1919’da hazırlanan enerji kanalı projesi. Akdeniz’de Antioş’dan İran körfezine doğrudur. Fırat kanal projesi 1919. Bugünkü adıyla Antakya-Pers körfezi projesi.

Kardeşlik, eşitlik, özgürlük sloganlarını Avrupa devletlerinin sokaklarında haykıran ittihatçılar ve onların ideolojilerini benimseyen torunları 111 yıldır «İslam », « laik » kostümleriyle İtihat-ı Teraki Komitesi/Partisi (İTK/P) Hükümetlerini oluşturmaktalar. Onlar yönetim biçimi olarak savaşı, yıkımı, talanı, öldürmeyi, işgali sevenler olarak amaçlarını gizlemek için « Yurtta sulh, cihan da sulh. » derler. Fırsatlarını bulduklarında, olanakları olduğunda maskelerini indirip tahrip etmeye, sürmeye, mecburi iskanlara başlarlar. Hakların gasbını en doğal eylem biçimi olarak görürler. Dönemin savaş ve insanlık suçlarını oluşturan savaş araçlarını da rahatlıkla kullanırlar.

Kürd direnişlerini, ulusal hareketlerini yönetenler, mir, bey, ağa, şeyh, pirdirler. Bu kişiler Kürd halkının önderliğini yaparlar. Kürd direnişlerini, kurtuluş mücadelelerini yönlendirirler. Kürd halkını öndersiz, Kürd direniş hareketlerini lidersiz bırakmak için ilkin bu sınıflar etkisiz hale getirilirler.

İtihat-ı Teraki Komitesi/Partisi (İTK/P) Hükümetlerinin kurdukları Muhacirin Müdüriyet-i Umumiyesi (Göçmenler Genel Müdürlüğü) yazılı yönetmenliğinde “Kürdlerin silahlarından arındırılıp, küçük kafileler halinde göç ettirilmeleri ve gittikleri yerlerde ora nüfusunun yüzde beşini aşmamaları gerektiği, ayrıca bu kişilerin geri gönderilmeyecekleri, Kürd aşiret reisi, önder ve dini nüfuzlu kişilerden uzak tutulacakları yazılır. Yazılanlara göre de tedbirler alınıp, gerekli görülenler yapılır.

Mir ailelerinin, beylerin, ağaların, şeyhlerin, pirlerin sürgüne gönderilmeleri, Kürd ulusallığını bitirme amaçlıdır. İTP’li işgalciler Osmanlı kadroları olarak Osmanlı tecrübelerinden, deneyimlerinden yararlananlardırlar. Onlar, Kürdistan’da alan, bölge, ulus üzerinde eğemenlik kurmayı hedeflerler.

Yerli ulusal egemen sınıf olan, kendilerine karşı direniş merkezini oluşturan, alternatif politika üreten bu kesimleri hedef alırlar. Onları güçten düşürüp, otoritelerini sıfırlayıp, onurlarını yaralayıp, küçük düşürerek teslim almaya, kendi projelerine tabi tutmaya, asimile etmeye çalışırlar.

İttihad-ı Terakki Cemiyeti/Partisi’nin programının başlıca maddelerinden birisi Osmanlı sınırları içindeki Kürdü temelden tasfiyeye uğratmaktır. Onlar, bin sekiz yüzler itibarıyle Osmanlı Padişahlarının başlattıkları çalışmaları devam ettirenlerdirler. Geçmişin askeri seferleri bundan dolayı durdurulmazlar.

İmparatorluk ordusuna bağlı güçlerle doğrudan imha proğramları yaparlar. Yüzbinlerce Kürdün iskanlara tabi tutulmaları, öldürülmeleri gerçeği bugün Kürdlerin çok büyük çoğunluğu tarafından bilinmemektedir. Sadece Kürdler değil, dünya kamuoyu da bu konudan haberdar değildir. Çok az sayıda araştırmacı bu konuya yer verir.

