(Kurdistan dergisi, No- 13, 31 Ağustos 1335)

Bir Mülakat Münasebetiyle

Ben ilk başta Efham gazetesi sahiplerine teşekkür etmeyi bir milli vecibe olarak sayıyorum….

İşte Efham gazetesinin “bu mevzu ile cviddi surette meşgul olmayı programına dahil eylemiş” bulunması, beni cidden arzı minnetarlığa sevkediyor. Şunu temenni ederim ki Türk ve Kürd siyasi meselesiylwe uğraşırken muhterem Efham; insaniyet ve selamet namına olsun Kürdün maruz bulunduğu tehlike ve faciaalrı İfham ederek onun ah ve eninlerini sağır kulaklara işittire bilsin.

Nafia Nazır-ı Sabık (Eski Bayındırlık Bakanı) muhterem Ferid Bey Efendi beyanatına gelince: Milletperverane olmakla beraber gerçek adı Kürdistan olanı bırakıp da Vilayeti Şarkiye olarak adlandırfdıkları topraklarda Kürdlerin milli mevcudiyetini “milli hayatlarına sahip olmağa istidatlı” olduklarını kabul ve ittiraf ettiklerinden dolayı şayanı teşekkür ve Kürd için bir hayırlı iş sayılabilir olmaya sezadır [bir şeye değer, yaraşır]. Yalnız şurası var ki beyhude yere fikirleri işgal eden veyahut asılsız ve uydururk sözlerle Kürdleri iğfal eden bazı düşüncelerin burada da bulunması, bizi bu satırları yazmaya mecbur etti.

Kısa kesmeye gayret etmekle beraber yazılarımın uzun düşüp başağırtacağını bildiğim halde, yazmaktan kendimizi alamadık.

Evet “zamanın ortaya attığı meseleler arasında bir de Kürd meselesi vardır.” Hakikatı halde bu Kürd meselesi, zamanın ihdas ettiği [meydana çıkardığı] meseleler arasında değil, belki dörtyüz senelik bir maziye malik olan haklı bir milli davanın kesin bir surette alakadarlar arasında erken ve hüsnü niyetle çözülmesi, zamanın gereklerindendir. Wilson Prensiplerine istinaden çizilen Türkiye’nin hududu dahilinde, bilhassa şark vilayetlerinde “Kürdler de var” denilmek kafi olmayıp “Kürdistanı teşkil eden vilayeti şarkiye nüfusunun kesin açık bir şekilde çoğunluğu Kürddür.” demek lazımdır. Çünkü köylerinde, küçük kasabalarında tesadüf edemeyeceğiniz Türk ailesinden büyük şehirlerinde bile Kürdleşmiş on aileden fazla bulunmaz. Bu böylece malum olduktan sonra Kürdlerin Osmanlı camiasından sayılmasına, yabancı gazetelerinin mutaalalarından [düşüncelerinden] ziyade, alemin mukaderatını elinde bulunduranlar namına “Mösyü Klaman”sunun Ferid Paşa’ya verdiği detaylı cevap, açık bir cevaptır.

Kürd milli hayatı garp [batı] düsturlarından [kanun, kural, kaide] ziyade, İslam toplumsal kuralalarına tabi’i olmakla neden Kürdlük Türklüğün mütemmimi [tamamlayıcısı] sayılsın. Arap da İslam’ın toplumsal kurallarına tab’i değil mi? Demek İslam kurallarına tab’i olan bir millet, Türk’ün tamamlayıcısı sayılsınlar! Eğer böyle bir şey olursa hak Arap’ındır. Çünkü o daha öncedir. Kürdün batı fikirlerine tabi olmaması kendisi için neden mahkumiyet beratı telakki edilsin. Türk’ün gerisinde bulunmasının sebepleri ise, coğrafya konumundan ziyade mazilere gitmeye hacet yok yirminci yüzyıl medeniyet asrında. …

Milli aşireti reisi merhum İbrahim Paşa olayı, Bitlis faciası, Dersim mezalimi ve emsali vakalarla son Kürd muhacerati ve şimdiki sonucu, Kürd milli tarihinde birer milli facia [musibet, elem verici hadise] suretinde kaydolunmaz mı?

Evet bununla beraber eski, sağlam İslam rabıtası yine payidar kalacak, hilafete sadakat, Türk kardeşine hürmet ve muhabet devam edecektir.

