(Kurdistan Mecmuası, Sayı: 9-10-11-12)

1

SSMC00 029

Geniş bir ölçü dahilinde emperyalist bir gayeyi hedefleyen Ermeni isteklerinin bugün resmen ilan edilmesi üzerine, Kürdlerin de isteklerini Sulh Konferansı huzurunda daha açık bir eda ile ve ayrıntılı bir şekilde sunabileceği kanaatindeyim.

Irk noktayı nazarından, Türkiye-Kürdistan’ı hudutları şu suretle başlar: “Ziven”in kuzeyinden başlayarak Kafkasya hududu üzerinden batıya doğu Erzurum, Erzincan, Kemah, Arapgir, Besni, Divriği’ye kadar uzar. Güneyde Haran, Sincar dağları, Tilesfer, Erbil, Kerkük, Süleymaniye, Hewraman, Sine.

Şarkta [Doğu’da]: Revandız, Bağkale, Vesirkale ve İran hududunu takiben Ararat dağlarına kadar uzanır.

Kürdler mezkûr mıntıkayı tarihin en eski devirlerinden muhtelif [çeşitli] unvanlarla ve son 1300 sene zarfında Kürd namıyla isimlendirilmişler ve mezkûr havalide [belirtilen yörelerde] yerleşik bulunmuşlardır. Yavuz Sultan Selim’e isteğiyle biat edinceye kadar Kürdler, kırk altı (46) emirlik halinde hükümlerini icra ediyorlardı. Diyarbekir, Dinever, Şari, Sul, Lur, Erdelan, Hakari, İmadiye, Gurgul, Finık, Hisnekîf, Çemişkezek, Merdazi, Eğil, Sason, Hizan, Kis, Şîrvan, Duzin, Erdehan, Hak, Terkel/Tercil, Seidi, Suleymaniye, Savan, Terkur, Kale, Davud, Baykan, Bitlis, Garzan, Botan vs. yöreleri adı geçen emirliklerin hakimiyetleri altında bulunuyorlardı.

“Momser”, Roma tarihinde Ermenistan’ı, Dicle, Fırat ve Kor nehirlerinin kaynağında gösteriyor. İngilizce “Totales”in ansiklopedisi, bu hususta daha geniş malumatı ihtiva etmekle, adı geçen eserden aşağıda belirtiğimiz gibi iktibasta [alıntıda] bulunuyoruz. Türkiye, Rusya ve İran arasında teksim olunup Ararat dağları zirvelerine hâkim yaylalara sahip bulunan Ermenistan, Asya ve Hazar denizinin batısında, Kürdistan dağlarının kuzeyinde bulunan bir memlekettir.

Kürdlere ait arazi üzerinde haksız bir şekilde iddiada bulunan Ermenilere, açıklanan malumatla hangi araziye sahiplenebileceklerini büyük bir açıklıkla göstermektedir.

Erzurum vilayeti dahilindeki Kürdlük hakkında en ciddi ve en haklı malumata, coğrafya alimi “Elize Reqlas”ın eserinde tesadüf olunmaktadır. Adı geçen eserinde ırka dair sınırları ve Kürd nüfusunun ekseriyeti itibariyle meşru Kürdistan hudutlarını göstermiştir.

Dünya haritasının mahv-u ispatı (bazı yerleri silme, bazı yerleri düzeltme) suretiyle yeniden çizilmesi hususunda yüce insanlık heyeti tarafından vuku bulacak teşebbüsler esnasında büyük coğrafya aliminin ismini zikretmeden geçmeyeceğiz. Adı geçen, Kürdler hakkında diyor ki:

Kürdler, yoğunlaşan cemaatler ve aşiretler teşkil ettikleri mıntıkalarda bilhassa “Zab-ı Kebir” [Büyük Zap] havzasında, Türkler ve İranlılara karşı mümtaz bir hükümet teşkil etmek arzu ve ihtirasını eğitmekte, geniş bir hak sahibidirler.

