Erbil (Rûdaw) – Başkent Erbil’de katıldığı etkinlikte konuşan Başkan Mesud Barzani, “Ne yazık ki ulusumuzun tarihi, düşmanlarımızca çarpıtılmıştır; daima bu kutsal mücadele birkaç aşiretin veya tarafın mücadelesiymiş gibi yansıtılmaya çalışılmıştır” dedi. Başkan Barzani, Kürt aydın ve araştırmacıları da kendi ulusal tarihlerini yazmaya davet etti.

Gazeteci ve araştırmacı Behram Weledbegi tarafından Tahran Kürt Enstitüsü’nün katkıları ile hazırlanan 6 ciltlik “Barzan Devrimleri” çalışması başkent Erbil’deki Saad Abdullah Salonu’nda yapılan etkinlikte tanıtıldı.

Etkinlikte Başkan Mesud Barzani, Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani, Başbakan Mesrur Barzani ve Kürdistan Parlamentosu Başkanı Rewaz Fayik, parti temsilcileri, milletvekilleri, dini toplulukların temsilcileri, aydın ve yazar da hazır bulundu.

Burada bir konuşma yapan Başkan Barzani, bu tanıtım toplantısının Mele Mustafa Barzani ve arkadaşlarının Aras Nehri’ni geçtiği 18 Haziran’ın (1947) yıl dönümünde gerçekleştiriliyor olmasının çok anlamlı olduğuna dikkat çekti.

Kitapları yayınlayan ve hazırlayan Bahram Valadbegi’ye ve Tahran Kürt Enstitüsü’ne teşekkür eden Barzani, Kürdistan kurtuluş hareketinin üç büyük sembolü olan Şeyh Abdulselam Barzani, Şeyh Ahmed Barzani ve Mele Mustafa Barzani’nin mücadelesini Osmanlı ve İran arşivlerindeki tarihi belgelere dayandıran böylesi bir akademik ve çağdaş projenin ilk kez hayata geçirildiğini söyledi.

“Tarihimiz düşmanlarca çarpıtılmıştır”

Başkan Barzani, şu ifadeleri kullandı:

“Ne yazık ki halkımızın mücadele tarihi düşmanlarca çarpıtılmış ve her zaman daim bu kutsal mücadele bir kaç aşiretin veya tarafın mücadelesiymiş, ulusal mücadele ile alakası yokmuş gibi yansıtılmaya ve hatta bazen engel, yağmacı gibi tanıtılmaya çalışılmıştır. Ancak bu belgeler de, halkımızın milli hakları için yürüttüğü mücadelesinin meşru olduğunu ispatlıyor. Umarım Kürt aydın ve araştırmacıların kendileri bundan sonra bu belgelerin peşinden gider ve milli tarihleri yazarlar.

Barzan çizgisi (ekolü) kutsal bir çizgidir ve ne yazık ki bugüne kadar biz bu davayı hakkıyla diğer insanlara tanıtamadık. Şehit Şeyh Abulselam ve kardeşi Şeyh Ahmed tarafından kurulan bu çizginin temelinde Allah inancı ve hümanizm bulunuyor. Onlar bize ilelebet onur duyacağımız bir yol bıraktı. Bu yol; dinin ahlak olduğu, din ve vatanın birbirinden ayrılamayacağı, tüm insanların kardeş olduğu, zorbalığa karşı mücadelenin farz olduğu, doğanın korunması gerektiği, toplumsal adalet, farklı dinlerin birlikte barşı içinde yaşaması, mücadelenin aşiret sınırlarından ulusal sınırlara taşınmasından ibarettir. Bu yüce okulun küçük bir öğrencisi olduğum için gurur duyuyorum.”

“Şeyh Abdulselam döneminin çok ilerisindeydi”

İngiliz oryantalist Wigram’ın 20. yüzyılın başlarında bölgeye geldiğini, Şeyh Abdulselam Barzani ve birçok kişiyle tanıştığını ve bunu anılarında yazdığını anlatan Barzani, “Ancak kitapta en çok ilgi çeken şey Şeyh Abdulselam Barzani’nin kendisine Lonra’ya gitmek için kolaylık sağlanmasını istemesi konusudur. Wigram ona, ‘Ya Şeyh, Londra’da ne yapacaksın?’ diye sorduğunda, “Kral George ile Kürdistan’ın bağımsızlığı hakkında konuşmak istiyorum” diye yanıt vermiş” dedi.

