İlk bakışta, Kürt devletleşmesi olasılıklarının hiçbir zaman bugünkü kadar umut verici olmadığı görülür. 1991 yılındaki Körfez Savaşından sonra Irak Kürdistanı’na uluslararası erişimin gerçekleşmesi ve ayrıca koalisyon güçleri tarafından güvenli bir bölgenin yaratılması Irak Bölgesel Kürt Hükümetinin (BKH) filizlenmesine olanak tanıdı. Irak Kürtleri 12 yıllık siyasi bir özerkliğin ardından kuzey Irak’ta Kürt özyönetimini tesis ettiler. Uluslararası normlardaki değişimler, aktif uluslararası hükümet dışı örgütler (NGO’lar) ve oldukça politize olmuş etkili bir Diaspora’nın ağlarının varlığı Kürt devletleşmesi düşüncesini yarı yarıya meşrulaştırdı. Bu ulusötesi süreçler, ülkelerinde Kürtlere getirilen mevcut kısıtlamalarla birleşerek aynı zamanda farklı Kürt topluluklarının sınır ötesi iletişim ve hareketlerini kolaylaştırdı. Özerk Irak Kürdistanı sınırlar ötesi Kürt örgütleri, siyasi partileri, yayınları ve modern telekomünikasyon ağları için bir çekim alanı haline geldi ve bunların tümü hep birlikte ülke içindeki ve ülke dışındaki Kürt milliyetçi hareketini ilerletti.

Buna rağmen, ulusötesi ağlara daha yakından bakıldığında, Kürt devletleşmesi için daha az umut verici olan bir senaryo görülecektir. Ulusötesi milliyetçilik Kürtleri etnoulusal bir grup olarak harekete geçmeye teşvik ederken, aynı zamanda milliyetçi projede de bazı yeni bölünmeleri beraberinde getirdi. Farklı ev sahibi ülkelerin siyasal sistemleri içinde ortaya çıkan Kürt Diaspora toplumları Kürt milliyetçi hareketlerinde çok daha büyük bir farklılaşmaya yol açtı.

Ulusötesi imkanlar alanları itibariyle aynı zamanda asimetrik ve sınırlıdır. Bazı Kürt grupları uluslararası siyasi ve insanı yardıma erişebilirken, diğerleri uluslararası arenada yalıtılmış olarak kaldı. Buna ek olarak, ulusötesi ağlar devlet içindeki olanak yapılarıyla etkileşim içindedir ve bu yüzden global olan ile yerel olan arasında bir bağ yaratmakta, bu da anavatandaki milliyetçi hareketlenmeyi daha fazla engellemekte veya daha fazla cesaretlendirmektedir.[1] Irak Kürtlerinin kendi ulusötesi ağlarını kendi özerk bölgelerine yayma konusunda elde ettikleri imkanlar, ülkelerinde çok daha kısıtlayıcı bir politik alana sıkışmak zorunda bırakılan Türkiye ve İran kaynaklı Kürt Diasporaları için söz konusu değildir. Sonuç olarak, bir pan-Kürt milliyetçiliğinin yerine, farklı Kürt milliyetçi projeleri devlet sınırlarının ötesinde yeniden ortaya çıkmışlardır.[2]