İşte 1885’te batılı bir coğrafya aliminin sözleri, hiç şüphesiz konferansta daha sair yetkili kaynaklardan elde edilmiş vesikalar da söz konusu olacaktır.

Cengaver özellikleriyle temayüz eden ve istiklale aşık ve bu hakkı herkesten kıskanan Kürdlerin çoğunluğu teşkil ettikleri mıntıkaların teşekkül edilecek Ermenistan hükümet havzasına dahil edildiği takdirde, meydana gelecek vaziyeti müsaadenizle izah edeyim.

Bu şartlar altında teşekkül edecek ordu bulundurmadıkça iç karışıklıklar devam edecek ve bu ordunun varlığı halinde bile mezkur ordu sürekli çetelerle mücadelede baş edemeyecektir.

Ermeniler, Hz. İsa’nın doğumundan elli sene önce yaşayan “Dikran” hükümetinin mevcudiyetine istinaden muazzam bir Ermenistan hukukunun talebinde bulunurken, hükümeti icrra ettikleri arazinin Roma İmparatorluğu’na ait olduğunu ve “Dikran”ın hali hayatında baştan başa “Pumbe” tarafından istila olduğunu her nasılsa unutuyordur.

Bu gerçekler Ermenilerin büyük Ermenistan’ı, uluslararası güçlere bu telkinlere müsaade etmeyecekleri ise aşikardır.

Ermeniler ve taraftarları ileri sürdükleri arzu ve iddiaları, Kürdistan’da bulunan beş-on bin Ermeniye dayanmakla hak iddiasında bulunmak istiyorlar. Biz bu iddialara cevap olmak üzere “Natals”ın şu sözlerini tekrar edeceğiz.

Ermeniler ta eski devirlerden beri yaşadıkları yerlerde göç etmek suretiyle yerleşmişlerdir. Ermeniler, Yahudiler gibi yalnız ticari teşebbüsleriyle meşgul olarak büyük bir kısmı saraf ve bankerlerden ibarettir. Kürdler, hiçbir zaman bu ticari teşebbüs sayesinde Ermeni azınlığının Kürdistan’da geniş menfaat alanlarını temin ettiğini ve sırf Kürdlerden fayda sağlamak maksadıyla Ermenilerin Kürdistan bölgesinde göç ettiklerini inkar etmeye lüzum görmüyorlar. Ermeniler, aynı his ve maksadın tesiriyle ziraatı tümüyle ihmal ederek şehir ve kasabalarda yaşamayı tercih etmişlerdir.

Ermeni azınlığını, müsbet olmak üzere Türkiye ve Avrupa biyik devletleri tarafından tesbit edilen en salahiyetli vesikaları gösterebiliriz.

Berlin Antşlaşması’nı müteakip İngiliz generallerinden ve vefat eden “Liker” Paşa, Şura-yı Devlet reisi merhum Said Paşa[2] ve Ermeni ileri gelenlerinden Minas Efendi’den oluşan bir heyet, muhtelif unsurların sayıları nisbeti hakkında çalışma ve tetkiklerde bulunmuşlardır.

Bahsedilen tetkiklerden misal olarak Diyarbekir’de yapılan nüfus sayımındaki neticeyi arz edelim: Adı geçen vilayette 840.000 nüfus yazılmış, bunun 600.000 ‘i İslam, 240.000’i Ermeni ve Yahudi’den ibarettir.

1895 senesinde Kürd dostu olmaktan pek uzak olan Rusya Hariciye Nazırı Prens Lobanuf; Osmanlı ülkesinin her tarafında Ermenilerin azınlıkta bulunduğunu resmen beyanda bulunmuştur.

3 Teşrinisani 1896 tarihinde Fransız mebusan meclisinde, Ermeni meselesi hakkında vuku bulan münakaşalar esnasında (münakaşa safhaları Fransız resmi gazetesinin 4 Teşrini sani 1896 tarihli nüshasının 1357-1358’ci sayfalarında mevcuttur.), Hariciye Nazırı aşağıdaki şekilde beyanatta bulunmuştur: Halihazırda mevzubahis [sözkonusu] olan Türk vilayetleri hakkında sahip olduğumuz sayım belgelerinde, mezkur vilayetlerdeki Ermeni nüfusunun genel nüfusa göre ancak yüzde on üçünü (%13’nü) teşkil ettiğini göstermektedir.