Şeyh Amed Barzani’yi anlatan Başkan Barzani, sözlerine şunla devam etti:

 “Şeyh Abdulselam, gerek gerçekleştirdiği reformları ile, gerekse etnik ve dini konulardaki görüşleri ile Kürtler, Ermeniler ve Süryaniler arasında federal bir devlet kurmayı düşünecek kadar zamanının çok ilerisindeydi. Bu amaç uğruna Ermeni Endranik Paşa ve Asuri Mar Simon ile Rusya’yı ziyaret etti.

Biz Gürcistan’ın şu anki başkenti Tiflis’te Çar’ın temsilcisiyle görüştüklerini biliyorduk ama Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov üç yıl önce Erbil’e geldiğinde bu yanlışı düzeltti ve hayır dedi. O dönem Çar’ın kendisi de oradaymış ve Şeyh Abdulselam ile görüşmüş. (Lavrov) Bunlar arşivde mevcut dedi. Dönüşlerinde bazı hain Kürtler ona ihanet ederek Osmanlı’ya teslim etti ve (14 Aralık) 1914’te Musul’da idam edilerek şehit edildi. Bu proje I. Dünya Savaşı, Ekim Devrimi ve Ermenilerin sürülmesi nedeniyle başarısız oldu ve durum tümden değişti. Ancak kardeşi Şeyh Ahmed yerini doldurdu, hiç bir boşluk yaşanmasına izin vermedi ve elinden geleni yaptı. Diğer Kürt liderlerle çok iyi ilişkiler geliştirdi, Şeyh Saidî Piran, Şeyh Mahmud Hafid ve diğerler bir çok lider ile en iyi ilişkilere sahipti.

Şeyh Ahmed Barzani bu dünyada bir zahit’ti. Onun hizmetine kavuşanlar ne kadar büyük bir şahsiyet olduğunu bilirler. Vefat edene kadar da paraya dokunmamıştır. Bağdat ve Basra zindanlarında 12 yıl boyunca zincire vuruldu, Nuri Said ve İngilizler defalarca ondan mektup yazıp af talep etmesini istediler. Ama O; Ben sadece Allah’tan af dilerim. Sizden af dileyecek hiçbir şey yapmadım. 14 Temmuz Devrimi’nin ardından 20 Temmuz 1958’de serbest bırakıldı, Çocuktum, onu karşılamaya gittiğimiz zamanı hatırlıyorum.

“Mele Mustafa Barzani ömrünü milletine hizmete adamıştır”

“Mele Mustafa bu yolun, hareketin bir Peşmergesidir ve onların talebesidir” diyen Barzani, “O, ömrünü milletine hizmete adamıştır. Aras Nehrini aşıp 53 gün boyunca defalarca savaşmışlardır. O ve şu an sadece altısı hayatta kalan arkadaşlarının sergilediği bu kahramanlığın bir benzeri daha yoktur” dedi.

Başkan Barzani, ünlü Kürt şair Piremêrd’in bu destanı anlattığını, Hafız Şirazi’nin de Aras Nehri’nden geçişi bir mısrada anlattığını belirtti.

“Barzan 16 defa yakılıp yıkıldı ama her defasında inşa edildi”

Barzan bölgesinin tarihinden bahseden Barzani, şunları dile getirdi:

Barzan bölgesi ilk defa 1892’de Osmanlı ordusu tarafından yakıldı ve Baas rejiminin devrilmesine kadarki zaman içerisinde 16 defa gerek devlet ve gerekse de işbirlikçilerinin eliyle yıkıma uğradı. Fakat her defasında direniş ile eskisinden daha iyi şekilde yeniden inşa edildi. Bu direniş silahla olmadı. Çünkü ellerindeki tüm silahlar eskiydi, imkanları çok sınırlıydı. Ancak en güçlü silah sahip oldukları inanç ve akideydi bununla savaştılar, direndiler.