Osmanlı işgali altındaki memleket 1.Dünya Savaşı’nda Rus ordusu tarafından işgal edilir. Kürdistan’ın Kafkas/Serhed bölgesi tümüyle işgal altındadır. İşgal edilen yerlerdeki Kürdler sığınmacı durumuna düşürülürler. Kürdistanlılardan bir kısmıysa Kafkasya’ya, Pontos’a doğru giderler, oralara sığınırlar.

Bir yanda Rus, diğer yanda Osmanlı ordusu mensupları şiddet uygularlar. Rus ordusunun işgal ettiği alanlardan İttihatçılarca güneye, batı ya doğru itilen sığınmacı Kürdler vardıkları yerlerde kalmak istemezler. Rus Ordusu’nun işgalinin bitiminde kendi memleketlerine geri dönmek isterler.

Bunların bir kesimi İttihatçılarca iskanlara tabi tutulurlar. Kürdlerin memleketlerine geri dönüşleri engellenirken, Kafkas kökenli etnisitelerin geri dönüşleri engellenmez. Onlar sınırları koruma görevi göreceklerdir. Etnisitelere mensup olanların Kürdlere oranla çoğunluğu oluşturmaları göz önüne alınır. Nüfus avantajını sağlama politikasına göre kararlar uygulanır.

Balkan savaşlarında muhacirleştirilenlere Kürdistan’da yer bulunur.

Göç eden, ettirilen, kendi memleketlerinden ayrılan, yeni sınırlar içindeki yerleşim birimlerine yerleştirilen, yeni vatan bulan bu insanlar o zaman muhacirdirler. Osmanlı hükümeti bu kişilere kalıcı muamelesi yapar. Onlar planlar dahilinde yeni Osmanlı sınırları içine yerleştirilirler.
Muhacirler sosyal sınıflarına, yaşadıkları coğrafyaya göre uygulamalara tabi tutulup, Kürdistan’a, Pontos’a, Küçük Ön Asya’ya yerleştirilirler. Bunlardan bir kesimi vardıkları yerlerde hayal kırıklıkları yaşarlar ve memleketlerine geri dönmek isterler. Geri dönmelerine izin verilmez. Yerleştirildikleri mülklerin, evlerin tapuları kendilerine verilir. Balkan muhacirleri yani göçmenler Osmanlı vatandaşı olacaklardır.

Arnavutların yeni sınırlar içinde sayılarının fazla olmasına müsaade edilmez. Onlar belirli bir oranda tutulurlar. Daha önce Küçük Ön Asya’da yaşamaya başlayanların da yer değiştirmelerine izin verilmez. Bazı İttihatçılar bu konuda özel çaba harcarlar.
Uygulamalarıyla Kürd halkının tarihinde yer alan özel bir İttihatçı olan Şükrü Kaya «Göçmen Genel Müdürü-Muhacirin Umum Müdürü» dür. Bu kuruluşun bir diğer görevi Kürd mecburi iskanlarıdır. 13 Mayıs 1913’de “İskân-ı Muhacirin Nizamnamesi” kabul edilir. İskân-ı Aşâir ve Muhacirin Müdüriyeti’nin 1913 tarihli İskân-ı Muhacirin Nizamnamesi’nde muhacir ve mülteci ayrışması yapılır.

Balkan, Kafkas göçmenleri muhacirdirler. Kalıcı amaçla gelmişlerdir. Bunların bir kısmı Osmanlı sömürgeciliğine karşı bağımsızlık mücadelesi veren ve kazanan kendi uluslarından uzaklaşmış, uzaklaştırılmışlardır. Şekilsel olarak din kimliğiyle Osmanlıyla bağ kurmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu görevlilerinin zorlamalarıyla, teşvikleriyle kendi memleketlerini terk etmişlerdir ya da savaş alanlarından sürülmüş, uzaklaştırılmışlardır.
İttihatın Teşkilad-ı Mahsusa kadrosu olan Şükrü Kaya, bu özel zat kaybedilen Osmanlı sömürgelerindeki Muhamedileştirildiği düşünülen halkların, etnisitelerin provakasyonlarla, vaadlerle göç yollarına düşürüldüklerini açıklamaz. Özellikle gerçekleri gizleyerek konuyu ele alır.

