Dêrsim’de kimyasal silahlarla soykırım. Dr. Nuri Dersimi Dêrsimlilerin çığlığı oluyor. Bilimin Osmanlı İmparatorluğu’nun/Türkiye Cumhuriyeti’nin İttihatçıları/ Kemalistler tarafından bir ulusun yok edilmesi amacına araç edilmesi.

Dêrsim 1937-38 isyan değil, ulusal, kültürel, felsefi anlam da işgale karşı bir direniştir. 1925’den itibaren bu bölge her yönüyle araştırılmış, incelenmiş ve elde edilen sonuçlara göre planlamalar, programlamalar, hazırlıklar yapılmıştır. Boyutları kapsamlı olan bir soykırımdır.

Osmanlı İmparatorluğu sınırları içine hapsedilen ve 1.Dünya Savaşı süreci içinde asker-sivil Osmanlı bürokratlarının imha edilmelerine karar verdikleri halklar bu savaş sonrasında da soykırıma uğrarlar. Bu soykırımların uygulayıcıları, hukuki anlamda soykırımlardan sorumlu olan kişiler, Dêrsim soykırımının planlamasını yapan, pratiğe koyan kişilerdirler. Kimilerinde ise soykırım görevi babadan oğula geçmiştir.

Kürdistan’ı ve Kürdleri savunan, bunun bedelini de ödeyen, geçmişle ilgili olarak bizleri bilgilendiren bir insanımız da Baytar Nuri Dersimi’dir. Baytar Nuri Dersimi’nin Dersim soykırımını ele alan ve kimyasal maddelerden bahseden mektubunun içeriği bilgilendiricidir. Bu mektubu Seyd Rıza adına yazmıştır. Amaç soykırımı dünyaya duyurmaktır.

Çevresi sarılan, dünyayla bağı kesilen sivil insanlarımıza uygulanan; soykırım, mecburi iskân, göçertmedir. Kimyasal maddelerle insanlarımızı “fareler gibi” boğma, öldürmedir. Bütün canlılarımızda kalıcı izler bırakmadır.

“Dêrsim – Kurdistan

30 Temmuz 1937

Dışişleri Bakanlığı

Sayın Bakan

Yıllardır ki Türk hükümeti Kürd halkını asimile etmeyi deniyor ve bu amaçla bu halkı sömürüyor : Kürd dillinde gazete ve yayınları yasaklayıp, kendi anadillerini konuşan insanlara zulm edip, Kürdistan’ın verimli topraklarından Anadolu’nun verimsiz topraklarına mecburi ve sistematik sürgünleri organize edip, oralara göçertme sürecinde ve sonrasındaysa göçmenler büyük oranda öldüler.

Türk hükümetiyle yapılan bir anlaşmadan dolayı Dersim bölgesi zulümlerden kendisini koruyabiliyordu. Son zamanlardaysa Türk Hükümeti Dersim bölgesine girmeyi denedi.

Kürdler bu gelişme karşısında, göçmenligin uzak yollarında ölme yerine, 1930 da Agrı dağında, Zilan ve Beyazıd vadilerindeki gibi kendilerini savunmak için silaha sarıldılar.

Üç aydan beri benim ülkem de korkunç bir savaş yaşanıyor.

Çatışma olanaklarının, imkanlarının eşitsizliğine rağmen, bombardıman uçakları, yakıcı bombalar ve boğucu gazlar kullanılmasına rağmen ben ve yurtseverlerim Türk Ordusu’nu başarısız kılabildik.

Direnişimiz karşısında Türk ordusunun uçakları köyleri bombalıyorlar, yakıyorlar, savunmasız kadın ve çocukları öldürüyorlar. Böylece Türk Hükümeti bütün Kürdistan halkına zulm edip, kendi başarısızlığının intikamını alıyor.

Hapishanelerse Kürd sakinleriyle dolular ve entelektüeller de ya kurşunlanıyorlar, asılıyorlar ya da Türkiye’nin ıssız ücra bölgelerine sürgün ediliyorlar.

Kendi ırk, dil, gelenek görenek, kültür ve uygarlığını koruyup barış ve özgürlük içinde yaşamak isteyen, kendi topraklarında yaşayan 3.000.000 Kürd, benim sesimle Ekselansa sesleniyor.

Bu acımasızlığı, adaletsizliği durdurabilmek için sizin hükümetinizin yüksek manevi etkisinin Kürd halkına yararının dokunması için kullanılmasını sizden rica ediyor.

Sayın bakan lütfen size sunduğum saygılarımı kabul edin.

Dersim Baş Generali Seyd Rıza.”

(Kaynak; henüz basılmamış olan “Kemalizm ve Kürd ulusal sorunu, Demografik oyun, nüfus mühendisliği” adlı çalışmam.