Kürt politikasında ulusötesi ağlar

Ulusötesi milliyetçiliği Kürt milliyetçi politikasında yeni bir fenomen değildir. Devlet oluşum döneminden bu yana, sınır ötesi ağlar Kürt milliyetçi hareketlerinin önemini arttırmıştır. Kazi Muhammed liderliğindeki İran Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP) ve Sait Elçi liderliğindeki Türkiye KDP’si, geçici bir süreliğine de olsa, Mele Mustafa Barzani ve onun Irak KDP içindeki geleneksel taraftarlarından faydalanmıştır. Irak’ta İbrahim Ahmed ve Celal Talabani liderliğindeki solcu Kürt milliyetçileri, Türkiye ve İran içindeki kentli solcu muadilleri ile önemli bir sınır ötesi destek alışverişinde bulunmuşlardır ve bu da onların aşiretçi, geleneksel tabakalarla rekabet halinde olan milliyetçi hareketlerinin modernleşmesine olanak vermiştir. Partiya Karkerên Kurdistan’ın (PKK) –2001 yılında adını KADEK olarak, 2003’te ise Kürdistan Halk Kongresi olarak değiştirmiştir, hapisteki lideri Abdullah Öcalan kendi illegal milliyetçi örgütünü neredeyse 20 yıl boyunca Suriye’de ayakta tutmuştur. Öcalan yakalandıktan sonra bile, PKK kuzey Irak’taki özerk Kürt bölgesinde sığınacak yeni bir alan bulmuştur ve oradan Kürt milliyetçi politikasını ilerletmeye ve destabilize etmeye devam etmektedir.

Ne var ki, 1991 yılındaki Körfez Savaşının ardından ortaya çıkan ulusötesi ağlar, Kürt milliyetçi grupları ile merkezi hükümetler arasındaki sınır ötesi ittifaklardan çok daha karmaşıktır. Şimdi bu ağlara NGO’lardan, insani yardım kuruluşlarından ve Kürt toplumlarına, baskı korkusu olmaksızın kendi milliyetçi gündemlerini ilerletmeleri için ve görece kesintisiz bir zaman dilimi boyunca yasal bir zemin sağlamış olan Diaspora gruplarından alınan finansal, siyasal ve ideolojik destek de dahildir. Ev sahibi ülkelerin demokratik sistemlerine erişim ve Avrupa hükümetleri tarafından sağlanan cömert yardımlar Kürt eğitsel ve kültürel programlarının filizlenmesini sağlamıştır; Kürt dilinde çıkan yayınlar, okul ders kitapları, akademik konferanslar, kültürel örgütler, ileri telekomünikasyon sistemleri ve müziksel etkinlikler bunların başlıcalarıdır. Örneğin L’Institut Kurde de Paris ve Bonn’daki Kürt çalışmaları merkezi olan NAVEND, farklı Kürt topluluklarını birleşik bir milliyetçi grup olarak bir araya getirmiştir. Kürt televizyon kanalları ve uydu iletişim sistemleri, toprak bağı kopuk olan Kürt milliyetçiliğinin bilincini daha da yükseltmiştir.

Etkili bir Diaspora toplumunun ortaya çıkışı birleşik bir Kürtlük anlayışının yaratılmasına yardım etmiş olabilir. Ne var ki, Kürt devletleşmesi düşüncesi siber alanla sınırlıdır. Gerçekten de, kurumsal olarak ırkçı fakat açık Avrupalı toplumlar içindeki yalıtılmış etnik yaşam alanları içindeki Kürtler olabildiğince milliyetçi hale gelmişlerdir. Kürt Diasporalarının çoğu, postmilliyetçi bir toplumda kendilerini önce Avrupalı yurttaşlar olarak değil, Kürtler olarak tanımlamaktadırlar. Buna rağmen, büyük Kürdistan düşüncesi Kürt Diasporaları arasında pek belirgin değildir, en azından kamusal politik arenada.

