulmuştur.

Nitekim Osmanlı, iskân edilenlerden vergi almaya kalkınca, Şeyhbızıniler isyan etmişler; bunun üzerine yayınlanan üç padişah fermanı uyarınca, Şeyhbızınilerden vergi (Ağnam rüsumu-küçükbaş hayvan vergisi) alınması durdurulmuştur.

  1. Cevdet Türkay’ın verdiği bilgiye göre: Şeyhbızıniler Kütahya, İskilip-Çorum, Palu-Diyarbekir, Geyve-Sakarya, Kocaeli, Haymana-Ankara, Mardin, Rakka, Erzurum, Kastamonu, Bozok-Yozgat, Kengıri-Çankırı, Karaman, Şam gibi yörelerde meskûnlardı. Ayrıca Türkay, “Şeyhbuzunlu aşireti, Ankara sancağında iskân edilmiştir” diye de yazmıştır.

Dr. Mikaîlî, bunların bir kısmının Ergene ve Tekirdağ yöresine gidip yerleştiklerinden bahseder. Ona göre Çukurova bölgesine yerleşenler, aşiretin Lek (veya Lekvanik) isimli koludur.

Günümüzde aşiret mensuplarının yoğun yerleşim bölgeleri şöyle sıralanabilir: Ankara-Haymana, Balâ, Çankırı, Çorum, Düzce, Samsun, Bafra,  Sinop, Safranbolu, Kastamonu, Karabük, Konya, Akhisar, Kırşehir, Niğde, Yozgat Amasya, Bursa, Sakarya, İstanbul, Bayburt, Malatya, Şanlıurfa, Siverek, Diyarbakır, Adıyaman, Erzurum, Ağrı, Kars, Iğdır. Batı Karadeniz bölgesinde de yerleşik aşiret köyleri bulunmakta olup, geçmişte yaylacılık faaliyetleri neticesinde buralara yerleşmişlerdir. (8)

Şeyhbızıniler Anadolu’ya tek bir yoldan değil, farklı güzergâhlardan gelmişlerdir. Bunlardan İran ile sınır sayılan Hakkâri bölgesi önemli bir güzergâh olmakla birlikte, yerleşime ve tarıma elverişli olmadığından büyük olasılıkla Kerkük-Musul, Cizre, Habur, Rakka, Urfa-Karacadağ hattı daha fazla kullanılmıştır. Örneğin Süleymaniye-Kerkük, Hanekin bölgesinden kitlesel kafileler halinde kalkan aşiret, reisi Şeyh Hüseyin öncülüğünde gelip önce Siverek’e yerleşmiştir.

Enver Yurtdaş, Hamdi Çakır ve Faik Coşkun’un kaleme aldıkları “Dünden Bugüne Yenice ve Şeyhbızınlar” isimli kitapta, Osmanlı-Safevi çatışması döneminde Şeyhbızınilerin Diyarbakır, Elazığ ve bilhassa Palu bölgesine gelip konakladıkları; orada Şah İsmail emrindeki Kızılbaş Türkmen birliklerinin saldırılarına direndikleri ve 1800 başlarına kadar konakladıktan sonra peyderpey İç Anadolu’ya ve özellikle Haymana, Polatlı, Kulu ve Cihanbeyli’ye yerleştikleri belirtilmektedir. Önceki bölümde kitabından söz ettiğimiz Ramazan Güneş de benzeri bir tespitte bulunmaktadır.

Osmanlı devlet arşivlerinde Şeybızınilerle ilgili mevcut birkaç belgeye bakılırsa, bu konar-göçer aşiret mensuplarının bir yerden diğerine hareket ederken yol üzerindeki yerleşim yerlerine zarar verdikleri, koyunlarının ekili tarlalara girerek ziyana yol açtıkları yazılıdır. Bu yüzden aşiret ile Terikanlı (Terîkân), Cihanbeyli (Canbegiyan) mensupları arasında nahoş hadiseler olduğu kayda geçirilmiştir.

Önemli noktayı daha Şeyhbızini tarihine eklemek durumundayız:

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Irak’ı işgal eden İngiliz birliklerine karşı Soran ve Süleymaniye yöresinde efsanevi bir direniş sergileyen Şêx Mehmudê Berzenci (Mahmut Berzenci)’nin yanında mevzilenen Şeyhbızıniler, destansı bir kahramanlık sergilemişler. Barzani hareketinin Irak merkezi yönetimine ve onu destekleyen İngiliz birliklerine karşı mücadelesine çok sayıda Şeyhbızınî mensubu Kürt lider Mustafa Barzani’nin yanında peşmerge olarak savaşmıştır.