2018 de Afrin’e giren işgal ordusunun ilk girişimlerinden biri Baytarın mezarını tahrip etmek oldu.

T.C. Genelkurma Başkanlığı’nın Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar (1924-1938) adlı resmi yayınında Dêrsim’de uygulanan soykırım eylemleri gizleniyor. Uçakların seferleri, atılan maddeler açıklanmıyor. Kitaptan sadece birkaç anlatım, kimyasal maddelerin varlığını, kullanıldıklarını ispatlamak için yeterli;

26 Mayıs 1937’yi takip eden günlerde de yer yer eşkıya ile müsademe edildi ve uçaklar asi köylerini bombaladılar.”

Nihayet 22 Haziran 193,8 Amutka’nın işgalinden sonra Ali Boğazı’na doğru kaçan haydutlar üç tayyare filosu tarafından bombalanmışlardı.”

Versalê mağaraları. Muzır dağlarının eteklerinde

23 Haziran 1938: Keza bugün bir tayyare filosu Tagar ve Bozan köylerini bombalamış ve civardaki sürülere makineli tüfek ateşi açmıştı.”

8 Temmuz 1938, haydutlara da oldukça ağır insan ve hayvan zayiatı verdirilmiş, yer yer dehaletler olmuş ve muhtelif bölgelerde haydutların terk ettikleri hayvan sürüleri toplattırılmış, yapılan tarama harekatın da zaman zaman tayyare desteği de yapılmış ve bazı köyler bombalanmış ve yakılmıştı. Bundan sonraki günlerde de tarama faaliyeti aynı şekilde devam etmiş ve beliren ihtiyaca göre yeni müfrezeler tertiplenip görevlendirilmiş ve bölge komutanlıkları kuruluşlarında bazı değişiklikler yapılmıştı.

Haydutların sığındığı, ağızları mazgallı taş duvarlarla kapatılmış mağaralar, cesur askerlerimiz tarafından kuşatılmış top ve makineli tüfek ateşinden başka 25.nci Alay dan gönderilen istihkam müfrezesi tarafından tahrip kalıpları atılmak suretiyle mağaralar tahrip edilerek içindekiler öldürülmüş, can havli ile dışarıya fırlayanlar da ateşle imha edilmişti.”

23 Ağustos 1938’de Başbakanlık; İçişleri ve Milli Savunma Bakanlıkları ile 1.nci, 2.nci, 3.cü Ordu Müfettişlikleri ve IV.ncü Genel Müfettişliğe verdiği emirlerde (özetle): …(…)…IV. cü Genel Müfettişlik ve III.cü Orduca daha önce kararlaştırılan birliklerin ve bunların konuş yerlerinin uygun olduğuna, ayrıca üç uçaktan mürekkep bir hava grubunun Vertetil tayyare alanında bırakılmasına…

6 Eylül 1938’de başlayan arama ve tarama harekatı, ordu emrine göre bütün ciddiyet ve şiddeti ile devam ediyordu…..topçu ve piyade ağır silahları yakın desteğinde yapılan tarama harekatında bir çok mağara ve civarlarında yapılan müsademelerde, içlerinde bazı aşiret reislerinin de bulunduğu yüzlerce haydut imha edildi. Bir o kadar da kadın ve çocuk grupları yakalandı. Bu arada yine yüzlerce hayvan, silah ve cephane ele geçirildi. Haydutların direndikleri köyler, münferit evler, komlar ve hatta tarla ve meşelikler yakıldı.”

Düzenlenen bir raporda 1-13 sayfalara kadar askeri fabrikalarla ilgili bilgiler verilmekte. Raporun 6.cı sayfasında Almanların Ankara Mamak’da 1925 yılında kurdukları ve idare ettikleri fabrikada T.C. ordusu için gaz maskeleri üretildigi açıklanmakta. Bir başka fabrikada ise özellikle sadece el bombalarının imal edildigi belirtiliyor.

Bu bilgiler, T.C. ordusu mensuplarının bombaladıkları yerlerde zehirli gazlar kullandıklarını ıspatlıyor. T.C.Ordusu mensupları, jandarma birimleri zehirli gazları kulanıyorlardı ki gaz maskelerini de kendi personellerini korumak amacıyla üretiyorlardı.

Raporun 7.ci sayfasında ise; « Ankara`nin 40 Km. Doğusunda Küçük Yozgad’da 1929 yılında bir fransız sosyetesi tarafindan kurulan fabrika iflas etti. T.C.ni yönetenler fabrikayı satın aldılar. 1931 itibariyle ordu silahlari için kimyasal maddeler üretilmeye başlanıldı. T.C. yetkilileri bu fabrika için Alman devletinden kimyasal maddeleri en hızlı üreten makinalar satın aldılar. 5 fabrikadan oluşan bu birimde ki bölümler; kimya, nitroselüloz, dinamit, siyah pudra, çakmak-ateçleme den oluşmaktadırlar. Macar uzmanlar yenileme, düzenleme yapmakla görevlendirilildiler.