O, halkların geleceklerini, Osmanlı Ordusu’nun gelecegine bağladıklarını söyler. Balkan halklarının, etnisitelerinin Osmanlı Ordusu’nun peşi sıra memleketlerini terk ettiklerini, Trakya’ya, Küçük Ön Asya’ya doğru gittiklerini belirtir. Gerçekleri bilmeyen mebuslarda söylediklerine inanarak kendisini dinlerler!

Şükrü Kaya, Dr. Nazım ve arkadaşlarının projelerini gizler. 3.000.000 Balkan insanının göçertilmesi projesi resmi tarihi yazanlarca “Müslümanların Hristiyanların zulumlerinden kurtarılması, Muhamedi imparatorluğun vatandaşları olmayı istemeleri, Hristiyan inancına sahip olan yönetimi ret edişleri” olarak sunuluyor.

Sorgulayamayan, gerçekleri öğrenme olanağı olmayan, resmi yalanlara inanan insanlarda bu bilgisizlendirmeyi doğru olarak kabul ediyorlar. Balkanlarda Muhamedi inancını benimseyenlere her türlü şiddeti uygulayanlar, uygulatanlar ittihatçılar değiller miydiler? Osmanlıya karşı bağımsızlık mücadelesi verenlere yönelik uygulanan zulmün çeşitleriyle ilgili olarak Fransız arşivlerinde yeterli bilgi mevcut. Diğer ülkelerin arşivleri de incelendiğinde çok şey öğrenilebilinir.

Resmi tarih, resmi yalanlarla gerçeklerin öğrenilmesini engelliyor. Yönetilenler, yönlendirilenler gerçek tarihi bilmiyorlar. Gerçekleri öğrenme olanakları olmayan bilmeyenler göçertmelerin, yer değiştirmelerin gerçek sebeplerini algılayamıyorlar, düşünemiyorlar.

Göçertmede, mecburi iskanda amaç; Lazistan’da, Pontos’da, Küçük Ön Asya’da, Kürdistan’da, Mezopotamya’da Türkçülüğün zeminini oluşturmak, türkçülüğün tohumlarını atmak, filizlenmesini sağlamaktır. Kürdü, Rumu, Asuriyi, Arabı, İsrailliyi, Çerkezi, Arnavudu, Boşnağı v.b. bu memleketlerde baskı altında dönüşüme uğratmak ve bu memleketleri “Türkiye” olarak adlandırmaktır. Etnisitelerden, halklardan iz bırakmamaktır.

Bütün değerleri; dil, kültür, edebiyat, tarih, coğrafya, bitki, hayvan, insan “Türk” olarak isimlendirmektir. Bu amaçla Balkan savaşları sırasında, sonrasında çok boyutlu baskı, şiddet devreye konur. Amaca ulaşmak için bütün araçlar en üst noktasına kadar kullanılır. Siyasi durum; resmi “Türk” ırkçılığı olarak tarif edilebilinir.

Askeri imparatorluğun sınırları içinde kalmaya mahkûm olmuş, bağımsızlıklarını kazanamamış halkları, etnisiteleri imparatorluğun nüfus itibarıyle çok az bir oranını oluşturan Orta Asyalılarla birlikte istenilen “Türk unsur”a dönüştürmek. Bu kesimlerden ulus devlet oluşturmak. Bu ulus devleti “Turan”la bütünleştirmek. Bütünleştirebilmek için de halklarda, etnisitelerde var olan direnci kırmak, en aza indirgemek. İndirebilmek için de İttihatçıların ellerindeki imparatorluk olanakları yeterli gelmezse Alman İmparatorluğu gerekli olan bütün olanakları sunacaktır.