1931 yılında biri Irak ordusu, diğeri İngiliz ordusundan iki takım Barzan’a saldırarak Şeyh’e (Şeyh Ahmed) teslim olması için çağrıda bulundu. Şeyh bunu reddetti ve savaşıldı. Şavaşta her iki takım da bozguna uğradı. Daha sonra İngiliz uçakları bölgedeki köyleri ve özelikle de Barzan köyünü bombalamaya başladı. İlk defa zaman ayarlı bombalar burada kullanıldı ve Barzan köyüne birkaç bomba atıldı. O dönem insanlar bırakın zaman ayarlı bombayı, uçak nedir bilmiyordu. Kadın ve çocuklar köye atılan bombaların etrafına toplanıp bakıyordu. Gecenin bir vakti bombalardan biri patlıyor. Bir nesil çocuk bu patlamada yok oldu.

Bu büyüklerin öğrettiği terbiyeden bir örnek daha vereyim; savaş 1932 yılına kadar devam etti ve mecburen Türkiye’ye geçmek zorunda kaldılar. Barzan’a yakın bir köyde bir çobanı yakalayıp Irak ve İngiliz yetkililerin yanına götürüyorlar. Ona ‘Şeyh nerede?’ diye soruyorlar. O ise, ‘nerede olduğunu bilmiyorum ama bilsem de söylemem’ diyor. ‘Neden?’ diye sorduklarında, ‘bu ihanet olur, ben ihanet etmem’ diyor. Ona, Şeyh’in yerini söylemesi halinde gitmesine izin verileceği söyleniyor ama o ‘biliyorum ama size söylemeyeceğim’ diyor ve ‘madem bu kadar mertsin o halde git’ diyerek serbest bırakıyorlar.”

“Barzani’ler neden Kırmızı Cemedani (Puşi) bağlıyor?”

Bir çok kişinin “Barzaniler neden kırmızı cemedani (puşi) bağlıyor?” diye sorduğunu ve bunun da bir hikayesi olduğunu dile getiren Mesud Barzani, o hikayeyi de şu sözlerle anlattı:

“1931-32’de Barzaniler hicret edip Türkiye’ye gittikten sonra ki o zaman aygırı olan aygırla gitti, olmayanlar ise yerinde kaldı. O dönem Ahkam-ı Örfi (kıyafet kanunu) ilan edildi. Tabi o zamanlar tüm Kürdistan’da Mişki (başa takılan kavuk) varmış. Üç renkliymiş; mor, yeşil ve siyah. Barzan’da da insanlar zevklerine göre hangi rengi beğenirse onu takardı. Daha sonra cemedaniler pazara geldi ve Şeyh Ahmed kırmızı cemedani taktı. Ona olan sevgi ve muhabbetten ötürü tüm müritleri ve Barzan halkı kırımızı cemedani tercih etti.

İlan edilen Ahkam-ı Örfi maddelerinden biri de kırmızı cemedaninin yasak olduğu, giyen herkesin idamla cezalandırılmasıydı. Bir gün Barzan köyü yakınlarında bir polis müfrezesi kırmızı cemedani takan bir genci yakalıyor ve o cemedani ile boğuyorlar. Cenazesini o dönem hükumet ve kaymakamlık merkezi olan Bilê’ye kadar sürüklüyorlar.

Bu olayın ardından kadın, çocuk herkes hükumet binasına saldırıyor. Silahlarla karşılık veriyorlar ve çok sayıda kişi yaralanıyor. Sonraki günü Barzan bölgesinin 12 ileri gelenini getirip tüm halkın gözleri önünde idam ediyorlar. O günden sonra direnişin sembolü oldu yani kırmızı cemedani takmayan düşmana teslim olmuş gibi görüldü. Kırmızı cemedaninin hikayesi de size anlattığım bu meseledir.”