Bu makinlar aracılığıyla 24 saatte, 1.500 kg tritol, 8 saat de 2.000 kg dinamit, yine 8 saate 1.000 kg nitrokliserin üretiliyor. Bu miktarın yükseltilmesi amaçlanıyor. Nitrokliserinin 1.500 kga, tritolun 3.000 kga çıkarılması hedefleniyor.

Ayrıca bir başka fabrika da inşa edildi. Burada da patlayıcı maddeler üretilecek. Amaç; 8 saate 500 kg patlayıcı nitroglio, 8 saate 700 kg patlayıcı nitroselluloz, 24 saate  10 ton sülfirik asit  üretmek.

Ankara Mamak’da ki gaz maskesi üretilen fabrika ; Fabrika daha önce « Alman Auer Evi » isimli kurum tarafından Kızıl Haç’a hizmet sunması amacıyla yapıldı. 1937’ye kadar T.C Ordusu alman endüstirisinden gaz maskesi satın alıyordu. Kasım 1935’de çalıştırılmaya başlanılan bu fabrika da gaz maskeleri üretiliyor. 8 saate 100.000, 24 saate 300.000 maske yapımının imkan dahilinde olduğu açıklanıyor. » denmekte.

Türkiye Ordusu’nun silahlandırılması;

Türk Hükümeti 60 P.Z.L Polonya avcı uçağını sipariş verdi. Bu 60 uçak 25 Eylül’den, Nisan 1937`ye kadar ki süre içinde teslim edilecekler. Uçaklar beşer, beşer teslim ediliyorlar. Yapımcı firma 60 uçaktan kırkını yapıp teslim edecek. 20 tanesi ise Kayseri de monte edilecekler. Kayseri’de ki fabrika da uçak montajı, tamiri yapılabilmesi için daha önceden gerekli olan aletler alındı. Polonyalı mühendisler bir yıllık süre için de 20 uçağın montajını gerçekleştirecekler. P.Z.L firmasının Polonyalı yöneticileri Ankara’ da ki hükümet yetkilileriyle görüşüyorlar. Bu görüşme de ki konu; arama-tarama-keşif uçaklarının Türkiye’ye satışları.”

Sadece T.C.Ordusunun 1932-1939 yıllarını kapsayan askeri harcamalarına ve bütçesine göz atmak Dêrsim sürecini algılamayı kolaylaştıracaktır. Genel bütçenin büyük bir kısmı askeri harcamalara ayrılıyor. Fransa Genelkurmay görevlileri tarafından kendi merkezlerine raporlar halinde verilen bilgiler yıllık harcama miktarlarını öğrenmemizi sağlıyorlar.

Haziran 1937 tarihli bir başka Fransa Genelkurmay raporuna göre «Türkiye, A.B.D.’ye 20 adet Martin bombardıman siparişi verdi. 20 -08-1937 Ekim ayında 16 bombardıman uçağı T.C. yetkililerine teslim edildi.”

“T.C. yöneticileri 45 tane Hamilka Vulte marka bombardıman uçağını sipariş etti. Türkiye devleti yöneticileri Miralay Enver’i A.B.D.ye gönderdiler ki 65 uçağı alıp, getirsin. Kurulan montaj fabrikasında 15 Gotha uçağı ile 20 P.Z.L. uçağı monte edildi. Ayrıca 40 P/Z/L/ uçağı getirilip Türk devlet yetkililerine teslim edildi.”

“Almanya, 45 adet Heinkel marka uçakla birlikte, 30 adet Gotha marka uçakğı Türkiye’ye sattı. Bunlardan 15 adet getirilip teslim edildi. Diğer 15 adeti de Kayseri Montaj fabrikasında monte edildi. Bunlara ek olarak Türk Kuşu Derneği 15 adet Pocke-Wulf marka uçağı satıın aldı.

Türkiye, Polonya’dan 60 adet P.Z.L marka uçağı satın aldı. Bu uçaklardan, 40 adeti Türkiye’ye getirildi. 20 adedi ise Kayseri’de, fabrika da montaj edildi. Ayrıca İngiltere, Türkiyeye 4 adet Haviland uçağı ile birlikte, 15 adet Bristol marka bombardıman uçağını da sattı.

A.B.D.’li yetkililerin, 20 adet Martin marka bombardiman uçağı ile 45 adet Vultee marka bombardıman uçağını Türkiye’li ilgili kişilere satmalarıyla Türkiye’nin elindeki bombardıman uçak sayısı 203’e yükseldi.”