Esasen Ermenilerin Asya vilayetlerindeki vaziyetleri uyumlu bir şekilde olmayıp kısmen toplu, kısmen dağınık bir haldedir. Özetle mezkur vilayetlerde bu bedbaht milletin bir muhtariyet (otonom) idareye ulaşmaları için gerçek bir ekseriyete [çoğunluğa] sahip bulunduğu bir yoğunluk ve çoğunluk noktasına tesadüf olunmamaktadır.

Nihayet Kürd taleplerindeki esasların hakikate olan uygunluğunu göstermek umuduyla Rus Erkanı Harbiye’si tarafından tanzim olunup [düzenlenmiş] gizli bir surette bazı şahıslara dağıtılan risaleden bazı kısımları alıntılayacağız.

 (Devamı var.)

2

Gizliliği şüpheden azade olan bu risale, sırf Rus siyaset ve ordusunun menfaatı noktayı nazarında kaleme alınmıştır. Sözkonusu risalenin mahrem (gizli) olması itibarıyla Kürdler ve Ermeniler hakkında en haklı ve en tarafsız malumatı ihtiva edeceği apaçıktır. Ermenilere nazaran tamamıyla Ermeni olan Van ve Bitlis hakında adıgeçen risale müellifi diyor ki: “Osmanlı Asyası’nın bu iki vilayetinde Kürdlerin nüfusu Ermenilerden daha çoktur. Van’da %26 Ermeniye mukabil (karşılık) %46 Kürd; Bitlis’te %39 Ermeniye mukabil %55 nispetinde Kürd mevcuttur. Bu vilayette Kürdlerle aynı dinde olan Türklerin nüfusu bu nispete dahil değildir. Yalnız Van ve Muş’ta Kürdlerle Ermeniler nüfus itibarıyla aşağı yukarı eşit gibidirler. Bitlis vilayetinin bir kısmında %50 Kürde mukabil %40 nispetinde Ermeni vardır. Diğer vilayette ise, Kürdler Ermenilerden ziyadesiyle çoğunlukta ve nüfus itibarıyla fazladır.

Hülasa adı geçen vilayetlerin hiçbirinde Ermeniler nüfusun yarısını bile teşkil edememişlerdir. Kürdler Hakkaride genel nüfusun %56’sını, Siirtte %60’ını, Genç’te %79’unu oluştururlar. Mezkûr civarda Kürd nüfusu o kadar üstündür ki oradaki Ermeniler bile Kürdçeden başka bir dille konuşmazlar. Hatt Van ve Bitlis vilayetlerinin bazı mıntıkalarında bile Ermeni dili kilise ve rahipler sınıfıyla sınırlıdır. Belirtilen vilayetlerde halkın diyanet noktasından sayılarının nisbeti aşağıdaki şekşldedir:

Van’da %50 müslüman, %43 hristiyan, %3 diğer dinlere mensupturlar. Hakkari’de %56 Müslüman, %43 Hristiyan, %1 başkaları. Bitlis vilayetinin binnefs (bizzat) Bitlis livasında %60 Müslüman, %40 Ermeni. Muşta %51 Müslüman, %48 Hristiyan, %1 diğer dinlerden. Siirtt’te %65 Müslüman, %34 Hristiyan, %1 diğer dinlere mensupturlar.

Dini itibarıyla belirtilen civarların sayı nisbeti “32” kazaya bölünmüş olan sözkonusu vilayetlerde Hristiyanların çoğunluğa sahip bulunduğu yerler yalnız sekiz kazayla sınırlıdır. Diğer kazaların tümünde çoğunluğa sahip olan Müslümanlardır.