“Bu tarihle gurur duyuyoruz”

Başkan Barzani, “Rejimlerle olan meşru mücadelemizin ve çelişkilerimizin milletler arası bir çatışma haline gelmesine asla izin verilmediği için bu tarihimizle gurur duyuyoruz. Bu üzerinde devam etmemiz gereken yüce ve kutsal davadır. Bölgenin hakimlerinin anlatımı ile sunulan kitap serisinde yer alan belgeler de, Barzan’daki hareket ve devrimlerin bir aşiret ve bölgesel hareket değil, zulmün reddedildiği, eşitliğin teşviki, toplumsal güvenliğin ve topluluklar arasındaki ortak yaşamının korunması için birer direniş hareketi olduğunu gösteriyor” dedi.

Tarih boyunca Kürtlerin bir çok zulme uğradığını ve kendi kendilerine çok zulmettiğini belirten Barzani, “Sayısız vefasızlık yaşadık, iyimser olduk ve iki güzel söze inandık, inandırıldık ne yazık ki! Şimdi bildiklerimizi, keşke 2003’ten önce bilseydik. Ne yazık ki, Kürtlerin karşılıklı hoşgörüsüzlüğü, kendilerini küçümsenmesi ve haklarına olan inançsızlık kültürü halen devam ediyor. Gördüğünüz gibi bugün hala bölge büyük bir krizle karşı karşıya, bir çok yerde savaş hala devam ediyor, terör hala ciddi bir tehdit olmaya devam ediyor. Terör bitti diye inanıyorlardı ancak ben o zaman da bitmediğini, şimdi de devam ettiğini ve kolayca bitmeyeceğini biliyordum” diye konuştu.

“Anayasanın Kürdistan’a tanıdığı hakları almaları kabul edilemez”

Irak’ta geçen Ekim ayında seçimler yapıldığını sonuçların olduğu gibi uygulanmasına izin verilmediğini dile getiren Başkan Barzani, “Herkes bunun nasıl olduğunu ve ne yapıldığını biliyor. Irak hala bir kriz içerisinde. Biz, dostlarımızın bu krizden çıkmalarına yardımcı olmaya çalıştık, elimizden geleni yaptık. Çünkü bu çünkü bölgenin de çıkarınadır. Asla krizin derin olduğunu sizden saklamıyoruz” dedi.

Erbil-Bağdat ilişkilerine de değinen Barzani, tamamıyla uygulandığı taktirde 2005’te kabul edilen anayasanın tüm sorunları çözebileceğine işaret ederek, “Ne yazık ki, bu anayasaya ne uyuldu ne de saygı gösterildi. Şimdi ayrıntılara girmeyeceğim ama eğer Bağdat ciddiyse ve anlaşmaya varma niyeti ve iradesine sahipse, o zaman tüm sorunların çözümü için anayasa iki taraf arasında hakem olsun. Fakat anayasayı bir yana bırakarak mizaci kararlar alır, anayasanın Kürdistan halkına tanıdığı hakları almaya kalkarlarsa bu kabul edilemez” ifadesini kullandı.

“Savaştan kötüsü teslim olmaktır, teslim olmayacağız”

Başkan Barzani, şunları kaydetti:

“Mevcut sorunların anlayışla ve diyalogla çözülmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyorum. Cebir, silah ve tehditlerle bunu yapabileceklerini düşünenler varsa eğer, onlardan daha güçlü ve imkan sahibi olanlar kendilerini denediler, 100 yıldır yıkım dışında ne elde ettiler? Bundan sonra da daha iyi olmaz. Savaş, düşünülmemesi gereken en kötü seçenektir ama savaştan daha kötüsü teslim olmaktır, teslim olmayacağız.

Sık sık tehditler duyuyoruz, bunu yapıp şunu yapmayacağımız diye tehditler savruluyor. İçimizden bazılarının da (Kürdistan Bölgesi’nin) bölgenin sadece birkaç gün ömrü kaldı diye mutlu olduğunu görüyoruz. Bu bölge şehitlerin kanıyla kurulmuştur ve şehit evlatlarının kanıyla korunacaktır.”

Barzani, Kürdistan Bölgesi’nde ulusal belgeleri toplayan ve arşivleyen bir merkez kurulması önerisi ile sözlerini tamamladı.

Kaynak: https://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/180620224