Yönetimini devraldığınız topraklara, üstelik Kürt mülkü dediğiniz, kalbimiz dediğiniz topraklara bayrağınızı dikeceksiniz, askerlerinizi göndereceksiniz, kamu düzenini tesis edeceksiniz, tüm din ve dillere anayasal haklarla özgürlük ve mecliste de temsiliyetlerini sağladık diyeceksiniz; ardından, ilk hücumda sessiz sedasız çekileceksiniz ya da gelenlerle işbirliği yapacaksınız ve bu terkedişin, devredişin suçunu da birliğin sağlanamamasına, kardeş kavgasını önlemeye bağlayacaksınız!

Amerika, İngiltere ve İsrail yetkilileri tüm ciddiyetleri, endişeleri ve samimiyetleriyle defalarca ‘referandumu erteleyin’ diyecek, yaparsanız bir başınıza kalacaksınız,  kırmızı telefonlarınıza yanıt vermeyiz diyecek ama siz bu uyarıyı ciddiye almayacaksınız. Aynı kendine güveni neden referandum sonrası Kerkük savunması için de göstermediniz?

Referandumun ardından bayrağını ve askerlerini geri çekeceksin ve askeri çekilmenin ardından, ‘Referandum yapılsa da yapılmasa da bu toprakları kaybedecektik, iyi ki referandumu yaptık da dünyaya irademizi gösterdik’ diyeceksiniz! Dahası, ‘Biz ne zaman istersek beş saatte Kerkük’ü geri alırız, Kerkük’ü her zaman alırız, referandum yoluyla sağlanacak ulusal onuru, ulusal coşkuyu toprak kaybına yeğledik’ diyeceksiniz!

Neye mal olursa olsun bir karış toprak kaybetmemenin, bir çakıl taşını bile vermemenin ne demek olduğunu çevrenizdeki milletlerden ya da diğer ülke tarihlerinden de mi öğrenemediniz? Kerkük’ü imza karşılığı teslim eden diğerlerinin imza attığı teslim belgesi de ayrıca ibretlik bir tarihsel belge olarak öylece duracaktır.  Kerkük’ün yönetimini Kürtlerden tereyağından kıl çeker gibi geri alanlar, toprağa sahip çıkmanın ne demek olduğunu Kürtlere bir kez daha gösterdiler.

Kürtler yönetimini de aldıkları topraklarını savunabilmeliydi. Referandum yapılması kararına karşı olanlar bile zamanla nasıl referandumu destekleme ve katılma kararı almak zorunda kaldıysa; Kerkük savunması başlatılabilseydi daha büyük ve dünya çapında bir sahiplenmeyi sağlayabilirdi.  Referandum yapılsa da, yapılmasa da Kerkük savunulmalıydı. Kerkük savunması yapılabilseydi, tüm dünya size saygı duyacaktı, hak verecekti, bağımsızlığı hak ettiğiniz düşünülecekti. İşte o an tarih değişecekti. Bu fırsat kaçırıldığı gibi bu suçun sorumluluğunu üstlenen de çıkmıyor.

Bu tür olaylar başka milletlerin başına gelse, olayın üzerine gidilir ve yaşanan anlaşılmaya çalışılır. Bizde ise yaşanan kıyametin ne sorumluları, ne nedenleri ne de verdiği zararlar tartışılıyor. Bu felaketten sonra durmak ve yaşananı sorgulamak lazım; ancak bu sorgulama parti taraftarlığı ile değil tarafsız bir bakışla sağlanabilir. Verilen zarar anlaşılmaya çalışılır. Tartışma, benzer durumların bir kez daha yaşanmasının, bu kadar kolay kayıtsız kalınmasının, orta yerde duran felaketin sorumlularının sorumluluğu üstlenememe rahatlığının önüne geçebilmek içindir.

Kerkük terki sonrasında, sürekli suçlanacak birileri, partiler ya da ülkeler aranıyor, hangi ülkelerin sahip çıkmadığından bahsediliyor. Bu zayıflık belirtisi değil de nedir? Halbuki, bu meselede tüm partiler pay sahibidir ve mahkemelerinizde sorumluların vatana ihanet suçlamasıyla yargılaması gerekmiyor mu? Dengeleri değil adaleti gözeten kararlı bir yargılama mutlaka yapılmalıdır. Böyle açık bir yargılama tüm alışkanlıkları ve keyfiyetleri değiştirecektir.

Eğer Kerkük için savaşılsaydı, Kerkük savunması yapılabilseydi şimdi bir ulus olmuş olacaktınız. Toprak savunması, vatan savunması uluslaşmayı sağlar; sizin öne sürdüğünüz gibi, önce uluslaşıp sonra toprak savunması sağlanamaz.

Bireysel ya da partisel çıkarlarınız toprak savunmasının önünde olduğu sürece bu dünyada kimse size saygı duymaz. Ha bire kendinizden başka herkes suçlanmaya devam edilir. Birileri hendek kazar, diğerleri hendekleri savunur, diğerleri yerel yönetimleri itibari ve maddi kaynak diye sömürür, ötekiler de yönetimsel ve askeri olarak Kerkük’ü ve Kerküklüleri terk eder! Kürtler yapısal sorunlarının üzerine gitmedikçe, kültür haline gelmiş sorunlu reflekslerini sergilemeye devam ettikçe başı beladan kurtulmayacaktır.

Bu hal ile dünyanın hangi milleti saygı duyabilir, hangi ordusu size güvenebilir? Hangi dünya gücü sizinle işbirliği yapmaktan ya da elinizdekini de almaktan çekinmez? Yönetimi, bayrağı ve askerlerinin güvencesinde yaşayan bir toplumu, yani Kerkük toplumunu öylece başka askerlerin insafına bırakıp çekilen, kendi toprağını koruyamayan askeri, siyasi yapıya kimse güvenmez, güvenmemelidir.

Birlik, ortak irade diye bir şey yoktur. Birlik sihirli bir değnek değildir ve öyle bir şey de yoktur. Birlik, ortak irade; hayati tehlike oluştuğunda, toprak kaybı gündeme geldiğinde ve bariz olduğunda birlik zaten kaçınılmazdır. Toprak kaybı birliği gerektiren başlıca kaygıdır. Kürtlerde toprak kaybı olasılığı bile birliği sağlayamıyor. Birlik adı altında sizden başkalarını suçlamak da ahlaki değildir. Gemideki paylaşım başka şeydir, geminin batması başka şeydir. Geminin batma tehlikesi varsa çıkar çatışmaları ertelenir ve geminin derdine düşülür. Toprağını savunma, koruma çabaları yoksa eğer bir birey, grup, parti ya da millet tehlikeli ve tehlikede bir millettir.

Çoğu başkentin parlamentosunda partilerin ve milletvekillerin birbirine nasıl düşman muamelesi yaptığını izliyoruz. Ancak hepimiz biliyoruz ki, o meclislerde şimdi birbirinin açığını arayanlar, bir karış toprak tehlikeye girdiği zaman birbirlerine dostça sarılacaklar ve hesaplaşmalarına da toprak kaybı tehdidi bitene dek ara verecekledir. Bu, saygıdeğer ve güven veren bir tutumdur.

Kerkük’te ise güçlerden biri, bir kısmı ya da tümü Kerkük savunmasını başlatmadı. Ama birileri Kerkük’ten kaçarken, diğerleri yönetimi devrederken birlik halinde davranmadılar mı? Demek ki, Kürtler de birlik olabiliyor ama utanç verici biçimde; ulusal onurla ulusal utanç aynı şey olmasa gerek!

Kerkük meselesi Kürtlerde etkileri onlarca yıl sürecek ‘Kerkük travmasını’ yaratmıştır. Halbuki, Kerkük savunması başlatılabilseydi, bugün dünyada saygı gören ve bağımsızlığı hak ettiğini ispatlayan uygar bir toplum olarak bakılacaktı ve size karşı herkes mesafeli olacaktı. Ya şimdiki durum?

Özcesi; Kürtlerde vatan bilinci, toprak bilinci yoktur.