Feci hadiselerin bütün Avrupa’nın teveccühlerini Ermeniler lehine çevirdiği bir zamanda açıklanan resmi beyanatın tümü, Ermenilerini Türkiye’nin hiçbir noktasında çoğunluğa sahip olmadıklarını en beliğ (düzgün) bir ifade ile ispat etmiştir.

Kürdlerin apaçık çoğunluğunu te’yitten mezkûr vilayetlerde Hamidiye unvanıyla teşkil edilen Kürd süvari alaylarını zikredeceğim. Sözkonusu alaylar aşağıdaki aşiretlerden teşkil olunmuştur: Heyderan, reisi “Mehmed Sadık Bey”, Şevyî “Cafer Bey”, Ademan “Ali Bey”, Mukrî “İbrahim Bey”, Meylan “Mehmed Bey”, Şemsıkî “Sadık Bey”, Merzıkan “Şeref Bey” ve “Süleyman Bey”, Hesenan “Fetullah Bey”, Cibran “İbrahim Bey”, Takurî “Hüseyin Bey”, Ertuşî “Hüseyin Bey”, Ademanli “Orhan Bey”, Nibyan “Lütfullah Bey”, Şidanli “Ömer Bey”, Alaş ve Hayderanlı “Haci Temir Paşa”. Altı süvari alayı teşkil eden Hayderanlı aşireti, Van Kulnik kısım şarkısıyla (doğusuyla) “Alamar” dağları silsilesinin garp (batı) tarafı arasındadır. “Ahaza Hayderanlı” isminde diğer bir “Hayderan”lı aşireti vardır ki adı geçen aşiret Tutak, Malazgird ve Erciş havalisinde yerleşiktir. İkinci derecede önemli nüfusa sahip olan aşiret “Hesenan” aşiretidir. Bu aşiret Malazgird, Bulanık, Hınıs civarlarında yerleşik olup beş alayı teşkil eder. Sözkonusu alayların üçü Bitlis vilayeti dahilinde bulunmaktadır. Üçüncü derecede öneme sahip olan aşiret “Ademan” aşireti olup Zilan nehri sahillerinde yerleşiktir. “Cibran” aşireti iki alay teşkil ile Varto kazası dahilinde ikamet eder.

Diğer aşiretler nispetten daha az olup bir alayı teşkil ederler. “Şewî” aşireti Van kûlink şark (doğu) sahillerinde yerleşiktir. “Takurî” aşireti İran hududu üzerinde olup “Saray” kasabasıyla Mehmeddiye kazası dahilindedir. “Meylan” aşireti aynı hudud üzerinde fakat az daha batıdadır. “Mukurî” aşireti de aynı sahadadır. “Şemsikî” Mahmudiye ve Hamidiye kazaları arasında taksim edilmiştir. “Şemsikan” aşireti Zap nehrinin üst kısmında, Elbak kazası dahilindedir. “Şihdan” aşireti Hamidiye ve Nurduz kazalarında, “Alaca” aşireti Malazgird ve Erciş dahilinde bulunmaktadır.

Adı geçen aşiretlerden gayrı teali derecede öneme haiz olan daha pek çok aşiretler vardır ki birçok süvari alayları teşkil eder.

Haklarında bir müsaadekar (hoşgörülü) istisnai bir idare tatbik olunan, hiçbir zaman reislerinin hükümete istiklal haklarından bir zerrenin tekine bile muvaffakat etmemişlerdir. Kürdler biraz mütevahhiş (ürkek) bir hilkat (yaradılış) ve azimkar bir hisle milli geleneklere ve istiklallerine bağlıdırlar.

Ermenilerin kahir bir ekseriyeti (ezici çoğunluğu) sahip olan bu muharip millete tahakküm edebilecekler iddiası, bir Avrupa devletinin yardımı ve desteği halinde bile cidden vahi (manasız) ve faydasız olacaktır.

(Devamı var.)

3

Fakat bu teşebbüslerin muvaffakiyetle (başarıyla) sonuçlanmayacağını çok geçmeden anlayan misyonerler, bütün gayretlerini Kürdistan’ın muhtelif Hristiyan unsurlarının talim ve terbiyesine hasrettiler. Mezkûr unsurlar arasında kolaylıkla mezhep değiştiren unsur Ortodoks Ermeniler olmuştur.  Ve çok kısa zaman sonra Misyoner mektepleri Ermeni talebe ile dolmuştur.

Ermeni talebeyi daha genel bir sahada yetiştirmek maksadıyla misyoner Dikran’ın tarihinden bahs ile eski hükümetinin menakıp ve hikayelerini genelleştirmeye başladılar. İşte bu ilköğretim telkinlerinin neticesi olarak -doğuracağı büyük sorunları nazarı dikkate- almaksızın Ermenilerde ilk istiklal fikirleri teşekkül etti.

Bu mesle hakkında da Rus Erkanı Harbiye’nin mebhus (bahsedilen) risalesinden bazı kısımları iktibas ediyorum: “otuz seneden beri Van, Bitlis vilayetlerinin en mühim kasabalarında Katolik ve Protestan rahipleri birleşmişlerdir. Bunlar arasında özellikle dikkat çekenler Amerika misyonerleridir. Bunlar dini propagandada bulunup cins ve mezhep farkı gözetmeksizin fukaraya yardım etmektedirler.

Van. Bitlis misyonerlerinin teşkilatında muhtelif sanatların öğretildiği müsseselerde mevcuttur. Şurası garipsenmeye şayandır ki Amerika mekteplerinde yetişen talebeler, her şeyden önce dünyanın en müthiş ihtilalcileri ve en mühim propagandacılarını oluştururlar. Bununla beraber Amerikalıların Ermenilere karşı gösterdikleri her türlü uluvvi cenaba (alicenaplık, cömertlik) rağmen Ermeniler Amerikalıları sevmiyorlar.

Bir ticaret hissiyle donanmış olan Ermeniler, bugün hakkın kendisine bahşedemeyeceği nispetinde büyük, geniş taleplerde bulunuyorlar.

Sabık (geçmiş) Ermeni hükümeti pek dar olan Ermeniler ma’hud (bilinen) Dikaran’ın milli tarihlerine kaydettiği hayali kuvvete istinaden, Kürdistanın büyük kısmını müstakbel (gelecek) hükümetlerine ilhak etmek emelinde bulunuyorlar. Sultan Hamid zamanında Avrupa’nın müdahalesiyle memnun olmayan Ermeniler, Osmanlı memalikinde (ülkesinde) ve Osmanlı tebaasını terk etmek lüzumuna kanaat getirerek bu hususu karar altına almıştır.

Bunun üzerine Berlin Kongres’inde Çar Hükümeti’ne ilhak eden sabık hükümetlerinin arazisine göç etmeye başladılar. Göçenler arasında bir kısmı arazisini Kürdlere satmak, diğer bir kısmı ise doğrudan doğruya sahip bulunduğu araziyi terk ile göç etmiştir. Osmanlı kanunlarına nazaran sahipleri tarafından üç sene ekilmeyen arazi elinden alınır. Bu kanun gereğince Kürdler hükümet tarafından satılan bu araziyi satın almışlardır.

Meşrutiyet müteakip Çar idaresini Osmanlı idaresinden daha şiddetli bulan Ermeniler, ilan edilen genel aftan istifade ederek yerlerine dönmekle, Hükümetten Kürdlerin işgal ettikleri arazinin geri verilmesiyle kendilerine iadesini talep ettiler. Yine Avrupa siyasetinin baskısı neticesi olarak hükümet bu teklifi de kabul etti. Fakat bu sarih (açık) haksızlık karşısında feveran eden Kürdler, bu karara bütün kuvvetleriyle muhalefet ve mümanaat (karşı çıkış) ettiler. Harbi Umumi’nin ilanından önce meselenin hall ve tesviyesi (çözümü ve düzeltilmesi) zımnında Küçük Asya’ya (Anadolu’ya) ve Kürdistan’a hususi komiserler gönderildi.