Kürt milliyetçiliğinin yeniden bölgeselleşmesi

Ulusötesi milliyetçilik kimi Kürt projesini bölgesizleştirirken, başka projeleri de yeniden bölgeselleştirmiştir. Kürt milliyetçi projeleri karmaşık ulusötesi sosyal ağların bir parçası haline gelmiştir; bu açıdan, Diasporadaki kültürel yeniden üretim anavatandaki etnomilliyetçi politikaya bağlıdır. Bu global kültürel akımların önem kazanmaları, küreselleşmeyi ve bölgesizleşme süreçlerini dengelemeleri için yerel kimlikleri cesaretlendirmiştir.[3] Buna ek olarak, Kürt topluluklarının Avrupa seferi bir kez daha Kürtleri sınırların öte yanına dağıtmış, Kürt milliyetçiliğinin hareket zemini olan siyasal arenada daha fazla farklılık yaratmıştır. 1980’li yıllardan bu yana, Iraklı Kürt göçmenler ülkelerinden ayrılıp İngiltere, İsveç, Hollanda ve Almanya’ya yerleşmişlerdir. Türkiye’den yaklaşık olarak 750, 000 Kürt, önce ekonomik göçmenler olarak sonra da siyasi mülteci olarak Almanya’ya göç etmiştir. İran Kürtleri ise tamamen farklı bir göç deneyimi yaşamışlardır. 15,000 eski KDP kadrosu Almanya, İngiltere ve bazı Kuzey ülkelerine sürgüne giderken, çoğunluk Irak Kürdistanı’na kaçmış ve orada mülteci kamplarında ya da gizli eylemciler olarak kalmıştır. İran içinde kalan diğer önemli bir kısım ise kulübe kentlerde ve diğer şehirlerde göçmen topluluklar olarak yaşamıştır. Bu farklı göç deneyimleri, anavatandaki Kürt milliyetçiliğini biçimlendiren farklı tarihsel yörüngelerle birleşerek, Kürt milliyetçi projelerinde bir homojenlikten ziyade bir farklılaşmayı teşvik etmiştir.

Ulusötesi ağların asimetrik doğası Kürt devletleşmesi olasılıklarını daha fazla kısıtlamıştır. Irak Kürtleri dışarıdan gelenlerden ve Irak Kürdistanı’ndaki açık siyasi alandan faydalanmışlardır. 1991 yılındaki Körfez Savaşının ardından onlarca uluslararası yardım kuruluşu ve bağış ajansı kuzeydeki Kürt bölgelerinde faaliyetlere başlayarak altyapının ve ekonominin yeniden inşasına yardımcı oldu.[4] Yerel siyasal alan ile ulusötesi arena arasında gerçekleştirilen olumlu değiş tokuş Diaspora ağlarının kendi ideolojilerini, finansal desteklerini ve politik örgütlerini kuzey Irak’a yaymalarını ve böylece Kürt milliyetçi kurumlarını geliştirip demokratikleştirmelerini sağladı.

Ne var ki, bu tür ulusötesi imkanlar ve kaynaklar Türkiye Kürtleri için aynı oranda cömert olmamıştır. Avrupa’nın insan hakları değerlerine ve bununla ilgili kurumlarla ilişki kurabilen Türkiye Kürtleri Irak’taki muadilleri gibi uluslararası bir statü kazanamamışlardır. Irak’taki Kürt milliyetçi elitleri ve örgütleri gerek ülke içinde gerekse de uluslararası planda meşrulaştığı halde, Türkiyeli Kürt milliyetçileri ülke içinde gayrimeşrulaştırılmış, ülke dışında ise kriminalize edilmiştir.

İran Kürtleri daha da az ulusötesi imkana sahip olmuştur. Milliyetçi elitleri suikastla öldürülen ve milliyetçi örgütleri gözetim altında tutulan İran milliyetçi Kürt hareketi Diaspora’da neredeyse tümüyle yok olmuştur. Çoğu, daha büyük bir İran ya da pan-Kürt milliyetçiliği için harekete geçmek yerine, İran kültürel kurumlarıyla birleşmeyi tercih etmiştir.

Kürtler benzer göç deneyimleri yaşamalarına ve tek bir ev sahibi ülkede yerleşerek birleşmelerine rağmen, Kürt devletleşmesini hayata geçirmek için gerekli olan ulusötesi örgütsel desteği bulamayacaktı. Ulusötesi ağlar Kürt ulusal kimliğini, azınlıklar, mülteciler, göçmen işçiler ve uluslararası kurbanlar bağlamında cesaretlendirmektedir; ne var ki, Kürt devletleşmesi nosyonunun kendisi uluslararası düzeyde gayrimeşrulaştırılmaktadır. Kürdistan Ulusal Kongresi (KUK) Kürdistan’ın tüm parçalarından farklı Kürt topluluklarını bir araya getiren uluslararası parlamento tarzı bir forum yaratmayı başarmış olabilir; ne var ki, bu yapı legal bir statüye sahip değildir ve onun faaliyetlerini yerel, bölgesel ve uluslararası ölçekte meşrulaştırabilecek bir hükümet desteği elde edememiştir.