Mustefa Kemal, 1936’da İngiliz Kumandan Lée ile üç yıllık bir sözleşme imzalar. Kendisi, Dersim Jenosidi sırasında bu kumandanın pratiklerinden yararlanır. M.Kemal “20 adet Gleen Martin marka uçak sipariş etti. Bizzat Albay Fenimoore dört uçağı götürüp T.C. yetkililerine teslim etti.”

Ekim ayında 5 adet (Focke Wulf) marka uçak satın alınır. Sabiha Gökçen-Mustefa Kemal’in evlatlığı ve iki pilot daha birlikte Angora, Gonya, Adana, Diyarbekir, Xarput-Elaaziz, Kayseri üzerinden bombardıman manevralarına katılırlar. 1937 de, 6 Haviland marka “Tiger Rapide” çok hızlı jet uçakları satın alınır.

Dersimliler tarafından 2 adet Breguet uçak düşürülür. «Türkiye altı ayda bir hayli uçak kaybetti”

Dersimli savaşçıları 2-11-1937’de pilot Ekrem ile uçak mekanisyeni birlikte öldürürler. Bu gelişme üzerine T.C.ni yönetenler bombardıman uçaklarının bizzat ingiliz pilotları tarafından kullanılmasına karar verirler.

Bir diger raporda “Türkiye bunun üzerine 125 uçak sipariş etti. Bunlardan 34 tanesi Bréguet, 10 tanesi Smolik, 6 tanesi Focke- 4 Heinkel, 14 tanesi Kurtise, 29 tanesi P.Z.L… Böylece iki, üç yıl da Türkiye 400 uçağa sahip oldu”

Fransa Konstantinopolis Büyükelçisinin Fransa Dişişleri Bakanı’na gönderdigi 19.9.1937 tarihli mektup da ; «Şu anda Türkiye’nin elinde 200 bombardıman uçağı ile 350 pilotu var. 1936-1937 taaruzu için Türkiye 30 milyon TL bütçe ayırdı. Buna ek olarak Türkiye, A.B.D.` den 20 adet Glenn L.Martin marka uçak sipariş etti. Her uçak 1.000 kilo bomba taşıyor. Türkiye her yıl 305 uçak satın alıyor. Meclis başkanı ise; yılda 500 uçak azdır diyor.»

Ocak 1938 de hazırlanan bir rapor da uçak sayıları veriliyor ve özellikler belirtiliyor.

Askeri bombardıman uçağı; 20,

Deniz kuvvetlerine bağlı uçak;1,

Avcı uçağı; 79,

Casus, bilgi toplama ve bombardıman uçağı; hava kuvvetleri 66, deniz kuvvetleri; 10.

Hava kuvvetlerinde toplam 165,

Deniz kuvvetlerinde ise 11 uçak bulunmakta.

Kimyasal maddeler ve diğer araçlarla soykırım suçunun işlenmesini sağlayanlar

30 Ağustos 1938’de Türk Ordusunda terfileri yükselenler;

Korgeneralliğe yükselen; General Mustafa Kemal Dogan.

Tümgeneralliğe yükselenler; M.Zeki Erokay, Recep Sualp, Kurtcebe Noyan, İsmail Hakkı Hakoğuz, Baki Vandemir, Sabri Bese, Abdullah Emir Koçak, Hassan Fahri Durudoğan, Hakkı Özgener.

Tuggeneralliğe yükselenler ; Fikri Erbug, Rıfat Mataracı, İsmail Ülker.

Dêrsim soykırımında görev alan kişiler ;

Fevzi Mustafa Çakmak; 1856 -12 Nisan 1950 ; üst düzey siyasi-Genelkurmay Başkanı olarak.

Mehmet Kazım ORBAY; 1887- 3. 6. 1964; III.Ordu komutanı, üst düzey subay olarak.

İzzetin Çalışlar; 1882 – 1951 ; üst düzey subay olarak.

Asım Gündüz; 1880 – 14 Ocak 1970 ; en üst düzey askeri yöneticilerden biri olarak.

Fahrettin Altay; 1880- 26.01.1974 ; subay olarak.

Mustafa Kemal Atatürk ; 1881-1938 ; hem asker, hem de sivil. Cumhurbaşkanı olarak.

İsmet İnönü; 1884 – 1973; hem asker, hem de sivil. Başbakan ve cumhurbaşkanı olarak.

Celal Bayar; 1883 – 1985; başbakan olarak.

Ek bilgiler

https://www.kurdistan24.net/tr/news/381aeb6b-62f0-498e-851a-d66354afd16a

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/hain-nurinin-torunu-pyd-saflarinda-92242h.htm

https://twitter.com/MAturkce/status/962208907329499136

https://www.google.com/search?q=baytar+nuri+dersimi&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwizhsGnrfjjAhUy06YKHXsODLUQ_AUIESgB&biw=1376&bih=930#imgdii=QlrByNz2TBcScM:&imgrc=tk7MYJywKAbPmM: