Varaka: Kurdistan[1]

Kürd faziletperverlilerinden olup varlığıyla iftihar ettiğimiz bir zat tarafından aldığımız mektubun aynısıdır:

“Mal ve canlarını temin etmek üzere dar ve diyarlarını terk ederek Yüce Sultan’ın adalet ve himayesine sığınmış ve Osmanlılar sayesinde adamlar sırasına girmiş olan İstanbul Ermenilerinden bazılarının bir mümtaz mevki tutabilmek için Kurdistan’daki Ermeni komşularımızı alet etmekle tartı ve teraziye gelmeyen bir takım yalan iftiralarıyla göstermekte oldukları aşırı milli duyguların esiri olduğu ve bu ise hassasiyetlerine iftihar numunesi addedildiği cihetle buraları kendilerince tebrik olunacak meziyetlerden sayılırsa da, fakat Bulgaristan faciaları akabinde Ermenistan namıyla Kurdistan’da ıslahat laflarının işitilmesi ve bu fikirlerini desteklemek için bazı Avrupa gazeteleri ile karşı gazeteleri, Ermenilerin taşkın yalanlarına kapılarak Kürdler aleyhine körü körüne kalemlerini denemek gibi cahillik alçaklığını irtikâb edilmesi [kötü bir iş yapma], ürkütebilecek kötü tesadüflerden bulunduğu cihetle bizce fevkalade teessüf yeridir.

Muharrir Efendi!

Karşı gazetelerin bu günlerde tarafımızdan gösterilen müdafaaya mukavemet göstermeyerek işi mizaha dökmüş, bahis ve münazara meydanından kaçarak meseleyi anlaşılmaz duruma boğmuş oldukları halde bununla da yetinmeyerek insaniyet âleminde işitilmeyecek vadide sözü uzattıklarını, medeniyet namına binlerce arzı teessüf etsem yine vicdanımda peyda olan üzüntüyü hakkıyla yenemem.

Bununla birlikte biz yine edep dairesinden çıkmayarak hukukumuzu sözle, halle ve kalemle müdafaaya her an ve dakikada hazırız. Ermeni tarafgirliği tasarlayan gazetelerin bu konuda söylemekte oldukları delillerin başlıcası; Ermenilerin haddi zatında eğitime liyakatleri varken Kürdlerin buna mani olduğu sorunudur. Gerçekten Avrupa gazeteleri tarafından Ermenilerin talepleri zımnında pek çok siyasi incelikler mevcut olup birincisi Bab-ı Âlî’nin üzerine müdahale kapılarını açmaktan ibaret olduğu cihetle Ermenileri bu taleplere sade bir gönülle sevinmelerine, hallerini görmemmiş olsaydım fevkalade garipsemiş olurdum.

Hülasa Kürdleri isti’dâd [kabiliyet, anlayışlılık] ve liyakat dairesi haricine çıkarmak ve Ermenileri yalın cevher unvanıyla somutlaştırmak gibi âlemde gülünç bir şey olduğunu Van Ermenilerine bile sorulsa tereddütsüz tasdik edeceklerinde şüphe yok iken Ermeni matbuatıyla bunlara peyrev olan [izinde giden] karşı gazeteleri bu deli vadiye bile bile mi düşüyorlar yoksa akılları mı ermiyor?

Acaba Ermenilerin ilerlemesine bizim Kürdlerin engellemesi ne gibi bir şeydir? Kurdistan’da Ermeniler okul yaptılar da Kürdler mi engel oldular? Veyahut başka bir suretle sanayi ve maarifin ilerlemesine çalıştılar da Kürdler mi engel oldular? Eğer bizim bildiğimiz Ermeniler, bin iki yüz seneden beri bizimle komşuluk eden Ermeniler ise, zerre kadar bu fikirlerde bulunmadıktan başka, komşuluk hukukuna hakkımızda riayeti dahi özel saygı ve hürmeti esirgemez.

