(Kurdistan mecmuası, sayı: 14, 23 Eylül 1335 / 223 Eylül 1919)

Her ferdin, her milletin mazisinde birçok mühim günlere tesadüf etmemek kabil (mümkün) değildir. Asırların geçmesiyle gittikçe mazinin (geçmişin) derinliklerine gömülen o günlerin yıldönümünde onları canlandırmak; mutluluk verenlerini, iftihar sermayesi olabilenlerini sevinçle, umutsuzluğun sebebi olanlarını hüzünle yadetmek gerektir.  Yaşamasını bilen ve yaşamak isteyen her toplum, her millet için bu bir borçtur. Nitekim cihan medeniyetinin herhangi noktasına atfı nigah (göz atma) edilse, hiç şüphesiz bu hususa pek ziyade itina edildiği ve milletin hayalıyla ikiz ve lazım-ı gayri müfarik (onsuz olmayan, çok gerekli) tutulduğu görülür.

O halde kocaman bir tabii hudut ve milliyeye, kesin bir çokluk mevcudiyetiyle metin bir yaratılış tabiatına ve asalete sahip şark, kuzeybatı ve güneydeki milletlerin tarihlerinden daha eski bir tarihe sahip Kürd kavmi, böyle günlerini tanımamalı mıdır?

Evet tanımalıdır çünkü: Geçmişin açtığı yaraları tedaviye, insanlığımızın geleceğini imara, etrafımızı sarmış karanlık bulutları dağıtmaya, ikbal ve istikbalimizde yüce ışığın görülmeye başladığı şu sırada böyle günleri tamamıyla göstererek tanımalıyız. Zengin maddenler, azametli dağların, zümrüt sahaların aralarında süzülüp giden billur gibi suların, göz görmez ormanlarla örtülü ve tabiatın bahşettiği daha birçok bollukla dolu memleketimizin mübarek topraklarını seviyorsak…. Oralara bigane, kayıtsız bakan gözler, oraları ihya etmekte fayda görmeyen hislere lanet etmek istiyorsak…. Milletimizin bugünkü felaket ve perişanlık halini kökünden sökmek istiyorsak…. Hürriyet ve namus için çalışmak ve ecdadımızın bir şan ve şeref halesi olan tarihini tam bir şekilde ihya etmeyi istiyorsak … Velhasıl Kürd milletine layık yüksek bir Kürd alemi ve müttefik bir Kürdler dünyasını meydana getirmek istiyorsak… diğer hususlar ile beraber özel günlerimizi de tanıyalım.

İşte ben burada diğer özel günlerden bahsetmeyerek Ağustos’un otuz birine tesadüf ettiği rivayet ve “Direfş-î Gaveyanî” (Gaveyanî Bayrağı) namıyla isimlendirilen büyük Kürd kurtuluş bayramından bir nebze bahsedeceğim.

Şark tarihçilerine nazaran (göre) iki bin seneden ziyade hüküm süren Pişdadiyan tabakasının en meşhurları ki “Persepolis-Üstühür” şehrinin kurucusu “Keyumers” ve vergi almak usulünü çıkaran “Hoşeng” ve Farsça ile yazı yazma usulünü koyan “Tahmurs”dan sonra daha doğrusu Medyalı kavmin bu üç hükümdardan sonra Newroz bayramını icadeden meşhur Cemşid’in son saltanatları döneminde meydan bulan “Dahhak” adlı bir zalimin her gün birkaç çocuğu öldürdüğü ve nihayet “Gave” (Kawe, Kawa) isminde bir demircinin çocuklarına sıra geldiği zaman bunun meşin önlüğünü bir sırığa takarak bayrak yaptığı ve bağıra çağıra sokakları dolaşarak halkı isyana teşvik ettiği, bu isyandan sonra “Dahhak” öldürülmüş ve yerine Feridun namında bir şehzade hükümdarlığa geçirilmiş Halk da o zalimden kurtularak hürriyete erişmiş ve “Kawe”nin kullandığı meşin bayrağa da “Direfşî Gaveyanî” denmiştir.[1]

Asırlarca evvel meydana geldiği rivayet edilen bu meseleden meydana çıkan tarihi mütalaadan sarfı nazar etmek, asrımızda meydana gelmekte olan hürriyet feveranlarına mukayese ediliyorsa, ne kadar büyük bir siyasi ve toplumsal hadise olduğu meydana çıkar.

Her sene Ağustos’un otuz birinde “Demawend”de bu kurtuluş bayramı muntazaman kutlanılırken, gönül ister ki Kürdistan’ın her noktasında ve oldukça mühim bir mevcuda sahip İstanbul’da da bu kurtuluş bayramı layık olduğu derecede kutlansın.

Osmanlıcadan çeviren: Cemîl Amedî

[1] Geçenlerde İstanbul’a gelip oyun icrasında bulunan Azerbaycan tiyatro kumpanyası “Gave-î Ahenker” (Demirci Kawe) namında bir vakayı temsil ederek bir piyesi göstermişti. Fakat şayanı eseftir ki, kumpanya bunu yalnız “İran tarihinden….” demekle yetinmiş ve İstanbul’da bulunan birçok Kürd de bunun öz tarihlerine aidiyetini bilmediklerinden seyredememişlerdir.