Uluslararası legal bir hükümetin ve yeni bağlayıcı hukuksal ve idari sistemlerin bulunmadığı bir ortamda, Kürt Diasporaları bulundukları ev sahibi ülkelerdeki siyasi imkanlara bağlı olarak kendi milliyetçi programları için yeni bir çerçeve çizmişlerdir.[5] Örneğin, etnokültürel Almanya’da, Kürt milliyetçiliği önemli oranda okullarda Kürt dilinde eğitim yapılmasının, Kürt dilinde medya için çeşitli imtiyazların elde edilmesinin ve Kürtlerin ayrı bir etnokültürel toplum olarak tanınmasının güvence altına alınması ile bağlantılı hale gelmiştir. Çok kültürlü İngiltere’de, Kürt milliyetçi talepleri desantralize Britanya siyasi sisteminin kısıtlamaları ve avantajları ile bağlantılıdır; sözkonusu sistem Kürt topluluklarına yerel özerklik vermekte, aynı zamanda onları barınma, işsizlik, eğitim ve dil programları da dahil olmak üzere, kendi sosyal işlerini yürütmekle yükümlü kılmaktadır. Laik Jakoben Fransa’da ise Kürt Diasporaları, Fransız toplumu ile bütünleşme, oturum ve çalışma hakkı elde etme iltica statüsü kazanmak gibi daha büyük bir hedef çerçevesinde kendi milliyetçi taleplerini yeniden biçimlendirmişlerdir. Her bir Kürt toplumu, ev sahibi ülke ile anavatan ülkenin hükümetleri arasındaki özel ilişki tarafından daha da kısıtlanmıştır. Türk politikalarının Almanya’ya sirayet etmesi ve bunun yanı sıra Türkiye’nin ülke içindeki baskıcı siyasal alanı, Alevi, Sunni ve Kürt milliyetçi toplulukları arasında, Irak ya da İran Kürt grupları arasında belirgin olmayan, yeni haraketlenmeler doğurmuştur.

Son olarak, pan-Kürt milliyetçiliği düşüncesi ulusötesi bağlamda, ideolojik, politik ve örgütsel bir düzeyde gelişmek için ancak sınırlı imkanlara sahip olabilmiştir. Daha ziyade, ulusötesi imkanlar bir Kürt siyasalsavunu topluluğunun yaratılmasına ve demokrasi ile insan haklarını esas alan bir dizi Kürt yanlısı normun hayata geçmesine yardımcı olmuştur. Radikal milliyetçi PKK’yi* dönüştürmek ya da bir Kürt devleti talep etmek yerine, Kürt milliyetçileri, uluslararası politika süreçlerindeki demokratikleşme süreçleri ve kamusal katılımla birlikte ortaya çıkan geniş bir ulusötesi sosyal hareket örgütleri çeşitliliğinin yanı başında harekete geçerek kendi hareketlerini meşrulaştırmışlardır.[6] Türkiye Kürtleri milliyetçi haklarını dile getirmek için Avrupa Parlamentosuna ve Uluslararası Adalet Mahkemesine yönelmişlerdir. Irak Kürtleri Amerikan hükümetinin ve Birleşmiş Milletlerin yardımını desteğini kazanmaya çalışmaktadır ki Birleşmiş Milletler, kitle imha silahlarına karşı yürütülen kampanya çerçevesinde uluslararası düzeyde Kürtlerin kitle imha silahı kurbanları olarak statülerini onaylamıştır. Tüm bunlara rağmen bile Irak Kürtleri Amerikan ve uluslararası desteğin devamı konusunda herhangi bir güvenceye sahip değildir. Bu ise gelecekteki bir Irak devletinde onların güvenilirliğini ve kendi milliyetçi projelerini zayıflatabilir.