Fakat ne yazık ki Kurdistan’la hiç alakası olmayan bazı Ermenilerin Kürdlere mutlaka vahşi mezalimi isnat ile biçare Ermenileri mazlum göstermek ve Kürdlerin ahvaline vakıf olanlarca malum işlerden olduğu gibi, Ermenilerin ilerlemeyi isteme arzuları bizlerden ne derecelerde aşağı olduğu, Ermenilerin ahvalini bilenlerce dahi gizli değildir.

Bu cümle ile beraber Ermenilerin ilerlemeye istidadını itiraf edipde Kürdleri ilerleme arzusundan mahrum tutmak ne kadar haksızlık olduğu Kürdler ve Kurdistan’ın ahvaline vakıf olanlarca malum işlerden olduğu gibi, Ermenilerin ilerlemeyi isteme arzuları bizlerden ne derecelerde aşağı olduğu, Ermenilerin ahvalini bilenlerce dahi gizli değildir.

Haymenişin olan [çadırda yaşayan] Kürd aşiretleri idaresinde bile fen ve maarifin kadri ve kıymeti meçhul olmayıp hayvanlarını otlatmak için daim surette seyyar oldukları halde, yine her obanın maiyetinde ücretli bir hoca ve bir de mektep çadırı vardır ki her nereye konsalar, derhal çadırlarla beraber mektep çadırı kuruluyor ve çocuklar o çadırda toplanıp her biri kabiliyetine göre hocasından ders alır. Bunu açıklamaktan murat o yolda olan tahsilin önemini büyütmeyip belki bir milletin ilerleme arzusunu somutlaştırmak için göze çarpacak bir misalin göstergesidir ki, ehemmiyeti hasebiyle buna bizden başka hiçbir milletin muvaffak olmadığını iftiharla söyleyebiliriz.

İşte Kürdlerin en cahilinde böyle bir ilerleme hissi mevcut olduğu ve Ermeniler ise bu konuda adeta cansızlar nev’inden bulunduğu halde, kendilerinde ne meziyet tahayyül ediyorlar ki kendi namlarına olarak teşkilat ve ıslahat icrası için Kürdlerin mezaliminden bahisle Avrupa’ya velvele veriyorlar. İlk başta dilleri yok ki konuşma vasıtası olsun.

Bir Ermeni, eğitim alabilmek için mutlaka başka bir dili öğrenmeye ihtiyaç duyar, hâlbuki küçüklüğünden beri Osmanlı Türkleri ile beraber iç içe oldukları ve son nefeslerine kadar devletin divan ve kalemlerinde ömürlerini tükettikleri halde, yine gerek takriri ifadelerinde ve gerek yazı işlerinde Ermenilik kokusunu kokladıklarını ve bu ise Ermenilerce yabancı bir dilin tahsilinde olan zorluğun derecesini göstermektedir.

Bizim dilimiz ise, fevkalade mükemmeliyeti ile beraber herhangi bir dili murat etsek kendi dilimiz gibi kolaylıkla öğrenebiliriz. Zira Arapçayı Araplar gibi, Farsçayı Şirazlılar gibi, Türkçeyi İstanbulluların konuşma şivesi üzere yazmak gücü bizde mevcut olup ibare düzgünlüğünde Kürdlük kokusu varsa o da tabiatın sağlamlığı, fikir güzelliği, konuşma kabiliyeti ve görüşlerin isabet ve doğruluğundan ibarettir.

Kendi dilimizin mükemmeliyetine delil ise, her bir kıtası “Homeros”, “Lamartin” ve “Wolter”in eserleriyle tartılacak divanlar dolusu edebi eserler ve seçkin şiirlerimizin varlığıdır ki, gerektirirse numune olarak çağdaşlarımızın bazı eserlerini tercüme ve takdim edebilirim ve bundan başka Arap Irakı, Halep ve Şam diyarının ekser yerlerinde Kürdçe, fen dili derecesini bularak Arap olsun Türk olsun Kürdçeyi bilmedikten sonra âlim olamaz, yüksek felsefede bir de öyle mükemmel adamlar bulunur ki “Wolter”ler mezarlarından kalksalar onlar ile ilahiyat felsefesi konusunda acizlik ve teslim olmaktan başka çare bulamazlar. Koyunlarını güderek hayalci şiirlerini belagat kumaşıyla süsleyen çobanlarımızın fikirleri bile o kadar naziktir ki Ermeni “oraturları” onların derecelerine varmak meziyetine haiz olabilseler, kendilerince bundan büyük medarı iftihar olamaz.