Almanya, Asya ve Ortadoğu’da daha doğrusu imparatorluk sınırları içinde ve dışında eğemenlik alanları oluşturmak ister.

Almanlar, ancak Osmanlı yöneticileriyle iş birliği halinde bu projelerini gerçekleştirebilirler. İttihatçıların Türk-Turan İmparatorluğu projeleriyle Almanların egemenlik alanı projeleri zıtlık oluşturmaz. Almanya bu projelerle İngiltere’yi Asya’da, Ortadoğu’da, Afrika’da durdurabilir, İngiliz sömürgelerine hâkim olabilir. Almanya bu amaçla İttihatçılara süreklilik arz eden şekilde destek sunar.

1.Dünya savaşının nedeni; ham madde, maden, endüstriyel hammadde üretim alanlarını ele geçirme, kontrol etme, üretilene pazar bulma, üretimde, tüketimde çalışacak insanı temin etme amaçlıydı.

Osmanlı, Rus Çarlık, Fransız, İngiliz devletleri Kürdistan’ı savaş alanına çevirip birbirleriyle savaşırlarken mahv edilen, yurdundan sürülen, açlık ve salgın hale getirilen hastalıklarla öldürülen, ekonomik açıdan en yoksul hale itilen, dönemin gerisinde kalması istenen Kürd halkıydı.

Kürdün düşüncesi alınmadan kanal projeleri, petrol boru hattı alanları, nehirler üzerinde taşıma projeleri hazırlandı. Kürde sorulmadan ülkesi beşe bölündü. Kürdün otonom yapısı, bağımsızlıkçı özelliği çok iyi anlaşıldığından ona göre tedbir alındı. O halk olarak beşe bölündü ki bağımsızlığına sevdalı olan bu halk bir daha bağımsızlık savaşı veremeyecek duruma düşsün. Aşiretlerden oluşturulan yapay devletler aracılığıyla bütün zenginlikleri kullanılsın, paylaşılsın. Kullanım savaşı 100 yıl sonra da devam ediyor. Bu yüz yıl da petrolün yanı sıra bakır, manganez, uranyum, bor endüstri için fazlasıyla lazımlar. Yeni bir paylaşım yapıldı.

Geçmişte farklı şiddet türleri uygulanarak göç ettirilen, göçertilen farklı halklardan, etnisitelerden Kafkas, Balkan kökenli dedelerin, ninelerin torunları, geçmişlerinden bağları kopartılanlar, dönenler, dönmeyenlere her türlü şiddetin uygulanmasını normal görüyorlar. Şiddet uygulama merkezlerinde yer alıyorlar. Pratikleriyle, yaklaşımlarıyla yer alanları cesaretlendiriyorlar.

Göçen, göçertilen, yerli olmadığını, gerçek sahip olmadığını bilen hep güçlünün koltuk değneklerine dayanarak ayakta kalmaya, onun şemsiyesi altında yürümeye çalışır. O, yerliden çok farklı bir psikolojiye, ruh haline sahiptir. Kullanılan avlanma sopasının gidiş hızıyla geri döneceğini, kendilerine de zarar vereceğini hesaplayamıyorlar.

Eli sopalı devletin şiddet şemsiyesi dışındaki siyasal sistemleri tanıyamayan, tanıma olanağına sahip olamayan, şiddete alışan, zulmü benimseyen, yaşam biçimi olarak algılayan asker düşünceli, asker milletin insanları, şiddeti doğal görüyorlar. Oysa farklı siyasal sistemlerde insanlar kimlikleriyle, değerleriyle birbirlerini kabul edip, sevgi çemberi içinde yaşayarak, anlamlı çocukluklar, gençlikler, yaşlılıklar geçiriyorlar. Korku onlardan çok uzakta kalıp, evlerde ağ öremiyor.