 Bütün bunlar Ermenilerin mezkûr (adı geçen) vilayetleri terketiklerini bilinen vakalardır. Bununla birlikte kanunen ve hukuken sözkonusu arazi hakkında hiçbir talepte bulunamazlar.

Bunun bir çoğunluğun küçük bir azınlığı memnun edecek tarzda idaresi kabil olmayınca, nüfus sayısı ile kendisine üstün olan ve istiklalini her şeyden kıskanan büyük Kürd ekseriyetini vesayeti altında idare edebileceği nasıl kabul edilebilir.

Kürdistan arazisinde yerleşik olup Ermenistan’a göç edecek olan Ermenilerin gaurı menkul mallarının alış ve satışına -bu hususta Kürdlere de aynı müsadatın (yardım, izinlerin) bahşolunmak üzere- karışık bir komisyon nezaret etmelidir.

(Devamı var.)

4

Wilso Prensiplerine nazaran bütün vak’a ve hadiseler, Kürdlerin tamamıyla hür ve müstakil bir hükümete ulaşmasını ilan etmektedir.

Mösyö Wilson tarafından vazolunup Osmanlı hükümetine kabil olunan on dört maddeye nazaran Kürdler istiklal hakkına sahiptir. Kürdler bu istiklallerinden asırlarla hakimiyeti altında yaşamış oldukları Osmanlı hükümetine karşı sadakatlerini ihmal etmeyecek ve aradaki müşterek gelenekleri daima muhafaza edeceklerdir.

Kürd istek vi iddialarını burada tekrar özetleyelim:

Takdim ettiğimiz haritaya nazaran Kürdistan dahilinde bulunan kısımları Kürdistan olarak kalmasını talep ile, Ermenilerin Kürdistan üzerindeki istek ve iddialarını şiddetle protesto ederiz.

Kürd milli servetini oluşturan ehli hayvanların yetiştirilmesi için elzem ve zaruri olan yazlık ve kışlık yaylalarda, Kürdleri bir iktisadi sefaletten korumayla tanzim olunacak Kürdistan sınırı dahilinde bulunmasında şiddetle talep eder ve bu talepte ısrar ederiz.

Bize hakkın bahşettiği bu istiklali -ki terakki ve medenileşmedeki mücadelelerimize müsait yegane kurtuluş çaresi- memleketimizin servet kaynaklarından istifade ve komşularımızla barış içinde yaşamak emeliyle (amacıyla) talep ediyoruz.

Kürdistan hükümet havzasına, Kürdlerin çoğunluğa sahip olduğu bilumum bölgelerin dahil olabilmesini teminen Sulh Konferansından Kürdistan sınırlarını milli esaslara istinaden çizmek üzere milletlerarası bir komisyonun teşkilini ayrıca istirham ederiz.

Kürdistan’a tashih olunacak mıntıkalar dahilinde bulunacak Kürdden gayrı cemaatler milli geleneklerine uygun bazı ahkâm (yargılar) ve hususi nizamlar ile terfiye edilecekleri tabiidir.

  Adaletinden emin ve ümitvar olarak terakki ve inkişafı (ilerleme ve açılımı) için muhtaç bulunduğu müsait muhit, bahşolunduğu takdirde gençleşmeye azmetmiş bir milletin hayat ve istikbalini Konferansın adalet ellerine teslim ve tevdi ediyoruz.

Paris: 12 Mart 1919

Sulh Konferansı Nezdinde

Kürd Heyeti Murahasası Reisi

Şerif Paşa

Osmanlıcadan çeviren: Cemîl Amedî

[1] Şu muhtıranın tercüme ve anlamı, Şerif Paşa hakkında dil uzatanlarda bulunanları yalnız tekzip (yalanlama) değil, belki tel’in de ediyor (lanetliyor). Kurdistan dergisi.

[2] Said Paşa, Şerif Paşa’nın muhterem babasıdır.