İşte hazır duruma göre bizimle Ermenilerin nispeti!

Bir kere geçmiş asırlara bakacak olursak ilk önce yeni bir şekilde Avrupa’ya medeniyet arzedenler arasında yine Kürdleri görüyoruz. Beyoğl’unda çıkan gazetelerin yazarları bu fıkramızı görecek olsalar şüphe yok ki kahkahaları koparacaklardır. Çünkü cehalet belası veyahut kör bir garazla hakikati görmekten tümüyle uzak kalmış oldukları hasebiyle, Avrupa’ya medeniyet arzetmekle Kürdler arasında tabii bir münasebet aldıramaz.

Fakat Mr. Sidello’nun 1854 miladi senesinde Paris’te basılan Arap tarihinin lütfen 221. sahifesine müracaat külfetine buyurulduğu takdirde, bizim bu konudaki doğru davamız göz önüne gelecektir.

Evet; tam bir asır içinde Avrupa kıravazatlarına yine keskin kılıç yiğitliğiyle mukabele eden Eyyubi emirlerinin Selahaddinleri ve Seyfüddinleri Avrupa’yı medeniyet yoluna sevketmekle bugünkü günde şahit olunan Avrupa’nın dünya saadetinin Kürdler sayesinde olduğu hususu Fransız tarihçilerinin imzası ve dilleriyle itirafta bulunmalarıyla doğrulanmıştır. Hatta İngiltere Başbakanı Mr. “Gladiston” hazretleri, bu birkaç sene zarfında Şark’ın durumuna dair irâd [verdiği] eylediği nutukların pek çoğunda Selahaddinleri medarı kelam [söz konusu] ederek Kürdlerin medeniyet âlemine ettikleri hizmetleri anarak bu necip milleti kemali tazimle, methetmeyi ihmal etmediğini belirtiyordu.

Kürdlerin fen ve edebiyata olan hizmetleri de bilinen işlerden olup eserleri kemali itina ile Avrupa encümen danişleri tarafından tercüme olunan Ebu’l Fida’larımız, Ebu’l Vefa’larımız olduğu gibi ilim ve faziletleri sayesinde Osmanlı yüce hilafetinin büyük mevkilerinde yer edinen Ebu’l Suud’larımız, mesela Gûranilerimiz vardır.

Acaba antoloji noktayı nazarından bakıldığı halde gerek siyaset ve gerek edebiyat âleminde medeniyetin ilerlemesi için hizmette bulunmuş ve Avrupa’nın eski veya yeni tarih sayfalarında o namla yadolunmuş bir Ermeni gösterilebilir mi?

Bununla birlikte Mr. “Gladiston”un siyasi toplantı salonlarında hizmetlerini takdir etmiş olduğu bir milletin sülalesini, Ermenilere feda etmeyeceği ve Kurdistan ıslahatınca yine Kürdlerin ıslah hali noktayı nazarından vazgeçemeyeceği ümitleri hatıra getirilse de, şayet bunun aksine göre hareket edilip işi imkân dairesi haricine çıkaracak olurlarsa o vakit dünya ve ahirette bunun mesuliyetini, müsebbiplerini [sebep olanların] üzerine atarak namusumuzla ölmeyi, yaşamağa tercih ederiz.”

[1] A. T., Tercüman-i Hakikat, no: 594, s. 2-3, 26 Cemaziyelahir 1297-H/ 5 Haziran 1880