Onur Özdemir, Erhan Akbenli, Ramazan Cömert Tetik, Xamgeli Bane, Mustafa Başaran ve Perihan Yoğurtçu gibi Şeybızınili idealist gençlerin aşiret tarihinde “bir ilk” olarak çıkardıkları Pîjok (Kurmanci Pîvok-Türkçe Çiğdem) kültür ve edebiyat dergisinin amacı şöyle belirtilmektedir: “Giderek aşınan gelenek, görenek ve yitip gitmekte olan kültürü yeniden canlandırmaya ilaveten tam anlamıyla varlık mücadelesi vermektir.”

Onlardan önceki kuşak olarak aynı kaygı ve güdüyle hareket eden Milli Eğitim Müdürü Enver Yurtdaş ile Faik Coşkun ve Hamdi Çeker geniş kapsamlı bir alan çalışması sonucunda Yenice’deki aşiret yapısı ve kültürü üzerine ortak bir kitap hazırlamışlar. E. Yurtdaş’ın Haymana tarihi hakkında kapsamlı bir kitabı ise daha önce yayınlanmıştı. Benzer biçimde eskiden ilçede yerel gazetecilik yapan Halil İbrahim Uçak, “Tarih İçinde Haymana” başlıklı kitap yazmakla yetinmemiş;  Cemalettin Canlı ile birlikte ufkunu genişleterek dikkatleri sınır boylarındaki parçalanmışlığa da çekmiş ve “Hattın Dört Yanında Cemilpaşazadeler” isimli bir çalışması ortaya çıkmıştır.

Günün moda deyimiyle “beka” yani varlık-yokluk meselesinde, var olma mücadelesidir onların bu türden sosyokültürel faaliyetleri ve sırf bu yüzden desteklenip tanıtılmayı hak etmişlerdir.

Kaynakça:

  • 1-) Dr. Mikaîlî, İskâna kurden şêxbezenî (şêxbizin) li Anatolîlê”, Bîrnebûn (Kürtçe-Türkçe dergi), sayı 76, yıl 2020.
  • 2-) Dr. Mikaîlî, Avrupa’da yayınlanan Bîrnebûn (Kürtçe-Türkçe dergi), sayı 76, yıl 2020. Ayrıca bkz. Xamgelî Bane, “Şêxbizingel kî ye, ji ku kêçax raçe hatiyîne Heymene”,  Bîrnebûn (Kürtçe/Türkçe ). Sayı 53, sayfa 41-44, yıl 2012.
  • 3-) Mahmûd Lewendî, “Kurdên Şêxbizinî”, Bîrnebûn (Kürtçe-Türkçe dergi). Sayı 3, 78-98, yıl 1997.
  • 4-) Ruhavi, “Şeyhbizini Aşireti”, Şemski Aşireti sitesi, Mart-Eylül 2014.
  • 5-) Prof. Dr. Cevdet Türkay, “1756 Haymana Yenice I. Fermanı ve Tercümesi”
  • 6-) Kaynak linkler: https://www.facebook.com/1202976819776279/posts/14357421098330; http://www.irfangazetesi.com/kose-yazisi/518/siverek-seyhbizinileri.html.
  • 7-) Mehmet Fiğan, “Etnik Sınırlarda Gezinmek: Haymanalı Kürtlerin Kimliklenme ve Kültürlerarası İletişim Pratikleri” başlıklı tez, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı, 2017, Ankara.
  • 😎 Oymak, Aşiret ve Cemaatler, Başbakanlık Arşivleri-Prof. Dr. Ahmet Cevdet Türkay, s.135, 358, 596 (2 Kasım 2019). Akt. araştırmacı-yazar Hüseyin Çirkin.
  • 9-) Vikipedi Türkçe “Şeyhbizin” ve Wikipedia İngilizce “Şêxbizin tribe” maddeleri.

Kaynak: https://www.indyturk.com/node/402171/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/anadolu%E2%80%99daki-soraniler-%C5%9F%C3%AAxb%C4%B1z%C4%B1n-a%C5%9Fireti-2