Biz de inkar etmiyoruz ki; bir kısım azınlık değil, milletin hayat ve mematiyle alakadar olan Kürdistan ve Kürdlüğün milli ve yüksek (yüce) menfaatlerini derpiş eden [öne çıkaran] bütün Kürd emirliklerinin reisleri başta olduğu halde, bütün Kürd aydın ve mütefekkirlerini batı düsturlarıyla hak gaspının elde edilmesini, “milli”, medeni istiklalini istiyor.

Hele Kürd cemiyet ve fırkalrının mevcudiyeti hakaret ve küçümsemeci bir bakışla görülmemeli. Şarkın ahenk ve şirazesini muhafaza için kesin ihtiyaç olarak bilinmelidir. Kürd cemiyetlerinin maksadı; dini rabıtayı [bağları] güçlendirmek, kardeşliği ve sadakatı sürdürmekle beraber, Kürdistan’da milli istiklal için ortaya çıkmış olan münferit hareket ve kıyamların önüne geçerek hem Kürdlüğün birliğini temin, hem de onları ve hatta bütün Müslümanları yokolma tehlikesine sürüklemekten meneylemektir. Kürdistan’da mevcut ecnebi, ittihatçı velhasıl Kürdün milli menfaatleri haricinde vaki’[olan] her çeşit propagandaların önüne set çekmektir. Bu nokta-i nazardan Kürd Cemiyetlerini Kapatmak değil, çoğaltmasına yardım etmek lazımdır. ….

…. Bilakis milliyet asrında, milliyet düsturlarını [kanunlarını] kabul ettikten ve milletler muhaberesinde mağlup olduktan sonra ufak bir tedbirsizlik, işkence ve fenalık sahipleri aleyhinde bir hüküm vermekten başka bir şeye yaramaz. Kürd topraklarında -Ki bu malum Kürdistandır- Kürdlerin milli hukuku, mahkemelerde, mekteplerinde lisanı mahallinin tedris [okuma]  hakkını kabul olunmakla mesele çözülür mü? Biz hiç zannetmiyoruz. Çünkü bunlar ve bunlardan daha yüce esaslar, Türklerin en şanlı zamanlarında I. Sultan Selim ile İdris-i Bitlisi arasında akdolunan dostane muahedede mevcuttur.

Kürdlerin milli emelleri tatmin edildikten sonra, onun için en faydalı hükümet şeklinin geçmişi, hali ve istikbali mukayese ve teemmül olunarak milletin ruhundan doğacak arzuya ve ihtiyacına göre olmak lazım gelir. Bu ciheti [yönü] Kürd yüce ricaline [ileri gelenlere] terk ediyorum. Onlar tahammül yükünü ve iktidarına aldıkları bu mühim ve hayati  milli vazifeyi elbet milletin menfaatlerine göre güzel bir suretle neticelendirmekten üşenmeyecekler ve acizlik göstermeyeceklerdir.

Şüphesiz Kürdler istikbalde -fakat halde değil- milli düşmanlarına karşı Türk kardeşlerinden göreceği yardımları olacaktır. Tabii olarak; yardımlaşma karşılıklıdır. Bununla beraber Kürd yine Türk veliyi nimet, ağa, bey tanıyacaktır. Çünkü o manevi zahiresini daha çok zaman türkten alacaktır. …

… Hakikatı halde Kürdlük için bir Ermeni derdi yoktur. Elverir ki hak ve adalet bayraklarını taşıyanlar, her millet gibi Kürdler hakında da hakperestane ve insaflı bir muamelede bulunsunlar. …

…. Türk ve Kürd meselesinin; Kürdün haklı emellerine göre çözümünden sonra, Türk zahiren zarar etmiş gibi göründe de hakikatı halde kazanacaktır. Altıyüz seneden beri milletlerin gaikleri arasında başını kaşımaya vakit bulamayan Türkler; kendi topraklarında daha kuvvetli bir azim ve imanla çalışırlarsa, yakın bir gelecekte ilerleyeceklerinde şüphe edilmesin. Kürdler ise, zanolunduğu gibi dinlerini ve milliyetlerini kaybetmezler. Tarih ile mazisi, tetkik ile hali mukayese olursa pek çabuk Kürdün milli ve dini geleneklerinde bir değişiklik olmadığına kanaat getirilir.

Yalnız şunu söyleyeyim ki; Kürd ırkından olup Kürd diliyle konuşan şeytanperest Yezidiler bile misyonerler tarafından sarfolunan çaba ve gayretlere rağmen “Hıristiyanız” demediler.

Kürd serbest kaldıkça ve yükseldikçe dinini takviye eder, milliyetini daha esaslı, daha kuvvetli vaki’ bir surette öğrenir. Kürd kırılır eğilmez.