Sonuçlar

Ulusötesi ağlar, Kürt devletleşmesi düşüncesine karşı duran çeşitlenmiş bir Kürt milliyetçiliği biçimi yaratmıştır. Kürt milliyetçi projeleri artık yalnızca Irak, Türkiye veya İran içinde değil, ama aynı zamanda farklı Kürt Diaspora topluluklarının sığındığı çeşitli ev sahibi ülkelerde de şekillenmektedir. Bu çeşitlenme Kürt toplumuna ve politikasına içkin olan başa çıkılmaz yapılardan ya da kamplaşmalardan kaynaklanmamaktadır. Tersine, devlet sınırlarının dışındaki ulusötesi imkanlardaki çeşitliliğin ve bununla birlikte her bir devlet içindeki Kürt milliyetçiliğini biçimlendirmiş olan farklı tarihsel yörüngelerin mantıksal bir sonucudur.

* Misafir araştırma görevlisi, Washington Kürt Enstitüsü (WKE); WKE ulusötesi projesi direktörü

İngilizce’den çeviren: Cemal Atila

[1] Arjun Appadurai, Modernity at Large Cultural Dimensions of Globalization (Minneapolis ve Londra: University of Minnesota Press, 1996), syf. 19899; ve Richard Munch, Nation and Citizenship in the Global Age: From National to Transnational Ties and Identitites (Londra ve New York: Palgrave, 2001): syf. 1317.

[2] Bkz Denise Natali, “Transnationalizing Kurdish Nationalism in Iraq,” The Future of Kurdistan and Iraq, editörler Brendan O’Leary, John McGarry ve Halid Salih (Philadelphia: University of Pennsylvania Press, yayına hazırlanıyor).

[3] Stanley Tambiah, “Transnational Movements, Diaspora, and Multiple Modernities,” Daedalus, No. 129, Kış 2000, syf. 163.

[4] Denise Natali, “International Aid, Regional Politics and the Kurdish Issue in Iraq after the Persian Gulf War,” (Abu Dabi: Emirates Center for Strategic Studies and Research, 1999).

[5] Ruud Kopmans ve Paul Statham, “How National Citizenship Shapes Transnatiolism: A Comparative Analysis of Migrant Claimsmaking in Germany, Great Britain, and the Netherlands,” Revue Européenne des Migrations Internationales, Cilt 17, No. 2, 2001, syf. 6471; ve Gaia Danese, “Transnational Collective Action in Europe: The Case of Migrants in Italy and Spain,“ Journal of Ethic and Migration Studies, Cilt 24, No. 4, syf. 71517.

* Bu makalenin yazarı da, Kürt meselesine dışarıdan bakan birçok araştırmacı gibi PKK’yi radikal bir Kürt milliyetçi hareket olarak görüyor. Oysa PKK lideri gerek yakalanmadan önce gerek yakalandıktan sonra neredeyse yaptığı her açıklamada PKK sayesinde, Kürt Milliyetçiliğinin önünün kesildiğini belirtiyor. (SN)

[6] Louis Kriesberg, “Social Movements and Global Transformation,” Solidarity beyond the State: The Dynamics of Transnational Social Movement, editörler Jackie Smith, Charles Chatfield ve Ron Pugnacco (Siraküza: Syracuse University Press, 1997), syf. 45; Patrick Ball, “State Terror, Constitutional Traditions and Human Rights Movements: A CrossNational Quantitative Comparison” “Globalization and Social Movements, editörler John A. Guidry, Michael D. Kennedy ve Mayer N. Zald (Ann Arbor, University of Michigan Press, 2000), syf. 5556.